31/12/2012 | Yazar: Kaos GL

Başbakan’ın ‘tamam’ demediği hiçbir düzenleme, anayasa hükmü olmayacak. Demek ki dönüp dolaşıp bir kişinin iki dudağının arasına sıkışıldı. Benzetmek gibi olmasın ama 1982’de sayıları, beş idi.

Şey anayasacılığı! Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Başbakan’ın “tamam” demediği hiçbir düzenleme, anayasa hükmü olmayacak. Demek ki dönüp dolaşıp bir kişinin iki dudağının arasına sıkışıldı. Benzetmek gibi olmasın ama 1982’de sayıları, beş idi. 
 
Murat Sevinç yazdı
 
Başlıkta “vajina” sözcüğü olacaktı. Ancak bir kesim hicap duyar diye düşünüp daha zararsız bir “şey” seçtim. Ayrıca, bir anayasa yazısına yakışmaz, gayriciddi bulunabilirdi. 2000’lerin anayasacılığına göz atalım: Anayasa’daki en kapsamlı ve ilerici değişiklikler 2001’de yapıldı. AB için değişiklikler 1995’te başlamıştı. Ancak 2001, zirveydi. 2002’de Erdoğan’ın hatırına iki madde değiştirildi, muhalefetin desteğiyle. 2001’de kaldırılan idamdan, 2004’te bütünüyle kurtulduk. 2005’i geçelim. 2006’da seçilme yaşı 25’e indi. 2007’de halkoylaması sonunda bazı maddeler değişti ancak en önemlisi cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine dairdi. Muhalefet yüzde 47’yi algılamaya çalışırken, bu temel sistem değişikliği tartışılamadı bile. 2010’a gelindiğinde, AKP’nin zina konusunu diline dolayıp başaramadığı günler geride kalmıştı artık. Kapatma davası atlatılmış, eski devletin askeri vesayeti sona erdirilip yenisinin askeri ile çoktan “düzeyli bir ilişki” kurulmuştu. Henüz sevgili olunmamıştı ama birbirlerine boş da değillerdi. İlişkinin adının konulup eşe dosta duyurulması, 34 garibanın bombalanmasından sonra oldu. 

Bu ortamda AKP’nin ülkenin okumuşuna, son bir kez ihtiyacı vardı. 2010 kış aylarında bir Bakan, gazetecilere “Karşı tarafı memnun edecek değişiklikler de yapacağız” dedi. Anayasaya yaklaşım bu düzeydeydi. Cumhuriyet tarihinin en dalavereci değişiklikleri, hararetli ve yalan yanlış bilgilendirme ile ve müthiş bir ideolojik bombardıman altında kabul edildi. Özellikle yönteme karşı çıkan ne kadar aklı başında anayasacı ve yazar varsa; darbecilikle, aptallıkla, kindarlıkla vs. itham edildi. AKP büyü yapmış gibiydi ve bazen anlamlı, zaman zaman akıldışılığa varan ulusalcı nefreti, düzgün bir AKP analizi yapılmasını dahi engelledi. Asıl sorunumuz olan Kürt sorununa dair tek bir değişiklik yoktu o pakette. Ne gam! Ha unutmadan, bir de “ombudsmanımız” olacaktı. Oldu da! Sonunda AKP istediğini kısmen aldı. Başkanlığa giden yolda bir iki adım daha kalmıştı. 2011’deki sandalye sayısı “tek başına değişikliğe” izin vermedi. Erdoğan seçim konuşmalarında ısrarla, “tek başına anayasa yapacak sayı” talep etti seçmenden. Buradaki “niyet” dahi görmezden gelindi. 

Ardından, uzlaşma ihtimali olmayan bir Uzlaşma Komisyonu kuruldu. Anayasa yazmak ne yazık ki mevzuat ve okuma yazma bilmekle değil, siyasal güç dengesiyle, tarihsel mücadeleyle ilgilidir. Bu nedenledir ki, anayasa yazmaya çalışan insanların dokunulmazlıklarının kaldırılması da gündeme gelebildi! Tahmin edilebileceği gibi Komisyon, bir istisna ile “erkeklerden” oluşturuldu. 2010’da kadına pozitif ayrımcılık daha da güçlendirilmişti ya, bakalım anayasayı yazanların isimlerine: Ahmet, Mustafa, Mehmet Ali, Süheyl, Rıza, Atilla, Tunca, Oktay, Faruk, Altan, Sırrı ve neyse ki Ayla. Eşitlikçi, özgürlükçü anayasa yazılacak; insan biraz mahcubiyet duyar. Yine ne varsa BDP’de var! 
Bu Komisyonun anayasa yazma olasılığı zayıf. AKP’nin kendi anayasası bir yerlerde yazılmış mıdır? Muhtemelen. Yeni anayasa yapılabilecek mi? Belki. Hiçbir soruyu yanıtlayabilecek durumda değiliz. Ancak hangi metin hazırlanırsa hazırlansın bunu, sağ ve sol milliyetçi/muhafazakâr kesim hazırlamış olacak. CHP’nin içindeki ulusalcı olmayan sol damarın ne ölçüde etki yapabileceği belirsiz. BDP’nin geleceği meçhul. Nihai olarak anayasanın kaderine yön verecek olanlar, “birilerinin” desteğiyle, AKP’liler. Biraz daha Türkçe: Başbakan’ın “tamam” demediği hiçbir düzenleme, anayasa hükmü olmayacak. Demek ki dönüp dolaşıp bir kişinin iki dudağının arasına sıkışıldı. Benzetmek gibi olmasın ama 1982’de sayıları, beş idi. 

Peki hangi Başbakan ve hangi AKP “tamam” diyecek? İlk günden bugüne hep açık sözlü olan Başbakan. Dizilere karışan, gönlünce cami yaptırmaktan söz eden, binlerce yıllık şehre kanal açacağını duyurduğunda bugün işinden olan kimi gazetecilerce mutluluk gözyaşlarıyla karşılanan, “barajın adını Cemil koydum” diyebilen, üniversite idaresini arayıp içki satışını yasaklatan, Ermenilik’ten söz ederken lafa “af edersiniz” diyerek başlayan, her Allah’ın günü birilerini azarlayıp hakaret eden, seçim döneminde Kılıçdaroğlu’na yönelik nefret söylemi kullanıp ayrımcılık yapan, sürekli bağıran ve bağırdıkça daha da karizmatik bulunan, bürokrasinin hemen her düzeyini düşman gören, en küçük muhalefete tahammülsüz bir parti lideri. En son güçler ayrılığını da reddetti. Şerefsiz Montesquieu! Peki ya diğerleri? Vajina sözcüğünü duymaktan rahatsız olan siyasetçi, üstelik hukuk bitirmiş; tacizle “suçlanan” bir milletvekilini ülkenin önünde bir an duraksamadan “suçlu” ilan edebildi. En temel hukuk ilkeleri dahi umurlarında değil. Bütçe görüşmelerinde Sayıştay raporları yok. KHK’lerin durumu ortada vs. Sayması güç, hukuk alanındaki skandalları. Ola ki bir metin hazırlanırsa, Avrupa’ya tanıtacak kurumun başında kim var? Şakacı bir Bakan. Kim bilir ne afacanlıklarla anlatır metni ele güne. 
2000’lerin anayasa serüveninde AKP, “tek adam”ın isteği, rüyası doğrultusunda başkanlık sistemine odaklanmış durumda. İki olasılık var: İlki, demokrasi ve özgürlük ilkeleriyle ilgisi olmayan bir zihniyet, “demokratik anayasa” (ne demekse!) yapabilir. İkincisi, kısa: Yapamaz! Bu zihin dünyasından, adam gibi demokratların demokrasiden anladığı bir anayasa çıkma olasılığı yok. Bir metin çıkarsa, adı “demokratik anayasa” değil, “şey anayasası” olur. Mesela bu satırların yazarını, hiç kimse bir “erkek güzeli” yarışmasına teşvik etmedi bugüne dek; “aslanım, kazanırsın!” demedi. Çünkü bazı şeylerin, “belki”si olmaz. Bu nedenle, bir yandan anayasa üzerine yazıp çizmeyi görev bilip diğer yandan anayasa uyuşturucusuna kapılmadan, AKP zihniyetiyle her düzlemde mücadele etmeli.(Radikal İki) 
* Ankara Üni., SBF

Etiketler: insan hakları, sivil anayasa
İstihdam