13/02/2007 | Yazar: Kaos GL
‘Sen olabilir miyim? Bütün olmadığımı ilk hissettiren sen oldun belki de demiştim ya sevgilim belki de bölemeyeceğim, paylaşamayacağım bütün sendin. İyi niyetli düşlerin de var mıydı senin? Sen benim içimde bana ait olmayan bir bütündün, ben de senin içinde sahiplenemeyeceğin bir bütünün parçasıydım. Birbirimizi böyle mi tamamlayamadık?’
‘Sen olabilir miyim? Bütün olmadığımı ilk hissettiren sen oldun belki de demiştim ya sevgilim belki de bölemeyeceğim, paylaşamayacağım bütün sendin. İyi niyetli düşlerin de var mıydı senin? Sen benim içimde bana ait olmayan bir bütündün, ben de senin içinde sahiplenemeyeceğin bir bütünün parçasıydım. Birbirimizi böyle mi tamamlayamadık?’KAOS GL
F. Meral
A- Seni deliler gibi seviyorum. Bu kısa ayrılıklar da dokunuyor artık. Ne zaman tamamıyla gelecek yanıma yerleşeceksin? Birlikte yaşamak hem de sonsuza kadar! Bu düşünce beni nasıl heyecanlandırıyor bilemezsin sevgilim. Hep bunu hayal etmiştim.
B- Bu son gidişim. İki hafta sonra hep yanında olacağım.
A- Biz diğer lezbiyenler gibi değil, onlardan çok daha dolu yaşıyoruz. Sensiz bir yaşam düşünemiyorum. Seni ne çok kadın kıskanıyor, biliyor musun?
B- Seni çok seviyorum. Bana karşı bu kadar sevecen, bu kadar içten ve sevgi dolu olduğun için.
Dürüst olduğun için, sen olduğun için.
A- Beni hiç aldatma, aldatmayacağımı da bil!
B- Bir gün aldatırsan bile ilk senden duymalıyım. Başkalarından duymak çok acı verir. Bense seni sen oldukça asla aldatmayacağım.
İki hafta sonra B A’nın evine taşınır. Taşınma aşamasına kadar birlikte olma fikri çok tartışılıp, sorgulanmıştır. B kapıyı çalar çalmaz kapı açılır. A sevinçle sarılır, dakikalarca öpüşürler.
Eşyaları bir kenara bırakılır. Birlikte oturma odasına yönelirler. Ne çok özlemişlerdir birbirlerini.
A- Bakın kızlar bu benim biricik aşkım, sevgilim. Tatlım bu beş arkadaş da lezbiyen. Bu Gülşen bu Serpil, bu Rebeca, bu da Bige. Bige’yle yeni tanıştık, az önce.
B- Memnun oldum, tanıştığıma sevindim. Sevgilim üstümü çıkarıp, elimi, yüzümü yıkayıp, hemen geliyorum. Yol çok yordu beni inan. Çok özledim seni!
A- Ben de.
1 saat sonra.
A- Kızlar, hadi şişe çevirmece oynayalım.
Diğerleri- Tamam!
A- Nesine?
Diğerlerinden biri-Yatmasına, çırıl çıplak sevişmesine.
İçlerinden biri- Olmaz burada iki sevgili var, olmaz.
A- O zaman öpüşmesine, ne dersin tatlım? Rahatsız olur musun?
B- Ya, hayır. Sonuçta oyun değil mi? Hem öpüşme deyince bu yanaktan da olabilir diye düşündüm. Tabi dudaktan da olur.
Oyun başlar. Şişe her çevrilişinde bazen A-B bazen A-C, bazen B-D... gibi farklı kişilerin öpüşmelerine vesile olur. Genelde A-B sevgili oldukları için diğerleri onları yanaklarından öperler. Onlar da yalnız birbirlerinin dudaklarını uzun uzun öperler. Sonra birden oyunun rengi değişir. B’nin dışında herkes A’yla Bige’nin şehvani bakışlarını fark ederler. Gariptir A’nın ve Bige’nin çevirdiği her şişe yalnızca ikisini göstermeye başlamıştır. Bir, iki, üç...
A hareketle Bige’nin dudaklarını öperken Bige de çaktırmadan ısırıp, diliyle diline dokunur.
Öpüşmeler bir saniyeden beş on saniyeye terfi etmiştir. İnsanlar rahatsız olmaya başlarlar.
Diğerleri- Hop, hop! Aile var, ayıp oluyor birine!
B- Dikkat et, sevgilin elden gidiyor.
B- Ben sevgilime güveniyorum. Rahatsız da değilim fesatlar!
O akşamın gecesinde eğlenmek üzere hep birlikte bara gidiliyor A-B’den uzak, Bige’ye yakın oturuyor. Bir ara A ve Bige herkesi bırakıp tuvalete gidiyorlar. Gülşen iki dakika sonra arkalarından gittiğinde A’la Bige’yi sevişirken yakalıyor. Gece sona eriyor herkes dağılıyor. A ve B’de ilk defa bir çatı altında iki eş olarak ev sahibi alarak evlerine yollanıyorlar. A suskun...
A ketum.. A acımasız.. vicdansız.. A dürüst değil sevgi dolu değil... içten değil o gece. B şaşkın..
Yalnızca şaşkın. Bir gün sonra öğreniyor B, olan biteni.. ama A’dan değil.. arkadaşlardan...
B- Doğru mu bu söylenenler A?
A- Bir de sen üstüme gelme!
B- Üstüne gelmiyorum, yalnızca soruyorum, cevap ver lütfen!
A- Suçluluk hissetmiyorum, pişman hiç değilim. Anla beni, ben ona aşık oldum. O da bana aşık olmuş.. Yerinde olsam anlayışla karşılardım. Aşk bu işte ne yapayım? Beni anlamaya çalış.
B- Benden tek istediğin bu mu? Sen beni anlasana!
A- Aslında kafam karışık. Sana aşıktım sonra duygularım sevgiye dönüştü biliyorsun.
B- Sevgiler bitmez. Sevgi içinde ihaneti barındırmaz, sevgide gizlilik, sevgide yalan yoktur. Sorgulanmadı mı bu ilişki yeterince? Bunları hak ettiğimi düşünmüyorum.
A- İlk defa başıma geliyor. Seni seviyorum, ama ona da aşığım. Bilmiyorum, bilmiyorum, kafam çok karışık
B- Peki ne yapmak istiyorsun?
A- Onunla yaşamak, onu düşünürken seninle olamam!
B- Pekâla, benden bir isteğin var mı?
A- Bak, hiçbir şeyi bitiriyor değilim. Bilirsin, aşk geçici, sevgi kalıcıdır. Bana zaman ver, kafamı toparlamaya ihtiyacım var. Seni seviyorum.
B- Anahtarı yarın sabah giderken posta kutusuna bırakırım
A- Hayır, o sana ait. Neden böyle davranıyorsun? Ağlıyor musun?
B- Yoo, az önce Ümit Yaşar’ın bir şiiri geldi aklıma da... Boş ver kendini suçlu hissetme sakın.
A- Biliyor musun, bugün Ağustos’un 13’ü, 13 rakamına uğursuz derlerdi de inanmazdım.
B- Bana da bir gey arkadaşım İstanbul’un İstanbullulaştırdıklarından uzak dur derdi de şu saate kadar anlamamıştım.
A- Diyorum ya, bu İstanbul rezil bir şehir, ilişkiler burada böyle. Hep üçüncü bir şahıs çıkar ve ilişkiler maceraya dönüşür. Lanet olsun.
B- (Acaba kendini suçlu hissetmesi gereken kişi ben miyim?)
A- Beni unutma. Telefonlaşırız yine eski sıklıkta olmasa da. Neden bana bağırmıyorsun, suçlamıyorsun, vurmuyorsun?
B- Çünkü ben seni gerçekten seviyorum.
A- Şişe oyununa izin vermemeliydin, engellemeliydin.
Bu son görüşmeleri olur.
B- Seni sahiplenmediğim, kıskanmadığım için suçlayamazsın beni, pişman da değilim her şeye rağmen. Sen öpülmeye alışmış dudaklarından, sürekli arayışlar, doyumlar peşinde koşan ruhundan ötürü ne kadar suçsuzsan ben de kıskanmadığım ve sahiplenmediğim için o kadar masumum. Ümit Yaşar.. nerden gelirsin aklıma? Bir kurt bir geyiği kovalamış yüreğimde ‘Seni düşünüyorum... Ben seni düşünürken sen onunla sevişiyorsun. Nasıl oluyor da aynı anda her ikimizin de yanında ve içinde olabiliyorsun? Odalara sığmıyorum, bir nehir gibi taşıyorum gecelerden üstelik senden daha fazla biliyor musun? Beni kendi içimde niye terk etmiyorsun, düşman mısın bana? Neden gitmiyorsun hiç ulaşamayacağım düşüncelere?
Sevgi denen bu mu? Böyle mi hissediliyormuş? Neden bu kadar yakıyor hücrelerimi, sevgili? Neden demir almıyorsun içimden de? Bir düş değilsin artık. Bu olsa olsa bir karabasan.. Gözlerim kanıyor. Uyumalıyım artık, hiç uyanmamacasına.
Gözlerimi açar açmaz karşımdasın sen. Ne zaman geldin? Ne çabuk? Çağırdığımı hatırlamıyorum. Düş Gezgini olmaya ne zaman karar verdin sevgili? Yalnızca benim düşlerimde mi geziyorsun? Beni niye peşinden sürüklüyorsun? Hiç havamda değilim aslında Üstelik böyle emrivakileri de sevmem biliyorsun. Ama sen beni duymuyorsun, dinlemiyorsun. Her an tutuşabilirim. Bunlar gerçekten düş mü yoksa yaşamak zaten bu mu? Sevgili.. içimi acıtıyorsun artık!
Yalnızlık sensizlik olmalı. Yalnız mıyım? Değil miyim? Sanırım içmeliyim. Sen.. sözlerin.. gözlerin.. bunca nasıl yanıldım bilemiyorum. Gerçekten seviyor muydun? Ya şimdi gerçekten aşık mısın? Gerçekten koskoca yalanları... kayboluyor gibiyim. Teselli olamamak böyle bir şey olmak..
Bir çocuğumuz olacaktı. Onu dünyanın bütün pisliklerinden, bütün ön yargılarından uzak tutup, sevgimizle arınmış bir dünyada dünlere inat yarınlara umutla büyütecektik. Belki anneanneleri, dedeleri amcası halası, teyzesi, babası olmayacaktı ama bizimle olmak ona yetecekti. Eksiklik hissetmeyecekti. Çünkü o akranları gibi kalıplı kurallı düşünmeyecekti. O her anlamda özgür olacaktı, olmayan, hiç olmayacak adı gibi.. Hani bu olmazsa olmazdı? Yanılmak böyle bir şey olmalı.
Benim ol dememiştim hiç. Benimle olman yetiyordu. Seninle olmam sana yetmedi mi sevgili?
Sitem değil tüm bunlar. Olsaydı bile yine haberin olmazdı tüm bu yangınlarımdan, rüzgarlarımdan, sancılarımdan, karmakarışıklığımdan, parçalanmışlığımdan, parçalanmak; belki bu derece vahşi değildin ama senden sonra oldu bu içimdeki bütünü hissedemeyişim. Belki de bütün olmadığımı ilk sen hissettirmiştin bana. Parçalanmış bütün bütünleşmeyen parçalar, kördüğümler, kelimeler, biten aşklar, bitmeyen sevgiler... Karışmak böyle bir şey olmalı..
Kendini ne sanıyorsun? Terk eden mi? Düş bozan mı? Dalgakıran mı? Bana göre sadece coşkulu yağmurlarla gelen bir düş kırıklığısın. Bunu hangi kitapta okuduğumu hatırlayamıyorum. Düş kırıklığından da ötesin aslında. Yaşamda düşlerle gerçekler arasında yediğim en sağlam tokatsın. Damarlarımda bana hayat veren kanımı, bir anda pıhtılaştıran donduran soğuksun. Pembe üçgenler içinde dolaşırken, gözümü açıp büyüyü bozmaktan korktuğum anlarda çarptığım duvarsın. Prensese dönüşeceğini umarak öptüğüm bir yeşil kurbağasın. Yüzmeyi bilmeden kendimi ortasına attığım, bir okyanus sandığım Bermuda Üçgeni'sin. Teselliye, sevinmeye, ağlamaya, sevmeye, sevilmeye ihtiyaç duyduğum zamanlarda, omuzuna yaslandığımda, gözlerine baktığımda, içime aldığım her anda ya buharlaşan, ya da kaybolan bir gölgesin sen.
Belki hiçbir şeydin ama bana göre her/şeydin.
Birine borçlu olmak böyle olmak..
Ben + Sen = Biz / Paylaşım = Mutluluk x Güven = Sevgi + Biz değilmişik. Oldum olası çektim bu matematikten. Hesaplar, çarpmalar, bölmeler, topla-n-malar, çıkarlar bana göre değildi zaten. Doğal olmak varken bunca aritmetik.. matematikten anlamıyorum dedim ya.. zayıflık bu olmalı.
Gözlerine baktığımda mavilikleri, yeşillikleri derinlikleri, içtenlikleri göremez olmuştum.
Çünkü sen artık berrak bakmıyordun, bakamıyordun.
Sensizlikle yetinmek zorunda kalmaktan mı korkuyorum? Beni ne sanıyorsun? Yetinmeyi düşünmedim, düşünmeyeceğim. Kısıtlanmalar bana göre değil. Ya hep olmalıydın, ya da hiç! Beynimde bir med-cezir olmana izin vermeyeceğim. Böyle gel-gitler sana göre değil. Beynimden yüreğime doğru kurulan bir salıncak.. yar gidip yar gelip sallanacak, ne hazin! Hangi şairindi bu dizeler kim bilir?
Ama senin ne beynimdeki salıncakta, ne de yüreğimdeki darağacında sallanmana izin yok! Yokluğunun da bir tadı bir rengi var, bilmiyorsun. Ham meyvenin buruk tadı var dudağımda, senden hatıra. Pembeydin önceleri, yeşile döndün sonra, şimdiyse griyle siyah arası bir renksin. Bukalemunluk böyle bir şey olmalı... Eğer renk körü değilsem.
Sen şimdi daha çok seviyorum. Sensizliğin en güzel olduğu yerdeyim. Sen yokluğun kadar güzel değilsin. Varlığında hiç bu kadar özlemli olmadım ben. Sevgimi anlaman gerekmiyordu ama beni anlamalıydın. O gece nasıldım, ne hissettim, hiç merak ettin mi? Anlatabilir miyim, anlayabilecek misin sevgili? Ölümü yaşadım, yaşamayı öldüm. Eksilmek böyle olmalı..
Ölmedim.. Yaşamadım da. Bu yaşanmakla ölmekle hissedilecek bir şey değil miydi yoksa? Serin sularda yanabilen bir avuç kordum.. Hayvan sürüsünün çamurlu ayakları altında ezilen bir yılan kuyruğu... Kuyruk acım varsa da sokamam kimseyi. Çamurlu ayaklardan dişlerime yapışmış olmalı vicdan.
Suçlu değilsen affetmemi bekleme... Ama bağışlanmak böyle bir şey olmalı...
Hangi zamansızlıktayım? Geçmiş zaman, di-li miş-li geçmiş zamanlar, dünler, bugünler, yarınlar yalnızca kelimelerden mi ibaretler? Ya sen? Ya ben? Ya biz? Biz var mıydık, varmış mıydık, yok muyduk? Masalları sevmiyorum ben. Ben eremedim muradıma, ondan mı yok kimseler kerevette? Unutulmak böyle bir şey olmalı.. Unutulmuşlar böyle bir şey olmalı. Unutulmuşlar hanesine yazılmak.
Biri mezar taşı üstünde Merhum Adem’den olma. Havva’dan doğma, yoo bu yanlış Çarli’den olma, Çita’dan doğma Çitlendik! Ruhuna bir yardım el-sevda. Sevenler aşkına! Hiç aldanmamışların o engin iç rahatlığından bir yüreklikte bana! Yüreğinde kör karanlıklar var sevgili. Kaybolmaktan korkuyorum. Pusulam kırıldı biliyorsun. Yüreğindeki çatlaktan iki yüzlü bir ejderha sızıyor. Sesi kulaklarımı tırmalıyor. Pençesinden kurtulma telaşında değilim.
Korkmak böyle bir şey olmalı.
Ben olabilir misin? Arınabilir misin?
Sana hiç ulaşamayacağım bir zirveye çıkabilir misin?
İçimde kopan bir şeyler var, onarabilir misin?
İçime akan zehiri, damarlarıma yayılmadan çekebilir misin? Soruyorum. Susacağını bile bile.
Cevapları biliyor olduğumdan belki susuyorsun böyle.
Susuyorsun, gelmeyeceğim. Gelecek misin? Neyi unuturken gelişlerim. Gidişlerim... Bir yol ayırımında kaldı bize devirler, yüreğimden büyükçe bir parça ve senli hayallerim. Dönerek neye ulaşılabilir? Uzaktaki ayak seslerine mi? Kör inanmışlığıma mı? Şikayete hakkım yok mu? Haklısın, ben baştan razıydım senden gelebilecek her şeye unutmuşum..
Sen olabilir miyim? Bütün olmadığımı ilk hissettiren sen oldun belki de demiştim ya sevgilim belki de bölemeyeceğim, paylaşamayacağım bütün sendin. İyi niyetli düşlerin de var mıydı senin? Sen benim içimde bana ait olmayan bir bütündün, ben de senin içinde sahiplenemeyeceğin bir bütünün parçasıydım. Birbirimizi böyle mi tamamlayamadık?
Nerde, nasıl kiminle olduğunu merak etmeden.. Sevginle, sevgisizliğinle, dürüstlüğünle, yalanlarınla, senle, sensizlikle, ötekilerine rağmen, bizsizliğe rağmen, aldanmışlığın, unutulmuşluğun bilinciyle, renginle, renksizliğinle, biriken sancılarla, resimlerinle, mektuplarınla, ben ve sen varoldukça bir daha ‘biz’ olmayacağımız, hiç görüşmeyeceğimiz gerçeğiyle, benim çok yakınımda ama senden uzak kalarak, sıcacık, diri, tükenmeden, usanmadan adım adım, kendime güvenerek, umutla yaşamak, biricik "kendimi" var ederek, kendimle barışık yaşamak.
Sen olmak, seninle olmak, seni sevmek böyle olsa gerek... keşke bu duygular ve ismin kadar yücelebilseydin. Yücel!
Kaynak: Kaos GL, Şubat 1999, Sayı 54
Etiketler: