07/09/2010 | Yazar: Kaos GL

Sivil, demokratik ve yeni bir anayasa tartışmaları başladığında, sivil toplumun her köşesinden yükselen coşku “sanki bu kez olacak” havası yaratmıştı.

Referandum Sürecindeki Anayasa Tartışmalarında LGBT’ler Ne Diyor? Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Sivil, demokratik ve yeni bir anayasa tartışmaları başladığında, sivil toplumun her köşesinden yükselen coşku “sanki bu kez olacak” havası yaratmıştı. Mitinglerde, yürüyüşlerde yıllardır “10. Maddeye Ek! Cinsel Yönelim!” sloganını dillendiren eşcinseller de tartışmalara katılmışlar Kürtlerin, Alevilerin, sendikaların toplantılarından solcuların, liberallerin, muhafazakârların ve de hükümetin organize ettiği sivil anayasa toplantılarına kadar her fırsatta yeni, eşitlikçi ve özgürlükçü bir anayasa için koşturmuşlardı. 

Üç yılın sonunda referandum sürecindeyiz. Anayasayı tümden değiştirme işini çoktan rafa kaldıran AKP, bir anayasa paketi ile halkın karşısına çıkmayı tercih etti. AK Parti, LGBT’lerin taleplerini ağzına bile almazken, tartışmaların “evet” ya da “hayır” odağında döndüğü referandum öncesinde feministler haricinde eşcinsellerin taleplerini hatırlamaya kimsenin vakti olmadığı görülüyor.
 
Sivil anayasa tartışmaları sürecinde ortaklaşarak “Anayasa LGBT Platformu” oluşturan Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti ve Transseksüel örgütlerinin referanduma yaklaşımları ise “evet”, “hayır” ve “boykot” seçenekleri arasında farklılıklar gösteriyor. Kaos GL Derneği oylamaya yönelik ortak bir çağrıda bulunmazken Lambdaistanbul ve İstanbul LGBTT örgütleri de yaptıkları açıklamalarda anayasaya destek vermeyeceklerini belirttiler.
 
Kim ne diyor: Evet? Hayır? Boykot?
 
Anayasaya “evet”, “hayır” ve “boykot” yaklaşımlarını derlemek ve referandum sürecinin son haftasında camiadaki atmosferi yansıtalım istedik.

Kaos GL, anayasa tartışmaları ile referandumun LGBT'ler açısından ne ifade ettiğini soruşturdu. LGBT bireyler, aktivistler, LGBT dostları, feministler ve hukukçular Kaos GL'ye değerlendirmede bulundular.
 
Kaos GL Dergisinin Eylül-Ekim sayısında yer verdiği değerlendirmeleri kaosgl.org okurları ile paylaşıyoruz.
  
Ben Hayatımda Hiç Sandığa Gitmedim ki!
Ali Erol, Ankara
Hayatımda hiç oylamaya katılmadığım için bu referanduma da katılmayacağım. Eğer ki değişiklik, yeniden bir sivil anayasanın tartışılacağı ve yaratılacağı bir süreci getirecekse, baştan “hayır” demek yerine “evet” diyerek takibini yapmak pekâlâ mümkün.
Bu anayasa kesinlikle değişmeli! Sivil toplumun her kesiminin katıldığı sivil anayasa tartışmaları sürecindeki özgürlükçü bir ortaklaşmadan vazgeçilmemiş olsaydı, bu değişikliği AKP de yapacak olsa, kimse mesele etmeyebilirdi. Oysa AKP’nin o süreci heba etmesiyle, bugün tartışılan, anayasa değişikliği veya onun içeriği olmaktan artık çoktan çıktı. Bu durumun sorumlusu da şüphesiz ki, insanları anayasa değişikliği sürecine katmak için, günlük siyaset hengâmesinde “statükocu” damgasını tek koz olarak tutan hükümetin kendisidir.
 
Sivil anayasa tartışmalarındaki talepleri dinliyor gibi yapan hükümet, meclis sürecinde de BDP’yi yok saymaktan vazgeçmedi. Şimdi de Kürtleri yeniden damgalamakta ve dışlamakta beis görmüyorlar. Hal böyle olunca, örgütlenme ve ifade hürriyetleri ile yaşam hakkı talepleri için canhıraş bir şekilde her kanaldan sivil anayasa tartışmalarına katılan eşcinsellere sıra bile gelmiyor.
 
Referandumla ilgili LGBT camiada 'kamplaşma' eleştirisine gelince…
Referandumdaki farklı tercihler hem genel için hem de eşcinsel camiaya yansımaları ile bence çok normal. Bana göre bu bir mesele değil!
Eşcinsel olduğunun e'sini bile hatırlamayanlardan, eşcinsel olması haricinde artı bir cümle kurmak da duymak da istemeyen eşcinsellere kadar salınan bir hatta farklılıkların salınmaması şaşırtıcı olurdu...

Hayatında hiç sandığa gitmemiş biri olarak, itiraf etmem gerekirse sivil anayasa tartışmalarının ilk dönemlerinde ciddi ciddi heyecanlanmıştım…
Bu işin tek başına Sayın Üskül ve eh, Bağış ile olmayacağını biliyorduk yine de o heyecanla devam ettik, hatırlanacak olursa, LGBT örgütlerin talepleri nerde var ki biz karşılayalım diyenler, Güney Amerika'dan Güney Afrika'ya örnekleri sıraladığımızda, olsun siz yine de iki yüzyıl bekleyin demişlerdi!
Hele bir de TCK sürecinde olduğu gibi "son okuyucu", bugün sünnet kontrolü yapan, Cemil Çiçek'in olma ihtimali ile heyecan falan kalmamıştı daha taslak ve de referandum öncesinde...
Benim ortaklığım sandığa gitmeyecek olanlarla. Aydın maydın değilim ama orayı imzaladım çoktan...
Ha, yarın evet diyenlerle de hayır diyenlerle de boykot edenlerle de yan yana geleceğimiz durumlar olacaktır. Siyasetin bu yönü ve de ilgili ayrışmalar beni rahatsız etmez, dediğim gibi -isteyen eleştirsin- mesele olarak da görmem... 
Ama politikanın bir de kimya yönü vardır ve sezgilerime şans tanımayı tercih ederim işin bu yönünde. Malum, hani mevcut koşullarda hükümet ah, sanki domuzdan buncağız kıl koparabilmiş gibi, na'apsın gerisine sonra bakarız tavrını not ederim o kadar... 
Bence LGBT bireyler rahat olsunlar, gönülleri ne yöne meylediyorsa o tarafa baksınlar. 
Biz nasıl olsa daha en başta yoktan ortaya çıkıp “kamplaşmayı” seçtiğimiz için yan yana gelip birlikte yürüdük 15-20 yıl!
 
“Evet” Deyip, Cesaretlendirmek İstiyorum
Elif Ceylan Özsoy, İzmir
Ben “Yetersiz ama evet” diyenlerdenim. “Ya hep ya da hiç”çi olmadım. “Hiç ve hayır” diyerek, 12 Eylül anayasasının mevcut maddelerine “evet” demiş olma durumuna düşmek de istemiyorum. Cesaretlendirmenin gerekli olduğunu düşünüyorum. 

Hayır, Çünkü…
Yasemin Öz, İstanbul 
Anayasa değişikliği ile ilgili temel sorunun, anti-demokratik tutum olduğunu düşünüyorum. Bu anti-demokratik tutum, anayasa tartışmaları sırasında gerek muhalefetle gerekse sivil toplumla tartışma yaparak, onların görüşlerinin alınmaması ve toplumsal mutabakat için çaba harcanmaması olarak tezahür etti ilk olarak. Referandum biçimi de, bu anti-demokratik tavrın sürdürülmesini işaret ediyor. Zira referandum, maddelerin tek tek oylanması yoluyla değil, bütün olarak "evet" veya "hayır" deme dayatmasıyla gerçekleştirilecek. Oysa ki, tek tek maddeler oylansa idi, bazı maddelere “evet”, bazılarına “hayır” demek mümkün olacak; olumlu bulunan değişiklikler kabul edilip, olumsuz bulunanlar reddedilebilecekti.
Hükümetin tüm süreçte gösterdiği tutum, toplumun kesimlerini ve taleplerini dikkate almayan, kendi demokrasi algısı dışında bir demokratikleşmeye müsaade etmeyen ve dayatmacı bir tutum oldu. Darbe sonucu yapılan ve geçirdiği pek çok değişikliğe rağmen demokratik nitelik kazanmayan 1982 Anayasası için, gerçekte demokratikleştirme hedefi gütmeyen bir değişiklik paketi hazırlandı.
 
Hükümetin anayasada neleri değiştirmeye çalıştığına bakılacak olunursa, yürütmenin gücünü arttırma dışında, samimi bir perspektif izlenmediğini görüyoruz. Yürütmenin gücünün arttığı sistemler ise totaliter ve faşist rejimlerdir.
Hükümet, kadın ve LGBT örgütlerinin eşitlik, fiili eşitlik ve pozitif ayrımcılık taleplerini göz ardı ettiği gibi; işçi ve azınlık hakları, özelleştirmeler, yoksullaşma ve ifade özgürlüğü gibi toplumun geniş kesimleri için hayati konulara ilişkin gündemlerine hiç bir değişiklik öngörmedi. Üstelik gerçekte anti-demokratik nitelikteki bu yaklaşım, darbe anayasasına karşı sivil ve demokratik bir değişiklik maskesi ile reklam edilmeye çalışılıyor. Öyle ki, anayasa değişikliklerine onay vermemek, darbe anayasasından yana olmakla eş-değer tutuluyor.
 
Toplum, anti-demokratik nitelikteki anayasa değişikliklerini onaylamak ve darbe anayasasını tercih etmek arasında bir kıskaçta bırakılıyor. İki anti-demokratik seçenekten birini seçebilmek, demokrasi değildir. Bu anlamda, anti-demokratik nitelikteki değişikliklere "hayır" diyerek, gerçek demokratik bir anayasa değişikliği için toplumsal bir zorlama gerçekleştirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
 
Hangi Faşist Statükoyu Alırdınız?
Fatma Demirci, Ankara
Anayasa’da yapılan değişiklikler ve bu değişikliklere ilişkin referandum, şu süreçte onurlu bir barışın acil olduğunu düşünen feminist bir eşcinsel kadın olarak, benim için hiçbir şey ifade etmiyor. Söz konusu değişiklere baktığımda, AKP’nin mevcut ikiyüzlü siyaseti dışında bir şey göremiyorum. AKP, yargı erkinde somutlaşan Kemalist-faşist “statüko”nun yerine kendi faşist statükosunu yerleştirmeye çalışıyor ve bunu “demokratikleşme” ismiyle süslüyor. Bu coğrafyada yaşanan sorunlara çözüm olabilecek herhangi bir adımdan söz etmek mümkün değil. Türkiye’deki tartışmasız en önemli sorun olan Kürt sorunun çözümüne dair bir ilerleme bile söz konusu değil. Kürtler başta olmak üzere, bu ülkede yaşayan etnisitelerin dillerine ilişkin bir düzenleme yok. Bunun yanı sıra, “Türk milleti” ibaresi, tüm haşmetiyle durmakta! 66. Madde’de bir değişiklik yapılmamış ki böylesi bir müdahale oldukça elzemdi. Sadece siyasi partilerin kapatılması zorlaştırılmış ve milletvekilliğinin düşürülmesine ilişkin düzenlemeler yapılmış ancak % 10’luk seçim barajı hâlâ dururken, tüm bunların anlamı da sorgulanır bence. 
 
10. Madde’deki kilit ifadeler aynen durmakta: Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim tabi ki eklenmemiş. Zayıf bir pozitif ayrımcılık çabası dışında, kadınlara yönelik hiçbir şey görebilmiş değilim. Kadınları “aşağı” gördüğünü söylemekte hiç beis duymayan bir adamın öncülüğünde hazırlanmış değişiklik paketinden, kadınlara ve LGBTT bireylere yönelik olumlu bir hamle beklemek elbette boş bir umuttur!
 
Anayasa Mahkemesi, HSYK ve Askeri Yargıya ilişkin değişiklerse, AKP’nin bunca çığırtkanlığı kendine hak görmekte feyiz aldığı düzenlemeler. Ancak 12 Eylül’ün ruhu dipdiri durmakta! 12 Eylül’de sandığa gidip de, 12 Eylül’ün yeni bir evresi için kendimi yormaya hiç niyetim yok! Öte yandan, sol liberallerin (özgürlükçü sol) “Yetmez ama evet” yaklaşımı -bunu söyleyen Ahmet İnsel bile olsa- beni güldürüyor gerçekten.
Kısacası Kürtler, kadınlar ve LGBTT’ler için yeni bir şey yok. O halde yaşasın “boykot”!
 
Herkesi Gören Bir Anayasayı Baştan Yazmak…
Fırat Söyle, İstanbul
1980 darbesinin anayasası ile AKP’nin yapmak istediği anayasa değişikliğini onaylamıyorum. AKP’lilerin yaklaşımlarına veya Erdoğan’ın gözyaşlarına zerre kadar inanmıyorum; samimi değiller. “Hayır” diyenlerin, 1982 Anayasası’na sarılacaklarına, tümden karşı çıkmaları gerekmektedir. Darbecilerin yargılanmalarının önü açılmalı ve bu suçlarla ilgili olarak zaman aşımı ortadan kaldırmalıdır. Sadece yargılanmaları değil, itibarlarının geri alınması da gereklidir. Darbeciler, yaptıklarından dolayı yargılanmalarının yanında, devlet ve tüm halklardan özür dilemelidirler.
İçinde, herkes için anadilinde eğitim hakkının olduğu, zorunlu din derslerinin olmadığı, lokavtın bulunmadığı, askerliğin hak ve yükümlülük olmaktan çıkarıldığı, insan haklarının hiçbir şekilde sınırlanmadığı, birçok kurumun (HSYK, Diyanet gibi) ortadan kaldırıldığı ve Atatürk milliyetçiliği üzerine bir söylemin olmadığı yeni bir anayasanın gerekliliğini dile getirmek gereklidir. Meclis bu yönde bir çalışma yapmalıdır. Ben, HSYK ile ilgili yapılan rötuşlardan öte, HSYK’nın olmadığı bir anayasa istiyorum. Seçime katılıp, boş oy kullanmayı planlıyorum.
 
Yetmez ama Evet
İlker Güzelcik, Ankara
Ben “yetmez ama evet” diyorum. Reform paketini, mevcut anayasa ile karşılaştırmalı olarak okudum. Referandumda evet demenin, ilerde daha fazla özgürlüklere ve hatta tamamen demokratik bir anayasaya yol açacağını düşünüyorum.
 
İdeali Sunmuyor ancak Ciddi Bir Adım
Salih Canova, İstanbul
Sanırım biraz fazla "idealist" davranıyoruz anayasa paketine karşı. Elbette gönülden geçeni istemekte bir sorun yok ancak mevcut değişiklik önerisi de ciddi bir adım. Durumu biraz şuna benzetiyorum: Biz evliliğin, bir ilişki için illa gerekli bir kurum olduğuna inanmıyoruz ancak gündelik hayatımızın düzenlenmesi için eşcinsellere evlilik hakkı istemiyor muyuz? Bugün bu ülkede eşcinseller evlenebilse, "Hayır, biz evlilik kurumu ortadan kalkana kadar bu yasal haktan yararlanmayacağız. Dolayısıyla daha fazla vergi ödeyerek ve miras hakkından mahrum bırakılarak yaşamaya devam edeceğiz" mi diyeceğiz? Elbette demeyeceğiz. Tıpkı şu anda ideali sunmayan ama ciddi de bir adım olan anayasa paketine "hayır" demememiz gerektiği gibi.
 
Ben “evet” diyeceğim ve itiraf edeyim yıllardır sözü bile edilemeyen anayasa değişikliği ile ilgili oylama yapılıyorken, “hayır” demeyi politik açıdan “şımarıkça” buluyorum. Gönül ister ki ütopyamız gerçek olsun ancak içinde yaşadığımız dünyanın bizim dışımızda da dengeleri var ve bu dengelerin hepsine birden yetmek mümkün değil.  
 
Yeni Darbe Meraklısı Çıkmasa da Yeter
Ülkü Özakın, Ankara
Ben şahsen “evet”e yakınım. Bu değişiklikler tabii ki yetmez ancak bu da bir başlangıç. Örneğin parti kapatmayı zorlaştırma da geçseydi, daha iyi olurdu. Aynı şekilde seçim barajı… Ancak yargıdaki üç-beş derin hâkime, 301’ci devletçiliğe ve tabii ki orduya bağlı yapının değişmesi olumlu. Daha kökten bir anayasa değişikliği anlamına gelecekse, bir ihtimal boykot da olabilir ancak çok anlamı olmayacağı endişesini taşıyorum.
Ergenekon'dan ve darbelerden en çok zararı gören Kürtlerin çoğunun “evet” demesi normal geliyor ancak keşke Kürtler ve Aleviler için açılım da yansısaydı taslağa. Irkçılık, ayrımcılık ve nefret suçları da anayasada tanınsaydı. AİHM’den önce AYM'ye başvuru yapılması, bu kurumu umarım biraz olsun dönüştürür; işkence gibi gerçeklerle yüz yüze bırakır.
Değişen maddeleri, 61 darbe anayasasıyla oluşturulan ve hükümetleri aktif siyaset ve reformlar yapmaktan alıkoyan kısıtlayıcı sisteme müdahale olarak gördüğümden, “evet” oyu vereceğim. 12 Eylülcülerin yargılanma ihtimali zayıf ancak yeni darbe meraklısı çıkmasa da yeter.
 
Hayır ya da Boykot!
Ayşe Düzkan, İstanbul

Yeni anayasa, 12 Eylül'ü sorgulama kisvesi altında, en az şimdiki kadar olumsuz değişiklikler öneriyor. Bu anayasa, kâr etme hakkını bütün diğer hakların önünde ve üstünde tanımlıyor. Doğal kaynaklar, insan emeği, dere, tepe her şey, sermayenin emrine veriliyor. Bu taslakla, kamu kuruluşları ve kamu hizmeti ortadan kalkıyor; hastane kapısında kaldığımızda, bunun ne anlama geldiğini anlayacağız. Bu kuruluş ve hizmetler, yargı ve yürütmenin emrine veriliyor ki bu, 12 Eylül’de yaşanan siyasileşmiş yargının, bütün zamanlarda geçerli olması demek. Bugünkünden daha ağır biçimde! Bunun anlamını da, en çok kadınlarla ve LGBT bireylerin insan hakları ile ilgili davalarda anlayacağız. Bu anayasaya “evet” yok çünkü sivil diktatörlük askeri diktatörlükten daha iyi değildir! 
 

Etiketler: insan hakları, sivil anayasa
nefret