21/10/2024 | Yazar: Mertcan Karakuş
Drag performans sanatı hem kendine zar zor yer buluyor hem de rengarenk ışıkların altında çok da görünmeyen büyük bir emek istiyor.

Türkiye’de performans sanatı; dışı adlarının önüne banka isimleri gelen birtakım sanat kurumlarını, içiyse bu sanatı çeşitli mecralarda icra eden sanatçıları yakan bir alan. Ancak performans sanatının beyaz duvarlı, soft sarı aydınlatmalı galeri odalarına sıkıştırılamayacağı da inkâr edilemez bir gerçek. Bu yüzden sanal mikrofonumu sokağa, sanatlarını soft sarı ışıkların sağladığı ‘‘güvenli’’ alanların dışında icra eden drag performans sanatçılarına uzatmak istedim; hem performans sanatını geldiği yerden, hayatın içinden anlamaya çalışmak hem de Türkiye’de sanatlarıyla var olmaları git gide daha da meşakkatli bir hale gelen drag performans sanatçılarının deneyimledikleri sorunları kendi ağızlarından dinlemek için.
Sözü ilk önce DIY Koca, mikrofon uzattıklarım arasındaki tek drag king alıyor. Kendisi üç yıldan uzun bir süredir partilerde performans sergilese de henüz bu işi profesyonel olarak yap(a)mıyor. Malum; drag kingler, drag queenler kadar talep görmüyorlar. Nedenlerini kendisine sordum.
Sizce neden drag king performansı, drag queen performansı kadar popüler değil?
DIY Koca: Aslında bu soru pek çok kişi tarafından irdelense de beni çok tatmin eden cevaplar bulamadım okuduğum yazılarda. Genellikle bu yazılarda "erkek dominant kültürün ve drag queenliğin kadın sanatçıları, yani drag kingleri sahne dışında bırakmasından" söz ediliyor. Fakat ben bu açıklamayı çok özcü buluyorum. Bu yüzden bu soruya kendi deneyimimden yola çıkarak bir cevap vermek isterim. Drag king performansı yaparken erkeklik satirizmi ile o erkekliği yeniden üretmek arasında çok ince bir çizgi olduğunu fark ettim. Dalgasını geçmeye çalıştığınız maskülenlik, insanları bazen irite edebiliyor. Fakat bunun trans-maskfobiyle de bir alakası olduğunu düşünüyorum. Birçok partide sadece sakallı ve bıyıklı biri olduğum için, beni tanımayan arkadaşlarımın yanlarında dans etmemden rahatsız olduklarını hatırlıyorum. Kısacası drag queenler hem erkeklik hem de kadınlık algısını alaşağı ederken, kinglerin zaten rahatsız edici olan bir şeyi, yani erkekliği abartarak performe etmesi bazı insanları maalesef rahatsız ediyor, hatta buna erkekliği yeniden üretmek diyorlar. Bence kinglerin popülerliğinin az olması bahsettiğim ince çizginin, bizim lubunya ve feminist çevremizin “bile” "hassasiyetlerine" değiyor olmasından kaynaklanıyor. İlginç bir şekilde cis-het erkeklerin bütün erkoluklarını sergileyebilmelerinin okey olduğu ana akım medyada kimse cis-het olmayan kişilerin aynı erkoluğu performe etmesine okey değil. Bu erkeklik ile dalga geçilmesine ise tabii ki asla okey değil.
Drag king performanslarının daha az popüler olmasının bir sebebi de drag queen performanslarının son yıllarda medyada daha görünür hale gelmesi ve popüler kültürün bir parçası olmaya başlaması. Bunu tabii ki queenlerin mücadelesine borçluyuz. Fakat drag queenlerin mücadelesinin yanı sıra LGBTIQ komünitesinin içerisinde drag kingler de her zaman vardı.
***
Konu performans sanatına, drag performansına gelince kurgu sohbetimize queenler de katılıyorlar. Miss Zencefil’i yalnızca çeşitli mekanlardaki drag performanslarından değil, diğer queenlerle beraber organize ettikleri Kapalı Mikrofon ve Şarkıfelek geceleriyle, bir de kendi Youtube kanalında yayınladığı, fantastik dünyalarla (bilgisayar oyunlarından FRP’ye), aktivizmle ve trans deneyimiyle ilgili videolarıyla tanıyoruz. Ankara gecelerinin bir diğer şahanesi İnoj ise aynı zamanda kuir performans etkinliği Kaplı Mikrofon ve Şarkıfelek’in yaratıcılarından biri. Kendisi son zamanlarda Şokopop partilerinde sıkça arzıendam edip gecenin hostesliğini üstleniyor. İstanbul ‘‘hanımefendisi’’ Florence K. Delight’ı ilk gördüğüm videoyu hiç unutmuyorum. Üzüm Bar’ın bar tezgahının üzerinde Bülent Ersoy’un Bir Ben Bir Allah Biliyor şarkısını icra ediyordu ve ‘‘azgın yangınların’’ Flo’nun içindeki yetenekte olduğu o zamanlardan belliydi. Bu dipsiz yeteneğini şimdilerde Youtube kanalı Salçalı Gündem’de, gündemin LGBTİ+ bağlantılı konularını irdeleyerek gösteriyor. Performans, drag performansı ve Türkiye’deki geleceğiyle ilgili sorularımı hep beraber yanıtlıyorlar.
Genel olarak performans ve özelinde drag performans sanatı sizin için ne ifade ediyor?
DIY Koca: DIY Koca olarak yola ilk çıktığımda amacım bir performans sanatı yapmaktansa non-binary biri olduğum için istediğim zamanlarda bir erkek olarak da geçebilmekti. Bu yüzden ilk sakal ve bıyığımı yaptığımda biraz çekingen ve kendimden emin olamadan da olsa bir rakı sofrasına attım kendimi. Bu ilk sakal denememden aklımda kalan en güzel hatıra, ilk aynaya bakışım ve hayatımda ilk defa aynaya bakmaya doyamayışım oldu. Daha sonra drag king performansına daha çok eğilmeye başladım. Yani farklı tiplerdeki masküleniteleri performe ederek ve bunlarla dalga geçmeye başlayarak farklı karakterler oluşturmaya başladım. Daha sonra onur haftalarında drag king atölyeleri yaptığımızda, uygulayarak öğrendiğim teknikleri ve malzemeleri başka insanlarla paylaşmak inanılmaz hoşuma gitti. Özetlemem gerekirse drag kinglik benim için bazen kendimi yakışıklı hissetmek istediğimde yaptığım, bazen de farklı maskülenite tipolojileri üzerinden erkeklikle alay ettiğim bir performans hali. Ve en güzeli de zamanla drag king fotoğraflarımı gören farklı kişilerle drag kinglik üzerinden kurduğum yeni ilişkiler ve hayaller. Fakat benim için hala en önemli olan şey benim gibi gürül gürül sakalları olsun isteyen köseler ve istediği zaman erkek olarak geçmek isteyen kişiler için bir yol olması dragliğin.
Miss Zencefil: Kendimi performans alanlarında var ettim diyebilirim. İçimde olan fırtına, kişilik kendisini öncelikle sahnede buldu. Sahnede veya bir bar taburesinde hiç tanımadığın insanlarla ortak bir mücadeleden ötürü bağ kurma hissiyatı Miss Zencefil personasını doğurdu. Miss Zencefil kadınlar tarafından büyütüldü ve Arya onun sayesinde özgür kaldı. Bugün, sahne personam diye bir şey kalmadı diye hissediyorum. Sahnede eğlenen ve var olan yüzde yüz Arya. Drag normalde "aşırı", "hiper" bir cinsiyet performansı ise ben Arya ve Zencefil arasında kendimi buldum. Performans sanatları genellikle modern sanat bakış açısında "dolce e utile" olarak görülüyor: tatlı ve işe yarar olmalı. Bu yüzden drag sanatı daha kabul gören bir sanat, estetik olarak tatlı ve insanları eğlendirme amacı var. Mesela başka performans sanatları "amaçsız" görülürse, toplum tarafından da hor görülüyor. Her sanat eserinin iletmek istediği bir duygu, bir mesaj varsa bu varoluş mesajı halk tarafından da kabul görmeli, diye düşünülüyor. Oysa drag benim için güvenli alan demek. Birliktelik demek. Bu herkes için gerekli bir amaç değil belki de. O noktada bana "neden daha fazla makyaj, daha büyük peruklar, daha açık seçik kıyafetler yok," diye sorulabiliyor. Amaç eğlendirmek çünkü güya. Orada ben görümcelik, kıskanç evde kalmış kız, çok güçlü bir iş kadını gibi benzer benzer kimliklerin rolünü kesiyorum aslında. O yüzden oldukça sınırsız bir sanat türü diyebiliriz.
İnoj: Yüksek bpm'li müzik, gümbür gümbür bir eğlence, kendimi en güçlü şekilde dışarıya ifade etmek, komedi ve tabii ki erotizm... Çocukluğumdan beri filmlerde, müzik kanallarında ya da magazin programlarında izleyip hayran olduğum güçlü ve seksi kadın figürlerinin kendi içimdeki persona ile birleşerek dışarıya sunduğu özel bir füzyon diyebilirim. Her giydiğimde kendimi dünyanın en güçlü kişisi gibi hissettiren yüksek topuklu çizmeler, bele kadar uzanan, savurdukça gürleşen volümlü perukalar, iğne atsan yere düşmeyecek bar kalabalıkları ve hep bir ağızdan eşlik edilen lubunya marşları... Tanımlarken bile yükseldim!
Florence: Performans; ilişkilerim, ifadem, dışa vurumum, en çok da cinsiyet ifademle birlikte toplumda bulunduğum konumumu mikro ölçekte belirlediğim bir hareket benim için. Büyürken pek çok biçimini denediğim, bazı biçimlerini hiç beceremediğim bir alan performans. Gerçekleştirirken bazen kendimden uzaklaşarak, bazen de kendimi bularak ilerlediğim bir şey. Ve bu performans yolcuğu, özellikle büyürken deneyimlediğim şiddetlerden dolayı performansa eleştirel ve daha derin bakmama da acıtarak sebep oldu.
Drag performansa gelecek olursam kendisi adeta benim “kurtuluşum”, “annem” ve “çocuğum”. Drag performans deyince aklımıza belki ilk gelen şey ağır makyajı ve kendine küçük gelen kıyafetleriyle hicivli bir imaj olsa da ben ve pek çok meslektaşım için; katmanlı ve multi-disipliner bir sanat medyumu. Drag neredeyse her alana adapte olan bir sanat formu ve bu yönü onun için hem bir lanet hem de en özel yanı. Belirsiz ve standardize edilemiyor olması hak ettiği değeri görmesini engellemeye yol açabilirken bir yandan da onu provokatif, özgün ve kişisel deneyimi de açığa çıkarırken sınırsızlaşmasını sağlıyor.
Sizce Türkiye’de drag performans sanatının en önemli sorunu nedir?
DIY Koca: Drag performansı toplumun gelenekselleşmiş cinsiyet rollerine ve normlarına meydan okuyan sanat formlarından biri olduğu için toplumsal olarak kabul görmesinin zor olması sanırım en büyük problemlerden biri. Bununla bağlantılı olarak drag sanatçıların nefret söylemine, tacizlere ve diğer fiziksel şiddet biçimlerine sık sık maruz kaldığını görüyoruz, duyuyoruz. Bir diğer önemli sorun ise yapılan performansın bir sanat ve zanaat olarak görülmemesi, saygı görmemesi ve dolayısıyla drag performansçıların emeklerinin karşılığını, özellikle de parasal olarak alamaması diyebilirim.
Miss Zencefil: Yalnızca belli eğlence mekanı ve formüllerine ait, cinsel bir şov olarak görülmesi. Oysa bir sanat olarak oldukça kil gibi, hamur gibi. İstediğiniz her estetik ve enerji bu sanat içerisinde mevcut. Huysuz Virjin mesela. RuPaul'da gördüklerimizden bir hayli farklı bir dışavurum. Ne yazık ki sansür, bu sanatı belli bir alana ve formüle hapsetti. Ekonomik durumlar drag sanatçılarının elini kolunu bağladı. Kıyafetler, makyajlar, ayakkabılar, sahneler hepsi o kadar pahalandı ki bu işi herkes için mekanlara para kazandırabilecek bir formüle sokmak zorunda bıraktı. Yaratıcılığımız ve kendimizi ifade etme alanımız ne kadar ciro yapabileceğimizle doğru orantılı bir hale geldi.
İnoj: Drag performans gecelerini organize edebileceğimiz ya da sahne alabileceğimiz alanların gittikçe azalması, dragin bir meslek kazanımı olarak görülmemesi, toplumun geneline yayılmış fobi ve tabii ki ekonomik kriz. Bunların hepsi bir kısır döngü halinde birbirini tekrar ederek çözülmesi zor, majör bir problem haline geliyor.
Florence: En büyük sorun bence performans alanı bulmak. Bu sorunun temelde bütün kültür-sanat alanını etkileyen bir yere bağlandığı aşikâr bu dönemde fakat drag performans bu alandaki en savunmasız, göze batan ve provokatif yönüyle en çok etkilenen medyumlardan biri. Multi-disipliner ve pek çok alana girebilecek bu performans biçiminin aslında en yaygınlarından biri olması gerekirken gerek gece hayatı işçiliğinde gerekse çağdaş sanat alanında dışarı itildiği hem mekanlar hem de politikalarla sansüre bırakıldığı yadsınamaz bir gerçek. Seyirci tarafından bu kadar sevilen, tüketimi talep edilen bir sanat biçimini çoğu mekân ve alan isteyerek veya istemeyerek sansürlüyor. Drag performansın seyirciden kopuk olmayan, tam da temsili ve varoluşu görmezden gelinmeye çalışılan, sansürlenen kalabalık bir grup olan LGBTİ+’lara hitap ediyor olması da bunun sebeplerinden biri olabilir. Tabii drag performansın tüketicileri sadece LGBTİ+’lar değil, bu toplumun pek çok kesimi drag performansa aşina, bu coğrafyanın kültüründe olan bir şey drag performans biçimleri. Örneğin Anadolu’da bir köyde, bir kadının diğer kadınlarla birlikteyken “erkek” kılığına girip onları eğlendirdiği gibi hikayeler çok duydum arkadaşlarımdan. Bir yönüyle çok basitçe yapılan bir empatinin, kritik düşüncenin organik bir ihtiyaçtan dolayı çok kolayca gösterildiği bir alan belki de drag performans. Bu kadar basit örneklerinin olması aslında pek çok şeyi de gösteriyor bence. Bu basitliği ve temelde eğlendiriciliğinin yanında pek çok lubunyanın cinsiyet kimliğine dair aydınlanmalar yaşaması, bazı içselleştirdiği fobileri yenmesi ve kendi kimliğini inşa etmesi gibi konularda da çok önemli bir oyun alanı. Drag yapmaya başladıktan sonra senelerce “trans” kimliğiyle barışmakta güçlük çeken arkadaşlarım drag yoluyla açılma süreçlerinin daha az sancılı geçirdiklerini söyledi.
Drag performans sanatının Türkiye’deki geleceğini nasıl görüyorsunuz?
DIY Koca: Drag performansın bütün dünyada daha popüler hale gelmesiyle beraber Türkiye’de de, en azından büyük şehirlerde yaygınlaştığını görüyoruz. Tabii bu bir yandan da Türkiye’deki LGBTIQ mücadelesinin giderek daha görünür hale gelmesinin de bir sonucu ve hareketin kazanımı bence. Drag kinglerden bahsetmek gerekirse drag queenlere oranla çok daha az king gördüğümüz bir gerçek. Şu an aktif olarak sahnede performans yapan arkadaşım Hilty geliyor aklıma bir tek drag king olarak. Drag performans sanatının yanı sıra bütün sahne sanatlarının can çekiştiği bir dönemdeyiz. Fakat bu can çekişmeye, sahnelerin kapanmasına, borçlandırılmasına, işlerin sansürlenmesine rağmen sanatçılar her zaman farklı yollarla kendilerini ifade edebilmeyi başarıyorlar. Drag performansları da sadece belli bazı mekanlara, sahnelere ve kısıtlı bir seyirci kitlesine sıkışmış durumda. Bu durumda birçok drag sanatçı yurt dışına gitme çabasına giriyor haklı olarak. Türkiye’de genel olarak sanatçıların üzerindeki ifade özgürlüğü kısıtlamaları, mekan kısıtlamaları ve geçim derdi gibi sorunlar sürdükçe bu sorunları kat be kat yaşayan LGBTIQ’ların da, draglerin de performanslarını sürdürebilmeleri için yeni yollar bulmaları gerekeceğini düşünüyorum.
Miss Zencefil: Türkiye'de bir geleceği olması engellenen bir sanat türü bu. Amerika da çok muhafazakardır ama RuPaul'un kendi internet televizyonu var. Milyon dolarlık bir endüstri oldu belki de. Şu an mevcut olarak sahnesizlik krizi var. Ancak ve ancak sterilleştirilmiş ve gece kulüplerine sıkıştırılmış bir gösteri bu. LGBTİ+ özgürlüğü ile aynı çizgide drag sanatı çünkü bağımsız olarak ele alınmıyor. Sansür perdesi inen kocaman bir sepet bu. Bu sepette drag de var, trans kimlikler de var, eşcinsel/biseksüel birliktelikler de var. Bunları aynı sepete koyup sansürleyen zihniyetin değişmesi gerek.
İnoj: Drag ve Türkiye üzerine düşüncelerim hem olumlu hem olumsuz yönde. Geçmişten günümüze olan zaman dilimini göz önüne alırsak drag performanslar ve drag performansların uzantısı olan benzer performans ifadelerinin mainstream medyadan ve alanlardan silinmeye çalışıldığı / silindiği çok açık bir şekilde görülebilir. Ancak öte yandan drag performans geceleri ve kuir etkinlikler içinde yaşadığımız dönemde tabana daha fazla yayıldı. Drag queenler kendileri çeşitli mekanlarda organizasyon yapıp büyük kalabalıklara erişebiliyorlar. Başta lubunyalar olmak üzere toplumun birçok kesiminden bu tarz performans gecelerine özel bir ilgi var. Ve sahneye çıkıp performans yapmak isteyen bir sürü genç yetenek... Hem drag performans sanatını halihazırda icra eden hem de drage yeni başlayan arkadaşlarımızda büyük potansiyel ve muhteşem yaratıcılıklar görüyorum. Öte yandan Türkiye popüler kültürü yerli drag scene için uçsuz bucaksız bir hazine. Anlayacağınız her şey potansiyel ile alakalı ve toplum olarak bu bizde fazlasıyla var. Umutlu yanım bir taraftan her şeyin bir gün değişeceğine, bu alanın Türkiye'de hak ettiği değeri elbet göreceğine inanıyor ama bir yandan da gerçeklerle yüzleştiğimde surat ifadem ‘‘bir boş bakış ve yarım gülüşe’’ dönüşebiliyor. Tecrübe ederek göreceğiz ama ben hep daha iyiyi umut eden taraftayım, heşteg manifesting!
Florence: Drag performans sanatı baskıyla yıllardır mücadele içinde ve mücadele etmeye devam ediyor. Dünyada hiç olmadığı kadar görünür ve bu giderek büyüyor. Bunun yansımasını Türkiye’de de görmek mümkün, küçük şehirde yaşayan biri bile bu performansa dair bir zevke ya da tüketim arzusuna sahip. Hatta benim gibi bu işi yapma hayalini erken yaşta bile kurabiliyor. Bence her koşulda bir şekilde hayatta kalmış bu performans, adeta “hamam böceği” gibi sert koşullarda bile bir yolunu buluyor ve büyümeye devam ediyor. Bu yüzden burada ne olursa olsun, drag performans yayılmaya ve seyircisiyle, hatta yeni adaylarıyla olmaya devam edecek.
***
Profesyonel olarak çalışan drag queenlerimize, onlara özel son bir soru daha yöneltiyorum ve çalışma şartlarını soruyorum.
Hayalinizdeki çalışma şartları nasıl ve şu anki şartlarınızdan ne şekilde ayrılıyor?
Miss Zencefil: Farklı şehirler ve farklı mekanlarda, tam teşekküllü bir gösteri yapmak isterdim. Ankara'daki mevcut durumda hepi topu iki mekanımız var, tek sahnemiz var. Ankara'da çok ünlü, lubunyalarca boş bırakılmayan o ka mekanlar bize kendi etkinliğimizi yapma fırsatı vermiyorlar. Lubunyalara "güvenli alan" sunduklarını söylerken, gerçekten bunu sağlayabilecek ve kuir sanat yapacak insanları dar alanlara kapatıyorlar. İstanbul da farklı değil. Drag performansı bir aperatif olarak görülüyor, kendine ait gösteri yapmak binbir dil dökerek oluyor. Eğer sana verilen günü tıka basa doldurmazsan daha bereketsiz günlere hapsoluyorsun. Başka mekanlarda sahne almak için bile icazet almak gerekiyor. Bunların hepsi mevcut LGBTİ+ ayrımcılığının bizleri pazarlık edemeyecek bir noktaya sürüklemesinden dolayı oluyor.
İnoj: Drag performans sanatı yurt dışındaki örneklerine baktığımızda hayatın her alanına işlemiş durumda. Örneğin bir drag queen gündüz bir yemek programı sunabilir, çeşitli etkinliklerde çocuklara masal anlatabilir ya da bir reality show çekebilir. Kısacası bir drag queen her şeyi yapabilir. Ancak Türkiye'de drag performanslar bir noktada sadece gece hayatına ve bar/meyhane kültürüne sıkışmış durumda. Bu açıdan sadece gece hayatına sıkışmamış, hayatın her alanında ifadesi olan bir çalışma düzenini gerçekten isterdim. Bir diğer problem sahne aldığımız mekanların küçüklüğü ve bunun sonucu olarak underground eğlence pratikleri halinde kalmamız. Oysa yurt dışında drag queenler dev konserler şeklinde geçen büyük etkinliklerde sahne alabiliyorlar. Hayalimdeki çalışma şartları emeğimizin hakkı olarak daha yüksek kaşeler, daha büyük performans sahneleri ve güvenli alanlarımızın artması üzerinden şekilleniyor.
Florence: Şu günlerde sigortalı ve maaşlı çalışıyorum, çalıştığım mekanda kulis var ve günümüz Türkiye’sine göre iyi alanlardan birindeyim. Geçmişte daha büyük sahnelerde, daha çok sahne altyapısına sahip mekanlarda sahne alıyordum. Kariyerimin başında bunları deneyimledikten sonra şimdi fiziksel olarak daha küçük ve altyapı eksikleri olan yerlerde sahne alıyor olmak üzüyor bazen. Fakat pandemi sonrası düzenli bir işim olduğuna seviniyorum, beni işler tutuyor ve yeni üretimler yapmama motive ediyor. Fiziksel olarak yıpratan bir iş olması sebebiyle pandemide geleceği düşünerek bazı performanslar kurguladım.
Gelecekte (umuyorum) kurguladığım bu uzun performans planlarını diğer sanatçılarla çalıştığım sahne şovlarına dönüştürmek gibi planlarım var. Çalıştığım alanı aynı zamanda bir araştırma alanı olarak da görüyorum bazen ve bu konuda yapılan çalışmaların yüzeysel ve sorunlara yönelik çözümlerden de uzak olması sebebiyle bu alanda araştırma yaptığım ve konuya dair söylem üretmeye devam ettiğim ve bu performansı farklı alanlara taşıdığım bir gelecek hayal ediyorum.
***
Sanatçılardan da dinlediğimiz üzere drag performans sanatı hem kendine zar zor yer buluyor hem de rengarenk ışıkların altında çok da görünmeyen büyük bir emek istiyor. Röportajı; sansürle, yıldırma politikalarıyla gitgide küçülen alanlarımızın krepalenen perukalar gibi genişlediği, sanatçıların gönüllerince üretebileceği, apartman topuklu botlar giymiş gibi yükselebileceği bir geleceğin umuduyla bitiriyorum. Bu şartlar altında bile üreten, alan açmaya, zihin açmaya devam eden bütün kuir sanatçılara sevgiler.
Bu söyleşi ilk olarak Kaos GL Dergisi'nin Performans dosya konulu 194. sayısında yayınlanmıştır. Dergiye kitapçılardan veya Notebene Yayınları’nın sitesinden ulaşabilirsiniz. Online aboneler dergi sitesinden dergiyi okuyabilir.
*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
Etiketler: medya, kültür sanat, yaşam