10/01/2014 | Yazar: Umut Güner

Her ne kadar kadın seks işçilerinin sorunları kadın hakları örgütleri tarafından önemseniyor olsa da kadın seks işçileri, seks işçisi kimlikleriyle değil mağdur konumlarıyla kadın hakları mücadelesinde yer alıyorlar.

Türkiye’deki seks işçilerinin yaşadıkları insan hakları ihlallerini ve çalışma alanlarına yönelik taleplerini Muhtar Çokar değerlendirdi. Çokar, seks işçilerinin birer mağdur olarak kadın hareketinde yer alması yerine kendi kimliğiyle insan hakları mücadelesinin bir öznesi olmaya uzanan durumunu anlatıyor.
 
Seks işçileri Türkiye’de ne tür sorunlar yaşıyorlar? “Seks işçilerinin insan hakları sorunları” kavramını biraz açar mısınız?
Seks işçiliğini bir bütün olarak ele almak ve farklı seks işçisi gruplarını benzer biçimde etkileyen ortak sorunların varlığından bahsetmek bir ölçüde mümkün. Aynı zamanda seks işçilerinin sorunlarını diğer insanların veya çalışma gruplarının sorunlarından ayıran bazı özellikler olduğu da ileri sürülebilir. Her iki durumda da seks işçiliğinin olgusal alanından hareket etmek ve mümkün olduğunca seks işçiliği kapsamındaki sorunların tümünü gözden geçirmek geçiriyor. Bu doğrultudaki çabaların sonuçları yöntemsel ve ideolojik farklılıklar nedeniyle çok farklı olabileceği gibi, fuhuş alanının tümünün bilinmesinin olanaksızlığı nedeniyle bu alanda dünya görüşlerinden bağımsız yorumların yapılması da oldukça güç. Şimdilik yöntem ve yorum sorunlarını bir kenara bırakırsak, seks işçilerinin sorunlarını özerklik, sömürü ve şiddet kavramları bağlamında gruplandırmak mümkün görünmektedir. İnsan hakları bağlamında seks işçilerini özel bir grup haline getiren özellikleri bu üç kavram ekseninde incelemek kolaylık sağlayabilir.
 
Öncelikle özerklik bağlamında seks işçiliğinin “gönüllü” mü yoksa “zorunlu” mu veya “zorla” mı yapılıyor olması konusundaki tartışma yüzyıllardır süren bir tartışmadır. Olgusal olarak bazı seks işçilerinin rızaları dışında, hatta şiddet uygulanarak çalıştırıldıkları doğrudur, ancak geçimini sağlamak ve hayatta kalabilmek için başka seçeneği olmayan kişilerin de seks işçiliği yaptıkları bilinmektedir. İnsanlık onuru ile özdeşleştirilen ve her insanın özgür ve onurlu bireyler olduğunu ileri süren insan haklarının eşitlik ilkesi, seks işçiliği söz konusu olduğunda çelişkili bir hal alabilmektedir. Bazı gruplar seks işçiliğinin özgürce yapılabileceğini ileri sürebilirken, bu gruplara diğer gruplar, zorunluluğun özgürlük olarak tanımlanmasının mümkün olamayacağını ileri sürerek itiraz etmektedir. Diğer yönden seks işçiliği kapsamında yaşanan sömürü ve şiddetin, yaşamın diğer alanlarında süregelmekte olan şiddet ve sömürüden daha fazla olmadığını ileri süren görüşler olabildiği gibi; seks işçiliğinin, özellikle insan ticareti söz konusu olduğunda neredeyse sadece şiddet ve sömürüden ibaret olduğu da bilinmektedir. Çalışma hakkı, çalışma hayatının ve yaşamın her türlü şiddet ve sömürüden uzak olmasını destekleyen haklar ve belki de en önemli bir unsur olarak yaşam hakkı, konu seks işçiliği olduğunda sorun olarak gündeme gelebilmektedir. 
 
Öncelikle insan hakları konuları dâhil olmak üzere, seks işçiliği konusunda her tür genellemenin yapılabilmesi için seks işçiliği alanının iyi biliniyor olması gerekli. Bu gereklilik Türkiye için de geçerli. Bilindiği gibi Türkiye’de seks işçiliği yapmak suç değil, ancak seks işçiliğine genelevler dışında izin verilmiyor ve genelevlerde sadece 21 yaşından büyük, evli olmayan ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kadınlar çalışabiliyor. Seks işçiliğinin suç olarak tanımlanmamış olmasına karşın, yasalar öyle düzenlenmiş durumda ki, bir suça bulaşmadan seks işçiliği yapabilmek neredeyse olanaksız. Nüfusu 80 milyona yaklaşan Türkiye’de her ilde genelev yok ve resmi olarak çalışabilen kadın sayısı kesin olmamakla birlikte 4000 civarında. Yeni genelev açılmasına ve genel kadın “tesciline” nadiren izin veriliyor. Genelevlerde sürdürülen fuhşun insan haklarını ilgilendiren ve sorun olarak gündeme taşınmasını gerekli kılan pek çok özelliği mevcut. Oldukça eski tarihli bir tüzükle insan haklarının güncel taleplerinin karşılanması zaten baştan kolay değil. Bu konumuzun sadece bir bölümü ve genelevlerde çalışmanın sıkı bir kamusal denetime tabi olması, çalışma hakkı ile ilgili pek çok sorunu gündeme taşıyor. Örneğin seks işçiliği yapmakta olan ve genelevlerde çalışmak isteyenlere çalışma izni çok zor koşullarda verilse de bazı kadınlar “Fuhuşla Mücadele Komisyonları” tarafından neredeyse onayları dışında genelevlerde çalışmaya zorlanıyorlar. Genelevde çalıştıkları sürece özerklikleri neredeyse hiç göz önüne alınmıyor, kadınlar genelevlerde yaşamak zorunda bırakılıyorlar ve genelevden ayrılabilmek, hatta yasalara rağmen fuhuş geçmişinin silinmesi neredeyse olanaksız.
 
Yasal çalışma alanı idari olarak kısıtlanan seks işçiliği, “gizli fuhuş” olarak adlandırılan biçimde ve yasa dışı olarak yürütülüyor. Kadın kimliği olmayan seks işçilerinin yasal fuhuş sektöründe yer almaları mevzuat açısından mümkün değil. İnsan hakları bağlamında zaten sorunlu bir alan olan seks işçiliği bir kez yasa dışı hale geldiğinde pek çok ek insan hakları sorununu beraberinde getiriyor. İdarenin ve seks işçiliği söz konusu olduğunda büyük ölçüde kolluk kuvvetlerinin, “gizli fuhşu” önleme görevi mevcut. Bu önleme görevi çerçevesinde yasalar ve güç kullanılarak seks işçiliği, şiddet ve sömürünün kolayca egemen olabileceği izole mekânlara sıkıştırılıyor. Bu nedenle Türkiye’de seks işçiliğinin en önemli sorunları arasında mevzuat sorununun ilk sıralarda yer aldığını söylemek yanlış olmaz. İzole koşullarda gizli olarak çalışmak zorunda olan seks işçileri daha fazla sömürülmekte, daha fazla şiddete uğramakta ve daha fazla onayları dışında seks işçiliği yapmak zorunda kalmaktadır. Diğer bir deyişle seks işçileri, büyük ölçüde yürürlükteki mevzuat nedeniyle daha az haklarını kullanabiliyor ve ne yazık ki daha fazla insan hakları ihlallerine maruz kalıyorlar. Bu gerekçelerle seks işçiliği alanındaki insan hakları sorunlarının çözümlenebilmesi için tüm seks işçilerini kapsayacak biçimde seks işçiliğinin bir çalışma biçimi olarak tanımlanması ve seks işçilerinin diğer çalışanların yararlandığı haklardan yararlanması yanı sıra, seks işçiliğinin güvenli koşullarda yapılabilmesi için yasal ve idari düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Tabii ki sadece mevzuat değişikliği seks işçilerinin insan hakları sorunlarına çözüm getirmeyecektir. Seks işçilerinin toplum tarafından dışlanma, ayrımcılık görme, nefret edilme benzeri ciddi insan hakları sorunları da bulunmaktadır ve yasalar bu suçları sadece bir ölçüye kadar önleyebilir. Tüm bu taleplerin rızaya dayalı seks işçiliğine yönelik olduğunu yinelemeye gerek yok. İnsan ticareti dâhil olmak üzere şiddet, sömürü içeren ve rıza dışı gerçekleşmekte olan seks işçiliği zaten bir suç, kesin olarak önlenmesi ve mücadele edilmesi gereken bir olgu.
 
Seks işçilerinin kimlik profilleri ve buna paralel olarak sorunları da farklılaşıyor mu? Yani trans, gey seks işçileri ve heteroseksüel işçilerin sorunları farklılaşıyor mu?
Seks işçilerinden homojen bir grup değil, ne kadar cinsel kimlik varsa o kadar çeşit seks işçisi olduğundan bahsetmek mümkün ve sorunlar da bu farklılıklar bağlamında ayrım göstermekte. Bu farklılıklara rağmen seks işçilerinin bazı sorunlarının ortak olduğunu ileri sürmek mümkün. Örneğin mevzuattan kaynaklanan ve fuhuş alanında gizli olarak çalışma zorunluluğundan kaynaklanan güvenlik sorunu, sağlık hizmetlerinin ve sağlığı destekleyen politikaların yetersizliğinden kaynaklanan cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlara maruz kalma sorunu, dışlanma ve ayrımcılığa uğrama, ortak olarak nitelendirilebilecek sorunlar arasında sayılabilir. Tabi bu sorunların farklı gruplarda farklı ölçülerde ve biçimlerde yaşandığını vurgulamak gerek. Trans bireyler toplumda izole olma konusunda daha dezavantajlı olduklarından ayrımcılığa daha fazla uğradıklarını ileri sürmek mümkün, oysa kadın seks işçilerinin hepsi olmasa da bir bölümü toplum içinde fark edilmeden çalışma olanağına sahipler. Ne var ki bazen bu dezavantaj, trans bireyler için bir avantaj haline de gelebiliyor. Trans bireyler ayrımcılık nedeniyle daha fazla belirli bölgelerde bir arada yaşama zorunda olduğundan, birbirlerine güvenli çalışma koşullarının sağlanması konusunda daha destek verebiliyorlar. Örneğin uzun uğraşlar sonucu dağıtılmadan önce İstanbul Ülker Sokak’ta çalışan trans seks işçileri müşteri şiddetine karşı koyabiliyorlardı ve cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlara karşı kondom kullanmak dâhil olmak üzere kadın seks işçilerine bakışla daha güçlü konumdaydılar.
 
Bir başka açıdan kadın seks işçilerinin fiziksel ve duygusal olarak sistematik erkek şiddetine daha fazla maruz kaldıklarını söylemek mümkün. Örneğin kadın seks işçilerinin genellikle şiddet yoluyla gelirine el koyan bir erkek “dostu” veya aracısı olabiliyor. Yine kadınlar büyük oranda erkek tahayyülünün bir zorlaması sonucu “namusunu” kaybetmiş olmaktan ömür boyu acı çekebiliyorlar. Oysa trans seks işçilerinin çoğu “namus” konusunda daha farklı düşünebiliyorlar, seks işçiliğinin namuslarını da beraberinde alıp götürdüğüne inanan trans seks işçisi sayısı muhtemelen daha az. Kendilerine yönelik şiddet erkek toplumdan kaynaklanıyor olsa da, trans seks işçileri bu şiddete karşı birleşebiliyorlar ve bu şiddetin politik yönü kadınlarınkinden daha farklı.   
 
Transfobi ve seks işçilerinin maruz kaldığı ayrımcılık ve şiddeti nasıl ayrıştırabiliriz? Takip edebildiğimiz kadarıyla trans seks işçileri çok daha yoğun işkence ve kötü muameleye maruz kalıyor diyebilir miyiz? Böyle ise aslında arkasındaki temel sorun seks işçiliği değil transfobi demek mümkün mü?
Şiddet, sömürü ve onay kavramları ekseninde seks işçilerinin sorunlarını, farklı seks işçileri grupları açısından tanımlamak ve sıralamak mümkün. Bu sorunların hangilerinin daha ağır olduklarını ve hangi grupların daha fazla şiddete uğradığını, sömürüldüğünü ve onay konusunda hangi farlılıkları gösterdiklerini değerlendirmek çok kolay değil. Bu kavramların bir ölçüleri yok ve şiddet veya sömürü birey olarak gündeme geldiğinde, diğer insanların daha fazla veya daha az şiddete uğradığını veya sömürüldüğünü biliyor olmanın da bir yararı yok.
 
Çok kaba hatlarıyla farklı seks işçisi grupları için bu üç kavramı göz önüne aldığımızda belki seks işçiliği yapanlar arasında en dezavantajlı grubun insan ticareti mağdurları olduğu ileri sürülebilir. Bu trans seks işçilerinin şiddete uğramadıkları, sömürülmedikleri ve seks işçiliğini çok isteyerek yaptıkları anlamına gelmez, ancak trans seks işçilerini işkence ve kötü muameleye maruz kalma sıralamasında ilk sıraya koymak da bu sıralamanın bir değerler sıralaması olduğunu hesaba kattığımızda çok zor. Bunun yerine, trans seks işçilerini genel olarak seks işçilerinin yaşadıkları sorunlara ek olarak, bir de transfobik nitelikli bir ayrımcılık, dışlama ve şiddetin nesneleri olarak tanımlamak mümkün. Bu tanımlamayı yaparken trans seks işçilerinin karşılaştıkları genel sorunların trans yaşamın özellikleriyle uyumlu olduğunun belirtilmesi gerekli. Diğer bir deyişle trans seks işçilerinin yaşadıkları şiddet ve ayrımcılık sadece transfobi kaynaklı değil. Trans seks işçileri, seks işçiliğini trans bireyler olarak, seks işçiliğinin genel koşulları çerçevesinde sürdürüyorlar. Zaten şiddet üreten ve ayrımcılık kaynağı bu koşulların transfobik nitelik kazanması veya transfobik olarak değerlendirilmesi mümkün. Trans seks işçileri tanımladığımız biçimiyle hem seks işçisi hem de trans birey olma niteliklerini taşıyan bir grup. Diğer seks işçilerinden kendilerini ayıran özelliğin trans özellik olduğunu ve daha fazla şiddete uğradıklarını ileri sürerek, bu ek şiddetin trans olma durumundan kaynaklandığını öne sürmek, yapılan bu değerlendirmenin analitik nitelikte bir değerlendirme olması nedeniyle oldukça güç. Böyle bir değerlendirme yapabilmek için trans seks işçilerinin daha fazla şiddete uğruyor olmalarının doğrulanması gerekli ve bu sadece olgusal bir sorun değil aynı zamanda bir değer sorunu. Vurgulamak istediğim seks işçiliği alanında gözlediğimiz olgulardan kaynaklanan genellemelerimiz ile matematiksel yöntemler kullanarak başka doğrulara ulaşmamızın pek kolay olmayacağı. Tabi ki yöntem sorununu bir tarafa bırakırsak transfobi ile trans seks işçilerine yönelik özel şiddetin alakasının olduğu muhakkak, yoksa neden trans seks işçilerinin boğazlarının kesiliyor olarak öldürülüyor olmasını ve bu olayların neden önlenemiyor olmasını anlayamayız.
 
Sorunların oldukça yoğun olması, değerlendirme yapmak için çok fazla değişkenin bulunması ve bu alanda bir kavram kargaşasının egemen olmasına karşın trans seks işçisi grupların önemli bir avantajı bulunmakta. Önceki yıllarda muhtemelen trans kimlik mücadelesine zarar vereceği korkusuyla, bir ölçüde görmezlikten gelinen trans grupların seks işçisi olma nitelikleri ve sorunları artık LGBT gruplar tarafından dikkate alınıyor ve tanınıyor. Bu kadın seks işçisi gruplarına bakışla önemli bir avantaj ve seks işçiliğinin giderek bireyselleştiği bir ortamda trans seks işçilerine önemli bir politik güç sağlayacak özellikte. Her ne kadar kadın seks işçilerinin sorunları kadın hakları örgütleri tarafından önemseniyor olsa da kadın seks işçileri, seks işçisi kimlikleriyle değil mağdur konumlarıyla kadın hakları mücadelesinde yer alıyorlar. Oysa giderek artan biçimde trans seks işçileri, seks işçisi kimlikleriyle de trans hakları mücadelesinin içinde ve bu fark önemli.  

Etiketler: insan hakları, çalışma hayatı
İstihdam