08/01/2015 | Yazar: Kaos GL

Bu Fransa’daki siyasal liderlerin ve editörlerin üç maskeli ve silahlı insanın haftalık mizah dergisi Charlie Hebdo’ya girmesi ve bir düzine insanı katletmesi üstüne karşılaştıkları bir ikilem.

Söyleyecek hiçbir şeyin yokken ne söylersin? #CharlieHebdo Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Söyleyecek hiçbir şeyin yokken ne söylersin? Bu Fransa’daki siyasal liderlerin ve editörlerin üç maskeli ve silahlı insanın haftalık mizah dergisi Charlie Hebdo’ya girmesi ve bir düzine insanı katletmesi üstüne karşılaştıkları bir ikilem.
 
Dünya, Paris’teki Charlie Hebdo mizah dergisine silahlı kişilerin saldırısını ve ilk belirlemelere göre 12 kişinin hayatını kaybetmesini konuşuyor. Avrupa’nın çeşitli yerlerinde insanlar, saldırıyı kınamak için sokaklara çıkmaya devam ediyor.
 
Basın örgütleri de; Charlie Hebdo’nun uzunca süredir hedefte olduğunu hatırlatarak basın özgürlüğüne sahip çıkıyor. Paris merkezli uluslararası basın özgürlüğünü savunma örgütü Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF), yaptığı yazılı açıklamada, mizah dergisine saldırı nedeniyle şok yaşadıklarını bildirdi. RSF Genel Sekreteri Christophe Deloire, “Bu silahlı saldırı ülke tarihinde kara bir gün” dedi. Cinayetleri sert şekilde kınayan Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ) mağdurlar ve dergiyle dayanışma içinde olduklarını bildirdi.
 
Charlie Hebdo mizah dergisine düzenlenen silahlı saldırıda öldürülenler arasında “Cabu”, “Wolinski”, “Chab”  ve “Tignous” adlı tanınmış karikatüristler de var. Karikatür dünyası da saldırının ardından tepkilerini gösteriyor.
 
Brezilyalı karikatürist Latuff’un katliamın ardından çizimi
 
Paris başta olmak üzere Fransa’nın birçok kentinde dün yaşanan saldırının ardından on binler sokaklara döküldü. Sokaklara “Korkma-Not Afraid”, “Ben de Charlie’yim” sloganları hakimdi.
 
Charlie Hebdo’ya dönük silahlı saldırının yankıları sürerken Diana Johnstone’un Counterpunch.org’taki yazısını okurlarımızla paylaşıyoruz:
 
Söyleyecek hiçbir şeyin yokken ne söylersin?
 
Bu Fransa’daki siyasal liderlerin ve editörlerin üç maskeli ve silahlı insanın haftalık mizah dergisi Charlie Hebdo’ya girmesi ve bir düzine insanı katletmesi üstüne karşılaştıkları bir ikilem.
 
Suikastçiler kaçtılar ancak çok uzağa değil. Ağır ve sağlam silahlara sahip kişilerdi. Charlie Hebdo yıllar önce Muhammed Peygamber’in karikatürünü yayınladığından beri ölüm tehditleri alıyordu. Tüm bu karşıtlıklar unutulmuş gibi, haftalık tirajı basılı yayının genelinde olduğu gibi düşmüş ve polis koruması gevşetilmişti. Hala görevde olan iki polis memuru da derginin editoryal toplantısı basılmadan önce silahlı kişiler tarafından kolayca vurulmuştu. Çok nadir olarak onca fazla yazar ve çizer aynı anda toplanıyordu. 12 kişi otomatik silahlarla öldürüldü, bazıları kritik olmak üzere 11 kişi de yaralandı. Öldürülenler arasında, Charb olarak bilinen derginin editörü 47 yaşındaki Stéphane Charbonnier dışında Fransa’nın en tanınır iki karikatüristi daha vardı: Cabu adlı 76 yaşındaki Jean Cabut ve 80 yaşındaki Georges Wolinski. Birçok nesil Fransız solunun duygularına nazikçe tercüman olan Cabu ve Wolinski’yle büyümüştü.
 
Ayrıldıktan sonra, katillerden biri polislerden birine ölümcül darbeyi vurmak için geri döndü. Hepsi birden “Peygamberin öcü alındı!” diye bağırdıktan sonra kuzeydoğu varoşlarına doğru koşarak kaçtılar.
 
Kalabalık birden Charlie Hebdo’nun ofisine yakın küçük ara sokağa yakın Paris Cumhuriyet Meydanı’nda bir araya geldi. Cesur ama yanlış sloganlar yayıldı: “Hepimiz Charlie’yiz!”, halbuki değillerdi. “Charlie yaşıyor!”, hayır yaşamıyordu. Charlie az evvel son bulmuştu.
 
Söylemeye bile gerek yok, herkes şoktaydı. Bu soğukkanlı bir cinayet, affedilemez bir suçtu. Bunu söylemeye de gerek yoktu ancak herkes söylüyordu. Aynı zamanda, pek çoklarının söylediği başka sözler de vardı: “İslamcıların bizi aşağılamasına ve ifade özgürlüğümüzü elimizden almasına izin vermeyeceğiz” ve benzeri ifadeler. Cumhurbaşkanı François Hollande doğal olarak suikaste karşı tüm Fransa’nın birleştiğini söyledi. Bu tarz bir vahşete ilk başta verilecek tepkiler tahmin edilebilirdi: “Biz aşağılanamayız! Özgürlüklerimizden vazgeçmeyeceğiz!”
 
Evet ve hayır. En çılgın dini fanatikler bile yazar ve çizerlerin katledilmesinin Fransa’nın birden İslam’a döneceğini hayal ettikleri düşünülemez. Sonuç, bunun tam tersi: büyüyen İslam karşıtı hassasiyetin ivme kazanması. Eğer bu bir provokasyonsa, bunun anlamı nedir ve neyi provoke ediyordur? Görünür tehlike, özgürlüklerin katillerin sözde İslam’ı eleştirme hakkının kısıtlanması istemiyle değil, tıpkı 11 Eylül gibi, polis gözetiminin artması ve Fransız özgürlüklerinin sınırlandırılması, bunun da 11 Eylül sonrasındaki Vatanseverlik Kanunu’ndan taklitle yapılacak olmasıdır.
 
Kişisel olarak, Charlie Hebdo’nun peygamberlerin aşağılandığı provokatif kapaklarını ben sevmiyordum. Bu bir zevk meselesi. Bel altı espriler yapan, müstehcen çizimlerin din veya genel anlamda otoriteye karşı verimli argümanlar sunmadığı fikrindeyim. Bunlar bana göre değil.
 
Öldürülen insanlar Charlie Hebdo’dan fazlasıydı. Cabu ve Wolinski’nin çizimleri pek çok yerde yayınlanmış, hiç Charlie Hebdo almamış kesimler tarafından bile biliniyordu. Toplantıda bulunan yazar ve çizerlerin yeteneklerinin ve ürünlerinin kalitelerinin ‘küfreden’ karikatürlerle hiçbir ilgisi yoktu. Basın özgürlüğü aynı zamanda bazen salak ve hoyrat olma özgürlüğüdür. Charlie Hebdo gerçekte bir ifade özgürlüğü örneği değildi. Amerika öncülüğündeki ‘diktatör’lere karşı savaşta diğer pek çok ‘insan hakları solcuları’ gibi savaşı destekleyen taraftaydı. 2002’de, o zamanki genel yayın yönetmeni Philippe Val, Noam Chomsky’i anti Amerikancı olmak, İsrail ve ana akım medyayı aşırı eleştirmekle suçlamıştı. 2008’de Charlie Hebdo’nun diğer bir ünlü çizeri Siné, Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin oğlu Jean’ın bir kadının mirasına konmak için Museviliğe döndüğünü yazan bir haber notu yazmış, altına şu yorumu eklemişti: “Hadi biz de bu çocuğu takip edelim!”. Bunun üzerine Siné, anti-semitizm iddiasıyla Philippe Val tarafından kovulmuştu. Siné bu olayın ardından Charlie Hebdo’nun iki katı standardında bir karşı dergi çıkarmış ve okuyucularını adeta çalmıştı.
 
Kısacası, Charlie Hebdo Fransız solunda ‘siyasal doğruculuk’ çizgisinin ne kadar gerçekleşemediğinin aşırı bir örneğiydi. Ne hikmettir ki katliam saldırısının ardından popülerliğini kaybeden ve zayıflayan ergen isyanı ‘Özgür Basın ve İfade Özgürlüğü’nün sonsuz sancağında birden kutsallaştırılmıştır. Katillerin niyeti ne olursa olsun başardıkları bu. Katiller, masum insanların hayatlarını almalarının yanı sıra, dünyadaki ölümcül kaos hissini derinleştirmişler, Fransa ve Avrupa’da etnik gruplara güvensizliği artırmışlar ve diğer şeytani sonuçları da beraberinde getirmişlerdir. Bu kuşku çağında, daha çok komplo teorisi filizlenecektir.
 
Çeviri: Derya Barış 

Etiketler: medya
İstihdam