20/11/2024 | Yazar: Oğulcan Özgenç
20 Kasım Nefret Suçu Mağduru Transları Anma Günü’nde trans aktivistler anlatıyor.
Bugün 20 Kasım Nefret Suçu Mağduru Transları Anma Günü. ABD’li siyah trans kadın Rita Hester’in 1998’de nefret cinayeti sonucunda öldürülmesinden bir sene sonra bir “anma günü” olarak belirlenen 20 Kasım’da transfobi karşıtı aktivistler, trans hakları mücadelesine ses vermek için toplanıyor.
Bornova Sokak’ta trans kadınlara yönelik nefret eylemleri ve polis baskısı, soylulaştırma projesi ile büyürken, Diyarbakır’da nefret cinayeti sonucunda öldürülen trans kadın Sudenaz davasında sanıklar indirim almaya çalışırken, Hande Buse Şeker davası bir kez daha istinaftan ağırlaştırılmış müebbet talebinin reddi ile dönmüşken; bugün Türkiye’de de trans hakları aktivistleri nefret suçu mağduru transları anmak için bir araya gelecek.
Peki, Türkiye’de translar ne tür hak ihlalleriyle karşı karşıya kalıyor? İktidarın trans karşıtı politikaları transların hayatını nasıl etkiliyor? Nefret suçlarına ilişkin davalar, yetkili mercilere yapılan başvurular nasıl sonuçlanıyor? Translar ne talep ediyor?
Mikrofonu trans hakları aktivistlerine uzattık.
“Bir yağmur damlası gibi gökten zembille inmedik”
İlk söz, uzun zamandır trans hakları aktivizmi içinde yer alan Kırmızı Şemsiye Derneği’nden Destina’da.
Destina, transların uğradığı hak ihlallerini başlıklara sığdırmanın mümkün olmadığını söylüyor. Diğer yurttaşların yararlandığı hiçbir haktan transların yararlanamadığına dikkat çeken Destina, Türkiye’de 20 Kasım’ın ilk olarak Pembe Hayat öncülüğünde anılmaya başlandığını belirterek şu ifadeleri kullanıyor:
“O zamanlar çok fazla trans cinayeti işleniyordu, bunların artık gündeme getirilmesi gerekiyordu. Sonrasında basın açıklamaları yapıldı, eylemler düzenlendi. Esat-Eryaman olayları Türkiye’de translara yönelik nefret suçlarında bir dönüm noktasıydı. 2015’ten, 2016’dan sonra eylemler, basın açıklamaları yapamadık. İfade özgürlüğü ve toplanma haklarımız da elimizden alındı.”
Destina, “Translar, trans aktivistler ne talep ediyor?” sorusuna ise şöyle yanıtlıyor:
“Transların öncelikle insan olduğu görülsün. Bir ağaç gibi topraktan yetişmedik ya da bir yağmur damlası gibi gökten zembille inmedik. İnsan haklarımızın verilmesini istiyoruz. Trans kimliklerimizden dolayı ötekileştirilmeden insanca yaşamak istiyoruz.”
“Trans düşmanlığı Türkiye’de iktidar ve müttefikleri eliyle pompalanıyor”
Mikrofonu 17 Mayıs Derneği’nden Janset Kalan’a uzatıyoruz. Kalan; transların eğitim, sağlık, barınma, çalışma hayatı ve resmi evraklardaki kimlik hanelerine bağlı olarak çoklu hak ihlallerine maruz kaldığını ifade ediyor. Kalan, anayasal tanınma ve korumanın olmamasının söz konusu hak ihlallerinin başlıca nedeni olduğunu vurgulayarak şunları söylüyor:
“Cinsiyet kimliğinin hukuki tanınması ancak Türk Medeni Kanunu 40’ıncı maddedeki tüm şartların yerine getirilmesi ile ilgili medikal ve hukuki sürecin nihayetlenmesi sonrası gerçekleştiği için resmi evrak gerektiren birçok kurumsal hizmetten translar, cinsiyet kimlikleri ve ifadelerinden ötürü dışlanmış oluyorlar. En basitinden hastanelerde yatılı tedavi hizmeti alırken ya da ceza ve tevkif evlerinde tutuklu ya da hükümlü bulunurken resmi evraklarında bulunan cinsiyet hanesinde yazan ifadeye göre yerleştiriliyorlar. Cinsiyet kimliğine dair farkındalık ve bilgisi yetersiz olan ya da hiç olmayan, ayrımcı tutum sergileyen bir kamu görevlisinin doğrudan ya da dolaylı kötü muamelesine maruz kalıyorlar.”
Dünyada sadece 19 ülkede cinsiyet kimliğinin hak temelli bir bakışla hukuki olarak tanındığını ifade eden ve yükselen otoriter rejimlere işaret eden Kalan, “Özellikle ABD’de Trump’ın yeniden seçilmesi, Rusya’nın toplumsal cinsiyet karşıtı küresel propagandasına yatırımı ciddi şekilde artırmasıyla bu hakların risk altında olduğunu söylemek mümkün” diyor.
Türkiye’deki trans karşıtı politikalara değinen Kalan, Anayasa’nın 24 ve 41’inci maddelerinde değişiklik yapılmasına yönelik hamleleri hatırlatarak şu ifadeleri kullanıyor:
“Artan ve suni bir “çocuklarımızı cinsiyetsizleştiriyorlar” söylemi mevcut. Bunun toplumsal karşılığı da yok hukuki ya da medikal karşılığı da. Ancak dünyadan devşirme, uydurulmuş hikayeler ve gündemlerle medya aracılığıyla bir trans düşmanlığı Türkiye’de de iktidar ve müttefikleri eliyle pompalanıyor. Nitekim geçtiğimiz yılın başında Süleyman Soylu’nun bir açıklamasının hemen ardından İzmir’de genç bir trans kadın, Ecem Seçkin, bir nefret cinayeti sonucu hayatını kaybetti. Yine, Ankara’da başka bir trans kadın, Derin, benzer şekilde evinde öldürüldü. Tüm bunların birbiriyle sosyo-politik bağının olmadığını düşünmek safiyane olur. Cinsiyet uyum sürecine dair sağlık hizmeti sunan hastanelerin ve sağlıkçıların, tabiplerin hedef gösterilmesi, haklarında soruşturma açılması, mevcut kamu sosyal hizmetlerinin trans dışlayıcı olmaktaki ısrarı gibi birçok sebep de transların ruhsal ve fiziksel sağlığı ile iyilik hallerini doğrudan olumsuz etkiliyor.”
Kalan, transların ve trans aktivistlerin talepleri konusunda ise şöyle diyor:
“Transların talepleri çok basit ve hızlıca çözülebilir, eşit yurttaşlık temelinde talepler. Hakkaniyet ve adil erişim ekseninde tüm yurttaşların tam eşitliğinin sağlanması, cinsiyet kimliğinin yasal olarak tanınması ve anayasal düzeyde güvence altına alınmasını talep ediyoruz. Bunlar gerçekleştiğinde zaten mevcut kanuni düzenlemeler ve uygulamaları doğası gereği trans kapsayıcı olmak zorunda kalacak.”
“Yalnızca katledilmiyoruz, şiddet sarmalının içinde intihara sürükleniyoruz”
Mikrofon uzattığımız bir diğer trans hakları aktivisti ise Kaos GL Derneği’nden Defne Güzel. Güzel de translara yönelik hedef göstermenin yalnızca Türkiye’de değil, tüm dünyada yükseldiğini belirtiyor. Cinsiyet uyum süreci, hormon terapisi ve uyum ameliyatları gibi konuların politikacıların hedefinde olduğunu vurgulayan Güzel, şöyle diyor:
“Hormona ve gereken operasyonlara erişim kişinin kendi geleceğini belirleme, sağlık hakkına ve bilimsel gelişmelerden yararlanma hakkına oldukça içkin. Buna rağmen Türkiye’de bu hakları yasaklamayı siyasi parti propagandası haline getiren politikacılar mevcut. Zaten nefret cinayetleri ve nefret saldırılarıyla karşı karşıya olan translar bir de bu nefret söylemlerinin hedefi haline getiriliyor. Barınamayan, hukuksuzca evleri mühürlenen, işlerinden edilen transları yoksulluğa karşı koruyacak politikalar geliştirilmiyor. Tabiri caizse bize yönelen nefretin karşısında bir başımıza bırakılıyoruz.”
20 Kasım Nefret Suçu Mağduru Transları Anma Günü’nde Esat-Eryaman olayları sırasında translara saldıran çetelerden şikayetçi olan ve iki yıl sonra pompalı tüfekle öldürülen, katili hala bulunamayan Dilek İnce’yi anmak gerektiğini ifade eden Güzel, ekliyor:
“Bir benzeri Ahmet Yıldız davasında yaşandı. Eşcinsel olduğu için bundan 16 yıl önce babası tarafından öldürülen Ahmet Yıldız’ın davası halen sürüyor. 15 yıldır süren davada firari baba Yahya Yıldız yakalanmıyor. Diyarbakır’da bir trans kadın öldürülürken İstanbul’da nefret mitingi yapılıyordu. Daha geçtiğimiz ay İzmir’de Suriyeli trans kadınlara taşlarla saldırıldı. İzmir Bornova Sokak’ta trans kadınlar can güvenlikleri tehdit altında yaşamak zorunda kalıyor. Yalnızca katledilmiyoruz aynı zamanda bu ayrımcılık ve şiddet sarmalının içinde intihara sürükleniyoruz.”
Transların örgütlenmesine herkesin destek olması gerektiğine dikkat çeken Güzel, sözlerini şöyle noktalıyor:
“Translara yönelen suçların davaya dönüşmesi ve davaların etkin takibi büyük önem arz ediyor. Yalnız olmadığımızı, güçlü ve kalabalık olduğumuzu göstermeliyiz. Bu yüzden destek, en önemli ihtiyaçlarımızdan biri.”
“Alternatif istihdam alanları translara kapatılıyor”
KaosGL.org’a konuşan Pembe Hayat LGBTİ+ Dayanışma Derneği’nden Melis Tuna Arslan da kendisini trans şemsiyesi altında hisseden herkesin, başta yaşama hakkı olmak üzere; barınma, çalışma, eğitim alma, sağlık hizmetlerinden yararlanma ve uyum süreci gibi birçok temel insan hakkı konusunda ayrımcılıkla karşılaştığını söylüyor. Arslan, alternatif istihdam alanlarının translara kapatıldığını ve bu nedenle pek çok transın zorunlu seks işçiliği yaptığını belirterek şu ifadeleri kullanıyor:
“Yapılan birçok araştırma verisi de gösteriyor ki; hak ihlaline maruz kalan trans+’ların büyük bir çoğunluğu Türkiye’de var olan yargılama sistemine güvenmediği için adalete erişim mekanizmalarını kullanmamayı tercih etmek zorunda bırakılıyor.”
Arslan, transların bireysel ve kolektif mücadelelerinde seslerini duyurmak ve savunuculuk faaliyetlerini daha geniş kitlelere duyurmak için her geçen gün daha görünür olduğunu vurguluyor. Transların, insanca yaşamak için temel insan haklarına erişmesi gerektiğine dikkat çeken Arslan, ekliyor:
“Nesiller boyu süren mücadele, bugün daha da büyüyen hak ihlalleri karşısında, birlikte inşa ederek adım adım ilerlediğimiz bir yolun bizi beklediğine olan inancımızı güçlendiriyor. Nefretin boyutları, şekli ve şiddeti asla normalleştirilemez; buna uğrayanlar asla suçlu gösterilemez. Nefret, nefrettir! Bizler, hak ihlalleri, şiddet ve ötekileştirilmenin sadece gündeme getirilmesini değil, aynı zamanda yasa yapıcılar ve kamuoyu tarafından sahiplenilmesini talep ediyoruz. Hedefimiz, başta bizim için güvenli, eşit ve adil bir Türkiye ve dünya yaratmaktır. Bu mücadele, sadece bir dilek değil; bu, hepimizin hak ettiği yaşamı inşa etme kararlılığının bir ifadesidir. Ve biz, mücadelemizi kazanana kadar, bu yolu hep birlikte yürümeye devam edeceğiz.”
“Barınmak istediğimizde sürekli taktik geliştirmek zorunda bırakılıyoruz”
Söz, son olarak İzmir’de yeni kurulan 20 Kasım Nefret Suçlarıyla Mücadele Derneği’nden Ani N.’de. Ani N., translara yönelik hak ihlallerinin barınma hakkına yönelik müdahalelerle başladığını vurguluyor ve şöyle diyor:
“Barınmak istediğimizde sürekli taktik geliştirmek zorunda bırakılıyoruz. Cinsiyet kimliğimiz sürekli göz önünde. Doğal olarak aslında temel bütün haklardan Türkiye’de faydalanmak zor. Örneğin seyahat etme hakkı bile eğer cinsiyet hanenizi değiştirmediyseniz çok büyük problem. Ekonomik özgürlüğümüzün önündeki engellemeler gıdaya erişimde de güçlük çekmemize sebep oluyor. Bunların hepsi trans olduğumuz için bizlere yaşatılıyor.”
Translara yönelik nefret suçlarının cezasızlıkla sonuçlandığını ve yetkililerin transların şikayetlerini dikkat almadığını hatırlatan Ani N. şöyle diyor:
“Özellikle yazılan cezalara itirazlar maalesef çok zaman alıyor. Bunun dışında sokaktaki nefret suçlarına maruz kalan translar şikayetçi olduğunda dinlenmiyor bile. Neden? Seks işçisi, trans… Kolluk sırf bu kimlikler yüzünden ciddiye almıyor. Bu yüzden translar, şikayetçi olmaktan vazgeçiyorlar, motivasyonları düşüyor. Düşünsenize saldırıya uğruyorsunuz ve başvuracağınız tek yer var, o da kolluk, orası da sizi dikkate bile almıyor. Yanınızda avukat olunca mecburen dikkate alıyor. Fakat tek başına bir trans, toplumdaki diğer kesimler gibi şikayetçi olamıyor, önüne engeller çıkıyor.”
Trans hakları mücadelesinin zor bir alan olduğuna dikkat çeken Ani N., sözlerini şöyle tamamlıyor:
“Talebimiz iyilik halimiz. Çok yoruluyoruz, çok canımız yanıyor. Fakat biliyoruz ki birbirimizin çaresiyiz. Birbirimizle dayanışmakta güç veriyor. Ayrıca trans aktivistlerin en önemli talebi dayanışmak. Sesimizi yükseltiyorsak vardır bir sebebi, bu yüzden amasız, fakatsız dayanışma bekliyoruz.”
Kaos GL Derneği’nin 2023 Nefret Suçları Araştırması ne diyor?
Kaos GL Derneği, 2013’ten bu yana yürüttüğü “Homofobi ve Transfobi Temelli Nefret Suçları Araştırması” ile hak ihlallerini raporluyor.
Derneğin 2023 raporuna göre; araştırmaya toplam 27 vaka bildirildi. Rapora göre; bildirilen 27 vaka arasından 19’unun mağduru 18-30 yaş aralığında, 4’ü 31-60 yaş aralığında, 1’i 17 yaşında ve 1’i 16 yaşındaydı.
Raporda; bildirilen tüm nefret suçlarının kentsel bölgelerde gerçekleştiği belirtildi. Bildirilen 27 vakadan 11’i açık kamusal alanda, 6’sı evde, 3’ü sosyal medyada, 3’ü okulda, 1’i apartman girişinde, 1’i işyerinde, 1’i hastanede ve 1’i markette gerçekleşti.
Nefret suçuna maruz kalan mağdurlardan 7’si fiziksel olarak yaralandı; 20’si olay sonrası korku, kaygı, utanç ve intihar düşüncesi gibi psikolojik sorunlar yaşadı. Rapora göre; 5 vakanın failleri aile üyeleri, 7 vakanın failleri mağdur tarafından tanınmayan sivil kişiler oldu. 3 vakanın failleri okul arkadaşlarıyken 1 vakanın failleri ise iş arkadaşlarıydı. Raporda, 27 nefret suçu vakasının sadece 2’sinin polise bildirildiğine dikkat çekildi.
Dernek, “Homofobi ve Transfobi Temelli Nefret Suçları Araştırması” ile 2024 yılındaki nefret suçlarını da raporlayacak. Rapor, ulusal ve uluslararası kuruluşlar ile paylaşılarak Türkiye için her bakımdan yeterli bir nefret suçları mevzuatı ve politikası geliştirilmesi için harcanan çabalara katkıda bulunacak.
Etiketler: insan hakları, medya, sivil anayasa, nefret suçları, eğitim, kent hakkı, barınma, aile, sağlık, siyaset, sağlık hakkı, özel haber