04/05/2021 | Yazar: Ahmet Rüstem Ekici

Şafak Şule Kemancı’nın eserlerini ele alırken sadece odak noktada sunulan özneleri değil, bordürlerini, bir araya gelişlerini ve hangi coğrafyada hangi koşullarda bir araya geldiklerini de sorgulamamız gerekir.

Şafak Şule Kemancı ve Queer Ekosistemi Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Şafak Şule

Güçlü simetri, cinsel çağrışımlar ile bir araya gelen motifler, ojeli tırnaklarla ahenkle hareket ediyormuş gibi salınan eller bize neler çağrıştırır? Kendini tekrar eden bir desen yapısı sonsuzluğa uzanan ihtimali bir var oluşu, kendini gösterme çabasını simgeler mi?

Tüm bu sorularla Şafak Şule Kemancı’nın eserlerini ele alırken sadece odak noktada sunulan özneleri değil, bordürlerini, bir araya gelişlerini ve hangi coğrafyada hangi koşullarda bir araya geldiklerini de sorgulamamız gerekir.

Şafak Şule Kemancı ile yollarımız ilk defa Onur Haftası “Nerdeen Nereye” sergisinde kesişti. O günden bugüne ilgi ile takip ettiğim sanatçının eserlerindeki var oluş ispatını sadece beden politikaları, cinsel kimlikler üzerinden değil, doğa ve coğrafya ile kurduğu denge ilişkileriyle de analiz etmenin doğru olduğunu düşünenlerdenim. Tabii ki eserlerinde bulunan sembolizm, jest ve mimikler anlattığı hikâyelere dair önemli ipuçları aktarır izleyicisine.

Doğa, ekoseksüel eğilimler, cinsel çağrışımlar, dildolar, kaynaşan bedenler… Şafak Şule Kemancı’nın dünyası hakkında minik ipuçları veren bu kelimeler eserlerinde var olan kurguyu hissetmek için elbette yeterli değil. Bir duvar kâğıdı olarak duvardan duvara, mekâna yayılan imgeleri, gölgeleri duvara yansıyarak varlığının etkisini arttıran desenleri hakkında tüm detayları birinci ağızdan dinleyelim ve soruları Şafak Şule Kemancı’ya yönlendirelim.

Bize kısaca sanatsal yolculuğundan bahsedebilir misin?

İlkokulda odaklanabilmem için sadece ders malzemelerinin bulunduğu bir odada, çaktırmadan masa örtüsünü kesip kalemtıraşıma giysi yapmamla olsun veya orta son sınıfta kullanılmış regl petlerimi evin hiç beklenmedik görünür yerlerine yerleştirerek regl döneminin utanılacak bir şey olmadığına dair enstalasyonlarımla olsun, hatırladığım kadarıyla sanatın hayatımda hep özel bir yeri varmış. Lise yıllarında tek yapmak istediğim erotik kadın resimleri çizmekti. Başka hiçbir görselle ilgilenmiyordum. Ardından kendimi üniversitenin tekstil tasarımı bölümünde buldum, ama bu bölümde okurken tasarımın bana göre olmadığını anlayıp tekstil sanatlarına kayarak baskı tekniklerinde özelleştim. Duvar kağıtlarımı serigrafi yöntemiyle kendim basıyordum. Plastik sanatlar bölümünde tamamladığım yüksek lisansım ise maalesef uzun bir süre sanattan ve üretmekten ciddi derecede soğumama yol açtı. Zaten pek kesintisiz üreten biri değildim ama okul sonrası üretmediğim süreç biraz daha uzun sürdü diyebiliriz. Onur Haftası sergileri bu anlamda benim için çok değerli, çünkü yeniden üretmenin heyecanını yaşamamı sağladı. Bu sergilerdeki bir aradalık hissi bana çok iyi geldi ve kimin için, ne için ürettiğimi hatırladım.

“Tüm baskılara inat parıldamaya, başkaldırmaya ve sevişmeye devam edeceğiz”

Bazı çalışmalarında çoğu zaman bir çerçeve kimi zaman desen olarak simetrik yapılar görüyoruz. Simetri doğası gereği gücü, yapılanmayı, bozulmaz bütünü simgeler... Eserlerinde değişmez, değişemez bir yapıyı mı aktarıyorsun yoksa dayatılan güç sınırları içerisinde ahenkle dans eden, sevişen, bir araya gelen bedenlerin başkaldırışı, sınırlara inat buradayız çığlıkları mı var?

safak-sule-kemanci-ve-queer-ekosistemi-1Sınırlara inat buradayız fikrini çok sevdim. Tüm baskılara inat parıldamaya, başkaldırmaya ve sevişmeye devam edeceğiz. Barok döneme ait gösterişli estetikten çok etkileniyorum. Bu estetiğin şaşaası, dramatikliği ve taşkınlığı bana ilham veriyor. Simetriye ve çerçevelere de tüm bunlarla gerilim oluşturacak daha steril ve katı bir öge olarak ihtiyaç duyuyorum bence. Simetri aynı zamanda bana mekân ve zamanın ortadan kalktığı bir sonsuzluğu çağrıştırıyor.

Yine eserlerinde yer alan simetriden yola çıkarak merak ediyorum. Özellikle bazen bilgisayar ortamında hazırlanmış bir simetri tesadüfi olarak cinsel çağrışımlı figürler ortaya çıkarır. Simetri içeren eserlerini önceden kurguluyor musun yoksa tesadüflerden mi faydalanıyorsun?

İşlerim genelde doğaçlama ilerliyor. Önceden plan ya da eskiz yapmak gibi bir alışkanlığım hiç yok. Özellikle dörtlü ve ikili aynalama tekniğini kullandığım işler ister istemez cinsel organları çağrıştırıyor. Amacım da bu oluyor zaten, ama planlamadan, bittiğinde neye benzeyeceğini bilmeden eklemeler yaparak ilerliyorum ve sadece nerde duracağıma karar vermiş oluyorum.

“Türler arası hiyerarşinin son bulduğu, ikili cinsiyet algısı illetinden kurtulduğumuz, çok aşklı bir ekosistem hayal ediyorum”

Eserlerinde var olan bitkiler ve hayvanlarda nasıl bir sembolizm mevcut? Doğayı ele alırken beden nerede konumlanıyor?

safak-sule-kemanci-ve-queer-ekosistemi-2Sınırların kalkarak tüm varlıkların birbiriyle erotik ve romantik bir temas içinde olabileceği queer bir ekosistem hayal ediyorum. Türler arası hiyerarşinin son bulduğu, ikili cinsiyet algısı illetinden kurtulduğumuz, çok aşklı bir ekosistem. Doğanın bir parçası olarak biraz bitkileşmiş, biraz hayvanlaşmış, ElifKK’nın dediği gibi, “binary algıyı aşan, taşan, yayılan, fışkıran hibrit bedenler”...

Londra’da yaşadığın dönemlerde daha çok yerleştirme ve duvar kâğıdı çalışmaları ağırlıktaydı. Bunun altında yatan sebep neydi?

İlk duvar kâğıdı enstelasyonumu yaptığımda 2001 yılıydı, Londra’da yaşıyordum ve kamusal alanlarda eşcinsel olduğumuzu gösteren romantik davranışlarda bulunmamız yasaktı. (Gross Indecency Act 2003 yılında kaldırıldı). Bu arada açık görüşlü olduğunu göstermek isteyen insanların “eşcinseller ne yapmak isterlerse kendi dört duvarları arasında yaptıkları sürece benim için hava hoş” dediklerini her duyduğumda aşırı sinir oluyordum. Varoluşumuzun tolere edilme gereksinimi olmamalıydı. Nerede ne yaşamak istersek diğer insanlarla eşit bir şekilde yaşayabilmeliydik. İngiltere’nin duvar kâğıdı kültürünü de göz önünde bulundurarak arkadaşlarımla ve sevgililerimle sevişme sahneleri oluşturup, fotoğraflamaya ve bu görselleri duvar kâğıdına uygulamaya başladım. Böylece cinselliğimizin sıkıştırılmak istendiği dört duvarı alıp, dışarı taşımış oldum.

Türkiye’ye dönünce kullandığın teknikte ya da hikâyeni aktarım dilinde değişimler yaşadın mı? Bu değişimin nedeni neydi?

Evet, yaşadığım yere göre anlatım şeklimin değiştiğini fark ettim. Son yıllarda bu coğrafyada tanıdık olan cam altı resim tekniği ile çalışmaya başladım. Cam altının her daim parlak olması ve duvara asıldığında yarattığı gölgenin de işin bir parçası haline gelmesi çok hoşuma gidiyor. İşlerimde genelde zanaat ve hobi teknikleri kullanıyorum. Bu tekniklerin beni içgüdüsel olarak çekmesinin yanı sıra, "yüksek sanat" fikirlerine karşı duyduğum alerjinin de bunda payı var sanırım. 

Çizimlerine ek olarak fotoğraf serileri hazırladığını da biliyorum. Fotoğraf serilerinden bahseder misin?

Fotoğraf aslında işlerimde çok kullandığım bir araç çünkü çizimlerim de genelde çektiğim fotoğraflardan evriliyor ama bunun dışında uzun yıllardır hep eklemeler yaparak devam ettiğim iki fotoğraf serim var. Biri bitki ya da kumaşları dörtlü ayna efektiyle çoğaltarak oluşturduğum Labia serisi. Diğeri ise, toplumsal cinsiyet kodlarını bulunduğum coğrafyaya göre biraz eğip bükerek hazırladığım, biraz kara mizah, biraz drag king'vari ögeler içeren oto portrelerden oluşan serim. Bu seri “Dalston Dükü” ve “İstanbul’da Bir Jigolo” gibi alt başlıklar da içeriyor.

Peki yolculuğun nereye gidiyor?

Sınırsız ekibi küratörlüğünde Depo İstanbul’da geçen haziranda Onur Haftası'na denk getirerek açmayı planladığımız sergim salgın sebebiyle önümüzdeki yıla ertelendi. Bu aralar onun hazırlıklarına devam ediyorum. 

Kaos GL dergisine ulaşın

Bu röportaj ilk olarak Kaos GL dergisinin Biseksüel+ dosya konulu 175. sayısında yayınlanmıştır. Dergiye kitapçılardan veya Notebene Yayınları’nın sitesinden ulaşabilirsiniz. Online aboneler ise dergi sitesinden dergiyi okuyabilir.


Etiketler: kültür sanat
İstihdam