13/12/2009 | Yazar: Kaos GL

“Mekânı ve süresi kapatan tarafından belirlenen ve topluma açık veya zımni olarak onaylatılarak meşrulaştırılan kapatma, bir “askıya alınmış haklar düzeni”d

“Mekânı ve süresi kapatan tarafından belirlenen ve topluma açık veya zımni olarak onaylatılarak meşrulaştırılan kapatma, bir “askıya alınmış haklar düzeni”dir.” 

“Çocuklar koğuşlardan sürekli kamera ile kontrol edilmektedir. Buna karşılık çocuklar kameradan kaçma yollarını farklı mekânlar kullanarak bulmuşlardır.”
 
Özlem Cankurtaran Öntaş, H.Ü. İ.İ.B.F. Sosyal Hizmet Bölümü
 
“Fakirliğin gözü kör olsun. Akıllanırsın diye buraya attılar, bugün ev soydum yarın belki banka soyarım. 6-7 senedir hiç eve gitmedim. İstanbul’dan kaçtım.”
 
Batı’da hapishanenin tarihin her döneminde olmadığını, 18.yy sonu ve 19.yy. başı ortaya çıktığını biliyoruz (Foucault, 2000). Hapishane modern zamanların modern bir kurumu olarak doğuyor, ceza çektirme “mahremiyet” kazanıyor. Modern zamanların ürettiği tüm diğer mekânlar okul, fabrika, kışla gibi insanın günün belli saatlerinde içinde bulunduğu yerlerken bunların tek istisnası olarak hapishane, belirli veya belirsiz süre boyunca tüm zamanın aynı mekânda geçirildiği tek kurumdur. Bedeni bir mekâna kapatmak, kişinin uzamı ve zamanı üzerindeki tahakküm ve tasarruf hakkını “başkasına” kurumların görünür/görünmez ellerine, gözlerine devretmektir ki, en dehşetli şiddet bu olmalıdır.
 
Kapatılan üzerindeki tasarruf hakkı cismi olmayan, görülmeyen, ama bir takım belgelere göre uygulayıcıları olan bir iktidara verilmiş olur. “Kötülüğü” toplumdan uzak tutmak, “ıslah” gibi gerekçelerle kapatılır beden. Artık ceza sürecinin en gizli parçası olan ceza çektirme başlamış olur.
 
Mekânı ve süresi kapatan tarafından belirlenen ve topluma açık veya zımni olarak onaylatılarak meşrulaştırılan kapatma, bir “askıya alınmış haklar düzeni”dir. Gardiyanlar (infaz koruma memurları), askerler, polisler, hekimler, din adamları, psikologlar, sosyal çalışmacılar, eğitmenlerden oluşan bir teknisyenler ordusu tarafından bedenin kuşatılması, damgalanması, terbiye edilmesi, mahrum bırakılması ve zorlanmasıdır. Cezalandırmanın asıl merkezine yerleşen şey artık itiraftan ziyade itaattir.
 
Hapishane öncelikle bir mekândır, mimari bir tasarım olarak binadır: Mümkünse şehir dışına ya da yerleşim yerlerinden uzağa inşa edilmiş, dev beton duvarlarla çevrili büyük yapılar. Bu dış yapı, “içeri”yi tamamen görülmez, hatta işitilmez ve erişilmez kılmaktır. Yapının bu durumu ve binayı çevreleyen duvarların silik, renksiz devasalığı, toplumsal bir kurumu hemen hemen her türlü denetiminden tamamen koparmaktadır. Hapishanede amaç olabildiğince gözetleme ve tecrittir. Gözetleyenlerin önemli bir bölümü ise gardiyanlardır. Gardiyanlar için oldukça önemli bir pozisyondur, ellerindeki tahakküm ve hükümranlık hakkı. Sürekli gözetlenme özel yaşantı, mahremiyet gibi kavramları anlamsızlaştırır. Kapatan olmanın getirdiği hareket serbestliği dev bir gözlem, kayıt gibi bilgi yığınıyla desteklenir.
 
Hapishanedeki insanın yaşayacağı mekânı seçme hakkı olmadığı gibi, beraber yaşayacağı insanı da seçme hakkı yoktur. Karar başkalarına aittir. İnsanın kendi seçmediği kişilerle sürekli olarak aynı mekânı ve gündelik yaşamını paylaşma zorunluluğu, kapatılanlar arasında da bir tür açık ve zımni şiddetin koşuludur. Kapatılan kişi, bir anlamda, insana tutsak edilmiştir. Hem gözetleyen/denetleyen insana, hem de kendisi de kapatılmış olan “başkasına”.
 
Kapatılmanın başka bir anlamı da edilgenliğe, beklemeye ve ilişkisizliğe tutsaklıktır. Kişi olarak, insan olarak yok sayılma, bir dosyaya, sayıya indirgemekle başlar ve itaat ve kimliksizleştirici, anonimleştirici baskılarla sürer. Bir toplumsallaştırma yeri olan hapishanenin hem ıslah eden hem de suça teşvik eden anlamları vardır.
 
Bu makalede hırsızlık suçundan yargılanan çocukların cezaevinin anlamı yukarıda tartışılan biçimi ile ele alınacaktır.
 
Yöntem ve Bulgular
 
Araştırmanın verileri 94 çocuğun dahil olduğu odak grup görüşmeleri aracılığı ile toplanmıştır. Çocuklar hırsızlık, gasp ve yağma gibi mala karşı işlenen suçlardan yargılanmaktadır. Araştırma çocukların yoksulluk ve zenginlik konusundaki görüşlerini değerlendirmek için yapılmıştır. Bu makalede ise çocukların cezaevi anlamı üzerine düşünceleri üzerinde yoğunlaşılmıştır. Çocuklar içinde 18 aydır cezaevinde olanlar vardı.
 
Araştırmanın yapıldığı cezaevine gitmek oldukça zorlu bir yolculuğu gerektirmiştir. Çocukların bulunduğu mekân önceden kente yakın bir ilçenin içinde iken yine kentin merkezine oldukça uzak ve büyük bir cezaevi mekânının içinde yer almıştır. Cezaevine ulaşmak toplu taşım aracı ile yaklaşık 2 saatlik bir araçla gidilirken varılan yer cezaevine ulaşmayı mümkün kılmıyor. Cezaevine ulaşmak için ne zaman geçeceği belli olmayan bir servis aracını beklemek ya da orada bekleyenlerle birlikte taksi kullanmanız gerekmektedir. Gerçekten inanılmaz büyüklükte bir mekâna toplanmış olan içinde yetişkinler için olanların yanı sıra kadın ve çocuk ve gençlik cezaevinin bulunduğu yerde bulunmaktadır. Çocuk ve Gençlik Cezaevine ulaşmak için girince kimliğinizi onaylatma ve gözünüzü okutmak zorundasınız. Teknolojinin gelişiminin Türkiye’de ne kadar gelişkin kullanıldığını cezaevinde hissetmek doğrusu oldukça çarpıcıdır. Gözünüzü okutup, eşyalarınızı gösterilen bir mekâna koyduktan sonra sadece kâğıt, kalem ve cüzdanla içeri girebiliyorsunuz. Bu denetimden sonra cezaevi içinde gideceğiniz yere ulaşmanızı sağlayacak bir cezaevi servisine biniyorsunuz. 15 dakikalık bir yolculuktan sonra çocuk ve gençlik cezaevine ulaşıyoruz ve yolculuk süresince ziyarete gelenlerin çoğunlukla kadın olduğu, kentin yoksul bölgelerinden geldiğini gözlemliyoruz. Şimdi yeniden kontrolden geçmeniz gerekiyor. Cezaevinin hassas kontrol noktalarından geçmek için giysilerinize ve ayakkabınıza dikkat etmeniz gerektiğini ilk günden öğreniyoruz. İçeri girdikten sonra sosyal çalışmacılarla görüşmek için yine gözünüzü okutmanız gerekiyor. Cezaevinde çalışan müdür ve müdür yardımcıları, sosyal çalışmacılar ve psikolog, bunun yanı sıra çocukların katıldığı seramik, bilgisayar ve okuma yazma kurslarının öğretmenleri ikinci katta çocuklardan ayrı bir mekânda bulunmaktadırlar. Sosyal çalışmacılardan daha önceki cezaevinde de çalışan sosyal çalışmacı bu yeni mekândan çocukların çok büyük olması nedeni ile hoşlanmadıklarını anlatıyor. Bunun nedenini çocuğun burada bir kaybolma hissi yaşaması ile açıklıyor. Çocukların bulunduğu tarafa giderken yine gözümüzü okutuyoruz. Girdiğimiz koridorun kapısındaki ağaç ve çiçeklerden oluşmuş bir resim oluşu hoşa giden bir ayrıntı olarak duruyor. Geçtiğimiz alanda çocukların toprakla uğraşmasını sağlayacak bahçelerin varlığı da Türkiye’ye dair bir umut olarak duruyor. Çocuklar için spor yapabilecekleri mekânların varlığı yine güzel ancak bütün bunların kullanıldığına dair içinde çocuklar varken hiç görmedik. O halde bunlar yalnızca olması gerektiği için yapılmış mekânlar.
 
Çocuklarla görüşebilmek için sosyal çalışmacıların ve psikologun kullandığı grup görüşmesi odaları bulunmaktadır. Bu grup görüşmelerinde çocuklarla temizlik alışkanlığı kazandırmak, cezaevi kurallarının ne olduğuna dair çalışmalar yapılmaktadır. Bunun yanı sıra öfke kontrolü eğitimleri de yer alması gerekirken, asıl çalışılması gereken konu infaz koruma memurlarına havale edilmiştir. Çocukların bulundukları koğuşlara girişte infaz koruma memurlarının ekip halinde oldukları bir mekân var, ara sıra bu görevlilerin çocuklara askeri bir ortamı hatırlatırcasına yüksek sesle emirler verdikleri duyulmaktadır. Çocuklar koğuşlardan sürekli kamera ile kontrol edilmektedir. Buna karşılık çocuklar kameradan kaçma yollarını farklı mekânlar kullanarak bulmuşlardır.“Bahçede kavga ediyoruz, orada kamera yok”.
 
Çocuklarla yapılan görüşmelerde hemen ilk sorun sigara içmelerinin yasak olması belirmiştir. Çocuklar gençlerin bulunduğu mekâna geçip sigara almak için çatıya çıktıklarını belirtmişlerdir. Cezaevi yönetiminin de en önemli sorunun da sigara içme olması ilgi çekiciydi. Aslında çocuklarla baş etmede ya da tahakkümde önemli araçlarından biri olan sigarayı kaybetmiş olmak otoritenin de sorunu olarak belirmiştir. “Sigarayı çatıdan paketi 50 milyona alıyoruz”
 
Çocuklara yönelik çeşitli aktiviteler olmasına karşın bir bölümü katılıp diğerleri katılmıyor. “Berberlik kursuna gidiyorum”, “Haberim yok. Çıkartmıyorlar herkesi”
Cezaevine ilk gelen çocuk “hoş geldin dayağı” ile karşılanır. “Hoş geldin dayağı atıyoruz adrenalin olsun diye”.
 
Cezaevindeki çocukların yaşları genelde 15-18 yaş arasındadır. Araştırma sürecinde 12 yaşında bir çocuğun cezaevine gelişi herkesi şaşırtmış ve nasıl korunacağı önemli bir konu olmuştur. Bunun nedeni cezaevinin bir çocuğun da belirttiği gibi “çocuk masumiyetinin yok olduğu” mekân olmasıdır.
 
Çocuklar, polisten itibaren yaşadıkları süreci tutukevinde yeni gelen çocuğa şaka biçiminde oyunlaştırmışlardır. Bu oyunların isimleri; zarf atma, mahkeme şakası, cinayet şakası, yüksük oyunu, yıldız saydırmacadır. Bunlardan cinayet şakası ve şube oyunu çocukların gözaltında polisle yaşadıklarının oyunlaştırılmış halidir.
“cinayet şakası dediler, işte birini şakadan öldürdüler. Üstüme attılar. Gardiyanı çağır, öldürdüğünü söyle dediler. O zaman bayılmışım”.
“Şubeyi oynardık. Kelepçeyi tutar sıkardı. Bazen arkaya çekerdi. Biz de onları iple yapardık”.
 
Bu oyunlardan mahkeme oyunu ise aslında çocukların adalet sistemi karşısında nasıl gördüklerini oldukça iyi yansıtmaktadır.
“Hâkim dolabın üstüne çıkıyor. Bu tarafta ranza var, çıkıyor savcı. Altta da battaniye serili. Adını soyadını soruyor ama her şeyi gerçek söylüyor gülmeden. Hâkim karşısında her şeyi anlatıyor. Çek götür asker diyor. Arkadaki iki kişi battaniyeyi çekip düşürüyor”.
 
Koğuşta oynanan diğer oyunlar, yüzük kimde, kabak gibi oyunlar. Bu oyunlarda yananların üstünü başını çıkarıp ıslatıyoruz, yanağına vuruyoruz” diye ifade ediyor çocuklar. Görüşmeler sırasında anlatılan bu oyunların artık oynanamadığını belirten çocuklar bunun nedenini “idareye piyon eden çocuklar” olduğunu belirtmiştir. Tutukevinde çocukların idareye aralarında yaptıklarını söylemek “piyon etmek” olarak tanımlanmıştır.
 
Çocuklar sorgu sırasında polisin kullandığı sorgu ve işkence yöntemlerini tutukevinde birbirlerine ceza olarak kullanmaktadırlar.
“burada beş arkadaş olmaz, dört arkadaş olmaz en fazla iki arkadaş bir de kendin üç arkadaş olursun. Arkadaş dört beşe çıkınca anında ağzından kaçırır bir de çocuklar polisten öğrenmiş zarf atar, kelime oyunu yapar, öğrenir.”
“Hocam şimdi mesela koğuş kuralı var. Koğuş kuralına sana posta koyuyor hani bacak kadar bebe diyorum oğlum seni dövsem ne dövmesem ne o sana ha delikanlılık yapıyor hani diyon bak senin kadar kaç kişi geldi geçti ayağını denk al diyorum sana anlamadı bir gün bir tane vurdum kafası yarıldı bu sefer teybin fişini elektriğe verdim oturdum. Diline sürttüm zaten o yerlere”.
“Ağa rolü yapanlar vardı, çocukların ayaklarının altına vuruyorlardı”.
 
Tutukevinde uzun süredir bulunan ve önceden de suç işleyip cezaevinde kalan çocuklar “koğuşun ağası” olmaktadır. Onunla birlikte bir ya da iki arkadaşı koğuşu yönetmektedirler. Öyle ki çocuklar koğuş yöneticisi izin vermezse sosyal hizmet uzmanı ile görüşmeye çıkamamaktadır. Bu cezaevi alt kültüründe toplum içinde ezilen çocukların nasıl ezen haline dönüştüklerinin çok somut örnekleri bulunmaktadır. Bu ezen ezilen ilişkisinde aynı semt veya şehirde doğmuş olmak dayanışmayı da beraberinde gündeme getirmektedir. Yine bu kültürde özellikle cinsel suç nedeni ile yargılanan çocuklar cezalandırılmaktadır. Diğer çocukları asla ezmeyeceğini belirten bir çocuk bile cinsel suç nedeniyle gelen çocuğa bir tokat atacağını belirtmiştir.
 
“Cinsel suç işleyen suçunu saklar bir gün iki gün koğuşta bir ortam vardır. Adamı nerden yaraladın derken söyler kendine güven sağlatırsan söyler üç yaşındaki çocuğa cinsel temasta bulunmuş o zaman ben de dövdüm yüz kızartıcı büyüklerin ortamında bunun şeyi ölümdür”.
 
Çocuklar için tutukevi “düştükleri”bir yerdir. Çocukların hepsi “mahkûmun rüyası tahliye rüyasıdır” biçiminde isteklerini belirtmişlerdir. Bazı çocuklar ise özellikle sokakta yaşayan çocuklar, tutukevini yetiştirme yurduna benzetmektedir.
 
“Evi olmayan için tutukevi güzeldir. İyi desem iyi değil, kötü desem kötü değil. Burada olmak daha iyi, ama annemi, arkadaşlarımı özlüyorum”.
 
Bu çocuklar, özellikle suç işleyip tutukevine gelmektedirler. Böylece çocuk adalet sisteminin bir kurumu çocuklar tarafından bir korunma yeri haline dönüşmektedir. Burada çocukların aileleriyle kopan ilişkilerini yeniden kurma özlemi altta yatan en önemli nedenlerden biridir. Tutukevinde çalışanlar, çocukların bazılarının tutukevinin verdiği giyecekleri ailesine verdiğini belirtmişlerdir. Orta sınıf ailelerden gelen bir çocuk, cezaevinde çocukluğunu kaybettiğini belirtmiştir. Yine bu çocuklardan biri kapalı kalmaktan artık kafasının çalışmadığını belirtmiştir. Diğer çocuklar ise bunların farkında değildir. Onların çoğunluğunun çocukluk yaşantısının çok kısa sürdüğünü söylemek mümkündür.
 
Tutukevi, çocuklar için bir yandan da yeni suç öyküleri öğrendikleri, yeni arkadaşlıklar edindikleri bir okul olarak da işlev görmektedir. Böylece, suç zincirinin en önemli halkalarından birisinin de kapalı bir kurum olan tutukevi olduğu söylenebilir.
 
“Sabah kalkıyorsun aynı yüzler, aynı duvar, renkler aynı..”
“Buraya atacağına o parayı dışarıda versin devlet”
“Yine cezaevinde olacağız (İki yıl sonra)
“Çocuklar cezaevine atılmasın. Biz çocuğuz kanımız kaynıyor sonuçta. Artık 1-2 milyarlık iş yapmayacağım dersin, çıkınca 100 milyarlık iş yaparsın. Önüne polis gelir öldürürsün”
“Cezaevine düşen daha çok yapıyor. Islah olmuyor kimse”
“Burada sigara yok, çay sarıyoruz, çatılara çıkıyoruz.”
“Bazısı çakal gibi görüyor. Bazıları değer veriyor. Doğruya doğru mecbur kalınca dövüyorlar. Hangi bir mahkûmla ilgilensinler.”
 
Son Söz Yerine
 
Batıda modern çocukluk anlayışı suça sürüklenen çocukların suç davranışına karşılık kurumları yetişkinlerinkinden farklılaştırmaya çalışmıştır. Böylece çocuklar için çocuk mahkemesi, alıkoyma merkezi, eğitim evi gibi isimleri de farklı olan daha çok tutuklamayı son çare olarak gören bir sistem kurulmaya çalışılmıştır. Bunun en önemli nedeni çocukların yetişkin suçluya dönüşmesini engellemektir. Bu nedenle özellikle İngiltere’de kurulan sistem refah anlayışı, adalet anlayışı ve onarma anlayışının geçerli olduğu bir tarihsel süreç geçirmiştir. Bizde ise halen çocuklara özgü bir adalet sisteminin oluşturulduğundan söz etmek pek mümkün değildir.    

Sosyal Bilimler Kongresinde sunulan bildiriden.
 
Kaynakça

Bauman, Zygmunt. Küreselleşme Toplumsal Sonuçları, Ayrıntı Yayınları,1998.
 
Baykara Acar, Yüksel. Cinsel Suçtan Hükümlü Çocukların Yaşam Öyküsü Çalışması ve Grupla Sosyal Hizmet Uygulaması, H.Ü.İ.İ.B.F. Sosyal Hizmet Anabilim Dalı Doktora Tezi, 2004.
 
Cankurtaran Öntaş, Özlem. Çocuk Hakları ve Güçlendirme Yaklaşımı Bağlamında Polis-Suça Yönelen Çocuk İlişkisi, H.Ü.İ.İ.B.F. Sosyal Hizmet Anabilim Dalı Doktora Tezi, 2004.
 
Ergüden, Işık. “Örnek Bir Şiddet Mekanı: Hapishane”, Cogito, Şiddet, Sayı: 6-7, Kış-Bahar 1996: 109-116 .
 
Foucault, Michel. Hapishanenin Doğuşu, Çev: M. Ali Kılıçbay, Kasım 2000.
 
Kemshall, Hazel. “Risks, Right and Justice: Understanding and Responding to Youth Risk” Youth Justice, 8 (1): 21-37,2008.
 
Muncie, John. “The Globalisation of Crime Control: the case of youth and juvenile justice: Neo-liberalism, Policy Convergence and International Conventions” Theoritical Criminology 9 (1): 35-64, 2005.
 

Etiketler: insan hakları
İstihdam