05/12/2007 | Yazar: Kaos GL

Son üç-dört yıldır rol aldığı projelerle farklı olduğunu ispat etti. Kraliçe Elizabeth'in etkisini üzerimizden atamadan o Bob Dylan oldu bile! Eşcinsel yönetmen Francesco Vezzoli, çok özel bir projede birlikte çalıştığı Cate Blanchett'ı i-D dergisinin Aralık-Ocak sayısına anlattı.

'Siz ne diyorsanız oyum!' Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Son üç-dört yıldır rol aldığı projelerle farklı olduğunu ispat etti. Kraliçe Elizabeth'in etkisini üzerimizden atamadan o Bob Dylan oldu bile! Eşcinsel yönetmen Francesco Vezzoli, çok özel bir projede birlikte çalıştığı Cate Blanchett'ı i-D dergisinin Aralık-Ocak sayısına anlattı.

KAOS GL

Francesco Vezzoli, Andy Warhol'dan esinlenen kışkırtıcı tarzına ince ayar çekerek geçirdiği birkaç seneden sonra, 'Gore Vidal'in Caligula'sının Yeni Yorumunun Fragmanı' isimli filmiyle katıldığı 2005 Venedik Bienali'nde ünlenmiş. Bu mini-epik, eşcinsel entelektüelliğini ünlüden geçilmeyen bir kadroyla buluşturan tipik bir Vezzoli eseri. Helen Mirren, Benicio Del Toro, Milla Jovovich, Courtney Love, Karen Black ve daha birçok Hollywood yıldızının rol aldığı film, Vezzoli'nin sanat, moda ve eğlence sektörlerinin sınırlarında dolaşan bir taşlama ustası olarak tanınmasını sağlamış. Vezzoli, bu seneki Venedik Bienali'nde ise politikaya da bulaşarak 'Democrazy' adlı filmini sergilemiş. Filmde Sharon Stone ile ünlü Fransız filozof Bernard-Henri Levy, ABD başkanlığı için yarışan iki adayı canlandırıyor.

Daha önce Catherine Deneuve, Jeanne Moreau, Marisa Berenson, Bianca Dagger ve Helmut Berger gibi yıldızları; Cocteau, Pasolini, Visconti, Kubrick ve Truffaut gibi yönetmenlerin filmlerini yeniden yorumlarken kullanan Vezzoli, bu kış hayatının en zorlu projelerinden birini gerçekleştirdi. New York'taki Guggenheim Müzesi'ni, bir kereliğine sergilediği bir oyun için sahneye çeviren sanatçı, bu sefer de Cate Blanchett, Natalie Portman, Peter Sarsgaard, David Strathairn, Elaine Stritch ve Dianne Wiest ve başka Broadway yıldızlarından oluşan bir kadroyla çalıştı. Vezzoli'nin yeniden yorumladığı, Nobel ödüllü İtalyan yazar Luigi Pirandello'nun 1917 tarihli 'Right You Are (If You Think You Are)' adlı eseri, sanatçının çok sevdiği dişi kimlik, şöhret, dedikodu ve gerçeğin bulanıklığı gibi konuları da ele alması için biçilmiş kaftandı.


*Francesco Vezzoli & Cate Blanchett


Vezzoli'nin kışkırtmalarının temelinde yatan kültürel kimliksizlik, Hollywood'un en yetenekli ve zeki oyuncularından olan Cate Blanchett'in oyunun sonunda haykırdığı cümleyle ortaya dökülüyordu: "Siz ne diyorsanız oyum!"

Cate Blanchett'le beraber çalıştığınız bu proje nasıl başladı?

New York'taki Performans Bienali'nin yöneticisi Rosalee Goldberg, 2005'te Venedik'te Caligula'yı görüp beğenmişti. Benden, kendi düzenlediği bienal için bir proje üretmemi istedi. Ben de anında, "En ünlü İtalyan oyunlarını Guggenheim'ı tiyatro salonuna çevirerek sergileyelim" dedim. Bu tabii bir espriydi, fakat sözler ağzımdan çıkarken aslında güzel bir fikir olduğunu fark ettim. Her şey yolunda gitti, Guggenheim teklifimizi kabul etti ve inanılmaz derecede iyi oyuncular kadroya katıldı. Oyunu bir Broadway galası gibi sahneledik ve sonrasında usulüne uygun olarak büyük bir parti verdik.

Oyunun konusu nedir?

Bir kadının kimliği. Oyunun geçtiği şehrin en ileri gelen insanları kadın. Çoğu insan, ana karakterimiz olan kadının yaşlı bir kadının kızı olduğunu, bir kişiyse yaşlı bir adamın karısı olduğunu düşünüyor. Yaşlı adamla kadın gerçeği ortaya çıkarmak için tartışıp duruyorlar. Yaşlı kadın, adamın deli, kadının da onun karısı olduğunu söylüyor; yaşlı adamsa yaşlı kadının deli, genç kadının onun kızı olduğunu. Halbuki hikâyelerin hiçbiri gerçek değil. Oyun 'gerçek' kavramını masaya yatırıyor; aynı zamanda dedikodu tutkusunu, insan içine çıkmanın sonuçlarını ve insanların değişik ve yabancı olana verdikleri tepkileri de.

Cate Blanchett'e başrolü vermeye nasıl karar verdiniz?

Bu rol için, yeni ve orijinal bir rolden çekinmeyecek bütün aktrisleri düşündüm. Meryl Streep bence yaşayan aktrislerin en iyilerinden, Helen Mirren'e ise hayranım. İkisinin de oyunculukları gerçeğin bir gözlemine, sosyal bir eleştiriye dönüşebiliyor. Cate Blanchett de son üç-dört senedir yaptıklarıyla onların izinden gidiyor. Katherine Hepburn'ü, Bob Dylan'ı (Todd Haynes'in 'I'm Not There' filminde) ve Kraliçe Elizabeth'i oynadı. Cate, "Siz ne diyorsanız oyum" demek için uygun adaydı.


*"Boy Dylan da olurum Kraliçe Elizabeth de..." - Cate Blanchett

Ona bu rolü vermeden önce Bob Dylan'ı oynadığı filmi görmüş müydünüz?

Evet. Los Angeles'taki ilk buluşmamızda Cate beni evine davet edip filmi göstermişti. Müthiş bir performans sergiliyordu. Yaşayan en büyük aktrislerden birinin huzurundaydım ve o beni evine çağırıp, Bob Dylan'a dönüşmesini izletiyordu. Art-deco dünyasından çıkma bir halde bukle bukle sarı saçlarıyla yanımda oturuyor ve bu haliyle geçtiğimiz yüzyıldan kalma bir resmi andırıyordu. Sonra ekrana bir bakıyordunuz, 70'lerden bir müzisyene dönüşmüş. İnanılmaz bir tecrübeydi. Bir kadının bir erkek ikona dönüşmesi, film sektöründe ve günümüz kültüründe görülmemiş bir şey ama tarihi kökenleri var. Geleneksel Yunan tiyatrosunda da, kadınların sahneye çıkmasına izin olmadığı için kadınları erkekler oynardı. Cate, bu yaptığıyla cinsel kimlik kavramını entelektüel ve çok zarif bir biçimde sorguluyordu.

Yaratıcı süreçte, Blanchett'in ne gibi katkıları oldu?

Kostümlerin hakkını ona vermem gerekir. Cate, fikir edinmek için Marlene Dietrich'in biri sarışın, diğeri esmer iki kadını oynadığı 'Witness for the Prosecution' filmini izlememi tavsiye etti. Bu da arşivlere girmemize, söz konusu filmde Dietrich'in kostümlerini tasarlayan Dior'la temasa geçmemize, John Galliano'nun Cate'in rolü için müthiş bir pelerin tasarlamasına vesile oldu. Natalie Portman'ın kostümleri için de Miuccia Prada ile çalıştık.

Eserlerinizin merkezinde kadınlar yer alıyor. Kadınlar size nasıl ilham veriyor?

Klişe olabilir ama 'diva'lardan, kadın ikonlardan hoşlanıyorum. Bana göre, kadın ikonuna âşık bir eşcinselin tipik cinsel dinamiklerinden daha derine giden bir bağ bu. Hatta politik bir duruş olduğunu düşünüyorum. Benim için kadınlar, ilgimi çeken hassasiyetlerin elçileri.


*Oyundan sahneler.

Oyun sadece bir kere, Guggenheim'da sergilendi. Sınırlı bir izleyici kitlesiyle buluşması, halka açık olmaması size ne hissettirdi?

Projenin ve gösterinin belgeseli çekildi ve böylece daha fazla insan yaptığımız işe tanık olabilecek. Benim için seyirci çok önemlidir, çünkü anlattıklarınızı dünyayla paylaşırlar. Mesela projedeki yıldızları bulmak için çok uğraştım çünkü fikirlerinizi bu insanlar sahneye koyduklarında daha etkili oluyor.

Bu oyunu daha önce İngilizce seyretmiş miydiniz?

Hayır, sadece İtalyanca izledim. İtalya'da çocukken ninemle çok tiyatroya giderdik, Pirandello'yu da ondan öğrendim. Annemle babamsa Pirandello'nun burjuva işi olduğunu düşünürlerdi.

Burjuva kavramı size hâlâ ilginç geliyor mu?

Şu sıralar dünya tepkisel bir dönemden geçiyor ve bir burjuva değerleri patlamasıyla karşı karşıyayız. Pirandello, burjuva kavramını masaya yatırıyor. Oyundaki karakterlerin hepsi orta sınıftan ve oyun bu karakterlerin nasıl dedikodu yaptığını, değişik olana karşı nasıl saldırgan bir tepki verdiklerini anlatıyor.

Dedikodu ve gerçek kavramları üzerine ne düşünüyorsunuz?

Merak uyandıran kavramlar ama beni tanıyanlar bilir ki dedikodu hiç ilgimi çekmez. Telefonda ünlü bir kişinin esasında eşcinsel olduğunu bana söyleyen bir arkadaşımla kavga ettim geçen gün. Bir kişinin eşcinsel olup olmaması sadece onunla yatabileceksem beni ilgilendirir, yoksa bana ne!

Oyunda rol alan ünlü isimler haliyle çok ilgi çekti. Her yeni projeniz bir öncekinden daha iddialı oluyor. Oyuncu seçiminde daha demokratik davranacağınız zamanlar olacak mı?

Maalesef hayır, projelerim benimle ilgili. Eğer kendimi de eğlendirecek bir eser ortaya koymuşsam, o zaman başarılı sayarım kendimi. Egoist bir şekilde, yaptığım işten memnun olmalıyım. Gorbaçov'lu Louis Vuitton reklamına takmış durumdayım son zamanlarda. Gorbaçov'la bir proje yapmayı çok isterim, adam Doğu'nun da, Batı'nın da tarihini değiştirdi. Her yeni projede kendimi aşmak istiyorum, çünkü ancak bu şekilde eğleniliyor.

*i-D dergisinden derleyen Sinan Seyhun

Kaynak: Radikal Cumartesi, 1 Aralık 2007





Etiketler: kültür sanat
nefret