31/03/2025 | Yazar: Oğulcan Özgenç

Türkiye, 31 Mart Trans Görünürlük Günü’ne LGBTİ+ karşıtı kanun teklif taslağı gündemiyle giriyor. Aktivistler, teklif taslağının transların hayatını nasıl tehdit ettiğini anlatıyor.

Trans aktivistler anlatıyor: “LGBTİ+ karşıtı kanun teklifi, görünürlüğümüzü açıkça hedef alıyor” Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Bugün 31 Mart Trans Görünürlük Günü. 2009 yılında aktivist Rachel Crandall tarafından kutlanmaya başlanan 31 Mart, transların yaşamını kutluyor ve bu sayede trans hakları konusunda farkındalık yaratıyor.

Türkiye, bu sene 31 Mart Uluslararası Trans Görünürlük Günü’ne Medeni Kanun ve Ceza Kanunu’nda değişiklikler yapılmasını öngören LGBTİ+ karşıtı kanun teklif taslağı gündemiyle giriyor.

Tıklayın- LGBTİ+’lar, Medeni Kanun ve Ceza Kanunu’nda yapılması öngörülen değişikliklerle hedefte

KaosGL.org’un şubat ayının sonlarında haberleştirdiği, henüz Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) gelmeyen kanun teklif taslağının yasalaşması halinde “biyolojik cinsiyet” ifadesi Ceza Kanunu’na eklenecek. Kamusal alanda LGBTİ+ ifade biçimleri cezalandırılacak, cinsiyet uyum sürecine ilişkin yasal prosedürler zorlaşacak.

Söz konusu taslağın yasalaşması halinde; 18 olan cinsiyet uyum sürecine başlayabilme yaşı 21 olarak değişecek. Ayrıca taslağın yasalaşması, cinsiyet uyum sürecine başlamak isteyen kişilerin “üreme yeteneğinden sürekli biçimde yoksun bulunduğunu belgelemesini” zorunlu kılacak.

Taslak, cinsiyet uyum süreci operasyonlarını izne tabi tutarak, bu operasyonları yaptıran transların ve operasyonları yapanların cezalandırılmasını öngörüyor.

LGBTİ+ derneklerinin “Hepimiz Hedefteyiz” diyerek karşı çıktığı kanun teklif taslağının transların hayatını nasıl tehdit ettiğini ve söz konusu taslağa karşı mücadele pratiklerinin nasıl şekillenmesi gerektiğini trans aktivistlere sorduk.

“Politikacıların kullandığı nefret dili, bizleri daha da savunmasız kılıyor”

İlk söz Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’nden Destina’da.

Destina, söz konusu teklif taslağının transların görünürlüğünü açıkça hedef aldığını belirterek şunları söylüyor:

“Ben, tüm insan haklarından eşit şekilde faydalanmalıyım. Trans hakları, insan haklarıdır ve insanca yaşama hakkımın eksiksiz olarak tanınmasını talep ediyorum. Bu yasa tasarısı, transların yaşamını derinden etkileyecek. Zaten erişimi zor olan sağlık hizmetlerine ulaşmamız daha da güçleşecek. Ayrıca, toplumda kendini var etmek için mücadele eden translara yönelik nefret saldırılarının arttığını açıkça görüyoruz. Tasarı henüz yasalaşmadan bile translar, nefretin hedefi haline geldi. Bu tasarı, doğrudan insanların hayatına mal olabilecek bir tehdit içeriyor. Politikacıların kullandığı nefret dili, bizleri daha da savunmasız kılıyor.”

Uzun süredir trans aktivizminin parçası olduğunu ifade eden Destina, sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Uzun süredir trans aktivizminin içinde olan biri olarak, böylesine yoğun bir baskı dönemiyle daha önce hiç karşılaşmadım. Bu tasarı, transların görünürlüğünü açıkça hedef alan ve farklı olanı yok etme çabası güden bir metindir. Aynı zamanda politik kaygıların bir yansımasıdır. Türkiye’de ekonomik kriz derinleşirken, kadın cinayetleri artarken, hayvan hakları göz ardı edilirken ve doğa tahrip edilirken, bu tasarı tüm bu sorunları unutturmaya yönelik bir gündem yaratma çabası. Toplumun geri kalanı, en yakınlarında bir LGBTİ+’nın olduğunu hatırlamalı ve bu yasa tasarısına karşı birleşik, güçlü bir mücadele yürütmeli.”

“Bu ‘kabadayı yasası’ hiçbir hukuki normla bağdaşmıyor”

Mikrofon uzattığımız bir diğer trans hakları aktivisti ise Kaos GL Derneği’nden Defne Güzel.

Güzel, LGBTİ+ karşıtı kanun teklif taslağının translar için hayatı “yaşanmaz” kılabileceğini vurgulayarak şu ifadeleri kullanıyor:

“Bu kanun teklifi translara hayatı yaşanmaz kılacak düzenlemeler içeriyor. Kaos GL ve 17 Mayıs Derneklerinin yaptığı kamuoyu araştırması Türkiye’de transların sağlığa erişiminin desteklenmesi gerektiğini ortaya koyarken bu teklif sağlığa erişimi iyiden iyiye zorlaştırıyor. Bir işkence metodu olarak da tarif edilebilecek “üremeden yoksun kalma şartı” bu teklifle yeniden gündeme geliyor. Ayrıca uyum süreci için yaş sınırını üste çekerken bu konuda hizmet veren hastanelerin de sayısını düşürmeyi öngörüyor. Hak ve özgürlükler bakımından onarması zor ihlallerin bir habercisi gibi.”

Güzel, teklif taslağının kişilerin yaşam tarzına doğrudan müdahale ettiğine dikkat çekerek sözlerine şöyle devam ediyor:

“Adeta sodomi yasalar içeren, kişilerin yaşam tarzına doğrudan müdahale eden bu “kabadayı yasası” nasıl bir birey, nasıl bir aile, nasıl bir erkek veya kadın görmek istiyorsa onu yaratmayı hedefliyor. Hiçbir hukuki norm ile bağdaşmıyor. Hepimizin cinsiyet ifadesini doğrudan hedef alıyor. Zaten translar için hayat oldukça zorken bu kanun teklifi zorluklara bir yenisini daha ekliyor.”

Güzel, bu tasarının sadece transları ve LGBTİ+’ları etkilemediğini belirterek sözlerini şöyle noktalıyor:

“Böylesi durumlar yalnızca transları veya LGBTİ+’ları etkilemiyor. O yüzden “Hepimiz Hedefteyiz” diyoruz. Kadınların insan hakları doğrudan aşındırılıyor. Ahlak gibi çerçevesi muğlak kavramlarla bedenlerimiz denetlenmek isteniyor. Buna en başta LGBTİ+’lar sonra da hepimiz için ses çıkarmak, ittifakları çoğaltmak, trans yaşamlara temas etmek gerekiyor.”

“Transların sağlık durumu ciddi şekilde olumsuz etkilenebilir”

KaosGL.org’a konuşan Pembe Hayat LGBTİ+ Dayanışma Derneği’nden Melis Arslan da LGBTİ+ karşıtı kanun teklif taslağının transların sağlık hizmetlerine erişimini olumsuz etkileyeceğini vurgulayarak, 20 Kasım 2024’te cinsiyet uyum sürecinin önemli bir parçası olan hormon terapisi kapsamında, doktor kontrolünde kullanılması gereken ilaçların reçetelendirilmesi ve temin edilmesinin kısıtlandığını hatırlatıyor:

“Türkiye’de translar, başta yaşama hakkı olmak üzere birçok alanda sistematik hak ihlallerine maruz kalıyor ve tüm vatandaşların eşit şartlarda yararlanması gereken hizmetlere erişimde büyük sıkıntılar yaşıyor. Transların beden uyum sürecini yasal ve güvenilir şekilde sürdürebilmesi ve sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi için çalışmalar yapılması gerekirken, bu süreçlerin daha da zorlaştırıldığı ve hapis cezasına varan yaptırımların gündeme geldiği bir kanun teklifi ile karşı karşıyayız. LGBTİ+ karşıtı kanun teklifi, beden uyum sürecine erişimi daha da zorlaştırırken, teklifte belirlenen kısıtlı çerçevenin dışında kalan transların var olma hakkını engellemeyi amaçlıyor. 20 Kasım 2024 tarihinde, uyum sürecinin önemli bir parçası olan hormon terapisi kapsamında, doktor kontrolünde kullanılması gereken ilaçların reçetelendirilmesi ve temin edilmesi kısıtlanmıştı. 2024 yılı itibarıyla transların yasal cinsiyet değişikliği sürecinde yaşadığı zorluklar, bu yeni kanun teklifinin geçmesiyle daha da karmaşık hale gelebilir. Özellikle hormon terapisi gibi hayati bir süreçte, tıbbi müdahale ve erişim konusunda yaşanacak kısıtlamalar, transların sağlık durumunu ciddi şekilde olumsuz etkileyebilir.”

Arslan, kanun teklif taslağının yasalaşması halinde özellikle sağlık hizmetleri ve barınma hakkı konusunda transların ciddi sorunlar yaşayacağını belirterek şu ifadeleri kullanıyor:

“Trans+’lar, barınma hakkına erişimde hem ekonomik konjonktür hem de uygulanan ayrımcı yaklaşımlardan dolayı büyük sıkıntı yaşıyor veya hak ihlaline maruz kalıyor. Ev bulmakta zorlanıyor, bulduğunda ise daha fahiş kira oranları ile oturmak zorunda bırakılıyor. Bu teklif ile ev sahipleri, başta trans+’lar olmak üzere tüm LGBTİ+’lara ev vermekten çekinebilir, verse bile ayrımcı pratikler artabilir ve bu durum barınma hakkının daha da güvencesiz hale getirilmesine zemin hazırlayabilir. Sağlık sistemine erişirken hem toplum hem de sağlık personeli tarafından uygulanan ayrımcı davranışlara maruz kalan translar, devlet hastanesi hizmetlerinden yararlanamıyor, ekonomik koşulların günden güne kötüleşmeye devam ettiği bu süreçte sadece özel hastanelerden hizmet almaya zorlanıyor ve daha güvencesiz koşullara itiliyor. Bu teklif ile bahsi geçen ayrımcı pratiklere ek olarak beden uyum süreci kapsamında yürütülen sağlık hizmetleri, translar için hem psikolojik hem de fiziki sağlığın daha da olumsuz etkilendiği ve erişilemez hale gelebilir.”

“Bu düzenlemeler, tüm kazanımların geriye gitmesine sebep olabilir”

Arslan, transların hem mesleklerinden hem de kimliklerinden dolayı maruz kaldığı hak ihlalleri, günden güne hem yasal hem de toplumsal düzlemde artmaya devam ettiğine dikkat çekerek sözlerini şöyle sürdürüyor:

“2025 itibarıyla, transların toplumda daha fazla görünür hale gelmesi, ayrımcılıkla mücadele adına önemli bir adım olsa da bu gibi yasal düzenlemeler, tüm kazanımların geriye gitmesine sebep olabilir. Özellikle sağlık hizmetleri ve barınma gibi temel haklar noktasında yaşanacak olumsuzluklar, transların günlük yaşamlarını daha da zorlaştırabilir. Aynı zamanda LGBTİ+ olmak veya LGBTİ+ varlığı hakkında bilgi/görüş sahibi olmayan insanların da bu kanun teklifinin içerisinde yer alan özendirme kavramı ile yasal bir yaptırıma maruz kalmamak için LGBTİ+’ların karşısında yer aldığını gözlemleyebiliriz.”

“Mücadele, sadece transların ve aktivistlerin değil; tüm toplumun sorumluluğudur”

Bu kanun teklif taslağına karşı tüm toplumun dayanışma içinde olması gerektiğini vurgulayan Arslan, sözlerini şöyle noktalıyor:

“Trans+’lar için eğitim alma, barınma, sağlık hizmetlerinden ve istihdam olanaklarından eşit bir şekilde yararlanma haklarının tanındığı ve güvensiz alana itilmediği bir sistem ve toplum yaratma hedefi, temel insan haklarının bilinmesi, yaygınlaştırılması, savunulması ve uygulanmasından geçer. Translar için seks işçiliği dışında alternatif istihdam olanakları yaratılmıyor ve zorunlu seks işçiliği yapmaya itiliyor. Seks işçiliğinin bir meslek olarak görülmesi, şartlarının iyileştirilmesi, seks işçilerinin haklarının güvence altına alınması ile alternatif istihdam olanakları da yaratılmalı, bu konuda çalışılmalı ve destek mekanizmalarını etkin bir şekilde kullanarak zorunlu seks işçiliğinin de önüne geçilmelidir. Transların yaşadığı hak ihlalleri ve bu kanun teklifi ile zorlaştırılacak beden uyum süreci karşısında insan hakları şemsiyesi altında bulunan tüm örgütler ve aktivistler, birlikte hareket etmeli, kimseyi geride bırakmadan adaletin sağlanması için mücadele etmelidir. Mücadele sadece transların ve aktivistlerin değil, tüm toplumun sorumluluğudur. Müttefikler, bu sürece destek vererek, seslerini duyurmalı ve dayanışma içerisinde olmalıdır.”

“İfade ve örgütlenme özgürlüğünü de ciddi şekilde etkileyecek”

Mikrofonu son olarak 20 Kasım Nefret Suçlarıyla Mücadele Derneği’nden Ani’ye uzatıyoruz. Ani, söz konusu kanun teklif taslağının LGBTİ+’lara yönelik sağlık hizmetlerini marjinalleştirmekle beraber; ifade özgürlüğü, barınma hakkı, örgütlenme özgürlüğü gibi pek çok hakkı etkileyeceğini belirterek şu ifadeleri kullanıyor:

“Türkiye’de gündeme gelen LGBTİ+ karşıtı kanun teklifi, özellikle transların temel hak ve özgürlükleri açısından ciddi tehditler barındırıyor. Bu tür kanunlar, yalnızca bireysel hakları değil, aynı zamanda örgütlenme özgürlüğünü, sağlık hizmetlerine erişimi, ifade özgürlüğünü ve hatta yaşam hakkını doğrudan etkilemektedir. Birçok LGBTİ+ karşıtı yasa tasarısı, transların resmi kimliklerinde cinsiyet uyum sürecine erişimini zorlaştırmayı veya tamamen engellemeyi hedeflemektedir. Türkiye’de halihazırda cinsiyet uyum süreci, mahkeme onayı ve tıbbi müdahaleleri zorunlu kılan katı yasal çerçeveye sahipken, bu sürecin daha da kısıtlanması transların kimliklerini yasal olarak tanınmasını neredeyse imkansız hale getirebilir. Mevcut durumda dahi translar çalışma hayatında, barınmada ve eğitimde ciddi ayrımcılıklara maruz kalıyor. LGBTİ+ karşıtı bir yasa, bu ayrımcılığı yasal zemine oturtarak işten çıkarmaları, ev kiralama reddini ve sağlık hizmetlerinden mahrum bırakılmayı daha yaygın ve sistematik hale getirebilir. Ayrıca transların hormon tedavisine ve cinsiyet uyum sürecine erişimi, sağlık hizmetlerinin LGBTİ+ kapsayıcı olmaktan çıkarılmasıyla daha da zorlaşabilir. Halihazırda trans sağlığı konusunda uzman doktor sayısı ve destekleyici sağlık hizmetleri yetersizken, LGBTİ+ karşıtı bir yasa bu hizmetleri daha da marjinalleştirerek transların sağlık hakkını ihlal edebilir.”

“Toplumsal muhalefetin dikkatini üzerimize çekmeliyiz”

Kanun teklif taslağının yasalaşması halinde; translar açısından mücadelenin koşullarını daha da ağır hale getireceğini vurgulayan Ani, sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Zaten mevcut durumda ayrımcılık, hak ihlalleri ve şiddetle mücadele eden translar için, bu tür bir yasal düzenleme mücadelenin koşullarını daha da ağırlaştıracaktır. Yasanın kabul edilmesi, LGBTİ+ karşıtı nefret söylemini ve toplumsal damgalamayı daha da artırabilir. Kamusal alanlarda görünürlüğün azalması ve transların daha fazla izole olması söz konusu olabilir. Nefret suçlarına karşı yasal koruma iyice zayıflayabilir ve translara yönelik saldırılar cezasız kalabilir. Zaten istihdam alanında büyük zorluklar yaşayan translar için seks işçiliği dışında başka bir iş bulma olasılığı iyice azalabilir.”

Kanun teklif taslağına karşı kolektif dayanışmayı büyütmenin önemine vurgu yapan Ani, sözlerini şu ifadelerle tamamlıyor:

“Eskiden olduğu gibi güvenli evler oluşturmak ve buralarda örgütlenmelere devam edebilmek çok kıymetli. Çünkü yaşamlarımız yasaklanacak ve kamusal alanları kullanamaz hale getirileceğiz. Belki de Türkiye’de LGBTİ+ karşıtı yasaların yankısı dünya çapında duyurulmalı. Bu sayede ülkenin üzerine baskı da artmalıdır. Dijital araçlar daha fazla ön plana çıkarılarak, birilerine burada olduğumuz hatırlatılmalı. Feminist hareket, sanat hareketleri, akademik hareketler gibi müttefikimiz olan ve olmaya devam edecek hareketler ile temas çoğaltılarak, toplumsal muhalefetin dikkatini üzerimize çekmeliyiz. Yani kolektif dayanışmayı büyütmek ve direnişi kırılmaz hale getirmek bizim için son derece önemli olacaktır.”


Etiketler: insan hakları, nefret suçları, kent hakkı, barınma, sosyal hizmet, aile, sağlık, siyaset, sağlık hakkı, özel haber
İstihdam