13/02/2007 | Yazar: Kaos GL

‘Değişikliklere açık olmamız bir de dil tarafından da sınırlandırılmıştır. Yakın ilişkilerimizde çoğunlukla birini sevdiğimizden ya da âşık olduğumuzdan bahsederiz. Peki, bunun tam olarak anlamı nedir? Birine yönelttiğiniz aşk, o kişiyle ilgili duygularınızın bir ifadesi midir, yoksa daha çok sizinle ve sizin yetersiz bulduğunuz ve güvenemediğiniz yönlerinizle ilgili bir yorum mu?’

‘Değişikliklere açık olmamız bir de dil tarafından da sınırlandırılmıştır. Yakın ilişkilerimizde çoğunlukla birini sevdiğimizden ya da âşık olduğumuzdan bahsederiz. Peki, bunun tam olarak anlamı nedir? Birine yönelttiğiniz aşk, o kişiyle ilgili duygularınızın bir ifadesi midir, yoksa daha çok sizinle ve sizin yetersiz bulduğunuz ve güvenemediğiniz yönlerinizle ilgili bir yorum mu?’

KAOS GL

Geoph Kozeny

İnsanların ideal topluluğu bulmakla ilgili hayalleri ile âşık olmakla ilgili beklentileri birbirlerine çok benzer. Sıklıkla bu beklentiler, gerçeklikten çok güçlü bir hayal gücünü temel alır. "Aşkın gözü kördür" deyişi hem aşkı arayanları, hem de ideal topluluğu arayanları anlatan oldukça yerinde bir halk deyişidir.

Şimdi, bu beklentiler hem lehimize hem aleyhimize çalışabilirler. Bunlar, geleceğe dair olumlu bir görünüm sunduğunda, gitmek istediğimiz yönde, bizi ileriye itecek motivasyonu sağlarlar. Hâlbuki kendimize ilişkin, eleştirel sabit fikirlerle bize tuzak kurduğunda (kendimiz için hayal ettiklerimizi yaşayamadığımız için kendimizi yetersiz veya bağımlı bulmamız gibi), sadece içimize bakarak fark edebileceğimiz şeyler için kendimize başkalarının gözüyle bakmaya itecektir.

Eğer kişi güçlü bir iç görüye sahipse, herhangi bir olay, süreç, bakış açısı ya da kişiyle ilişkisini nesnel olarak değerlendirebiliyorsa, kendini zor durumlara düşmekten koruma şansı yüksektir ya da en azından zor bir durumla karşılaştığında yaşayacağı stres en aza inecektir. Diğer taraftan kendini korunmasız gören ve başka bir kişiye veya gruba bağlanmak için güçlü (umutsuz) bir ihtiyaç duyan kişi, koşulların gerektirdiğinden çok, yüzeysel ve sıklıkla yapay olan kaygılarla, diğerlerinin onun için ne düşündüğünü gözeten seçimler yapacaktır. Sağlıklı topluluklar ve sağlıklı ilişkiler, kişinin neye ne kadar değer verdiği konusunda açık olma, duygu ve düşüncelerini aktarma, gündelik hayatın sahip olduğu değerlerle ne derece uyuştuğunu tartma ve kişileri yakınlaştıran değişim ve gelişmeyi besleme yeteneğini geliştirir.

İnsanlar genellikle bir topluluğu ya da muhtemel bir sevgiliyi değerlendirirken, geçmişte yaşadığı zorlukları ve kendi eksiklerini önemsemez ve göz ardı ederken, geleceğe yönelik hayallerini ve güçlü olduğu noktaları işin içine katmak için elinden geleni yaparlar. Evimi paylaşmak isteyen onlarca kişiyle konuşurken şunu fark ettim: çoğunlukla karşı taraftan istedikleri, aslında kendilerinin gereksinim duydukları beceri ve olgunluktu. Kendileriyle ilgili ortaya koydukları ne oldukları değil, ne olmak istedikleriydi.

Birisiyle işlerin yolunda gidip gitmeyeceği ile ilgili tahminlerde bulunurken en iyi ölçütler bence şöyle: a) geçmişte karşılaştığı zorluklarla nasıl başa çıktığını, b) yaşam felsefesi ve görüşleriyle ilgili ne kadar esnek (ki bu konularda ne kadar esnek ve geniş ise o kadar iyi) olduklarını anlamak. Ben, pek çoğumuzun görüşleriyle kendi gerçeklerimiz arasındaki boşluğu fark ettikten sonra, daha esnek ve yapıcı olarak olumsuz dinamiklere katkımı azalttım.

İyi ya da kötü, bizimki gibi bir kültürde yetişmek bize aşk, evlilik, toplum ve özellikle de "neyin nasıl yapılması gerektiğiyle" ilgili görüş ve davranışlarımızı oldukça dar bir çerçeveye sokuyor. Yaşamlarımızda kültürel etkilerin o kadar önemli yönlendiriciler olmalarına rağmen, seçimlerimizi yaparken (kiminle birlikte görünmek istediğimiz, hayatta neyi başarmak istediğimiz, baskıyla karşılaşınca nasıl tepki gösterdiğimiz, zaman geçirmek için kimi ya da neyi tercih ettiğimiz, ilgi çekmek ya da değerimizi ispatlamak için ne yapmak istediğimiz) bunlardan nasıl etkilendiğimizin hâlâ farkında değiliz.

Mümkün olduğuna ve arzulanabilirliğine inandığımız şeylerin, ne yapmaya çalışacağımıza ve sıkı bir meydan okuma karşısında birilerine ya da bir şeylere sığınıp sığınmayacağımıza önemli bir etkisi oluyor. Yetiştiriliş tarzımız yüzünden sahip olduğumuz sınırlamalarda bize büyük yardımı olabilecek bir yetenek, kendine bakabilmektir (ebeveynlerimizin, öğretmenlerimizin, sevgililerimizin ve akranlarımızın yargılarına güvenmektense, kendimiz hakkında düşünmeyi öğrenmek). Tabi ki onların fikirlerini de göz önünde tutmak gerekir, ama bir karar vermek gerektiğinde, ya da sesimizi yükseltmek istediğimizde kendimizi dinlememiz gerektiğini anlatmak istiyorum.

Değişikliklere açık olmamız bir de dil tarafından da sınırlandırılmıştır. Yakın ilişkilerimizde çoğunlukla birini sevdiğimizden ya da âşık olduğumuzdan bahsederiz. Peki, bunun tam olarak anlamı nedir? Birine yönelttiğiniz aşk, o kişiyle ilgili duygularınızın bir ifadesi midir, yoksa daha çok sizinle ve sizin yetersiz bulduğunuz ve güvenemediğiniz yönlerinizle ilgili bir yorum mu?

Birini sevdiğinizde:

Olumlu yönlerini hayran kalıp, takdir ederken, olumsuz özelliklerini, yetersizliklerini ve kusurlarını da ayırt ediyor, kabul ediyor musunuz? (koşulsuz aşkın en iyisi)

İstek ve ihtiyaçlarının farkındasınız, bunların gerçekleşmesi için ona yardımcı olmaya mı çalışıyorsunuz? (Ne hissederseniz hissedin, eğer bunu hissetmiyorsanız herhalde aşk denemez. Hadi buna buyurun: eşinizin daha çok mutlu olacağını, ama sizden uzaklaşacağını bilmenize rağmen, onun bir başkasına olan ilgisiyle ilgili destekleyici olur musunuz?)

Habire onunla birlikte zaman geçirme hayalleri kurup, bunun ne kadar harika olduğunu mu düşünürsünüz? (Âşık olmanın klasik örneği- azı karar fazlası zarar.)

Başka bir işiniz olmadığında onu düşünüp, onunla birlikte olmadığınız her anı acı içerisinde mi geçiriyorsunuz? (Aşkın başa vurma hali, saplantı, tabi nadiren gerçekçi. Kendinizi bu halde buluyorsanız, tedaviye ya da danışmanlığa ihtiyacınız olabilir, belki de bu konularda daha tecrübeli birilerinden nasihat almaya. Ama bir de yeterince şanslıysanız aşkınızı büyütebilirsiniz.)

Bir topluluğu aklınızdaki ütopyaya uygunluk açısından gözden geçirirken:

O toplulukla ilgili okuduğunuz ya da duyduğunuz her şeyin doğru olduğunu kabul edip, grubun ifade ettiği görüşlerine her şekilde sadık kalacağına ve sizin tüm ihtiyaç ve beklentilerinize cevap vereceğine mi inanıyorsunuz? (Büyük bir hayal kırıklığına hazır olun.)

Topluluğun ne kadar daha iyi olabileceği üzerine fanteziler kurup, diğerlerinin dile getirdikleri görüşlerinin ne kadar gerisinde kaldıkları ile ilgili yakınıp durur musunuz? (Daha iyiye götürecek bir bakış açısı değil, bir de kendi inanç ve davranışlarınızın şu anki durumda olmanıza katkısını görmüyorsunuz.)

Grubun etkinlikleri asıl görüşlerinden sapar gibi olduğunda durumu fark edip, açık bir şekilde birilerini öne sürmeden ve yakınıp sızlanmadan, değişiklik yapılması için yaratıcı öneriler mi getiriyorsunuz? (Eğer topluluğun büyüyüp değişmesini gerçekten istiyorsanız, birilerinin yanlış olduğunu kanıtlamaktansa, hedefleriyle ilgili hislerine hitap etmek daha etkili olacaktır. Unutmayın ki bilgi ve fikirlerinizden ne kadar emin olsanız da, herkes kendi doğrularına göre karar vermelidir.)

Bazen gerçeklerin hedeflenenlerin gerisinde kalabileceğini, değişimi gerçekleştirmek için zaman, çaba harcamak gerektiğini bilerek topluluğun temel değer ve eylemlerini ortaya koymaya mı çalışırsınız? (Gereksinimlerinizin karşılanması ve nispeten mutlu olma şansınız yüksek.)

Bir insan ya da topluluğun mükemmel olacağına inanmak hayal kırıklığına davetiye çıkartmaktır. Yine de hangi beklentilerin gerçekdışı, hangilerinin mümkün olduğuna karar vermek zor bir iştir. En büyük başarma şansını hayallerimizde ısrarcı olarak, bir şey yaparken yapabileceğimizin en iyisini yapmaya çalışarak, kendimizin ve yanımızdakilerin standartlarını yüksek tutmaya çabalayarak, zaman zaman geriye dönüp baktığımızda kararlarımızı temellendirdiğimiz bazı varsayımların aslında tamamen doğru olmadığını keşfetmeye hazır olarak ve kendi bilgisizliğimizin de sorunlara ya da haksızlıklara katkıda bulunmuş olduğunu unutmayarak yakalayabiliriz.

İste bu, hareketlerimiz sonucunda zarara uğramışlardan özür dileme, yaptığımızı onarmaya çalışma, önümüze yeni hedefler ve öncelikler koyup, anlam ve mutluluk arayışlarımız için yola devam etme zamanıdır.

• Bu metin Communities’in 87. sayısından çevrilmiştir.

Çeviren: Kerem



Kaynak: Kaos GL, Aralık-Ocak 1999–2000, Sayı 1


Etiketler:
İstihdam