10/04/2008 | Yazar: Kaos GL

‘Türkiye’de Eşcinsel Olmak’ söyleşi dizisinin bu haftaki konuğu Erdal Matur’du.

‘Türkiye’de Eşcinsel Olmak’ söyleşi dizisinin bu haftaki konuğu Erdal Matur’du. Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) okuyan Matur, öğrenci ve eşcinsel olmanın zorluklarını anlattı. Katılımcılar da çocukluklarından bugüne deneyimleriyle ona eşlik ettiler. Söyleşiyi kaçıranlar için…

İlkokul, ortaokul ve lise

Biz ODTÜ’de topluluk başvurusu yapıyoruz. Ben bu süreci anlatacağım. Ondan sonra herkes kendi tanıklığından yola çıkıp güzel bir şey çıkar umarım ortaya. Konuşma yapacağımı öğrendikten sonra kendi kendime düşünmeye başladım ilkokul dönemi nasıldı. Üniversite ortamı belli zaten. O eşcinsel olma süreci zaten her zaman yaşadığım için. Sonradan fark ettim ki o okul döneminin aslında daha dikte edilmiş daha hatları çizilmiş bir sosyalizasyon, ideolojik bir araç olduğunu gördüm. Aileye oranlar, aile sonuçta biraz daha dinamik. Aileden sonraki sokak ortamı daha da dinamik daha özgür bir ortam olduğunu gördüm. İlkokul sürecinde zaten ortaokul sürecinde aileyle olan ilişkilerin bozulmasıyla aslında sebebin kendi cinsel kimliğinin kabul edilmemesi, onların baskı yöntemleri uygulayarak, senin kimliğin üzerinden değil de başka yollar bu baskıya girmesi benim dışarıya gitmeme sebep oldu. Yani oturup çalıştım Mersin’de liseyi kazandım, oraya gittim ailemden uzaklaştım. Mardinliyim ben bu arada. Ondan sonraki süreç yani çok da farklı değilmiş zaten. Yatılı okulda erkeklerle bir arada bulunmak, onların zorunlu heteroseksüelliğe yol açacak bir sürü eylem yapması.

Üniversite

En sonunda üniversiteye geldim. Bunun kırılması gerektiğini görüyorsun üniversitenin sağladığı özgürlük ortamıyla. Ama bu da kolay olmuyor. Genelde son sınıfa yakın bir açılma süreci oluyor. Son sınıfa yaklaşıyorsun yani açık kimlikte olduğunda. Geçen kasım ayında ben açıldım. Şimdi hocalarım da biliyor, bütün bölüm arkadaşlarım biliyor. Açıldıktan sonra zaten ben bir örgütlenme ihtiyacı hissetim. Kaos’a gelip gidiyordum zaten açılmadan önce. Sonra birkaç arkadaşla bir araya gelmeye başladık. Ondan sonra bu örgütlenme ateşi tekrar doğdu içimizde daha önce bu Legato süreci ve Legato’nun tekrar diriltilmeye çalışılmasıydı. Şimdi başka bir formül deneyip kadınları da bir araya alıp ataerkil sisteme karşı bir duruş sergilemekten bahsettik. Çünkü sadece bir eşcinsel örgütün olması hem insanları uzak tutacak dedik, insanlar içine girmek istemeyecek açık kimlikli değilse ancak kadın gibi başlık da olursa hem kadın sorununa da değinmiş olacağımızı hem de işte bir topluk olursa bir eşcinsel topluluğu olmadığı için etkinliklerimizi daha rahat yapacağımızı gördük. Eşcinseller de kadın sorununa duyarlıyım deyip aramıza gelir diye düşündük. Düzenli toplantılara başladık çeşitli fikirler çıktı bu toplantıda. İlk başta her yere stickerlar yapıştırıp eşcinsellik ve kadın soruna yönelik bir şeyler çıkardık ortaya. Bir sürü fikir atılmıştı ama maddi imkânlardan dolayı basacağımız şeyler işte eşcinselim aranızdayım temalı eşcinselliğe vurgu yapan şeyler. Kadınla ilgili, namus, taciz konuları irdelendi. Onları yapıştırmak bile zaman aldı çünkü çok fazla, 16 bin adet bastırdık. Bunun 4 bin tanesini okulun her yerine yapıştırdık. Yerlere yapıştırdık özellikle daha çok ilgi çekmesi için. Çünkü kenarda duranlara artık o kadar alışmış ki insanlar, o kadar çok etkinlik yapılıyor ki. Yerde olunca insan bakma ihtiyacı hissediyor ayağının altında renkli bir şeyler. Ondan önce Esmeray’ın 22 Aralık’ta gösterisini gerçekleştirdik. Onun duyurusunu yapmıştık, bildiri dağıtmıştık öncesinde, biletinin basılmasıydı, o gündemin yaratılmasıydı, okulun yerel gazetesinde haberin çıkmasıydı. Zaten ODTÜ’de uzun süredir konuşulmayan eşcinsellik konusu tekrar konuşulmaya başlandı. Sonra 1. Kadın ve LGBT Film Günleri diye bir izinli filmlerle film günleri yaptık. Okuldan sinema topluluğu ile beraber. Adına sadece film günleri diyerek kendi kendimizi sansürledik kabul edilmesi için. Ama duyurusunu yaparken ‘Kadın ve LGBT Film Günleri’ diye duyurusunu yaptık. O stickerlardan sonra okulda artık konuşuluyor. Kantinde otururken yan masada ‘eşcinsellik doğuştanmış biliyor musun?’gibi şeyler konuşuluyor çok sıradan insanlar arasında. Artık o kadar hani üniversiteli olmanın getirdiği zorunlu entelektüellik bunu kabul görmeye yöneltiyor insanları. Şimdi topluluk başvurusunu yapacağız pazartesi. İşte bütün resmi gereklilikler hazır. Ondan sonra da işleme konulduktan sonra da bir ay kadar bir süremiz olacak onun kabul edilme aşamasında. Ondan sonra homofobi karşıtı buluşmanın ODTÜ ayağı 15 Mayısta. Onun çalışmalarına başlayacağız. Yer ayarlama, duyurularının yapılması gibi. Bir de Boğaziçi kadın araştırmaları kulübünün daha önce yapmış olduğu kadınlara taciz diye bir anket vardı. Onu ODTÜ’ye uyarlayıp veri olarak sunacağız. Yani biraz öğrenci olmaya dönecek olursak, şu an erkek görünümünde kalan biri olarak odamdaki arkadaşların eşcinsel olduğumu bilmesinden dolayı nasıl değişti ilişkilerim. Tabii eskisi gibi samimi değiliz, ister istemez bir şeyler kopuyor. Bölüm arkadaşlarımla da yine aynı şekilde. Ama direkt birebir tepki almadım ne hocalarımdan ne bölüm arkadaşlarımdan. Hani anlattığım hocalarımdan da almadım. Tehdit gibi bir şeyler de olmadı zaten. Ama başka bölümlerde başka durumlarda özellikle ödevlerin projelerinin grup şeklinde olması hani insanların başka arkadaşlarla çalışma zorunda kaldığı durumlarda ister istemez zorluk çekiyoruz. Ben gruplarımı kurduğumuzda açılmamıştım daha. Ama şimdi görüyorum ki açıldıktan sonra şu an bir grup kurmaya çalışsam zorlanacağım. İnsanlar istemeyecek benimle çalışmayı çok fazla. Herhangi bir olumsuz birebir tepki vermeseler de. Şimdilik bu kadar diyeyim ben. Yine bir şeyler çıkar konuşacak birazdan. Söz almak isteyen?

Beden Eğitimi Dersini kim severdi?

Barış: Ben ilk başa öğrenciliğin ilk yıllarına dönerek de tanıklıklar üzerinden ilkokuldan başlayıp, üniversiteye kadar gidebiliriz diyorum. Çünkü öğrenci olmanın bir sürü halleri var. Mesela ilkokulda beden eğitimi derslerini kim severdi?

Okul öncesi eğitimde başlıyor homofobi…

Umut: Ben beden eğitimi dersinde ağladığımı biliyorum. Ağladım ki hoca benim annemin en yakın arkadaşının kocasıydı. Adam beni soyunma odası nöbetçisi yaptı. İki sene boyunca nöbetçi oldum ve salonda oturdum. Ankara’da ünlü bir kreşte bir tane küçük çocuk eşcinsel eğilimler sergiliyormuş. 4 yaşında bir çocuk nasıl eşcinsel eğilimler sergiler o da ayrı bir konu. Ebeveynlerden bazıları ‘çocuğumun sınıfında ibne var’ diye okuldan alacaklarını söylemişler. Düşünsene çocuk ‘ibne olmayı’ 4 yaşında öğreniyor. Belki çocuk erkeklerden hoşlandığının farkında bile değildir.

Yurttan ayrılmak zorunda kaldım

Evren: Ben ilkokulda hiç sorun yaşamadım. 3 sene anaokulunda okudum. Annem beni başlarından atmak için verdiler erkenden. 5 yaşında da ilkokula başladım. O yüzden de 16 yaşında üniversiteye geldim. İlkokulda hiç sıkıntı çekmedim çünkü benim okuduğum okul akrabalardan oluşan bir okuldu. Öğrenciler öğretmenler hep akrabalardan oluşuyordu bir mahalle okuluydu. Kimse beni dışlamadı çünkü ben onlardan biriydim. Ben eşcinselliğimi yine bir baskı olarak okulda hissetmesem de ilkokulda eşcinselliğimi anlamam daha doğrusu ‘ibne görünümlü’ olsam da ortaokulda da aynı ama lise de dedim ki erkek arkadaşlar edinmeye çalıştım. Futbol izlemeye zorladım kendimi. Sıkılsam da izliyordum. Çok da güzel gizledim kendimi şimdi kimse inanmıyor eşcinsel olduğumu söylediğimde. Nasıl olur senin kız arkadaşların da oldu diyorlar. Beden eğitimi dersleri de benim için sıkıntılıydı ama ben bütün devamsızlıklarımı beden eğitimi derslerinde kullandım ve çözdüm sorunu. Üniversiteye gelince de zaten kırsaldan gelen biri olmanın şeyiyle üniversite de biraz tuhaf karşılandım. Ama eşcinselliğimden dolayı olmadı bu. Ben yurda ilk geldiğimde dedim ki kendime ya oda arkadaşım eşcinsel olsun n'olur yalvarıyorum. Ve ilk gün oda arkadaşımla karşılaştım ve kapı açıldığında ‘ay bu oda yine kokuyor’ deyince ben sevinçten ağlayacaktım nerdeyse. Merhaba dedim ben, merhaba dedi. O da kendini şifrelemeye o kadar adapte olmuş ki yarım saat içinde bana eşcinsel olmadığını kanıtladı, konuşarak, hiç bu konuyu açmayarak. Yurtta açıklama içerisine girdiğimde, yakın arkadaşlarıma söylemeye başladığında teker teker onlar da eşcinsel olduğunu açıklamaya başladılar. Çok güzeldi, hep beraber eğleniyorduk. Hani ilk defa o zaman yaşadım sokakta ‘aa şu yakışıklıya bak’ diyebilmeyi. Yanımdaki insana söyleyebildim. İlk kez. Ben yurttan mecburi bir şekilde ayrılınca. Yurttan ayrılmanın sebebi de, bir gün dışarıdayım ve çok geç bir saatte geldim. 3. kez geç geldim ama parmak basma sistemi yeni gelmişti. Bekçi benim parmağımı bastırmamak için 2 paket marlbora istedi. Bende de para yoktu sigara da yoktu. O da teminat bırak dedi. Tamam dedim ben de çantamı döktüm önüne. Yünler, şişler, göz kalemi ne varsa döktüm ortaya. Bir süre sonra bu adam beni rahatsız etmeye başladı. Ben hiç mutlu değildim yurtta. Ben özgürlüğüme düşkün bir insanım. Bu yüzden yurttan ayrılmaya karar verdim.

Eşcinsel olduğunu saklayabiliyorsun ama Kürt olduğunu, Ermeni olduğunu saklayamazsın

Erdal: Eşcinsellik diğer asimilasyon türleri gibi değil, bir ırk olayı gibi değil sanki bir şekilde tekrar üniversite de kendini özgür hissediyorsun, lisede kendini baskılıyorsun kız arkadaşın falan oluyor. Eşcinselliğini saklayabiliyorsun ama Kürt olduğunu, Ermeni olduğunu saklayamazsın bence.

Hem etnik kökenini hem de cinsel yönelimini saklayabilirsin!

Remzi: Yoo bence saklarsın, niye saklanmasın ki. Kürt ve Alevi kökeninden gelen bir sürü arkadaş var ama kendilerini gayet iyi saklayabiliyorlar. Kürt olmasına rağmen bun söylememiş arkadaşlar da var. Dolayısıyla bastırma biçimleri eşcinsellerde farklı. Dışarıda bırakılma. Kimi noktalarda da içselleştiriyor. Dolayısıyla yanlı bir yere götürüyor. Hem Ermeni hem eşcinsel olan arkadaşlar var. Hem ermeni olduğunu saklıyor hem eşcinsel olduğunu da söylemek istemiyor kimseye. Ben hem Ermeni olduğun hem eşcinsel olduğun için ötelenmiyor musun diyorum. Yok, böyle bir şey diyor. Hani bunu gündeme dahi getirmiyor. Kendi kendine bir otosansür uygulama durumu var.

Eşcinsellik unutulmaya meyilli…

Umut: Evren’in verdiği örnek üzerinden gidersek şöyle birşey var: Ben üniversite birinci sınıfta birine âşıktım ve âşık olduğumu herkese söylüyordum. Ama üniversite 2. sınıfta tırnak içinde kötü bir şey olduğunu fark ettiğim an eşcinselliğimi bile söylemekten çekindim. Uğur’la tanıştığımız ve birbirimizi tanıdığımız halde bile kendimi saklamaya karar verdim. Üniversite 1. sınıfta gidip ‘ben Kürdüm’ dedikten sonra Kürt kimliğini saklayamaz. Eşcinsellik o noktada unutulmaya meyilli. Senin yüzüne demiyorlar arkandan ‘ibne’ demeye başlıyorlar. Eşcinsellik istenildiği zaman kamufle edilebiliyor.

Eşcinsel olduğun zaman tek başına ayrımcılığa uğruyorsun!

Erdal: Bir de ikircikli bir durum var diğer asimilasyonlardan. Eğer annen baban uğramışsa senden önce ve diğer egemen kültürle büyütülüyorsan bir şey hissetmiyorsun. Kültür gibi hissediyorsundur. Ama eşcinsellikte böyle değil. Bir yataylık söz konusu değil. Anneden babaya geçen bir şey değil.

Evren: Bir de insan bir kere kalıba oturmuşsa onu değiştirmek için bir çabası olmuyor. Çünkü içinden gelen bir baskı yok. Ama eşcinsellik öyle değil. Bir kere kendini heteroseksüel kalıba oturtmuşsan zaten içinden eşcinsel olmamaya yönelik bir baskı var. Bir noktada da bu patlıyor.

Yalnız kalıyoruz!

Umut: Diğerleri de kendileriyle de barışabiliyor sonuçta. Bir Kürt çocuğunun Kürt arkadaşları olabilir. Aleviler Alevilerle birlikte olabilir. Yani Aleviler Müslüman bir ülkede soyutlanabilirler. Ama eşcinsel çocuklar diğer eşcinsel çocuklardan da soyutlar. Burada tamamen bir tek başınalık söz konusu. Ben ilkokula başladığımda ilk günden beri samimi olduğum bir erkek bir de kız arkadaşım vardı. Sürekli üçümüz birlikte vakit geçirirdik. Ve 10 sene sonra diğer arkadaşımın gey, kız arkadaşımın da lezbiyen olduğunu öğrendim. Biz on yıl bunu birbirimize ifade etmeden gezdik dolaştık. Tüm okuldan soyutladık kendimizi. Bu beden dersleri ile ilgili en net hatırladığım şey şu. Kızlar yine diğer kız arkadaşımı almaya meyilliydi ama bizim üzerimizden onu acıtıyorlardı. Neden onlar öyle diye. Bizim efemine taklidimizi yapıyorlardı. Daha sonra kız arkadaş da onlarla görüşmek istemedi. Beden dersi başlayacağı zaman ilk 5 dakika kızlar girer soyunur çıkar, sonraki 5 dakika erkekler girer soyunur çıkar hepsinden sonra da biz üçümüz girer soyunur çıkardık. Her beden dersine biz hep geç kalırdık bu yüzden. Çünkü ikimizin erkeklerle birlikte soyunup giyinmemiz mümkün değil. Çünkü alay ediyorlardı. O yaşta çocuklar daha acımazsız oluyorlar. Böyle bir şey üniversite olmazdı. Çok net hatırlıyorum flütle kafamıza falan vururlardı. Kız arkadaşım da kızlarla soyunma odasına giremiyordu. Kızlar bizim gibi direkt bir ayrımcılığa uğramıyor ama. Sürekli bizim taklidimiz yapıldığı için inciniyordu. Ama bir yandan da o kadar çok şey paylaşıyoruz çünkü konuşabildiğimiz 4. Bbir insan yok. Bu 8 yıl böyle devam etti. Ama biz birbirimize bu kadar önemli bir şeyi söylemedik. Demem o ki birbirimizden de soyutluyoruz kendimizi.
[ pagebreak ]
Remzi: Ben bir şeyi merak ediyorum. Yani sen farklı bir zamanda soyunmuş giyinmişsin. Bu diğerlerinden faklı olduğunun farkında olduğunu gösterilir. Eşcinsel olduğunu söylemek ya da saklamak çok daha kodları değiştirilmiş bir şey diyelim. Ama söylenmeye de bilir. Muktedirlerin yanında görmek ve görülmek önemli olabilir. Dolayısıyla kendini, annesini ve babasını inkâr ederek Kürt ve Alevi kimliğini inkâr edebilir. Camiye de gidebilir. Bu örnekler de var. Dolayısıyla bunu irdelemeyelim. Çünkü başka şeyleri görmemizi engeller bu. Eşcinsellik boyutunda bu çok daha güçlü bir şekilde işliyor. Herkesin bildiği bir sırrı kendine bile söyleyememe.

Peki, ben bir şey soracağım. Temelde benzer sorunlardan bahsettik beden dersleri ile ilgili. Ya da efeminen hareketler dışında dışlanma. Ama bunun dışında hiç beden derslerinde böyle bir sorunla karşılaşmayan ya da herhangi bir efeminen davranış içersinde ya da toplum tarafından böyle adlandırılan bir tutum içerisinde davranmayıp da daha farklı bir deneyim yaşayan arkadaşlar var mı? Bunlarla karşılaşmayıp da ama yine de erkeklerden hoşlandığının ayırtına varan biri var mı onu merak ediyorum.

Barış: Yok genelde her gey beden eğitimi dersindeki zorluklardan bahseder ya. Hani böyle bir anısı olmayan, futbol oynayan biri var mı diye soruyorsun.

Ben futbol oynayan bir eşcinseldim

İsmail: Ben aslında küçük bir şehirde yaşadım, çok kapalı bir ortamda ve dolayısıyla kendimi çok iyi kamufle etmem gerekiyordu. Ben de öyle yaptım üniversite de dahil olmak üzere. Tamamen heteroseksüel gibi yaşadım. İlkokul ortaokul. İlkokul dönemlerinde ilkokulun sonuna doğru diğer erkek arkadaşlarımla küçük oyunlar başlamıştı. Ama biz bunları eşcinsellikle ilgili bir noktaya koymuyorduk. Ortaokul lise döneminde de kendimi hep kamufle ettim. Mesela ben birçoğunuzun yaşadığı sıkıntıları hiç yaşamadım beden eğitimi dersiyle ilgili. Çünkü sevdiğim bir dersti. Çünkü futbol oynayacaktık, basketbol oynayacaktık. Ben sanırım futbol oynayan nadir geylerden biriyim çok seyretmeyi sevmesem de. Ama ben erkeklerden hoşlandığımın da bilincindeydim. Yani lise döneminde de devam ediyordu sınıf ya da mahalle arkadaşlarımla küçük oyunlarımız. Cinsel ilişki değildi ama devam ediyordu. Üniversiteyi de küçük bir şehirde okudum. Ve tabi ki şimdiki durumdan çok farklıydı. Üniversite 94 yılında girdim bundan 15 yıl önce. O zaman eşcinsellikle ilgili bilgiye ulaşmak da zordu. Bu kadar bilgimiz yoktu eşcinsellik hakkında. İnternet de yoktu, nerden bulacaksın. Üniversite de saklamaya gerek duydum kendimi. Kız arkadaşlarım oldu. Birileri girdi hayatıma çıktı. İlişkide iş yatak boyutuna geldiğine kendimi geri çekip bir şekilde bitiriyordum. Hep kendimi kamufle ederek geçti. 3 yıldır üniversite arkadaşlarıma açılmaya başladım. İnanmakta zorlanıyorlar demek iyi kamufle etmişim kendimi. Sanırım Remzi’nin istediğine dair iyi bir örnek olabilirim beden eğitimi derslerinde özellikle.

Umut: Beden eğitimi dersinin sorun olması son derece normal. Çünkü o da tamamen heteronormatif bir alanda sen de doğal olarak öğretmeninin kızların yanında yaşamayacağın ayrımcılığı orada net bir şekilde yaşıyorsun. Sen iyi futbol oynayamadığın için sen o biçim misin alayını sadece eşcinseller değil heteroseksüel çocuklar da yaşıyor. Beden eğitimi dışında da çok net bir şekilde edebiyat öğretmenim babamım farklı bir görüşte olmasından dolayı komünizmle ibneliği özdeşleştirebiliyordu. Beden eğitimi dersinde ağladığımı biliyorum. Girmedim, giremiyordum. Benim için hep sorundu. Ayrımcılığa uğradığım nokta, Yozgat Lisesinde değil de Bilkent İlköğretim’de okuyor olsaydım eşcinsel olduğumun sorun olmayacağını düşünüyordum. İşin içinde sosyoekonomik ve bulunduğun şehirle ve sınıfla ilgisi olduğunu da düşünüyorum. Özel bir okula gittiğinde senin ağlama ihtimalin daha fazla eşcinsel olduğun için. En azından arkadaşlarım dalga geçiyor diyebilirsin. Dolayısıyla gidip de Yozgat diye bir yerde okuduğunda sen de çok daha farklı bir şekilde hareket ediyorsun.

Barış: Beden eğitiminde iki bölüm var. Bir soyunma odası kısmı bir de oynanması gereken oyunlar kısmı var.

Remzi: Mesela erkekler arasında yapılan muhabbetlere bir türlü dâhil olamama da var. Kadınlar, kızlar, kızların bacağına bakıldığında sen bakmıyorsan neden bakmıyorsun muhabbeti. Ya da toplu halde mastürbasyon yapılması durumu ya da bir filme gitme olayı. Ben gitmem. Neden? Çünkü çok farklı bir şey. Buna dâhil olmazsın bu da var bir de.

İsmail: Çocukken 10-11 yaşından itibaren bizim arkadaş çevresinde o kadar doğal bir şeydi ki herkesin birbirleriyle bir şeyler yapması ama bu hiçbir zaman okula döndüğümüzde konuşulmazdı. Tamamıyla normal denilen hayata dönerdik. Ama 14-15 yaşına kadar sürdü bu dönem. Herkes bir şeyler yapıyordu ama kimse dillendirmiyordu bunu. Benim sanırım bulunduğum ortamdan kaynaklansa gerek o kadar doğaldı ki kızların ve erkeklerin beden eğitiminde ayrılması ben onun ayrımcılık olduğunun farkında bile olmadım hiçbir zaman. O an için çok normal bir şey yapıyorduk, tabi ki ben bir erkeğim ve diğer erkek çocuklarıyla futbol oynamak zorundaydım, tabi ki kızların eteğini kaldırmak zorundayım gibi birşey vardı. Ve ben her türlü şeye uyuyordum yapılması gereken ritüellerde.

Umut: Beden eğitimi dersinde pipilerini gösteriyorlar ölçüyorlardı. Ben birininkine bakarken yakalanmaktan korkuyordum. Oysa onlar birbirlerininkine bakıyorlardı sürekli. Görmedikleri tek pipi benimkiydi. Bir yandan da ortaokulda ciddi anlamda beni taciz eden insanların çoğunun benim ine olduğumu nasıl anlıyorlar diye düşünüyordum. Ansiklopediye bakıyordum ‘aa homoseksüelmişim’ ben diyordum. Annemle teyzem gidince sözlüğü açıyordum. Homoseksüeli okuyup kapatıyordum. Ben düşünüyordum ki ‘ibne olduğumu’ anlıyorsa eğer ‘homoseksüel olduğumu’ anlıyorsa bunda da bir şey var. Çünkü hepsi anlamıyordu erkeklerin. Ben de onları arzuluyordum çünkü beni anlıyor diye düşünüyordum. Bir yandan onlara yaklaşmaya çalışıyorum bir yandan da uzaklaşmaya çalışıyorum. Onlar tabi en maskülen olan insanlar. Çünkü birinin erkekliği ile dalga geçebilmek için erkekliğinin çok net bir şekilde görünüyor olması gerekiyor. Mesela ortaokulda tıraş olmaya başlıyorlardı sakalı çıksın diye. Ben de yaptım bir an önce sakalım çıksın diye. Birbirlerininkine baktıkları oyunlarda bakıyor olmaktan rahatsız oluyordum ve böylece oyunun dışında kalıyorsun ister istemez. Mesela üniversite de çok ilginç. Ben rezil oldum herkes dalga geçti. 99’a kadar. Ben 2001’de tekrar Kaos’a gelmeye başladım ve bundan bahsetmeye başladığımda bizim okulun bölüm başkanı eğitim programında ‘eşcinseller örgütleniyor dikkat edin’ demişti. Çünkü ben dergimizden bahsediyordum. Bunu diyen sosyal hizmet uzmanı. Üniversite de öyle büyük bir üniversite değil Keçiören'de lise görünümlü bir yer. Bölümden bölüme de değişebilen bir ayrımcılık da var tabii ki.
Peki, başvurunuzun kabul edileceğini düşünüyor musunuz?

Erdal: Kabul edilecek gibi. Danışman Yıldız Ecevit, kadın çalışmaları başkanı.

Umut: Peki hocalardan da imza şey toplandı mı?

Erdal: Topluluklardan da imza topladık. Öğrencilerden de yaklaşık 300 tane dilekçe topladık. Bir tüzük hazırladık. Ve bir kimlikler projesi çıkardık. Başka birkaç tane daha resmi evrak vardı hazırladık. En geç bir ay içinde belli olacak. Kültür işlerindeki ilgili danışmanla şu konuda anlaştık. Dedi ki biz okul olarak kimseye ayrımcılık yapmıyoruz. O yüzden tüzüğünüzde ayrımcılığa yönelik bir şey olmayacak diye anlaştık. Yani hani şöyle şöyle ayrımcılığa uğruyor eşcinsel bireyler o yüzden böyle bir topluluğa ihtiyaç var gibi değil de bireylerin cinsel yönelimi, cinsiyetleri ve cinsel kimliklerinden dolayı yaşadıkları sorunlara ilişkin bilinç yükseltme gibi kelimeler kullanarak çözdük.

Umut: Türkiye’deki ayrımcılık yasal uygulanıyor ya. Mesela 2004’ten önce örgütlenme önünde bir engel vardı. Aleviler bir araya gelip örgüt kuramıyordu. Alevi örgütü kurmanın ayrımcılık olduğuna dair bir kanı vardı.

Erdal: İşte bu noktaları halledersek olacak gibi. Bir de rektöre okulunuzda gey kulubü var mı dediklerinde evet demek istemiyormuş.

Umut: Ama burada şöyle bir şey var. Siz bu grubu kamuoyuyla paylaşamayacaksınız.

Erdal: Yok o paylaşılır sorun değil. Çünkü toplumsal cinsiyet üzerinden olduğu için.

Umut: Mesela Bilgi Üniversitesi direkt sansürlendi içerden. Rektörlük tarafından. Çok meydana çıkmayın artık, yeter dendi. Siz de kurulmadan önce böyle bir anlaşma yapmış oluyorsunuz. Tüzükte ayrımcılığı çıkartınca niye örgütlendiğiniz boşta kalıyor.

Erdal: Ama tam öyle değil. Kelimelerle oynayarak cinsel yönelim diyoruz, bireyin cinsel yönelimi diyoruz. Eşcinsellik kelimesi birebir geçmiyor tüzükte. Ama bir noktada da onu şöyle düşündük. Kabul edilirsek etkinliklerimizde sansürlenmez diye düşündük.

Mesela okulun kütüphanesine Kaos GL Dergisi koymak mümkün mü?

Umut: Aslında üniversitelerde mastır öğrencileri, öğretim görevlileri ve asistanlar okuma listesi yapıyorlar ve diyor ki ben kütüphanede şu yayınları okumak istiyorum diyorlar. Şu ana kadar bir sürü üniversiten bölüm başkanları, asistanlar, öğretim görevlileri bu isteği yaptıkları halde hiçbir zaman bizimle iletişime geçen olmadı. Bilkent’te mesela mastır öğrencileri başvurdu. Daha sonra bir öğretim görevlisi kütüphaneye abonelik hediye etti o zaman kabul ettiler.

Erdal: Emre sen lise sonda da açıktın değil mi?

Emre: Ben lise sonda açılmaya başladım. İşte orta 2 yi bitirdikten sonra asosyalleşmeye başladım. En yakın arkadaşım kızdı. Tek kız ve erkek oturan bizdik ama asosyalleştikten sonra onunla da küstüm ve 2 yıl o şekilde geçti. Ve bunu keşfettikten sonra artık benimle top, kara top diye dalga geçtiler. Eğlence olarak kullanıyorlardı. Ben teneffüse çıkacağız diye korkuyordum. Akşam olsa da eve gitsem diye düşünüyordum. Akşam olunca da niye ben bunlara karşı birşey yapamıyorum diye kendi kendimi yemeye başlıyordum. Bu süreç bununla geçti, kendimden nefret etmek ve bunu değiştirmeye çalışmakla. Ve önümde bir rol model falan da yoktu. Çevremdeki herkes çocukluğunda hep bir şeyler yapmışlar ben böyle birşey de yapmadım. Kendimi tek hissediyordum hiç kimseyi tanımıyordum. Ve dünyada benim gibi birilerinin olduğunu gördüğümde internet sayesinde artık ben Türkiye’den gideyim, kendime göre birilerini bulmalıyım diye düşünmeye başladım ve yavaş yavaş kabullenmeye başladım. Lise sonda Özgür beni Kaos GL’ye getirdi. Ondan sonra kendimle barışıp bunu politik bir kimlik haline getirdim. Ve ondan sonraki 2 yıl içinde tamamen açıldım. Bu sefer de arkamdan dalga geçiyorlarmış. Hemen hemen aynı şeyler benim de başıma geldi. 4. sınıfta proje yaparken grup kurmak gerekiyor. Benim grup da 4 kişiydi. Orda direkt eşcinsel olduğun için zaten onlarla sosyalleşemiyorsun. Bu yüzden de proje benim üzerime yıkıldı ve sözlü şiddete de uğradım proje arkadaşlarım tarafından. Bunlar başıma geldi. Üniversitede insanlar sana ne yaparsan yap umurumuzda değil, kişisel hakkın bu senin deseler de içlerine giremiyorsun, sosyalleşemiyorsun. Ama şimdi sosyaleşebiliyorum belki tamamen kendimle barıştığım için. Sosyal bölümlerde sanki durum biraz daha iyi gibi.

Erdal: Ya çok çalışkan olmalısın kabullenilmek için bütün görevi sana yıkmaya çalışıyorlar çünkü veya onlar kadar olmaya çalışırsan dışlanıyorsun bir şekilde.

Umut: Mesela sen dedin ya sosyal bölüm diye. Üniversite de böyle bir ayrım yapmak çok mümkün değil. Sözel bölüme giden heteroseksüel varsaydığımız öğrencilerin kafası daha çok çalışıyor ve daha duyarlı olacaklar, daha iyi anlayacaklar diye bir bilgi yok. Hani sayısal bölümlerde de daha rahat yaşayabiliyorsun.

Emre: Normalde şiddetin ne kadar cinsel yönelimle, kadınlıkla, erkeklikle iç içe olduğunu görüyorsun. Çünkü bir şeyi dayatmak için sana şiddet uygulamaya başlıyorlar. Psikolojik şiddetten fiziksel şiddete kadar. Eşcinsellerin, kadınların erkeklerin toplumda nasıl rol aldıklarını görüyorsun.

Umut: Peki sana bu şiddeti ödevi yaptırmak için mi gösteriyordu?

Emre: Tabii yapmamız gereken şeyler var, biz yapmayalım sen yap gibi. Ya da sen daha fazla yap gibi.

Diğer bölümlerde insanlar rol de olsa entelektüel duruşu kapmaya çalışıyorlar ama mühendislikte öyle değil. Milliyetçilik de var, dindarlık da var, erkeklik kadınlık ayrımları daha net. Biraz da daha farklı yani en azından bizim okulda öyle sosyal bilimler biraz daha politik.

Remzi: Ama sosyal bilimler dediğinde nerde işlediğine de bağlı olarak değişir. Baktığınızda Ankara’daki en radikal sol öğrencilerin olduğu yerdir Cebeci. Hatırlıyorum, onların arasında hiçbir zaman eşcinsellikle ilgili bir şey söyleyemezdiniz. Kendinizi açıkça ifade edemezsiniz. Onların sosyal bilinci olmalarına rağmen, bütün o entelektüel bakışlarına rağmen kendinizi ifade edemezdiniz. Dolayısıyla durum farklı. Sağcı ya da sosyalist olması da herhangi bir şeyi değiştirmiyor. Çevremizde görüyoruz artık LGBT daha görünür olmaya başladığından beri çevrenizde kendini heteroseksüel gibi adlandıran bir sürü arkadaşımız da var. Benim bölümünde gerçekten şunun farkındayım, homofobilerini büyük ölçüde yenmişler. Bir de böyle görünme çabasında olanlar var ki bu her halükarda tezahür edebiliyor. Hani bir yerde oturduğunuzda o çok sevdiğiniz arkadaşınız sizin çok canınızı acıtacak biçimde sizin eşcinselliğinizi o ayıbınızı yüzünüze vurmasıyla karşılaşabiliyorsunuz. Bu benim başıma gelmemiş olabilir ama gelenleri de biliyorum. Yok, hatırlıyorum bu yılbaşında mesela. Felsefe bölümünde yüksek lisans yapan çok da entelektüel bir arkadaşım böyle bir şeyi yapmıştı.

Ama şuna da bakalım, kendi aramızda da fazlasıyla homofobik davranabiliyoruz eşcinseller olarak. Bu da var. Bunun bölümle, sosyo ekonomik durumla yahut entelektüellikle alakası yok. Bu daha vicdani bir şey.

Erdal: Bu örgütlenme sürecinde sosyoloji, psikoloji bölümünde okuyan insanlar en çok destek verenler. Onlar arasında o kadar rahat konuşabiliyoruz ki onun da sarhoşluğu var bizde. Kendi bölüm arkadaşları arasında bu yapılmıyor, kimliğini açıklıyorsun bitiyor orda.

Umut: Bir de şu var, mesela sayısal bölümlerde daha natürel bir homofobi var. İdeolojik olarak beslenmemiş bir homofobi. Mesela DTCF’de homofobi sadece Türkiye’nin natürelliğinden değil, bağlı oldukları siyasi ideolojilerden de besleniyor. Eğer soldan sesleniyorsa bunu kapitalizmin bir hastalığı olarak görebiliyor. Bunun tam tersinde işte sağcı bir muhafazakâr biriyse bu Avrupa’nın hastalığı diyebiliyor. Mesela sosyalist örenciler oturup biz nasıl bir sosyalizm arzuluyoruz diye tartışmıyorlar, okuyorlar ve okuduğunu buraya taşıdığı, tartışmadığı için onunla hiçbir şekilde iletişim kuramıyorsun. Biz TOG ile birlikte bir insan hakları eğitimi yapıyoruz öğrencilere, bir kız geldi, gönüllü bir psikolog. Tüm ötekilerle çalışmaya hevesli biri. Bakıyor ama şöyle bakıyor. Eşcinsel yok mu dedi 20 kişi oturuyor orda. Daha sonra psikolog Mahmut’un yaşanmışlık atölyesinden çıktı, kız oradan çıktıktan sonra rahatlamıştı, eşcinsel aramıyordu artık. Muhtemelen kendini bulmuş. Sosyal bölümlerde öyle bir tehlike var. Ben sosyal hizmetlerde okuyordum mesela. Eşcinsel gördüğü zaman sosyal hizmet uzmanları onu kendinin bir hastası olarak görüyor. Sosyologsa araştırma yapacağı bir denek olarak görüyor. Onu bir insan olarak değil de bir örnek olarak algılıyor. Bahsettiğin sarhoşluğu biz de yaşıyoruz beraber olduğumuzda.

Remzi: Orada şöyle bir durum içerisindeyiz. Tabii ki heteroseksüeller ve eşcinseller diye ayrım yapmak problemli. Ama belli ölçülerde belli bazı insanların, hani entelektüel olmanın gereği gibi düşünen insanlardan bahsettin ya, hani ben ne kadar hoşgörülü bir insanım, elbette benim eşcinsel arkadaşlarım olmadı. Şu an ki modalardan biri de gey friendly olmak. Dolayısıyla gey friendly mekânlar açmak, o mekânlarda geylerle oturup kalkmak. Onlarla konuşmak. Konuşmasın değil. Söylemek istediğim bu değil. Ama bu gerçekten anlama ve yaklaşma çabası mı? Yoksa acaba belli bazı zorunlulukları, marjinal olduğunu farklı olduğunu göstermenin bir sonucu mu?

Evren: Yaklaşmanın da farklı boyutları var. Her yaklaşan homofobisini kırmış değil. Bazıları hasta olarak da yaklaşabiliyor ya da dediğin gibi marjinal tiplerle beraberim demek için de yaklaşabiliyor. Bazen de gerçekten anladığı için de yaklaşabiliyor. Geçen biz Cebeci’de söyleşideyken en önde oturan bir çocuk vardı. Devamlı soru soruyor ve hım diyerek not alıyor. Bizi önüne oturmuş 4 hasta olarak görüyor ve analizi yapıyor. Bu da bir yaklaşım. Bir de şunu söylemek istiyorum sosyal bilim alanlarında daha çok ilgi var bunu da ben sol ağırlıklı politik görüşe hâkim olmasına bağlıyorum. Bana göre bir insan solcuyum diyebilmek için herkese eşit ölçüde yakınlık gösterme zorunluluğu olduğunu düşünüyorum. Olumlu yaklaşım ve olumsuz yaklaşımın da farklı boyutları var bence.

Erdal: Bir de açıldıktan sonra o heteroseksüellerin çok da açıkça belirtmediği dışlama olayı var. Açık olmayan eşcinsel arkadaşlarda bu daha çok oluyor. Bizi gördüklerinde yüzlerini çeviriyorlar. Selam vermiyorlar. Çünkü bizimle konuştuğunda kendisinin de anlaşılacağını düşünüyor.

Umut: Mesela sosyoloji bölümünde bir çocuk vardı. Çocuk hiç bir zaman gey olduğunu söylemedi. Ama bütün bölüm, bana bizim okulda bir tane daha gey var diyordu. Biz Barış’la karşılaşıyoruz. Selamlaşıyoruz ama ikimiz de out değiliz birbirimize. Barış masama gelmiyordu benim. Ben üniversitede hocalarla çok sorun yaşıyordum. ben sosyal hizmet okuduğum için iyi meslek erbabı biri olması gerekiyor. Bir hocamın eşi, kısa boylu ve maskülen bir tip değil, oldukça efemine. Ama kadın sürekli efeminelik üzeriden bana vurmaya çalışıyor. Sen nasıl sosyal hizmet uzmanı olacaksın, masada sert bir şekilde oturup karşıdakini ikna edebilecek misin diye. Bir gün ben dedim ki kapıdaki güvenliğe soralım, senin kocan mı ben mi maskülenim diye. Benim maskülen olduğumu söyleyecektir. Senin kocan nasıl sosyal hizmet uzmanlığı yapıyorsa ben de yapabilirim dedim.

Bir de hani Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi var ya. Onun üzerinde çalışıyoruz ama bu kadın orada da yanlış yapıyor. Çünkü kızlara ayrı soruyor, erkeklere ayrı soruyor. İkinci olarak herkes sevgili diyor ama erkek sevgili ile kadın sevgiliyi ayrı ayrı belirliyor. Sıra bana geldi, ne söyleyeceksin dedi. Dedim sen bu kategoriyi yanlış belirliyorsun. Bundan bir sonuç çıkmayacak. Çünkü sınıfa 50 tane kız var, doğal olarak bir taraf ağır basacak. Ama sevgilinin cinsiyetini belirtmeden sorsan doğru olabilir dedim ama illa bir cevap istiyorsan ben erkek sevgili istiyorum.

Bir keresinde de Uğur gelmişti bizim okula. Bir derse gelmişti. Bütün okul eşcinsel geliyor diye konuşulmuştu. Zaten uğur haftada iki gün gelip giderdi okula ama eşcinsellik konuşmak için gelince olay olmuştu.

Erdal: Bilkentli arkadaşlar ne diyor?

Arkadaşlarımdan daha çok baskı gördüm ya da dışlandım diye bir şey mi diyorsunuz, yani açıldıktan sonra daha mı uzak olmaya başladın.

Biraz öyle oluyor zaten. Açılmadan önce zaten her ne kadar onlarla hetero muhabbet yapmıyorsan da başka yollardan da bir iletişim kurabilirdin ama eşenselliğini girince devreye daha zorlaşıyor.

Ben de asıl açıldıktan sonra önceden benimle dalga geçenler falan açıldıktan sonra beni anlamaya çalıştılar, o zaman yakınlık kurabildik ve konuşmaya başlayabildik. Daha rahat oldu yani söylediklerinde daha samimi olmaya başladılar.

Erdal: Bize anlatılan Bilkent’te daha rahat bir ortam olduğuna yönelik.

Emre: Bende direkt kadınların ve erkeklerin davranışı değişti. Daha bir geymiş gibi davranmaya başladılar. Erkekler kapı falan açmaya başladı bana. Ama yine de çoğu erkek bir eşcinselle birlikte dolaşmayı istemiyor.

Remzi: Bu kişiden kişiye farklılaşıyor. Buradan şöyle bir sonuca ulaşmak mümkün değil. Yani bir eşcinsel açıldığında şöyle olur, şöyle olmaz diye sonuçlara ulaşmak yanlış. Sen diyorsun ya şimdi dolaşmak istemiyorlar diye dolaşmak isteyenler de çıkabilir.
[ pagebreak ]
Erdal: Ama bu o kadar kompleks bir durum ki. Her sosyo ekonomik gruptan insanlar var, dünyanın her yerinde var ve ortak bir noktada kanıya varmak çok zor.

Umut: Ama dolaşmak isteyenler şöyle dolaşıyor. Erkek olduğunu daha çok hissettirmek için yanında daha az erkek olan birine ihtiyaç duyuyor. Kötü örnek iyi örnek gibi. Yani bir eşcinseli korumak bir kadını korumaktan daha güçlü bir şey. Mesela bizim okulda bir çocuk vardı sevimli, çocuk okulda reisti ve Umut’a dokunmayın falan demeye başlamıştı.

Remzi: Ama şu da olabilir. Bizim bazı arkadaşlarımız var ve onların heteroseksüel olduklarını biliyoruz. Ama hiçbir yerde eşcinsellere görülmekten çekinmezler. Kendilerini eşcinsel olarak adlandırmıyorlar ama adlandırsalar da çekinmezlerdi.

Umut (ODTÜ): Ben Remzi’ye katılıyorum. Hakikaten bizzat o kişinin vicdanı ve bakış açısıyla ilgili. Çünkü bunun genellemesi yapılamıyor. Hani Yozgat'ta okuyan biriyle Bilkent’te okuyan birini kıyaslıyorduk. Hani Yozgat'ta okuyan öğrencinin daha zor şartlarda okuduğu gibi. Aslında o da çok doğru gelmiyor bana. Benim bahsettiğim ayrımcılığa uğradığım, 3 kişiyi kimsenin arasına almadığı diye anlattığım olay mesela. Ben büyük bir şehirde yaşadım. Bulunduğum şehrin en iyi okullarından biriydi. Arkadaşlarım şehrin hep isim sahibi insanların çocuklarıydı. Zengin aileden gelen üst orta sınıf ailelerden gelen çocuklardı. Hafta sonları çocuklarını tenis kursuna gönderen ailelerdi. Ve ciddi anlamda çok daha şiddetle onların homofobisini dayatmaları vardı. Yani beşeri bilimler şöyle mühendislikler böyle diyemeyeceğimiz gibi daha zengin kesimde daha az vardır da diyemeyiz. Bilakis daha eğitimli kesimde daha şiddetle oluyormuş gibi geliyor bana. Mesela Erdal’la şunu konuşmuştuk. Erdal daha küçük bir şehrin daha küçük bir kasabasından. Daha köy gibi bir yerden. Erdal’ın anlattıklarında mesela erkekler birbirleriyle büyüyene kadarki süreçte seks de yapıyorlar. Her ne kadar ayrımcılığa uğrasa da kişi o yerlerde yine de bir sosyalleşme süreci de yaşıyorlar. Ben hep dediğim gibi üst orta sınıf ailelerin çocuklarıyla birlikte yetiştim ve 20 yaşıma kadar hiçbir erkekle şu an Emre’den bulunduğumdan daha yakın bir fiziksel konumda bulunmadım.

Umut: Ama orada gündüz bir şey yapmıyorlar. Mesela Erdal’la oynaşırken onu sosyal alanlarına sokmuyorlar. Yani sadece sen o erkekle bireysel bir şey yaşıyorsun. Mesela seninle birlikte olan erkek diğer arkadaşlarıyla beraberken yine ‘ibne, top’ diyorlar. Sadece seks anlamında sorun yaşamıyorsun ama ayrımcılığa uğruyorsun.

Erdal: İlkel yerlerde o kadar özgürdür ki düşününce hakikaten şaşırıyorum nasıl bu kadar rahattı her şey diye. Şimdi düşününce.

Umut: Mesela ben eşcinselliğimi lise sonda bile dert etmedim. Çünkü çok rahat partner buluyordum. Bana top diyorlardı ama bir yandan da benimle yatıyorlardı. Top diyen herkesin benimle yatma potansiyeli vardı.

Remzi: Şimdi bir sürü eşcinsel birey var ve bu eşcinsel bireyler o sizin bahsettiğiniz adamlarla yatıyorlar. Şimdi bu da çok garip. Hani muhafazakâr, milliyetçi, ananelerine, örflerine bağlı adamların hayatlarında yaşamadıkları hiçbir şey yok. Ama onlar için eşcinsel, top herneyse yok edilmesi gereken bir şey söylem üzerinde. Toplu olarak da saldırabilir bir LGBT bireye. Ona şiddet uygulayabilir.

Umut: Yaşadığımız sıkıntılar, ikilemler çaresizlik ve yalnızlık sonucu erkeklere cinsel obje gibi yaklaşabiliyoruz. Sanki onunla beraber olmak istiyormuşuz gibi bakabiliyoruz onlar da bizi tehdit olarak görebiliyor olabilirler.

Remzi: Ama o da yanlış bir düşünce. Heteroseksüel bir kişi obje olarak görebiliriz.

Umut: Evet. Mesela bir kadın heteroseksüel bir erkekten hoşlandığında bir şiddet uygulamıyor. Kadın sen nasıl benden hoşlanırsın demiyor. Ben bunun homofobiyi ortaya çıkaran bir şey olabileceğini düşünüyorum ama homofobiyi üreten bir şey olduğunu düşünmüyorum. Yani medeni bir şekilde ben heteroseksüelim seninle işim olmaz diye çok kibar bir şekilde reddedebilir. Çok kibar bir şekilde reddetmek varken o kişiyi dövüyor olmak onun içselleştirilmiş homofobisinin nasıl hortladığını gösteriyor bir de kendi eşcinselliğinden nasıl korktuğunu gözler önüne seren bir şey.

Umut (ODTÜ): Ama mesela benim de hoşlanmadığım bir erkek bana ilgi gösterdiğinde ondan uzaklaşabilirsin ve ona karşı negatif duygular besleyebilirsin diye düşünüyorum.

Umut: Ama hoşlanmıyorum dersin arkadaş olursun. Hayatın dışına itmezin.

Erdal: Ama o kadar kolay değil yani, ben rahatsız olabilirim. Ondan sonraki ilişkim değişecektir muhakkak.

Barış: Ama dövmezsin böyle bir şey yüzünden.

Remzi: Bence de homofobiyi üreten şey bu olamaz. Tamam, uzaklaşırsın, hoşlanmazsın, sevmezsin o ayrı bir şey. Ama homofobiyi üreten şey o olamaz. Benim de bir eşcinsel olarak karşımdaki adamı beğeniyorum, tabiri caizse gidip asılıyorum. Ben mi üretmiş oluyorum şimdi homofobiyi. Yoo, onda var olan bir şey tezahür ediyor.

Erdal: Ama sonuçta onun heteroseksüel olduğunu biliyorsun.

Umut: Ama senin tarihinde de kendini heteroseksüel olduğunu sandığın bir dönem var. Mesela heteroseksüeller de heteroseksüel olduklarını bilmiyorlar. Barışla ben de birbirimizi heteroseksüel sanıyorduk. Neden böyle bir şey varken karşımdakini heteroseksüel var sayayım ki. Ama kesinlikle bu hareketin bir şiddete yol açacak bir şey olduğunu düşünmüyorum.

Remzi: Şöyle bir yanılgıya düşüyoruz bazen. Toplumda homofobi var, bizim belli davranışlarımız bu homofobiye neden oluyor gibi. Davranışlarımız, yaşam tarzlarımızdan dolayı yaratılıyormuş gibi. Sanki biz homojen bir grupmuşuz o biçimde yaşıyormuşuz. Öyle değil ki farklı farklı eşcinseller. Nasıl heteroseksüelleri tanımlayacak belli bir grup yok. Dolayısıyla biz üretmiş olamayız bunu. Dönüp de kendimizi aaa bakın biz bunu üretiyoruz, homofobiye neden olan biziz, ayrımcılık biz istiyoruz diye oluyor. Peki, karşı taraf başka biçimde o ayrımcılık pratiklerini başka türlü ilişkilenme biçimlerinde belli etmiyor. Demek istediğim kendimize tamam iğneyi biraz batıralım ama bu bir günah çıkarmaya dönmesin. Biz bunu yaptık bundan dolayı ayrımcılığa uğradık gibi.

Umut: Ben iğneyi batırma konusuna da katılmıyorum. İğne de batırmamak gerek. Mesela ben Kaos’a gidip gelmeye başladığımda Kaos’un kafesi vardı. Orda sürekli cinsellik konuşulurdu. Ama o da çok önemli, çünkü cinselliği yüksek sesle konuşabileceğin başka bir alan yok dışarıda. Orada cinsellik konuşuyor olmak tırnak içerisinde homofobiyi beslese de aslında oradaki eşcinselleri güçlendiren bir şeydi. Benim arkadaşlarım bizi Kaos’a götürsene diyorlardı. Ben istemiyordum. Sonra düşündüm ki şöyle bir gerekçem var götürmemek için. ‘ya kusura bakma bizim eşcinseller de böyle’ ondan sonra düşündüm bir sürü mekânda kadınlar erkekleri, erkekler kadınları taciz ediyor, kavga ediyorlar gözümün önünde ama hiçbir heteroseksüel arkadaşım ya kusura bakma bizim heteroseksüeller de böyle, taciz ederler demiyor. Ondan sonra düşündüm niye ben böyle bir eşcinselliği mazur gösterme çabasında olayım. Toplum öyle besliyor ki homofobiyi her davranış ofsayt bir davranışmış gibi algılanıyor. O yüzden de düşünceni ifade edemiyorsun. Sen bizim eşcinseller de böyle dediğinde kendi kendine bir sansür geliştiriyorsun. Ve o sansür hayatı zaten sana zehir ediyor. Mesela ben sevgilimle birlikte yaşıyorum ve ailemiz gidip geliyor bize. Abimle eşi resmen önümüzde ön sevişmeyi tamamlıyor, ben sevgilimin yanına bile oturmuyordum yanlış anlamasınlar diye. Babam yazlıktayken, biz onun yanına gideceğimiz zaman, babam bize ‘hareketlerinize dikkat edin’ dedi. Ama abimle eşine öyle bir şey deme ihtiyacı duymuyor. Ben o ana kadar muhafazakâr davranıyordum ama artık davranmıyorum.

Yani her eşcinselin iyi olması gerekmiyor. Herkesin kötü davranışları, kötü alışkanlıkları olabilir sürekli biz iyiyiz modunda dolaşmamak lazım.

Yalnız yine eşcinsel erkek öğrencilerin sorunları üzerine konuştuk yine. Bence kadınların düşüncelerini de almak lazım.

Erdal: Bir de üniversitelerde güç sahipleri, eşcinsel akademisyenler, eşcinsel olup da eşcinsel olduğunu gizleyen akademisyenler. Mesela bizim okulda sadece yabancı akademisyenler var birkaç tane açık.

Remzi: Ama siz ODTÜ’deki akademisyenlerden bahsediyorsunuz. Ankara Üniversitesinde, Siyasal Bilimler Fakültesinde bir profesör asistanına takıyor. Onun asistanı zehir gibiydi sonra ortaya çıktı bir şekilde onun eşcinsel olduğu. Kendisini çok gözler önüne seren bir adam da değildi. Sonra özgürlükçü Siyasal Bilimler Fakültesinin özgürlükçü hocası Coşkun San onu istifa etmeye zorladı.

Benim başıma gelen olay ise daha da feci. Sosyal demokrat bir dekan ve siz onun asistanısınız. Anabilim dalı başkanınız öyle. Diğer üniversitelerden farklı bir şeyler yaptıklarını söylüyorlar. Birden asistanlarının eşcinsel örgütlerle ilişkili olduğu öğreniliyor ve birden size selam sabah kesiliyor ve dekanın önüne çağrılıp istifa etmeniz istemiyor ve siz kamu üniversitesindesiniz. Şimdi kamu üniversitelerinde devlet memurları kanunu da eşcinsel olmak suç diye bir madde yok ama siz de biliyorsunuz başka hükümlerle ‘ ahlaka aykırı davranış’ dolayısıyla sizin araştırma görevlisi olarak sözleşmeniz fes edilebilir. Dolayısıyla eşcinsel akademisyenler de kendilerini çok güvende hissetmiyorlar. Çok güvensizliksiz bir şey, rektörün iki dudağının arasında olan bir şey. Gönderilebilirsiniz. Mesela sizin aileniz bilmiyorsa eşcinsel olduğunuzu, düşünsenize dava konusu yapıldığınızı nasıl geçineceksiniz.

Umut: Ben Bülent Ersoy mevzuu üzerinden düşünüyordum. Hocaların açık olabileceği ortamın oluşmuş olması gerekiyor. Mesela ODTÜ’de öğretim üyeleri de var bildiğimiz ama onların açık olabileceği bir alan yok. Üniversite öğrencisi için geçerli olan şeyler hocalar için de geçerli. Belki rektörlük biliyordur onun eşcinsel olduğunu ama onun eşcinsel olduğunu konuşmaması ya da öyle davranmaması için baskıyı da hissettiriyordur. O baskıyla gizlenme gereği duyuluyordur.

Remzi: Bir çok üniversitede var eşcinsel akademisyen arkadaşlarımız. Şimdi onlar kendilerini hiçbir biçimde ortaya çıkarmadılar.

Umut: Türkiye gibi bir ortamda akademisyenlerin açılmalarını istemek ağır bir yük. Mesela Bülent Ersoy içinde diyoruz ya transeksüel olduğunu unuttu diye ama kadın unutmak istiyorsa unutma hakkı da var. Hani tersinden sürekli sen şu busun, olduğun gibi davranman gerekiyor acılarının bedelini ödemiş bir transeksüelsin ama şimdi mücadele etmen gerekiyor gibi bir baskı da tersinden o insanlar için yeni bir baskıya dönüşüyor. Belki Üniversitelerin değiştirebileceği alanların öğrenciler üzeriden belirleyip o koşulları değiştirmesi gerekiyor. Hani kendi bölümümde düşünüyorum, bizim okulda bir hocanın eşcinsel olduğunu söylemesi bir felaket. Ben okuldan mezun olurum ama o orda kalmaya devam edecek. Ama nesil değiştikçe bir 10 sene sonra insanlar cinsel yönelimlerini söyleyebilecek aşamaya gelirler, hocalar da.

Remzi: Mesela şunu düşünelim, Türkiye’de her zaman muhalif hocalar oldu ama onlar sosyalist oldukları bilinmesine rağmen kimse, onlar da açıkça sosyalist olduklarını söyleyemiyorlardı. Ama ne oldu, öğrenci mücadelesini aşama kaydetmesine paralel olarak onlar da daha açık bir şekilde sosyalist olduklarını söylemeye, imza koymaya, eylemlere katılmaya başladılar. Hani eşcinsel öğrencilerin daha görünür olması ve bu mücadelenin yükselmesine paralel olarak eşcinsel akademisyenler de daha fazla dâhil olacaklardır.

Umut: Onlar kendi aralarında örgütlenemiyorlar da.

Erdal: Bu örgütlenme sürecinde hocalardan, akademisyenlerden imza toplamada o çok etkili oldu. Annesi babası hoca olanlar gitti anne babalarından imza aldılar ayrıca diğer heteroseksüel hocalar da bu rahatlıktan dolayı rahatça imzalayabildiler. Şimdi sunacağız, rektörlüğe gidecek bu imzalar. Bir şekilde öğrenci hareketi akademisyenlere de sıçrıyor.

Erdal: Genç-Sen kuruldu ya bir de onun altında LGBT bireylere yönelik çalışmalar yapılacak. Eğer üniversitelerde insanlar kendi örgütlerini kuramıyorsa onun altında toplanabilirler.

Umut: Belki eşcinsel hocaların açılmalarını beklemek yerine homofobik hocaların homofobilerini deşifre edebiliriz. İşte şu derste şunu dedi, yaptı gibi. Böylece bir sürü insan homofobik olduğu görülecek ve geriye kalan 3-5 hoca olduğunu görmek de eğlenceli olabilir. İnsanlara homofobilerini bu kadar rahat kusamayacaklarını öğrenmeleri gerekir. Bunun için bu tarz eylemler geliştirmek daha iyi olabilir.

Erdal: Türkiye’de hiç yok değil mi LGBT üzerinde mastır yapan, çalışan akademisyenler. Kadın çalışmalarının altında.

Remzi: Var aslında mesela Selin Berghan transeksüellerle ilgili bir mastır tezi yazdı onu da kitaplaştırdı. Ben yapmayı planlıyorum. Bir tez yazacağım eşcinsellikle ilgili danışmanın kabul etti bunu.

Umut: ODTÜ Psikolojide yapıldı. İçselleştirilmiş homofobi üzerine Murat’ın güzel bir çalışması var. Melek Göregenli var, Ege Üniversitesinde ayrımcılık dersi var. O ders içerisinde LGBT bireylere yönelik ayrımcılık da işleniyor.

Remzi: Ankara Üniversitesinde Figen Çok var. Yine aynı üniversite de Kerem Altıparmak var. Aslında çeşitli bölümlerde, çeşitli yerlerde, çeşitli hocalar bu konu üzerinde çalışıyor.

Umut: Kadın çalışmaları dünyada daha çok toplumsal cinsiyet çalışması olarak geçiyor ve içinde LGBT geçiyor ama Türkiye’de çok muhafazakar bir tutum var. Eşcinsel çalışmaları destekleyici bir tutumu yok kadın çalışmalarına ağırlık veriyor.

Remzi: Ben Ankara Üniversitesinde sunum yapmıştım Dünya’da ve Türkiye’de eşcinsellikle ilgili. Ana bilim dalı başkanı Serpil hoca geldi falan. Dediler biz bunları bilmiyormuşuz daha fazla dâhil olalım dediler. Dolayısıyla bu çalışmalar çok anlamlı.

Tarih: 5 Nisan 2008

Yer: Anarres Cafe

Konuşmacı: Erdal Matur

Etiketler: insan hakları, eğitim
nefret