17/01/2025 | Yazar: Hayriye Kara
Nehal ile Mısır’daki feminist mücadele tarihi ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddete karşı mücadele üzerine konuştuk.

Fotoğraf: Reuters
Nehal ile Mısır’daki feminist mücadele tarihi ile toplumsal cinsiyete dayalı ve cinsel şiddete karşı online mücadeleyi, bu mücadeleyi bastırmak için kullanılan devletin araçlarını, sınırların ötesinde feminist dayanışmayı ve 4-5 Nisan 2024 tarihinde Illinois Üniversite’sinde gerçekleştirilen “Günümüz Şiddet Biçimlerine Karşı Ulusaşırı Feminist Direnişler” konferansının organizasyon sürecini konuştuk.
Röportaj için çok teşekkür ederim Nehal. İlk sorum Mısır'daki toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri ile günümüz şiddet biçimleri ve bunlara karşı mücadele stratejilerinizin neler olduğu. Biraz bahsedebilir misin?
Çok büyük bir soru… Herkes adına konuşamam ve birkaç sebepten tüm şiddet türlerinin farkında olmayabilirim. İlk olarak konumum ya da kesişimsel kimliğim, yani Mısır'da ekonomik açıdan biraz ayrıcalıklıyım, orta sınıfım ama eğitim açısından üst orta sınıf bir çevrede yer alıyorum. Eğitimli bir aileden geliyorum. Farklı çevrelerden Mısırlılar için konuşamam. Ayrıca ben heteroseksüelim, cisgender'ım. Yani yine, farklı cinsiyet kimliklerine, cinsel yönelimlere sahip insanlar adına konuşamam.
Yüksek lisans ödevim için küçük bir araştırma yapmıştım 2017 yazında; 14 kadınla görüştüm. Ardından 2021-2023 yılları arasında doktora için saha çalışması yaptım. Bu elbette kafamı açtı, diğer şiddet biçimlerini ve gerçekten kişisel olarak deneyimlemediğim ama hakkında bilgi sahibi olduğum şeyleri anlamamı sağladı.
Benim yaşadığım ve tüm Mısırlı kadınların şu ya da bu şekilde yaşadığı şey, farklı türlerde toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ya da cinsel şiddet. Bu kişisel bir durum ve aynı zamanda Mısır'da devam eden güncel bir şiddet biçimi. Pek çok çeşidi var; sokakta sözlü taciz, birinin göğsünüzü ya da poponuzu tutması, bu sözler çok güzelsin gibi “hoş” olabileceği gibi çok incitici sözler de olabilir.
Tecavüz, her türlü toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, cinsel şiddet...
2020'nin başlarında, bazılarının Mısır'daki “me too hareketi” olarak adlandırdığı, toplumu gerçekten şaşırtan ve herkesin farklı şiddet türlerini konuşmasına neden olan bir dizi olay yaşandı.
İlki, işçi sınıfından gelen bir grup genç kız TikTok videoları çekiyorlardı ve çok büyük bir takipçi kitleleri vardı, diğer kızlara da “hey, siz de bunu yapabilirsiniz, biz bundan para kazanıyoruz” diyorlardı. Bu videolarda bazıları dans ediyor, bazıları şarkı söylüyor, bazıları da başörtüsü takmıyordu. Sanırım bazı insanlar, bazı takipçiler onları ihbar etti ve olay büyüdü. Bazıları tutuklandı, bunun Mısır aile değerlerine aykırı olduğu gibi suçlamalar yapıldı ve bir ya da iki tanesinin insan kaçakçılığına katıldıkları ve kızları tuzağa düşürmeye çalıştıkları söylendi. Yani bu yeni bir siber gözetim biçimi ama tabii ki cinsiyetçi ve aynı zamanda sınıfsal çünkü TikTok'ta dans eden, şarkı söyleyen, bikini giyen binlerce kadın var ama nedense insanlar ve hükümet ya da bazı yetkililer işçi sınıfı kadınlarının para kazanmasını istemiyor ya da topluma Mısır değerlerini koruduklarını göstermek istiyorlardı.
Gerçekten tutuklayabilecekleri ya da gerçekten güçlerini kullanabilecekleri tek insanlar yoksul ve işçi sınıfı. Zengin insanlar, avukat tutabilirler, belki bağlantıları vardır, belki yurtdışındaki medyaya ulaşabilirler. Bu benim şahsen deneyimlemediğim yeni bir şiddet biçimi. TikTok vakası ben saha çalışmasına başlamadan önce gerçekleşti. Sonra evet, bu konuda yazacağım dedim.
Mısır'dayken birkaç olay daha oldu, bunlar saha çalışmamın ortasındayken gerçekleşti. Mansura Üniversitesi'nden genç bir kız öğrenci, Kahire'nin kuzeydoğusunda bir şehir, sınavlarından biri için üniversiteye giderken, suç kayıtlarına göre, bir adam kızın boğazını sıkmış ve güpegündüz 17 yerinden bıçaklamış. Bu olay Mısır'da iki, Ürdün'de de bir kişinin aynı şeyi yapmasına neden oldu. Hepsinin ortak noktası, bu kadınların bu adamlarla bir ilişki içinde olmaları, bu adamlardan ayrılmaları ve adamların bu kadınlarla evlenmek istemeleri, kadınların ise bunu istememeleriydi. Yine hepsinin ortak noktası, bu kadınların çalışkan olması ve hiçbirinin zengin olmamasıydı, ancak hepsi eğitimli, erkeklerden daha iyi durumdaydılar, iş bulmaya, kendilerini geliştirmeye çalışıyorlardı ve gerçekten hayatlarında daha iyi şeyler yapmak istiyorlardı.
Bu cinayetler, özellikle de ilki Mısır'ı gerçekten şok etti. Herkes bunun hakkında konuşuyordu, sanki evet, erkeklerin kadınları öldürdüğünü biliyorduk ama gün ortasında, sokakta ve sadece onunla evlenmek istemediği için öldürmesi... Bu tamamen yeni bir seviyeydi.
Bir başka olay ise internette yayılan tecavüzle ilgili birkaç tanıklık. Tecavüz suçlusunun adı verilmedi, sadece baş harfleri yazıldı ama çevredeki herkes (aktivist/sanatçı çevresi) baş harflerinden kim olduğunu biliyordu. Rasha Azab Arapça bir tweet atarak tecavüz mağdurlarını desteklediğini söyledi ve ardından Arapça olarak “fuck …” yönetmenin adını söyledi. Bu tweet o kişi tarafından mahkemeye taşındı, bunun hakaret olduğunu ve davacıyı kasıtlı olarak rahatsız ettiğini söyledi. Rasha para cezası ödemek zorunda kaldı ve yönetmenin itibarını zedelemekten suçlu bulundu.
Mısır'da mahkeme salonuna girmemize izin verilmiyor ya avukat olmanız ya da davadaki kişilerle akraba olmanız gerekiyor. Rasha daha sonra bize anlattı ve sanırım bunu yazdı da, yargıç ona neden böyle bir dil kullandığını sormuş bir kadın olarak, uygun değil demiş.
Bu çok ilginç bir şiddet ya da baskı türü. Bu şekilde bu yargıç ve onun temsil ettiği devlet feminist dayanışmayı bastırıyor. Ama bu aynı zamanda Rasha'yı hapse atmak, onu bu strese sokmak, zamanını boşa harcamak, Rasha umursamıyor ama yine de para cezası ödemek zorunda olduğu bir sabıka kaydına sahip olmak da bir tür şiddet.
"Kadınlar birbirlerinin stratejilerinden yararlanıyor"
Konferanstaki sunumundan çok etkilendim, biraz konuşmandan bahsedebilir misin?
Teşekkür ederim, çok gururlandım. Hala üzerinde çalışıyorum. Henüz tamamlanmış değil çünkü tezimin bir parçası ve hala tez üzerinde çalışıyorum.
Tezimin ana odağı 2020 yılında kurulan gruplar. Küresel ya da büyük “me too” hareketi 2017'de ABD'de başladı, sonra dünyanın geri kalanını etkiledi. 2020 yılında Mısır'da üç vaka yaşandı ve bunların hepsi cinsel şiddet ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ile ilgiliydi. Birisi bir Instagram grubu kurdu, tanıklıklar vardı, Mısır'daki herkes bunun hakkında konuşuyordu. Araştırma yaparken dünyanın her yerine, özellikle de Batı bu konuda ne diyor diye bakmadım, bir anda oluverdi. Önerimi yazıyordum ve bu konuyu açmam gerekiyordu, bu gerçekten büyük bir şeydi.
Önce ABD ne diyor, Almanya ne diyor diye baktım. Sonra ilk bulduğum New York Times’taki yazı başlangıçta beni rahatsız etmedi. Nadeen Ashraf'ın “saldırı polisi” adlı Instagram hesabını ilk kuran kişi olması, Nadeen Ashraf'ın Mısır'da “me too” hashtag hareketini başlatan kişi olması gibi. Sonra “me too Mısır'a geliyor” diyen makaleler buldum.
Ve sonra Ms. Magazine “nihayet bu devrim başladı” dedi. Bu çok komik… Hepsini bir araya getirdiğimde, en basitinden “Mısır hashtag me too hareketi” başlığı beni rahatsız etti çünkü ABD'de olan ya da ABD'de başlayan bir şeyin adını ya da bandını alıyorsunuz ve sonra bu markayı alıp Mısır'da olan bir şeyin üzerine koyuyorsunuz. Sanki bu ABD hareketi ama Mısır'da.
Elbette küresel bağlantılar var ve dünyanın dört bir yanındaki kadınlar, özellikle şiddet söz konusu olduğunda pek çok deneyimi paylaşıyor. Kadınlar birbirlerinin stratejilerinden yararlanıyor. Ancak “me too” hareketi için “ABD'de olan Mısır'da da oluyor” diyemezsiniz. Bu sihirli bir şekilde ortaya çıkmadı.
Feminist aktivistler ve avukatlar 1990'larda Mısır'da cinsel taciz hakkında konuşmaya ve bu konuda farkındalık yaratmaya başladılar. Cinsel tacizin Mısır'da yasadışı hale gelmesi yıllar aldı. Bu ancak 2014'teki Mısır devriminden sonra gerçekleşti. Yıllar süren lobi faaliyetleri, özellikle Tahrir Meydanı'ndaki devrim sırasında çok sayıda toplu tecavüz ve cinsel şiddetin yaşanması, Devrim gerçekleştiğinde bu konuyu yeniden gündeme getirdi ve kimse bunu görmezden gelemedi.
Yani 20-21 yaşlarındaki genç kızların cinsel taciz, tecavüz hakkında internet üzerinden konuşmaya karar verdiklerinde kendilerini ifade edebilecekleri “kelimeleri” vardı. Devrimden önce Arapça'da “tahrosh aljinsi” cinsel taciz kelimesi gerçekten kullanılmıyordu. Ben büyürken bu terimi bilmiyordum, sadece flört etmek ya da rahatsız etmek anlamına gelen moaakse kelimesini biliyorduk. Eğer Mısırlı kadınlar, feministler ve avukatlar bu terimi bulmasaydı, cinsel taciz yasadışı hale getirilmeseydi, 2020'de yaşananların hiçbiri yaşanmazdı.
Mısır “oh, hadi 2017’de başlayan “me too” hakkında konuşmaya başlayalım” diye oturup beklemiyordu. Mısır'da olan şeyler, herkesin gerçekten öfkelendiği bir dizi büyük vaka, bu Mısırlı kızların ve kadınların bu konuda konuşmak istemesine neden oldu. Yani bu bağlam ve zamanlamayla ilgili, bunun hakkında konuşabildiler ve “hey, bu yasadışı, bu adamı, bu tecavüzcüyü mahkemeye çıkarmamız gerekiyor” diyebildiler. Bunu ancak son 20-30 yıldır yapılan çalışmalar sayesinde yapabildiler. ABD'de olduğum için daha çok ABD'ye odaklanıyorum. ABD'deki haberlerde, Mısır'daki “me too” hareketinden bahsediliyor, kullanılan “an” kelimesi zararsız gibi geliyor. Bunun sadece “bir an” olduğunu nereden biliyorsun, bunun sadece şimdi olduğunu ve gelecekte olmayacağını ve daha önce olmadığını nereden biliyorsun gibi, “an” geçici bir şey ve kısa.
Umursamıyorsanız, sizinle ilgili değilse, halkınızla ve ülkenizle ilgili değilse, zararsız gibi gelir. Nasıl karar verdiniz bunun sadece bir an olduğuna... Bu bizim her zaman yaptığımız bir şey değil ya da devam ettirebileceğimiz bir şey değil, aktivist gündemimizin bir parçası değil, ama bir trendin parçasıyız, bu yüzden şimdi bunu yapıyoruz gibi bir yargı. Sonra tabii ki “me too Mısır'a geliyor” demek, Mısır'a geliyor... Sanki bizde cinsel taciz karşıtı aktivizm yoktu…
Bütün bunlar, 2006'da başlayan ve 2020'de çalışmayı durduran buSSy projesiyle bağlantılıdır. buSSy, erkekler ve kadınlar için bir hikaye anlatma grubuydu. Önce sadece kadınların hikayeleriyle başladı, 2010'da erkeklerin hikayelerini de içerecek şekilde genişletildi. Yaptıkları şey temelde Mısır toplumunun “bu kötü, utanç verici bir şey, bunun hakkında konuşamazsın” dediği her şey hakkında konuşmaktı. Her şey, tecavüz, regl, vücut kılları, cinsiyet normları, bir erkeğin iri ve kaslı olması gerektiği, bir erkeğin ağlayamayacağı, bir kadının güzel olması gerektiği, bir kadının çocuk sahibi olması gerektiği... Sadece şiddetle ilgili değildi, toplumun cinsiyet rolleri, kısıtlamaları, tacizi, erkeklere ve kadınlara karşı ayrımcılığı gibi her şeyle ilgiliydi...
Bu proje insanlara hikayelerini anlatmaları için farklı yollar sundu, anonim bir hikaye yazıp onlara gönderebiliyordunuz, onlar da bunu bir oyun haline getiriyorlardı ya da konusu belli olan bir hikaye anlatma grubuna katılabiliyor ve sizi anlayan, sizi yargılamayan insanlarla bir araya geliyordunuz. Grup bu hikayelerden bazılarını seçip onları anonim hale getiriyor ve bir oyuna dönüştürüyordu. Birkaç ayda bir oyun ya da küçük skeçler sergiliyorlardı.
Bu, “me too” dilini kullanmanın bir yoluydu. Bu, kadınların ben de tacize uğradım, ben de tecavüze uğradım demesinin, erkeklerin ben de ağlıyorum ve ağladığımda erkekliğimin yok olduğunu düşünmüyorum demesinin bir yoluydu. Mısır'da yaşanan insanlara zarar veren her tabu, etiket ve şey, kişilerin bir oyunu izlediklerinde ya da internette okuduklarında “aman Tanrım, ben de” demelerinin bir yoluydu.
Akademide olduğunuzda, akademik olarak yazmak zorundasınız, bir şeyler hakkında teorik olarak düşünmek zorundasınız, bu yüzden benim argümanım bunun oryantalist söylemsel bir şiddet olduğu. Bu söylem, Mısır'ın gerçekten feminist aktivizme sahip olmadığı ya da aktivizmin ABD'den gelmesini beklediği, sahipse bile geçici olduğu yönünde. Bence bu söylem şiddet içeriyor çünkü zarar veriyor. Sanki Batı ilerici, kadınlara ya da genel olarak insanlara seslerini yükseltmeleri için alan açan özgür dünya ve önde olan onlar, önce onlar bir şeyler yapmalı, sonra bize vermeliler.
"Herkes farklılıklara açık ve uzlaşmaya açık olmalı"
Ulusaşırı feminist mücadele dediğimizde önümüze çıkan en büyük engellerden biri dil bariyeri. Bu zorluğun üstesinden gelmek için neler yapabiliriz? Nasıl kapsayıcı politikalar üretebiliriz? Ortak Farklılıklar Konferansı ABD’de gerçekleştirildi, bölgede değil. Birbirimizle iletişimi nasıl sürdürebiliriz?
Bu konudaki fikrimi öğrenmek istemen beni çok onurlandırdı. Ama önce bir şeyi açıklamam gerekir. Ben aktivist değilim. 30 yaşındayken, toplumsal cinsiyet çalışmaları yüksek lisans programına katıldım. Şimdi 38 yaşındayım. Yüksek lisansı bitirdim ve ardından doktoraya devam ettim, bu yüzden maalesef herhangi bir saha deneyimim yok. Örgütlenme, politika oluşturma ya da herhangi bir şey… Lisansım İngiliz Edebiyatıydı. Sana söyleyeceğim her şey günlük hayatımdan, okumalarımdan ve gözlemlerimle ilgili sohbetlerimden edindiğim fikirler olacak. Ama bunlar örgütlenme deneyimi gibi gerçek hayattan değil.
Dil engeli önemli ve gerçek. Tabi ki herkes herkesin dilini öğrensin diyemeyiz. Böyle bir şey olmayacak. Konferansta sadece İngilizce konuşan ya da İngilizce anlayan insanların olamayacağını düşündük. Bu, konferansın çeşitliliğini gerçekten sınırlayacaktı, bu yüzden diğer insanlara da açmalıyız ve bir çeviri seçeneğimiz olmalı dedik. Tamam çeviri deneyimi çok iyi değildi ama denedik. İspanyolca ve Arapça çeviri seçeneği oldu ve posterleri farklı dillerde hazırladık. Bu, insanları dahil hissettirmeye çalışmanın çok basit bir yolu. Dil bariyerinin zor olacağını hepimiz biliyoruz, ancak günümüzde ve bu çağda bunun üstesinden gelmenin bir yolu olmalı. Mesela feminist çevrenin içerisinde diğer dilleri konuşan birileri var mı bakılabilir. Eğer yoksa, o zaman güvendiğiniz bir çevirmenle çalışabilirsiniz. Bu da para gerektiriyor. Eğer para varsa dil engelini aşabilirsiniz ama bu zor.
Feministleri sınırlar ötesinde birleştirmek… Etkinlik organizatörleri kim olursa olsun, pasaport konusunda avantajlı olmayan kişiler için de erişilebilir bir lokasyon seçmeniz gerekiyor. Bu yine de yeterli değil; finanse etmek gerekiyor. Eğer küresel Güney'den insanlara finansal destek sağlamazsanız, sadece küresel Güney'den profesörler ve parası olan insanlar gelebilecektir.
Bence bir şekilde bir odak noktası olmalı, gerçekten mümkün olduğunca spesifik konulara odaklanmalıyız. Ayrıca herkes, ki bu çok zor, farklılıklara açık ve uzlaşmaya hazır olmalı. Mesela bir konferans organize ediyorsanız ve sizden farklı düşünen kişileri davet etmek istiyorsanız, “peki ne kadar farklı” karar vermeniz gerekiyor.
Son sorum konferans ile ilgili. Hepinizin emeklerine sağlık, gerçekten harika bir konferanstı. Konferans hazırlık sürecini ve bu süreçte hissettiklerini paylaşabilir misin?
Keşke not alsaydık ya da toplantılarımızı kaydetseydik, böylece nasıl düşündüğümüzü ve fikirlerin nasıl geliştiğini görebilirdik. Gerçekten çok fazla şey anlatamayacağım, çünkü hatırlamıyorum hepsini. Birkaç şey var, ilk başta hiçbirimizin ne yaptığımızı gerçekten bildiğini sanmıyorum. Bir temaya ihtiyacımız vardı, bir şekilde şiddet ve kadınların ya da feministlerin şiddete karşı nasıl mücadele ettikleri üzerine yoğunlaştık. Konferansın sadece iki gün olabileceği söylendi, böylece kaç oturum yapabileceğimizi netleştirdik ve oturumların mümkün olduğunca çeşitli olmasını istedik. Her oturumda bir aktivist, üniversiteden bir kişi, orijinal konferanstan bir kişi olsun istedik. Organizasyon ekibi olarak biz de sunum yapmak istiyorduk.
Kendimi çok şanslı hissediyorum çünkü WGGP ile çalışıyordum, idari işler yapıyordum ve sonra onlar konferans üzerinde çalışmaya başladılar. Organizasyon ekibinde yer almak isteyip istemediğimi sordular. Bu harika bir fikirdi, Mahbubeh ile zaten arkadaştım ve 1983 yılında yapılan ilk konferanstan da haberdardım.
Çalışma arkadaşlarımdan gerçekten ilham aldım, harika fikirleri ve çok önemli kontakları vardı. Konferansa katılan herkes, ilk konferansı organize eden feministler ilham vericiydi. Özellikle benim için Chandra Mohanty, çünkü onu pek çok kez okudum, çok büyük bir isim. Chandra Mohanty'yi görmek ve onunla konuşmak, 80'lerdeki feminist fikirler, feminist ideolojiler ve feminist mücadelenin karşılaştığı zorlukları ve ne kadar ilerlediklerini öğrenmek...
Gelecekte başka bir konferans yapabileceğimiz konusunda kendimi biraz umutlu hissediyorum, artık deneyimimiz var.
Bu konferansa Mısır'dan aktivistleri, özellikle de büyük isimler olmayan kişileri getirebildiğim için çok mutluyum. Çünkü bunlar saha çalışması sırasında tanıştığım insanlardı. Benim için bu, bana zaman ayırdıkları ve beni çevrelerine dahil ettikleri, bana güvendikleri ve benimle bir şeyler paylaştıkları için teşekkür etmenin bir yoluydu. Feminist aktivizmi sadece akademik bir perspektiften ya da benim bakış açımdan değil, Mısır'da sahada olan ve gerçek aktivistler olan feministlerden doğru dahil edebildiğim için kendimi mutlu hissediyorum. Ben bir akademisyenim ama onlar gerçekten asıl işi yapıyorlar.
Harika bir röportajdı çok teşekkür ederim.
Kaos GL Dergisine ulaşın
Bu söyleşi ilk olarak Kaos GL Dergisi'nin Uluslararası Ahval-2 dosya konulu 198. sayısında yayınlanmıştır. Dergiye kitapçılardan veya Notebene Yayınları’nın sitesinden ulaşabilirsiniz. Online aboneler dergi sitesinden dergiyi okuyabilir.
*KaosGL.org’ta yayınlanan köşe yazıları, KaosGL.org’un editoryal çizgisini yansıtmak zorunda değildir. Yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
Etiketler: insan hakları, kadın, dünyadan, özel haber