27/02/2009 | Yazar: Murat Cömert

‘Milk’in yararları: Belki Eşcinsellerin Hakları Konusunda Bir Damla İnsancıllık’

‘Milk’in yararları: Belki Eşcinsellerin Hakları Konusunda Bir Damla İnsancıllık’

Murat Cömert tarafından The Washington Post'tan çevrilen bu yazı, Oscar töreninden önce kaleme alındı. http://kaosgl.org/node/2517 Ödül töreni içi bakınız: "Ellerimizden alınan tüm hakları beraberce kazanacağız"

‘Milk’in bir önemi var mı? (Herhangi bir filmin önemi var mıdır?) Filmin konusunu zaten bilen ve eşcinsel hakları ile ilgili verdiği hüzünlü mesajı baştan onaylayan kişiler dışında kimse gerçekten gidip filmi gördü mü? Yoksa bu da Oscar gecesine özgü, siyaseten doğru, ama film eleştirmenlerinin övgülerine ve konunun güncel değerine kulak asmayan genel toplum kitlelerinin kolayca es geçeceği filmlerinden biri midir?
 
‘Durun anlatayım’ diye söze başlayan Robin Tyler (66) ‘Milk’ filminin kendi yaşamında doğrudan yarattığı etkiyi bir coşku seli içinde anlatmaya koyuluyor. Eşcinsel hakları öncüsü olan ve San Fransisco Şehri Danışma Kurulunun başkanıyken 1978’de vurularak öldürülen Harvey Milk’i o günlerde tanımıştı. Tyler, eşcinsel hakları meşalesinin artık sönmeye başlamış olmasından endişe etmeye başlamıştı. ‘Anlaşılan, en şatafatlı ziyafetler bile konu haklarımızı geri almaya geldiğinde işe yaramıyordu… Sonra Milk çıkıp geldi ve ateşe benzin döktü.’
 
Tyler ve partneri Diane Olson, evlilik izni için Los Angeles il idaresine karşı yürütülen davayı açan kişiler. Konu hakkındaki tartışmalar sonucunda geçtiğimiz Kasım ayında Kaliforniya eyaletindeki seçmenler eşcinsel evliliklerini yasaklayan 8 Nolu Yasa Önergesi’ne onay vermişti. Bundan bir hafta kadar sonra öfke, protesto gösterileri ve eşcinsel gruplar arasında iç çatışmalar sürerken ‘Milk’ çıkageldi. Kimilerine göre oyları etkileme konusunda çoktan geç kalınmıştı, kimileriyse protestoları güçlendirmek adına tam zamanında gelen bir adımdı:
 
‘Birden ortalık genç çocuklarla doldu,’ diyor Tyler. ‘Bunlara ‘yeni’ kuşak diyorum, ben Milk’in kuşağındanım.’ Hiç bilmedikleri bir geçmişi, sokaklara dökülüp olup bitene müdahil olan genç insanları anlatan bu filmi görüyorlar. Kendilerinden önce kimsenin sokaklara dökülmediğini sanıyorlardı. Ben de dedim ki ‘Yo, hayır: biz burada sizleri bekliyorduk. Harekete hoş geldiniz.’’ Tyler bu son gelişmeyi neşeyle ışık saçan bir büyükanne edasıyla anlatırken, bir yandan da dikkatini 5 Mart tarihinde eyalet Yüksek Mahkemesi’nde görülecek dava üstünde toplamaya çalışıyor. Dava sonucu 8 Nolu Yasa Önergesi hakkındaki kararın bozulması yolunda olabilir. ‘Milk’in kazanacağı bir iki Oscar belki de davaya dikkat çekmekte yararlı olabilir.
 
En azından eşcinseller aleminde ‘Milk’ zaten gişe rekoru kırmış durumda ve yapımcılarından yönetmenine, yıldızlarından stüdyo amiri ve tanıtımcılarına kadar filmde emeği olan herkes, Oscar arifesinde filmin En İyi Film dahil sekiz dalda birden aday gösterilmesinden dolayı koltukları kabarmış durumda.
 
Tahminlere göre Sean Penn başrolde En İyi Oyuncu ödülünü alacağa benzer. Eşcinsel cemaatindeki pek çok kişi, hem lafını sakınmamasıyla tanınan Penn’in, hem de diğerlerinin konuştukları her mikrofonda konuyu usturuplu bir biçimde 8 Nolu Yasa Önergesi’ne getireceklerini umuyor.
 
BeyazDüğüm (WhiteKnot) adındaki grup, mümkün olduğunca çok ünlünün ödül töreninde yakasına beyaz birer fiyonk takmasını sağlamaya çalışıyor. (Geçen yıl Guantamo’yu protesto etmek amacıyla portakal rengi kurdele ve bilezikler vardı: Hollywood her yıl mutlaka bir yolunu bulup kültür savaşlarında yerini alır).
 
Bütün haftasını Oscar törenine katılan herkesin ‘o gece takıp takmayacağı konusunda seçim yapabilmek için eline hiç olmazsa birer tane beyaz düğüm geçmesi’ni sağlamakla geçiren WhiteKnot organizatörü Frank Voci ‘meselenin eşitlik’ olduğunu söylüyor. Sean Penn’in bunlardan bir tanesini yakasına takacağını ümit ediyor. ‘O ve (yönetmen) Gus Van Sant, ya da yapımcılar, savaşım verdiğimiz sonuca doğru giden yoldaki çizgileri çok kolay bir biçimde birleştirebilirler.’
 
Üç ay önce piyasaya verilmesinden bu yana ‘Milk’ yaklaşık 27 milyon dolar hasılat getirdi. Bu, bir seri katili ya da yenilmez cengaver bir polisi işleyen bir film için berbat bir gelir sayılsa da, lafını sakınmayan bir bireysel haklar savunucusunun yaşamını öven sanatsal film için hayli çarpıcı bir rakam.
 
‘Milk’in en büyük başarısı Noel’den önceki hafta olmuştu ama o zaman bile gişe hasılatında ilk 10 arasına girememişti. Oscar adaylıkları da, gerek ‘Milk’ gerekse diğer aday filmlerin çoğunda bilet satışlarını arttırıcı bir etki yaratamamıştı. En iyi haliyle bile, ‘Milk’ yaklaşık 900 sinema salonunda oynadı. Sözü edilen sayı bir filmin yaygın dağıtım içinde yer aldığını kanıtlayan sayının üçte birine zar zor yetişebilmiş durumda.
 
Entertainment Weekly dergisinde köşe yazarlığı yapan ve ‘Bir Devrimde Filmler: Beş Film ve Yeni Hollywood’un Doğuşu’ adındaki kitabın yazarı olan Mark Haris’ göre ‘Bu film, heteroseksüellere eşcinsel insanları anlatan bir film değil; eşcinsel bir yazarın yazdığı, iki eşcinsel yapımcının üstlendiği ve bir eşcinsel yönetmen tarafından çekilmiş olan, eşcinsellik tarihinin belirli bir dilimini işleyen bir film. Nihayet!’
 
Harris, ‘Milk’ten verebileceğinden fazlasını beklemenin bir hata olduğunu söylüyor.
‘Filmlerin verilecek oyları değiştirebileceğini ya da yasa çıkartma, yeni yasa tasarıları oluşturma gücünün olduğunu sanmıyorum’ diyor Harris. ‘Ama bence ‘Milk’ itaatkar davranmadı; bu benim gördüğüm, gey erkekleri izleyecekleri politika, taktik ve stratejiler hakkında aralarında tartışırken gösteren, ve bunu akıllıca, gerçekçi bir biçimde işleyen belki de ilk film... Dolayısıyla, filmin sadece 26, 27 milyon dolarlık bir hasılat toplamış olması beni hiç de şaşırtmadı... Bu, sezonun heteroseksüel politik prestij filmi olan ‘Frost/Nixon’un neredeyse iki katı gişe yapmış olan eşcinsel politikasına dair bir prestij dönem filmi. Demek, Richard Nixon’dan iki kat fazla oy toplayan bir Harvey Milk’ten bahsediyoruz? İşte ben buna ilerleme derim.’
 
Bunun yanında, bir de öteki dünya var, Los Angeles ve San Fransisco dışında kalan Amerika: Kaliforniya Eyaletinin 8 Nolu Yasa Önergesi’ne onay veren komşu kent ve ilçelerinden başlayan bir çok katlı dünya… Eşcinsel aktivistler Önerge’nin kabul edilmesinin kısmen eşcinselliğe karşı olan oy sahipleri yüzünden gerçekleştiğini kabul ediyorlar, ama bazılarına göre, bunda eşcinsel hakları konusundaki tartışmalara yakınlık duyan, ya da en azından ilgi gösteren yeterince sayıda insanın olmamasının da payı var.
 
Matt Palazzolo ‘hâlâ filmi görmemiş olan heteroseksüel arkadaşlarım var’ diyor. 24 yaşındaki aktivist, Önerge’nin kabul edilmesinden sonra eşcinsel hakları hareketini canlandırma amacıyla Batı Hollywood’da Equal Roots Coalition (Eşit Kökler Koalisyonu) adıyla bir taban örgütlenmesini kuranlardan. ‘En yakın arkadaşlarımdan bazıları, onların ‘Milk’i görmeye gitmesinin benim için taşıdığı önemi anlayamadı. ‘Sadece izlemek istemiyorum işte’, diyor, ya da : ‘Belki bedavaya indirebilirsem seyrederim, 12 dolar vermek istemiyorum’ gibi şeyler söylüyorlar.’ Palazzolo’nun bağlı olduğu davaya karşı bir düşmanlıkları olduğundan değil; ‘sanırım sadece ilgi duymuyorlar.’ Bu arada, ekliyor: ‘Benim için, zamanımız için mükemmel bir film… Havaya bile sinmiş, görebiliyor, kokusunu alabiliyor, hissedebiliyorsun. Bundan daha anlamlısı olamazdı.’
 
Bu duygu, 2006’daki Oscar ödülü gecesindeki hissiyatı çağrıştırıyor: tahminler ‘Brokeback Mountain’in En İyi Film ödülünü alacağı yönündeydi. Üstelik ‘Milk’in topladığı hasılatın üç katı fazlasını elde etmişti; film ‘Crash’a yenildi ama Ang Lee yönetmen ödülünü aldı. Sinemalara ‘Brokeback’ı görmek için giden pek çok insan olmasına rağmen, eşcinsellerle bir alıp veremediği olmayan ama yine de iki erkek kovboyun aşkını izlemeye yanaşmayan büyük bir kesim vardı. Kültürel açıdan ‘Brokeback’ atılan ileri bir adımı ifade ettiği kadar, son noktayı da koymuş oldu. ‘Milk’i ortaya çıkarmak ne kadar zor olduysa, kalabalık kitleleri filme çekmek de bir o kadar olanaksız görünüyor. Seyircilerin gözünde film ciddi, uzun, ve bir de …. eşcinsel.
 
‘Brokeback Mountain’ filminin yapımcısı ve Focus Features şirketinin (‘Milk’i piyasaya süren şirket) başkanı olan James Schamus ‘Dünyama hoş geldiniz,’ diyor. ‘ ‘Milk’in daha iyi iş yapmasını istemez miydim? Tabii ki isterdim. Her zaman bir filmin daha iyi sonuç getirmesini isteriz. Peki, ileriye doğru çok büyük bir adım attığımızı düşünüyor muyum? Kesinlikle. Alçakgönüllü bir başarı ama belki de bundan sonra gelecek olanların müjdecisi oldu.’
Schamus (ki kendisi evli bir Heteroseksüel-- ilgilenenler için belirtmiş olalım), ‘Milk’ filminin küçük şehirler ve ücra eyaletlerde fark yarattığını kanıtlayan tek tük olayları not ediyormuş. Bundan başka, bir ilerleme olarak değerlendiği kendi özel örneği de varmış: ‘Milk’ belki Amerikan taşrasında gişe rekorları kırmamış olabilir, ama Schamus’un 12 yaşındaki kızı filmi şimdiden altı kere izlemiş, üstelik oldukça seçici bir seyirci olmasına rağmen. Tüm arkadaşlarına da seyrettirmiş.
 
‘Sınıfındaki herkese,’ diyor Schamus. ‘Gerçekten hayran kaldılar. Üstlerinde dönüştürücü bir etkisi olduğunu sanıyorum. İyi bir mesajı var, haklarını savunmak hakkında.’
 
Durun bir dakika: tüm öğrenciler ‘Milk’i görmek için eve mi geldi, yoksa sinemaya mı gittiler, ya da…? ‘Hayır, tüm sınıf’ diyor Schamus. ‘Filmi okulda gösterdik.’
 
L.A.’nın bazen gerçekten farklı bir dünya olduğunu Oscar gecesinden daha iyi gösterecek başka hiçbir şey yok. ‘Adım Harvey Milk ve sizi saflarımıza katmak istiyorum’ filmde Penn’in söylediği, çok tutulan bir laf. Bu söz, Amerika’yı bir bilet alıp Harvey’in öyküsüne ve davasına katılmaya çağıran tüm tanıtım filmlerinde geçiyor. Hollywood’u saflarda yerini çoktan almış bilin, yakasında beyaz düğümleri, tam teçhizatlı olarak.
 

Etiketler: kültür sanat
nefret