23/05/2007 | Yazar: Kürşad Kahramanoğlu

‘Günümüz Fransa’sı ırkçılıktan zenofobiye, misojeniden homofobiye kadar her türlü ayrımcılığın var olduğu; özellikle İslamafobi’nin ABD etkisiyle 11 Eylül olaylarından sonra ciddi bir yükselişe geçtiği bir ülke. Kabinesindeki kadın sayısına bakarak sakın ha Sarko’nun şövenist bir Fransız erkeği olmadığını düşünmeyesiniz!’ Kürşad Kahramanoğlu’nun kaleminden.

‘Günümüz Fransa’sı ırkçılıktan zenofobiye, misojeniden homofobiye kadar her türlü ayrımcılığın var olduğu; özellikle İslamafobi’nin ABD etkisiyle 11 Eylül olaylarından sonra ciddi bir yükselişe geçtiği bir ülke. Kabinesindeki kadın sayısına bakarak sakın ha Sarko’nun şövenist bir Fransız erkeği olmadığını düşünmeyesiniz!’ Kürşad Kahramanoğlu’nun kaleminden.

KAOS GL

Kürşad Kahramanoğlu

Türkiye’de köşe yazarları reyting düşkünü müdürler ne? Genellikle, sanki muhabirlermiş gibi, olayları hep güncelken yazıyorlar. Türkiye’nin genel dış politikasını ama özellikle AB’ye giriş sürecini çok etkileyecek Fransa başkanlığına Sarkozy’nin seçilmesi AKP’yi desteklemek için birbirleriyle itişen ‘sol’ ve ‘liberal’ yazarlarımız tarafından şöyle bir geçildi. Oysa Türkiye açısından Sarko’nun Fransa Başkanı olmasının ciddi sonuçları olacak.

Sarko’yu iktidara taşıyan dalgayı anlamak için biraz 68 kuşağının Fransa’da ki etkisini ve 68’den beri dış politikada gittikçe marjinalleştiğini hisseden Fransa’nın komplekslerini anlamak lazım! Sadece De Gaulle’cü bir gelenekten gelen Sarko değil ama bütün Fransız Başkanları mümkün olan her fırsatta şöyle konuşmalar yaparlar: ‘Güneş 14. Lui’den beri Fransa’dan doğuyor! Medeniyet demek Fransa demektir!’. Bu ve bu tür cümleler Fransız halkı üzerinde bizde 10.Yıl Marşı duyulunca ne etki yaratıyorsa ona benzer etkiler yaratır: Gözler nemlenir, göğüs kabarır ve sıradan Fransız Halkı kendini bir kere daha dünyanın hakiki efendisi hisseder! Aslında günümüz Fransa’sı ırkçılıktan zenofobiye, misojeniden homofobiye kadar her türlü ayrımcılığın var olduğu; özellikle İslamafobi’nin ABD etkisiyle 11 Eylül olaylarından sonra ciddi bir yükselişe geçtiği bir ülke. Kabinesindeki kadın sayısına bakarak sakın ha Sarko’nun şövenist bir Fransız erkeği olmadığını düşünmeyesiniz! Amaç bu kadınların arkasına saklanarak ciddi bir direniş geleneğinden gelen ve varoşlardan yükselen protestoları ezmek. Üstüne üstlük atadığı birde Müslüman adalet bakanı kadın var! Kendini yenileyemeyen solu seçim kazanamaz hale getirerek De Gaulle’ün rüyasını gerçekleştirebilmek.

Biliyorsunuz De Gaulle üç şey hayal ediyordu: Kominizimden arınmış bir dünya, serbest pazar ekonomisi ve Fransa’yı tekrar dünyanın en önemli milletlerarası gücü yapmak. Sarko sağın özelliklede ırkçı ve faşist aşırı sağın hemen hemen bütün oylarını alarak başkan seçildi, kendini yenileyemeyen solu yendi ya komünizme karşı bir zafer kazandığını düşünmekte. Geriye serbest pazar ekonomisi ve dünya gücü olmak kalıyor. Dünya gücü olmak için Tony Blair’den örnek alacak ve onun boşalttığı ABD’nin en has adamı olma rolüne arkadaşı Angela Merckel ile birlikte yavaş yavaş da olsa soyunacaktır. Bu ‘melek, Sarko’ ikilisi zaten serbest pazar olma konusunda son derce de anlaşıyorlar, ülkelerinde ki sol ve sendikal sesleri pasifize ettikten sonra önlerinde kim durabilir? Ortak serbest pazar olma konusunda anlaşıyorlar ama bu ortak pazar öyle herkesin girip çıkabileceği bir pazar değil. ‘Müslüman, Asyalı ve kalabalık’ bir Türkiye’ye bu pazarda yer yok. ‘melek, Sarko’ ikilisi Türkiye’yi sadece pazar olarak istemektedirler, ortak falan değil. Birde ABD’nin söylediği gibi günümüzün teröristleri olan İslamcılara karşı 70+ Milyonluk bir duvar olup Avrupa’yı ve batı medeniyetini korurlarsa fena olmaz!

Sarko’nun Fransa Başkanı seçilmesinden sonra ve de ‘solcu’ bir dış işleri bakanı atamasından sonra bizde ki özellikle hükümet çevrelerince dile getirilen ‘başa geçince yumuşar, ahde vefa gösterir’ iyimser beklentisi tamamen güvenilmezdir. Sarko sağ seçmenine olan diyet borcunu ödeyecek ve Türkiye’yi AB’den soyutlamak için elinden geleni yapacaktır çünkü verdiği sözler arasında somut olan ve en tutulabilirlerin başında bu gelmekte.

Türkiye’de son 6 ayda durmuş olan ve Atatürk’ten sonra en büyük çağdaşlaşma projesi olan AB’nin bir parçası olma rüyası Sarko’nun seçilmesi ile belki de onarılamaz bir yara almıştır. AKP’nin kendi zaferi olarak lanse ettiği AB yolunda ki son iki üç senenin kazanımları aslında Avrupa’da Fransa, İngiltere, Almanya, İspanya ve diğer bazı Avrupa ülkelerinde ki iktidar olan ortanın solu koalisyonlarının sahip oldukları Avrupa vizyonunun öngörmüş olduğu bir sonuçtur. 22 Temmuz’dan sonra Türkiye’de kim iktidar olursa olsun AB’de işi zor. Nihayet AB’nin iki ana motoru, Fransa ve Almanya sağa kaydı umarım solu bir alternatif olarak hiçbir zaman görmek istemeyen, sosyal demokrasinin kazanımlarını hiçbir zaman ülkemize layık görmeyen ve memleketimizi de hep iktidar ola gelmiş tutucu sağ kına yakar! Göreceğiz bakalım yeni ortanın sağı Avrupa ile 22 Temmuz’da seçilecek tutucu sağcı hükümet AB’de ne yapabilecek? Benim korkum ve tahminim bu yeni, tutucu, sağ AB trendi her fırsatta Türkiye’yi köşeye sıkıştırmaya çalışacak ve hiçbir zaman özde çağdaşlaşmaya niyeti zaten olmayan Türk sağı 22 Temmuz’da çıkaracağı yeni hükümet ile daha defansif, daha AB karşıtı olacak ve daha çıkmazlara sürüklenecek. Bu çıkmazın yegâne panzehiri İspanya’nın yaptığı gibi hakikaten 21. Yüzyıla gelmektir. Maalesef benim gözlerim seçim sathında böyle projesi olan bir parti görmüyor.

Seçim Notu: Seçim kampanyası gürültülü bir şekilde devam ediyor. Maşallah bütün ana aktörlerimiz her zaman ki gibi cinsellik konusunda sus puslar. Bu konuda yegâna pozitif haber hiç beklenmedik bir yerden geldi. MHP genel başkanı Devlet Bahçeli yedi tane sicili karanlık ismi hiç tereddüt etmeden veto etmiş. Bunlar arasında Hortum Süleyman lakaplı Başkomiser Süleyman Ulusoy var. Süleyman Başkomiser bu lakabı tipini beğenmediği Beyoğul’luları ki bu gurubun başında transseksüeller gelmekteydi, dövmek için karakolunda bulundurduğu rengârenk hortum koleksiyonunda almıştı. Süleyman Ulusoy bu işe çok kızmış. ‘30 yıl polislik yaptım. Rabbime şükür, polislik yapıp ceza almayan insan azdır, tek cezam yok’ diye itiraz ediyormuş. Hortum Süleyman ceza almadıysa bu Beyoğlu Başkomiserliği döneminde Türkiye’de hukukun işlememiş olduğunu gösterir. Yoksa dünyanın hiçbir demokrasisinde hortumla tutukluları döven bir polis hoş görülemez. Devlet Bey’i tebrik ediyor, bu vetosunun milliyetçi camiada MHP’de homofobiye yer olmadığı mesajı olarak algılanacağını umuyorum.

Kaynak: Birgün, 16 Mayıs 2007


*Konuyla ilgili haberler:

[[Fransa’da yeni cumhurbaşkanı Sarkozy]]

[[Sarkozy, eşcinsel evliliğine karşı]]

[[Adaylardan eşcinsellere seçim vaadi]]

[[Dünyadan kısa kısa]]




Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam