08/05/2023 | Yazar: Gözde Demirbilek
Seçimleri Diyarbakır Barosu LGBTİ+ Hakları Komisyonu’ndan Av. Okan Altekin’e sorduk. Altekin, Cumhur İttifakının kazanması durumunda LGBTİ+’lara daha fazla saldıracağını ve bu saldırının tüm muhalefete sirayet edeceğini söyledi.
Diyarbakır Barosu LGBTİ+ Hakları Komisyonu’ndan Av. Okan Altekin’e 14 Mayıs 2023 Pazar günü birlikte yapılacak Cumhurbaşkanı ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimlerini sorduk.
Altekin, seçim sonuçları ne olursa olsun LGBTİ+’lar’ın en zor koşullarda dahi bırakmadığı direnişini ve dayanışmasını yükselterek mücadelesine devam edeceğini vurguladı. Sessiz kalmanın aynı zamanda homofobiye ortak olmak olduğunu hatırlatarak muhalif kesimlerin de bu mücadelede cesurca söz ve söylem üretmesi gerektiğinin altını çizdi.
Sence lubunyalar 14 Mayıs seçimlerinden ne bekliyor?
LGBTİ+’lar için bu seçimi kritik kılan ve diğer seçimlerden ayıran en önemli özelliği hiç kuşkusuz Cumhur İttifakı bileşenlerinin seçim propagandasını başta LGBTİ+ düşmanlığı olmak üzere cinsiyetçilik, homofobi ve ırkçılık üzerine inşa etmesidir. Cumhur İttifakı, seçimi kazanması durumunda yargı tacizi başta olmak üzere faşizmin tüm araçlarını kullanılarak LGBTİ+’lara saldıracaktır. Hiç kuşkusuz bu saldırılar LGBTİ+’lar ile başlayarak tüm muhalefete sirayet edecektir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Rejimi, “ailenin korunması” mottosuyla ekonomideki başarısızlığını, yoksulluğu ve neoliberal politikalar sonucu depremin yarattığı tahribatı LGBTİ+’lara ve toplumsal cinsiyet kavramına saldırarak unutturmaya çalışıyor.
LGBTİ+’lara yönelik Cumhur İttifakının bir dönem sürdüğü sessizlik politikası yerini dünyada aşırı sağın yükselttiği LGBTİ+ karşıtı politikalarına paralel bir biçimde LGBTİ+ düşmanlığına bıraktı. Çözüm sürecinin başarısızlıkla sonuçlanması akabinde ülkenin sürüklendiği çatışma ortamından LGBTİ+’lar da olumsuz etkilendi. Onur Yürüyüşlerinin yasaklanması, LGBTİ+’ların kamusal alanda oluşlarının kriminalize edilmesi, üst düzey devlet yöneticilerinin nefret söylemleri, İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi ve LGBTİ+ düşmanlığı üzerine inşa edilen Anayasa değişikliği tartışmalarını da cumhurbaşkanlığı hükümet rejiminin yarattığı kutuplaştırıcı çatışma ortamının bir sonucu olarak okumak gerekiyor.
Anti-demokratik bir ortamda seçime gidilirken bir yandan LGBTİ+’lar mevcut rejimin yarattığı tüm tahribatlarla (başta yoksulluk ve deprem olmak üzere) baş etmeye çalışmaktadır. Öte yandan ise düşman öteki olarak Cumhur İttifakının seçim propagandalarında hedef gösterilmektedir. Haliyle LGBTİ+ düşmanı politikaların dünyadaki seyriyle paralel olarak LGBTİ+’lara seçim sürecinde yönelen nefretin ekonomi politikasının, kültür tartışmalarının ve kesişimsel boyutunun tüm yönleriyle tartışıldığı bir programın muhalefet tarafından üretilmesi elzem hale geliyor. Seçilecek yerlerden aday göstermekten çok daha gerekli olan muhalefet bloğunun tüm parti organlarını bağlayacak ananakım toplumsal cinsiyet temelli perspektifle homofobi ve transfobi karşıtı ilkenin benimsemesidir. Tüm siyasi partiler dünyadaki gelişmelere paralel olarak LGBTİ+ politikası üretebilmelidir.
Homofobinin, cinsiyetçilik, ırkçılık ve mülteci düşmanlığı ile olan ilişkisi ortaya konularak homofobi karşıtı bir seçim propagandası yürütmek LGBTİ+’ları güçlendireceği gibi iktidarın söylem gücünün elinden alınması sonucunu da doğuracaktı. Aksine, Millet İttifakı seçim propagandasında Cumhur İttifakının söyleminde sıkışarak homofobiyi yeniden üretti. Emek ve Özgürlük İttifakı ise Millet İttifakından çok daha ileri bir pozisyon üstlendi. Emek ve Özgülük İttifakı kapsamlı bir LGBTİ+ siyaseti etrafında seçim çalışması yürütmek yerine hak temelli bir dili tercih ettiğini vurgulamak gerekiyor.
Seçim sürecinde lubunyaların özelleşen ihtiyaçları var mı?
LGBTİ+’ların ihtiyaçları toplumun ihtiyaçlarından ayrı değerlendirilemese de LGBTİ+’lara yönelik özel önlemlerin alınması gerekliliği her kriz sonrası ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla işsizlik, yoksulluk, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, cinsiyetçilik, iklim krizi ve deprem gibi pek çok sorunun seçim bildirilerinde yer alması tek başına LGBTİ+’ların ihtiyaçlarını karşılamamaktadır. Bu nedenle yaşanan krizlerin LGBTİ+’lara olan olası etkileri göz önüne alınarak bir seçim politikası oluşturulmalıdır. Kadın yoksulluğu ile LGBTİ+ yoksulluğunun farklı veçheleri olduğu değerlendirilmeden kapsamlı bir yoksullukla mücadele programı nasıl oluşturulamayacaksa işsizlik ve ırkçılıkla mücadele programları da oluşturulamaz.
Kürt LGBTİ+’lar söz konusu olduğunda homofobinin, transfobinin, ırkçılığın ve yoksulluğun kesişimsel bir perspektifle ayrıca ele alınması gerekiyor. Kürt LGBTİ+’lar bir yandan Cumhur İttifakı ve bir kısım muhalefetin ürettiği ırkçılığın ve homofobinin hedefindeyken öte yandan kendi örgütlendiği ve mücadele ettiği oluşumlar, STK’ler ve siyasi partilerde de manevi şiddete maruz kalabilmektedir. Şüphesiz Kürt sorunun barışçıl yöntemlerle çözülmemesi toplumun tüm kesimlerini olumsuz etkilese de çatışma ortamının varlığı Kürt LGBTİ+’lar ile Kürt kadınları daha fazla şiddetin hedefi haline getirmektedir. Kürt sorunun barışçıl yöntemlerle çözümüne dair yol haritasının oluşturulması ve geçiş dönemi adaletinin sağlanması Kürt LGBTİ+’ların özelleşen en önemli talebi olarak nitelendirilebilir.
Ayrıca iklim krizinin bunun doğal bir sonucu olan deprem sonrası politikasızlığın en çok etkilediği grupların dini ve etnik azınlıklar, kadınlar ve çocuklar ile LGBTİ+’lar olduğu düşünüldüğünde Kürt LGBTİ+’lar açısından kapsamlı bir iklim değişikliği ile mücadele programının önemi ortaya konulmaktadır.
Bu seçimlerin lubunyalar için önemi nedir?
2023 seçimlerini Cumhur İttifakının kazanması, derneklerin kapatılması, LGBTİ+’ların oluşlarının suçlulaştırma vaatlerinin hayata geçirilmesi sonucunu doğurması kuvvetle muhtemeldir. Cumhur İttifakı halihazırda sürdürdüğü LGBTİ+ düşmanı politikalarına hız kesmeden devam edeceğinin de göstergesidir. Parlamenter sisteme geçiş taahhütü veren Millet İttifakı cephesinde de homofobinin yeniden üretildiğinin ayrıca Saadet Partisi’nin Cumhur İttifakı ile örtüşen LGBTİ+ düşmanı söylemleri olduğunu hatırlatmakta fayda var. Millet İttifakının seçimi kazanması durumunda kurumsal nefret söylemlerinin dozu azalsa da kapsamlı bir homofobi ve transfobi karşıtı politikanın üretilmeyeceği de ortadadır.
Önümüzdeki seçimlerde sonuç ne olursa olsun LGBTİ+’lar, en zor koşullarda dahi bırakmadığı direnişini ve dayanışmasını yükselterek mücadelesine devam edecektir. Sessiz kalmanın aynı zamanda homofobiye ortak olmak olduğunu hatırlayarak muhalif kesimlerinde bu mücadelede cesurca söz ve söylem üretmesi gerekmektedir. Bu seçim tam olarak bu yüzden de önemli.
Etiketler: insan hakları, yaşam, nefret suçları, siyaset