14/03/2014 | Yazar: Kaos GL

Avukat Rozerin Seda Kip Kaos GL dergisinin ‘Ya Eşitlik, Ya Hiç’ başlıklı 133. sayısına Meis Sitesi davası ve translara dönük nefreti yazdı.

Trans Kimliğin Varoluşsal Tıkanıklığı Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Avukat Rozerin Seda Kip Kaos GL dergisinin “Ya Eşitlik, Ya Hiç” başlıklı 133. sayısına Meis Sitesi davası ve translara dönük nefreti yazdı:
İstanbul’da transların,  toplumsal sosyalleşmenin muhtelif alanlarında varlığını ve/veya görünürlüğünü ortaya koyması beraberinde oldukça fazla zorluklar da doğuruyor. İnsanın en temel ve doğal hakkı olan yaşam hakkı, transfobik eylem ve yaklaşımlarla transların ellerinden alınıyor. Barınma hakkının ihlali, çalışma hayatındaki hakların kullandırılmaması ve en önemlisi sosyal güvenlik hizmetlerinden yararlanamamak, transların sosyalleşmesine ve varlıklarını ortaya koyabilmelerine çok büyük engeller oluşturuyor.
 
Translar ve özellikle trans kadınların cinsiyet kimlikleri eril ve trans/homofobik zihniyetler eliyle ya yok edilmeye ya da dışlanmaya çalışılıyor. Bana gelen başvurular içerisinde en sık karşılaştığım durum; trans kadınlara yönelik darp, tehdit, hakaret ve yaralama suçlarından dolayı yaşanılan mağduriyetin giderilmesi isteği. Bunun yanı sıra “yaralama, yağma, görevli memura direnme, görevini yaptırmama” gibi suçlamalarla da karşı karşıya bırakılan ve aslında mağdur iken yalnızca transların görünür olmasından kaynaklanan “ şüpheli sanık” olarak açılmış davalar veya soruşturmalarla karşılaşıyoruz. Bu saydığım suçlardan başka ve belki de en çok uğraş verdiğimiz davalar ise nefret saiki ile işlenen cinayetler.
 
Meis Sitesi, çok dallanan budaklanan bir dosya şu anda. Sürecin başında biz yalnızca bir suç duyurusunda bulunmuştuk. Ancak şüpheliler arasında Emniyet Müdürlüğü ve Kanaltürk (“Neşter” programı) de vardı. Bu sebeple dosyalar tefrik edilerek birkaç soruşturma dosyasına dönüştü. Meis Sitesi’nde yaşananları aklım almıyor. Yalnızca trans olduğu için mi bir insan bu kadar saldırıya, dışlanmaya, aşağılanmaya maruz kalır, yoksa Meis Sitesi de kentsel dönüşüme kurban seçilmiş bir yer olup devletin politikaları mı bu nefreti körüklüyor tartışmak gerekiyor. Yaptığımız suç duyurusundan sonra Küçükçekmece Cumhuriyet Savcılığı’nca hazırlanan iddianame bizi çok sevindirdi. Savcı soruşturma dosyasını bilirkişiye göndermiş ve bilirkişiden mütalaa alarak iddianameyi hazırlamış. Bilirkişi Mütalaası, şikâyetimizde belirttiğimiz, şüpheli kişilerin eylemlerinin suç olduğunu ve cezalandırılması gerektiğini açıkça ortaya koymuş. İddianame oldukça detaylı hazırlandığı gibi hukuki nitelendirmede uluslararası sözleşmelere de atıf yapılarak hazırlanmış. Ben hazırlanan bu iddianamenin LGBT’lere yönelik nefret söyleminin cezalandırılabilmesi bakımından çok değerli buluyorum. Nefret suçlarının Anayasal ve Ceza Yasası bakımından tanınması sürecinde yürüteceğimiz hak mücadelelerinde yargı makamlarının karar vermelerinde örnek teşkil edecek bir iddianamenin olması mutluluk verici. Bu davanın ilk duruşması 18 Aralık 2013 tarihinde Küçükçekmece 9. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek.
 
Bizler bu ülkede avukatlık mesleğini yaparken olması gerekenin olduğunu ve kanunun uygulandığını görünce çok mutlu oluyoruz. O kadar alışmışız ki ihlallere ve o ihlalin bir de devlet veya adalet tarafından meşrulaştırılıp kabul görmesine… Örneğin, Meis Sitesi’nde neredeyse aynı tarihlerde trans kadınların evlerinin haksız yere mühürlenmesi olayını yaşadık. İdarenin absürd bir kararı var; sözde BİMER’e yapılan “fuhuş” ihbarından sonra kadınlardan birinin evi izleniyor, suçüstü yapılıyor ve fakat ne hikmetse 6 ev birden aynı kararla mühürleniyor! Öyle ki fotokopi ile çoğaltılmış kararlara o anda kapı numaraları eklenerek işlem yapılıyor. Bunun adı “idarenin kasıtlı olarak trans bireylerin barınma ve mülkiyet hakkını ihlal” etmesidir! İdare mahkemesine taşıdığımız bir davamız oldu bu işlemle ilgili ancak reddedildi. Ret kararı çıkana kadar zaten mühürlerin çözülme süresi de tamamlanmıştı.
 
Şu an Meis’te yaşayan birkaç trans kadın var. Daha önce 20’ye yakın birey o binada ya kiracı ya da mülk sahibi olarak yaşıyordu ancak yaklaşık 1 senedir devam eden bu süreç, sürecin çok da sonuç alınarak ilerleyememesi, devam eden tehdit, darp ve hakaretler dolayısıyla sadece iki ya da üç trans ikamet etmekte. 17 Şubat 2013 tarihinde Meis’te kalan ve evlerin kapatılması sonucu sokaklarda yaşamak zorunda bırakılan trans kadın Seda, cami avlusunda ölü bulundu. Peki, şimdi bu kadının katili kim?
 
Ben bir hukukçu olarak bu ülkede adaletin ne zaman ve kimler için tecelli ettiğini gerçekten bilmiyorum ve tahmin de edemiyorum. Elbette bizler LGBT’lere yönelik tüm nefret suçlarında, tüm çabamız, inancımız ve samimiyetimizle mücadele etmekten yorulmayacağız.  Adaletin olduğunu düşünmek lazım ama yargıçların vicdanlarının olduğunu da her fırsatta yargıçlara hatırlatmak gerekiyor. 

Etiketler: insan hakları, nefret suçları
İstihdam