23/05/2025 | Yazar: Kaos GL

Ankara Gökkuşağı Aileleri Derneği (GALADER), Birleşik Krallık üst mahkemesinin “kadın” tanımının sadece cis-kadınları kapsamasına ilişkin trans karşıtı kararını ve reel etkileriyle Türkiye bağlamını tartıştı.

Trans haklarına yeni bir saldırı: Birleşik Krallık üst mahkemesinin kararına göre “kadın” kavramı sadece cis-kadınları kapsıyor Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Ankara Gökkuşağı Aileleri Derneği (GALADER) Birleşik Krallık üst mahkemesinin kadın tanımının sadece cis[1] kadınları kapsadığına ilişkin kararına dair yazdı. GALADER’in “Trans haklarına yeni bir saldırı: Birleşik Krallık üst mahkemesinin kararına göre “kadın” kavramı sadece cis kadınları kapsıyor” başlıklı haber-analizini KaosGL.org okuyucuları ile paylaşıyoruz:

Bu yazıda Birleşik Krallık Üst Mahkemesi tarafından verilen trans karşıtı bir kararı, bunun olası ve reel etkileriyle Türkiye bağlamını tartışmayı amaçlıyoruz.

Birleşik Krallık Üst Mahkemesi 16 Nisan 2025 tarihinde verdiği kararda, “kadın” teriminin yasal tanımının, biyolojik cinsiyete bağlı olduğunu açıkladı. Üst Mahkeme hâkimleri, “cinsiyet kavramının ikili olduğunu” belirtirken, bu kararın bir tarafın diğerine karşı kazandığı “zafer” olarak yorumlanmaması gerektiğine dair kamuoyunu uyardı ve trans bireylerin hâlâ yasal koruma altında bulunmaya devam ettiklerini ifade etti.

Bu kararın verilmesiyle ilgili davayı açan “For Women Scotland,” örgütü uzun bir hukuki süreç sonrasında alınan karardan memnun olduğunu açıklarken, “Scottish Trans” adlı destek kuruluşu da translara “paniğe kapılmamaları” çağrısında bulundu.[2]

Yargıç Lord Hodge, Mahkemenin 88 sayfalık kararını 16 dakika 46 saniyede okudu. [3]

Bu davanın esas özelliği, bir kadın hakları örgütü tarafından açılmış olması. 2015 yılından bu yana dünya genelinde LGBTİ+ haklarında hükümetler düzeyinde ve kamuoyu nezdinde geriye gidiş gözlemleniyor. Trans hakları söz konusu olduğunda, bu durum daha da yakıcı bir şekilde hissediliyor. Özellikle Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletlerinde birkaç yıldır devam eden ve kamuoyuna yansıyan tartışmalarda kadın hakları savunucularının, trans haklarına karşı tavır aldıkları görülüyor; “transların cis kadınlar için tehdit oluşturduğu ve trans haklarının kadın haklarına zarar verdiği” yönünde sesler giderek yükseliyor. Bu duruma örnek oluşturan bazı makalelere aşağıdaki bağlantılardan ulaşılabilir.[4] [5] [6]

Davanın çıkış noktası

İskoç hükümetinin “cinsiyet tanıma belgesi” (gender recognition certificate- GRC) sahibi transların da cinsiyet temelli haklardan yararlanması gerektiği kararını vermesinin ardından “For Women Scotland” isimli kadın hakları örgütünün, söz konusu hakların sadece cis kadınlar için geçerli olacağını savunması ve bu konuda dava açmasıyla süreç gündeme geldi.[7]

Cinsiyet tanıma belgesi, Birleşik Krallık’ta transların sahip oldukları cinsiyet kimliğinin yasal olarak tanınmasını sağlayan bir belgedir. 2004 tarihli Cinsiyet Tanıma Kanunu (Gender Recognition Act-GRA) uyarınca reşit bir kişi, atanmış cinsiyetiyle sahip olduğu cinsiyet kimliği arasında uyumsuzluk olduğuna, iki yıl boyunca sahip olduğu cinsiyet kimliğine uygun bir yaşam sürdüğüne ve hayatının kalan kısmını bu şekilde geçirmeye niyetli olduğuna dair kanıt sunması durumunda, cinsiyet tanınma belgesi alabiliyor.

Birleşik Krallık Parlamentosu Avam Kamarası Kütüphanesinin internet sitesindeki bilgilere göre, “For Women Scotland” isimli kadın örgütü ile İskoç Hükümeti arasındaki davaya ilişkin olarak, Birleşik Krallık Üst Mahkemesi 16 Nisan 2025 tarihinde, 2010 tarihli Eşitlik Kanunundaki (Equality Act-EA) “kadın,” “erkek” ve “cinsiyet” kavramlarının, Cinsiyet Tanıma Kanunu çerçevesinde nasıl yorumlanması gerektiğine ilişkin kararını açıkladı. Mahkeme, basın için kararın bir özetini de yayımladı.[8] [9]

Bu basın özetinde, İskoç Hükümetinin İskoçya’daki kamu kuruluşlarında çalışan kadın oranının artırılması hedefiyle ilgili mevzuatta bahsi geçen “kadın” teriminin, “cinsiyet tanınma belgesi” sahibi trans kadınları da kapsadığına yönelik bir kılavuz yayınladığı, davacı “For Women Scotland” örgütünün bu kılavuzun hukuka uygun olmadığı, Eşitlik Yasasındaki “kadın” teriminin “biyolojik” cinsiyeti ifade ettiği ve Cinsiyet Tanınma Belgesi sahibi trans kadınların kadın olarak kabul edilemeyeceği iddiasıyla 2022 yılında dava açtığı, bu davanın çeşitli mahkeme süreçlerinin ardından Birleşik Krallık Üst Mahkemesinde görüldüğü belirtiliyor.

Cinsiyet Tanıma Kanunu ve Eşitlik Kanunu neleri amaçlamaktadır?

Birleşik Krallığın 2004 tarihli Cinsiyet Tanıma Kanunu uyarınca, kişinin yeni kaydedilen cinsiyeti (acquired gender) yasal olarak tanınıyor ve cinsiyet tanınma belgesi uyarınca doğum belgesinde yer alan atanmış cinsiyeti de değiştirilerek, doğum belgesi yeniden düzenleniyor. İlgili kişi, yeni kaydedilen cinsiyetin tüm yasal haklarına sahip oluyor.  Ancak kanunda örneğin soylular için veraset konuları, ebeveynlik vb. gibi bazı istisnalar da tanımlanmış durumda. Bu bağlamda cinsiyet tanıma belgesinin diğer temel mevzuatın ve ikincil mevzuatın hükümleriyle çelişmemesi esas olarak kabul ediliyor.[10]

Doğrudan veya dolaylı ayrımcılığı, tacizi ve mağduriyet yaratmayı önlemeyi hedefleyen 2010 tarihli Eşitlik Kanunu, cinsiyetin yeniden tesis edilmesi (gender reassignment) ve cinsiyet konularında koruma altında saydığı dokuz unsura sahip. Bunlar işyeri, eğitim, hizmetlere erişim, kamu hizmetleri, kulüplere ve derneklere üyelik alanlarında düzenlemeler içeriyor. Kanun kadın ve erkekleri, cinsiyetin korunmasına ait konularda ayrımcılığa karşı korumayı amaçlıyor.

Üst Mahkemenin kararı

Birleşik Krallık Üst Mahkemesi, 16 Nisan 2025 tarihinde verdiği kararda, Eşitlik Kanununda geçen “kadın” teriminin yasal tanımının, “biyolojik” cinsiyete bağlı olduğunu açıkladı.[11] Karar, oy birliği ile alındı.[12]

Kararın gerekçesini okuyan yargıç Lord Hodge mahkemenin neden bu şekilde karar verdiğini aşağıdaki şekilde açıkladı.[13] Hodge,

·       Eşitlik Kanunu’nun (Equalities Act-EA), cinsiyet ve cinsiyet uyumu bağlamında ayrımcılığa karşı olarak gruplara dayalı koruma sağladığını;

·       Bu kanunun “açık ve tutarlı” bir biçimde uygulanması gerektiğini;

·       Cinsiyetin, “hakkında belge düzenlenen cinsiyet” (certificated gender) olarak yorumlanmasının, bahse konu kanundaki kadın ve erkek tanımlarını “tutarsız” bir biçimde aşarak, heterojen gruplaşmalara yol açacağını;

·       Cinsiyet ayrımcılığı konularının, “günlük sıradan dil kullanımında” sadece biyolojik kadınlardan bahsettiği şeklinde yorumlanabileceğini;

·       “Kadın” gibi sözcüklerin “değişken” olabileceği iddiasının mahkeme tarafından reddedildiğini; hamileliğe ilişkin referanslar “sadece” biyolojik kadınlar için kullanılırken, kanundaki diğer referansların “hakkında belge düzenlenen cinsiyete” ait olmasının, mevzuatın tutarlılığına zarar getireceğini;

·       Kanunun İskoç Hükümeti tarafından yorumlandığı biçiminin “iki alt grup yaratacağı,” cinsiyetin tanınma belgesi taşıyan trans kişilerin, bu belgeye sahip olmayanlardan daha fazla hakka sahip olacağını, bu belgeye sahip olanların kişisel bilgileri mahrem olduğundan, bu iki alt grubu birbirinden ayırmak için “açık bir araç” bulunmadığını ifade etti.

Bu gerekçeye detaylı olarak dava karar metninden ulaşılabilir.[14]

Karar ne anlama geliyor?

Bu davanın en can alıcı kısmı bir kadın örgütünün İskoçya hükümetini, trans kadınların biyolojik kadınlarla aynı haklara sahip olamayacağı iddiasıyla dava etmesidir.

Eşitlik Kanununda geçen “kadın” teriminin trans kadınları kapsamadığına dair karar sonrasında, kadınlara yönelik hizmetlerden yararlanmanın ve cinsiyete göre farklılaştırılmış mekânları kullanmanın, trans kadınlar için imkânsız olacağı öngörülüyor. Bu durum trans kadınların tuvalet, soyunma odası gibi mekânları kullanmalarından, kadın katılımının artırılmasının hedeflendiği hizmetlere erişimlerine, kadınlara yönelik pozitif ayrımcılık amaçlı kotalara dâhil edilmelerine kadar birçok hizmet ve haklardan yararlanamayacağı anlamına geliyor. Karar sonrasında yapılan yorumlara göre, cinsiyet eşitliğinin hedeflendiği kamu görevleri, politik alanlar gibi alanlarda trans kadınlar, doğumda atanan cinsiyeti kadın olan kişilere tanınan haklar ve yasal korumalardan yararlanamayacaklar.[15]

İngiltere’deki LGBTİ+ örgütleri bu kararın gerçek bir kriz yaratacağını ifade ediyor.[16] İngiliz transların kamusal mekân kullanımı ve toplumdaki yerleri hakkında ciddi endişeler de dile getiriliyor. Özellikle, kadınları yasal olarak korumak için onların öncelikle biyolojik olarak tanımlanması gereği, “kadın” ve “erkek” ikili kategorisi dışında kalan transların, toplumsal yaşamda tam kabul görmemesi kaygısı ifade ediliyor.[17] 

Karar metninde ve ilgili açıklamalarda yer alan ifadeler, ciddi toplumsal problemler oluşturma potansiyeli taşıyor. Örneğin karar gerekçelerinde belirtilen, “heterojen gruplaşmalara yol açma” ifadesi, grupların homojenliğinin korunması gerektiğini ima ediyor, heterojen gruplara olumsuz bir anlam yüklüyor ve ayrımcılığı yeniden üretiyor. Ayrıca doğumda atanan cinsiyeti kadın olan kişilerle trans kadınlar arasında ayrım olması gerektiği şeklinde yorumlanabilecek olan, “bu iki alt grubu birbirinden ayırmak için ‘açık bir araç’ bulunmadığı” ifadesi de toplumu ayrımcılığa yönlendiriyor.

Yine mahkeme karar metninde yer alan, “Eşitlik Kanununun trans kişilere ayrımcılığa karşı koruma sağlamaya devam ettiği” ifadesi ise mahkeme kararıyla gözle görünür bir çelişki oluşturuyor ve pratikte uygulanamayacağı açık.

Kararın Türkiye için anlamı

İngiltere Üst Mahkemesinin verdiği karar Türkiye’yi neden ilgilendiriyor? Türkiye’de kadın hakları, LGBTİ+ hakları, genel olarak insan hakları, hayvan hakları, çevre, kentsel haklar vb. konularında yıllardır süren mücadeleler veriliyor. Esas olarak hukuki, politik ve toplumsal açılardan bir ayrımcılıkla mücadele ederken başka bir ayrımcılığa yol açmamak önemlidir.

Toplumsal hareketler, sosyal yaşamın ana unsurlarındandır ve tek konuya yönelik bireysel hareketler olarak ele alınamazlar.[18] Bu hareketler, tarihselliği ile birlikte ele alındığında, kurumlar aracılığıyla toplumsal pratikler oluştururlar.

Toplumsal hareketlere ilişkin sosyal teorilerde, bu hareketlerin katılımcılarının kampanyalarını kültürel ve siyasi bir boşlukta gerçekleştiremeyeceği ifade edilmektedir.[19] Bu hareketlerin çerçevesinde toplumsal ve siyasi bağlam büyük önem arz ediyor.[20] Buna göre hak mücadelelerinde çerçeveyi her zaman göz önünde bulundurmak, altında yatan anlamı ilgili gruplarla müzakere etmek, yeniden üretmek, analiz etmek ve tekrar şekillendirmek gerekiyor.

Buna ilave olarak toplumsal hareketlerde mücadeleler arası dayanışma da büyük önem arz etmektedir. Hiçbir hak mücadelesi, diğer bir mücadele pahasına kazanılamaz. LGBTİ+ mücadelesinden kadın haklarına, kent hakkından mülteci haklarına, işgal karşıtı hareketlerden emek mücadelesine kadar tüm hareketler birbirini desteklemelidir.[21] Çünkü özünde ayrımcılık barındıran politikalar, eninde sonunda tüm grupları olumsuz yönde etkileyecektir. Ayrıca mücadelelerde tarihsel bağlam da önem arz etmektedir. Bu nedenle tüm hareketler, LGBTİ+ hak arayışını da içermeli, insan haklarına önem verdiğini iddia eden ülkelerdeki olumsuz ve haklara halel getirecek uygulamaların benimsenmesine karşı tedbirli olunmalıdır.

İskoçya’da bir kadın örgütünün dava açması ve bu dava sonucunda trans haklarında aşınma ve geriye gitme yaşanması, diğer toplumlar için bir ibret hikâyesi olarak kayda geçmelidir. Tüm haklar için toplumlar arası ve hareketler arası dayanışma sağlanmazsa, edinilen olumlu sonuçlar kalıcı olmayacaktır. Bu haklar, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren edinilen kazanımlar gibi kırılgan bir pozisyonda yer alacaktır ve her an geriye gitme riski taşıyacaktır.



[1] Cisgender (“Cis”): Tr. Natrans veya cis. (“Sis” şeklinde okunur.) Sahip olduğu cinsiyet kimliği, doğumda kendisine atanan cinsiyetle örtüşen kişilere denilir.

[3] Karar metninin tamamına https://supremecourt.uk/uploads/uksc_2024_0042_judgment_aea6c48cee.pdf bağlantısından ulaşılabilir.

[18] Touraine, Alain, An Introduction to the Study of Social Movements, in Social Research, Vol. 52, No. 4, Social Movements (WINTER 1985), pp. 749-787 (39 pages)

[19] Benford, R., “An Insider’s Critique of the Social Movement

Framing Perspective” in Sociological Inquiry, Vol. 67, No. 4, November 1997, 409430

[20] Bandy, Joe, Frames of Protest: Social Movements and the Framing Perspective (review) in Johnston, H. & Noakes J. A., (eds.) Frames of Protest: Social Movements and the Framing Perspective, Lanham : Rowman & Littlefield Publishers, Inc., c2005

[21] Castells, Manuel, The City and the Grassroots: A Cross-Cultural Theory of Urban Social Movements,     University of California Press, 1984.


Etiketler: insan hakları, kadın, nefret suçları, siyaset, dünyadan, dava, özel haber
İstihdam