29/03/2013 | Yazar: Kaos GL

Amerikalı fotoğraf sanatçısı Jeff Sheng: ‘Özel yaşam ve kamusal alan arasındaki çatışmayı göstermek adına çoğu zaman iç mekânı tercih ettim. Öte yandan iç mekân fotoğrafları devletin özel yaşama müdahalesine de bir yorumdu.’

Sorma! Söyleme! Peki, bu geyler nasıl yaşarlar? Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
“Özel yaşam ve kamusal alan arasındaki çatışmayı göstermek adına çoğu zaman iç mekânı tercih ettim. Öte yandan iç mekân fotoğrafları devletin özel yaşama müdahalesine de bir yorumdu.”
 
Amerikalı fotoğraf sanatçısı Jeff Sheng, “Don’t Ask, Don’t Tell” isimli fotoğraf serisiyle ilgili Kaos GL için Seçkin Tercan’ın sorularını yanıtladı.
 
Amerikalı fotoğraf sanatçısı Jeff Sheng tarafından oluşturulan fotoğraf serisi “Don’t Ask, Don’t Tell”, ABD’de var olan yasadan alıyor ismini. 1993 yılında yürürlüğe giren yasa, orduda görev yapan eşcinsel bireylerin kendilerini açık etmeden “var olabilmelerini” sağlayan bir yasa olarak duruyor önümüzde. İsmi, “Sorma, Söyleme” olarak dilimize çevrilebilir. Görüntüde oluşan anlam, serinin ismi itibari ile görsel dilde sergilenebilmiştir. Bu durum da hâlihazırda gizlenen bir var oluşa gönderme yapmakta. Var olan bir yasayla özdeş anlam barındıran fotoğraflar aynı zamanda toplumsal bir olguya protestocu bir tavır ile yaklaşmakta. Fotoğrafların çoğu iç mekânda çekilmiş ve bu mekânlar genellikle yatak odaları ya da otel odaları çünkü otoritenin özel yaşama müdahalesinin fotoğrafları bunlar. Tüm bunları işin sahibi Jeff Sheng’le konuştuk…
 
Fotoğraf serisinde gey bireylerin kimlikleri gizlense de aslında bir anlamda görünür olmak adına bir yaklaşım da var. Gizlilik ve görünür olmak tezatıyla vurgulamak istediğiniz bir şey var mıydı?
Bu yasadan doğrudan etkilenen ordu mensuplarının varlığını göstermek istedim. Onların yüzlerini gösteremesem dahi, durumu yaşayan bireyler olduklarını belirtmiş oldum. Bedenlerinin bir kısmını göstermek bile onların var oluşlarını ve görünür olma duygularını vurgulamak bakımından önemliydi.
 
Bu seriyi oluşturma fikri nasıl gelişti? ABD’deki şu anki durumu bize kısaca anlatır mısınız?
Büyük bir haksızlığı gün ışığına çıkarmak gerekliydi. Bu, eşitliğe karşı devlet tarafından uygulanan açık bir ayrımcılıktı. 2009 yılında bu yasa halen uygulanırken, bazı ordu mensupları bir fotoğraf serisi oluşturma konusunda teklifte bulundu. Böylece 2009 ve 2011 yılları arasında 100’e yakın ordu mensubunun fotoğrafını çektim. Eylül 2011 yılında yasa yürürlükten kalkana kadar da çekimlere devam ettim.
 
Bireylerin çoğunlukla iç mekânda fotoğraflanmasının özel bir sebebi var mıydı?
Özel yaşam ve kamusal alan arasındaki çatışmayı göstermek adına çoğu zaman iç mekânı tercih ettim. Öte yandan iç mekân fotoğrafları devletin özel yaşama müdahalesine de bir yorumdu. Ayrıca bu kişiler için ev içi mekânların ve yatak odalarının, özel/kişisel yaşamlarının önemli birer parçası olduğunu hissettim. Bunlar, çalıştıkları bölgeden bir otel odası ya da yatak odasıydı.
 
Ülkede “Don’t Ask, Don’t Tell” serisi ile ilgili kamusal anlamda nasıl bir tepki aldınız?
Toplumsal anlamda çok olumlu tepkiler aldım. Birçok insan, ordu mensubu ve politikacıdan teşekkür mesajları geldi. Sayısız insan tarafından görülen fotoğraflar, aynı zamanda büyük basın kuruluşları tarafından yoğun olarak duyuruldu.
 
Yasa değiştikten sonra Amerikan ordusu sizinle irtibata geçti mi ya da ordudan bir yetkiliyle bu çalışmayla ilgili bir görüşmeniz oldu mu?
Resmi olarak benimle irtibata geçen olmadı fakat geçen Haziran ayında Başkan Obama tarafından Beyaz Saray’da verilen LGBT Onur Resepsiyonu’na davet edildim. Bana yapılan bu davet çektiğim fotoğraflar sebebiyleydi.
 
Sanatsal yaklaşım ve politik tavrın bir arada olduğu bu fotoğraf serisinde sizin aktivist bir duruşunuz var. Peki, seride birlikte çalıştığınız bireyleri ikna süreci nasıl oldu? Sanırım böyle bir çalışmaya katılmak onlar için çok riskli bir durumdu… Ne dersiniz?
Ordu mesupları bana çok güvendiler. Sanırım bu, hem sözünü ettiğimiz çalışmanın hem de ”Fearless” (Korkusuz) serilerinin doğru gidişiyle ilgiliydi. Fotoğraflar ilk kez yayınlandıktan sonra bütün gece maillerimi kontrol edip durdum. Ordudan birinin beni aramasını bekliyordum. Eğer benden bilgi talep ederlerse ne yapardım? Fotoğraflarını çektiğim bazı insanlar 20 yıldır orduda çalşıyorlardı ve işlerini kaybedebilirlerdi.
 
Dünya’nın bugünkü politik durumu bakımından, bir geyin, savaşı merkezileştiren bir kurumun içinde yer almak istemesi kulağa sıra dışı gelebiliyor. Tabii ki sadece geyler için değil, tüm bireyler için geçerli bir mesele bu, bana göre. Sizin için durum nasıl? Eşcinsellik ve militarizm nasıl bir noktada duruyor?
Açıkçası bunun büyük bir sorun olduğunu düşünmüyorum.   
 
Bundan sonra görünür olan gey ordu mensuplarıyla ilgili bir çalışmanız olacak mı?
Evet, birkaç yıl içerisinde bir kitap projesi var.
 
LGBT haklarına dikkat çekmek ve bireyleri görünür kılmak sanat çalışmalarının önemli bir parçası ve tabii ki “Don’t Ask, Don’t Tell” bu bağlamda güçlü bir seri. Gelecek dönem fotoğraflarınızda dünya genelindeki kimlik mücadeleleri ile ilgili bir çalışmanız olacak mı?
Gelecek projem LGBT ergenler ve intihar üzerine olacak.
 
En dehşet verici savaş görüntülerinin bile akan kanı durduramadığı bir dünyada yaşıyoruz. Yaptığınız bu projelerle, sürece nasıl bir katkıda bulunduğunuzu düşünüyorsunuz?
Bir sanatçı olarak amacım, insanların toplumu sanatsal bir bakış açısıyla sorgulmasını sağlamak. Eğer bu yaklaşımım şiddeti azaltırsa müthiş bir şey olur. Ben dökülen kan ve görsel imge arasındaki doğrudan bağlantıyı sorguluyorum. Bu doğrudan ve hızlı bir önerme olmasa da, açıkçası görsel imgelemin zamanla ve uzun bir süreçten sonra şiddeti azalttığına inanıyorum.
 
Çalıştığınız bir diğer proje Fearless (“Korkusuz”) isimli seri. Biraz bu seriden bahseder misiniz? Özellikle neden serinin ismi bu oldu?
“Fearless” (Korkusuz)  çalışmam kimliğiyle açık LGBT lise ve üniversite öğrencisi atletler üzerine. Bu özel başlığı seçmemin sebebi bana kendimle ilgili olanları, yaşadıklarımı hatırlatmasıydı. Fotoğrafladığım atletler homofobinin çok yaygın olduğu bir alanda, açık gey bireyler olarak, benim için mümkün olmayan bir şeyi yaptılar. Böylece fotoğrafları çekerken ve projeyi bitirirken kendim olabildim.
 
Daha fazla bilgi için: www.jeffsheng.com
 
Bu söyleşi Kaos GL Dergisinin Kasım-Aralık 2012 tarihli 127. Sayısında yayınlandı
 
Seçkin Tercan, tercans@yahoo.com 

Etiketler: kültür sanat
İstihdam