21/03/2016 | Yazar: Kaos GL

Yeşim Tuba Başaran, Lezbiyen Biseksüel Feministler’e "geylerin veya trans kadınların dünyada bir tek kendileri bir de Zeki Müren veya Bülent Ersoy var zannettikleri yalnızlıktan daha ıssız bir yalnızlık" olan lezbiyen yalnızlığına karşı kamusal bi alan inşa etme çabası gösteren Sapphonun Kızları’nı yazdı.

Tarihimizden: Sapphonun Kızları Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Yeşim Tuba Başaran, Lezbiyen Biseksüel Feministler'e "geylerin veya trans kadınların dünyada bir tek kendileri bir de Zeki Müren veya Bülent Ersoy var zannettikleri yalnızlıktan daha ıssız bir yalnızlık" olan lezbiyen yalnızlığına karşı kamusal bi alan inşa etme çabası gösteren Sapphonun Kızları'nı yazdı.

“Neden varız? Çünkü biz, diğer tanıdığımız veya tanımadığımız benzerlerimiz gibi kırgındık, yaralıydık, korkuyorduk, kendimizi anlar gibiydik ama dilimiz yoktu, ürkütücü bir dünyanın yalnız çocuklarıydık. Her birimiz kadınlara ayırdığımız hayal dünyasını keşfedişimiz ve kabul edişimizin şu veya bu aşamasında etrafımızda benzerlerimizi arar olmuştuk. Kimimiz bir gazeteye telefon açıp onların var olduğunu düşündüğü bağlantılara bel bağlarken, bir diğerimiz çaresizce ‘ben varsam, başkaları da vardır’ diyerek günlük yaşantısında gözü açık gezinmişti. Mantığımız “anormal, garip, ucube” olmadığımızı söylerken, insanın kendine güveninin zayıf bağlarını yok etmeye hazır dünya yüzünden benzerlerimizden “anormal, garip, ucube” olmadığımızı dinlemek istiyorduk. Aslında o yıllarda bu arayışımızın gerekçelerini dillendirebilecek kelimelerimiz yoktu. Sadece hissimiz, duygumuz vardı. Birbirimizi bulsak ne konuşacağımızı bilmiyorduk. Kendimizi hem lezbiyen yerine, hem de ‘lezbiyen’in ne olduğuna çok emin olmadığımızdan lezbiyen’den başka bir şey yerine koyduğumuz için, yavaş yavaş birbirimizle tanışmaya başladığımız zamanlarda bu kadar çok aradığımız ‘birbirimizken’ kolay kolay yakınlaşamadık.” 

1990’lı yılların ikinci yarısında Ankara’da iki yıl kadar faaliyet göstermiş olan Sapphonun Kızları isimli lezbiyen feminist grubun “Neden Varız?” yazısı böyle başlıyor. Dönemin eşcinsel hareketi ((hareketin o zamanki adı eşcinsel hareketi idi, LGBTİ kavramı henüz yoktu) içerisinde parmakla tek tek sayabileceğimiz kadınların içgüdüsel bir birlikteliği. Kimliğini, arayışını, mücadelesini hisseden ama politikalarını anlatmak için kelimeleri dilinin ucundan serbest bırakacak ortamı henüz bulamamış kadınların beraberliği idi Sapphonun Kızları. Geylerin veya trans kadınların dünyada bir tek kendileri bir de Zeki Müren veya Bülent Ersoy var zannettikleri dönemlerin yalnızlığı var ya, hani “Bir ben, bir Zeki Müren”, “bir ben, bir Bülent Ersoy” diye ifade edilen yalnızlık. İşte ondan bile daha ıssız hayatlar yaşayan kadınların kendi ihtiyaçlarına göre bir kamusal alan inşa etme çalışması idi: “Kendimiz gibi insanlarla tanışmak için pratikte ilk akla gelen gey barlar veya yaşamın içindeki sonsuz bekleyişler yerine kendi ortamımızı kendimiz yaratıyoruz.”

Yıllar sonra aynı çıkış noktası ile kurulan ve lezbiyen/biseksüellerin kamusal alanını genişletmeyi hedefleyen Lezbiyen Biseksüel Feministler’in ikinci bülteninde, her iki çalışmada da bulunmuş biri olarak Sapphonun Kızları hakkında yazıyor olmak çok garip bir his! O yıllardan bugüne çok şey değişti. Aynı şehirde yaşadığım ve tanıdığım lezbiyen/biseksüel kadın sayısı o dönemler 10-15’i geçmiyordu. Oysa şimdi Onur Yürüyüşü’ne on binlerce kadın katılıyor; LGBTİ hareketinin hangi toplantısına, hangi örgütüne gitseniz kadınlar sesleri, sözleri ve eylemleriyle oradalar. Zamanında Kaos GL Kültür Merkezi’ne ne zaman gelseniz sadece erkeklerle karşılaşırdınız. Nadiren de olsa mekâna uğrayan kadınlar, sohbet ortamında başka kadın görmeyince bir daha gelmezdi. Sapphonun Kızları olarak bir çözüm bulmuş, her perşembe akşamı belli saatler arasında mekânda nöbet tutmaya karar vermiştik. İlk bir ay kimsenin gelmediğini, çağrımıza cevap vermediğini hatırlıyorum. Yalnızlığımız hiç kolay kırılmadı.

Yılların değiştiremediklerinden biri ise toplantılarımızın erkeklere kapalı olması üzerine aldığımız tepkiler. Tepkiler sabit, gerekçeleri değişti. 1990’lar ve 2000’lerin başında erkeklere kapalı etkinlik yaptığımızda, gey arkadaşlarımızdan “ben de kadınım ayol, nasıl almazsınız, bu ayrımcılık” tepkileri alıyorken, şimdi yeterince kuir olmamakla, ikili cinsiyet sistemini yeniden üretmekle eleştiriliyoruz. Birçok üretimimiz kamusal alanda natrans erkeklerin de erişimine açıkken ve pek de ilgilerini çekmezken, toplantılarımızın kapalılığı dikkat çekiyor.

Sapphonun Kızları, bilinç yükseltme diye adlandırabileceğimiz toplantılar, kamusal sunumlar, Kaos GL dergisinde yazdığı yazılar ile açtığı tartışmalar, lezbiyen/biseksüel kadınların iletişimini güçlendirmek için açtığı Bilitis e-posta grubu ve “lezbiyenler hakkında…” broşürü ile iz bıraktı hayatlarımızda. Ankara’da kadınların eşcinsel hareketine katılımı Sapphonun Kızları ile gözle görülür bir şekilde arttı. Kadınların kamusal alana daveti, binlerce yıldır uzak tutulduğu kamusal alanı keşfi ve orada evindeymişçesine rahat davranabileceği bir öz güvene kavuşmasının yolu çoğunlukla öz örgütlenmeden geçiyor çünkü. Bu bir zorunluluk değil elbette ama önümüzü açan kolaylaştırıcı bir etmen olduğunu reddedemeyiz. Kamusal alanla ilişki durumumuz “karışık”. İşin içinde bir de cinsellik olunca “karmakarışık”. 

Örgütlenmelerde süreklilik çok önemli. Devam ettikçe, yanlışlarından öğrendikçe ve deneyim kazandıkça güçleniyor örgütler. Tıpkı bireyler olarak yaşadığımız yolculuklarda olduğu gibi. O nedenle bir şekilde devam edememiş, akacak yolunu bulamamış örgütlenmeler; motivasyonunu, yöntemini, hedeflerini oturtamadığı için yarım kalan çalışmalar hep üzüyor beni. Bu tip bir yarım kalmışlıkla her karşılaştığımda hareket etmekten korkar hale geliyorum. Sapphonun Kızları’nı bazen güçlendirici bir deneyim olarak hatırlarken, bazen de devam etmediği için arkasında miras olarak umutsuzluğu bırakmış bir çalışma gibi görüyorum. Üzülüyorum, suçlu hissediyorum.

Lezbiyen Biseksüel Feministler’den arkadaşlar tarihimize sahip çıkmak için Sapphonun Kızları hakkında yazı yazmamı isteyince, yıllar öncesinden içimde kalmış ve hala büyümemiş bir çocuğun yüzünde güller açtı. Yeni bir öz örgütlenme, bu tarihe sahip çıkmıştı ve Sapphonun Kızları’nın ataerkilliğin gürültüsü içinde yok olmasına izin vermemişti çünkü. Kadın dayanışmasının, farklı yıllarda var olmuş örgütler arasında da kurulabileceğini deneyimledim böylece, güçlü hissettim.

Belki de bu yazı sayesinde varlığından haberdar olduğunuz Sapphonun Kızları da size kendinizi güçlü hissettirir.

Bonus: Sapphonun Kızları’nın kurmuş olduğu Bilitis e-posta grubu hakkında 2001’de Filiz’le beraber Güztanbul'da yaptığımız sunum

Lezbiyen Biseksüel Feministler'in internet sitesine buradan ulaşabilirsiniz.


Etiketler: kadın
İstihdam