20/09/2010 | Yazar: Sema Semih

Cinselliğin ücretlendirilmesi beni asgari ücretle çalışıyor olmaktan daha fazla nesne yapmıyor.

Cinselliğin ücretlendirilmesi beni asgari ücretle çalışıyor olmaktan daha fazla nesne yapmıyor. Beni nesne yapan beni sessizleştiren politik söylemler, bana bir işçi ve vatandaş olarak eşit haklar vermeyi reddeden ve benim özgür irademi ve kendimi tanımladığım kelimeleri kabul etmeyi reddeden siyasi söylemlerdir.
 
Thierry Schaffauser
 
1 Nisan 2010’da Güvenliği Sağlama ve Kabahat Kanunu yürürlüğe girdi. Feminist bir tedbirden ziyade kadınları cinsel olarak bağımsız ve kendi eylemlerinde özgür olmayan bir şekilde gören bir ideolojiyle karşılaşıyoruz. Seks işçileri karşıtı yasalar cinsiyetçi. Özcü, paternalist ve kadınların bölünmesini tetikliyorlar.
 
Seks işçiliğini zamanı, yeri ve koşulları ne olursa olsun bir şiddet olarak düşünmek özcü bir algılama biçimi. Birçok erkek ve transseksüel birey seks işçisi olarak çalıştığı halde sadece kadınların seks işçisi olduğu düşünülür ve kadınların özünde mağdur olduğu kabul edilir. Böylece bir seks işçisine yönelik tüm şiddet eylemleri seks işçiliğinin eylendiği koşullardan ziyade seks işçiliğinin kendisinin sonucuna içkin olarak tahlil edilir.
 
Bu, seks endüstrisinde var olan asıl şiddetin görünür olmasını engeller. Bize bu şiddetten kurtulmamız için seks işçiliğini durdurmamız gerektiği öğütlenir. Eğer reddedersek ataerkil sistemin suç ortağı oluruz. Kadınları ezen endüstriyi korumakla suçlanırız.
 
Bell hooks "ortak mağduriyet" kızkardeşliğinin tehlikelerine karşı feministleri uyarmıştı. Mağduriyet statüsü, kadınları korunması gereken varlıklara indirger. Bu onların gücünün inkarına neden olur. Bu, seks işçilerini, kendi bedenlerimizin özgür kullanımını, kendi özgür iradelerimizi ve 16 yaşın altındaki çocuklar gibi cinsel isteğimizi ifade etme gücümüzü reddeder. Bu seks işçilerinin aptal, tembel, hiçbir becerisini geliştirmemiş ve kendi yabancılaşmalarının bilincinin dışında olduğu düşüncesini tetikler.
 
Seks işçilerinin haklarının karşıtı olan birçok aktivist tecavüzün seks işçisi olmanın bir koşulu olduğunu savunur. Çocukluğumuzdaki tecavüz ya da Stockholm sendromuyla alakalı iddialar kendi hayatlarımızın ustası olarak tanımlanmamız ve sesimizi duyurmamız için yaptığımız politik teşebbüslerin gayrı meşrulaştırılması için kullanılır. Bir tecavüz mağdurunun hayatının sarsıntıya uğradığını ve kendi isteğini ifade etme gücünü kaybettiğini nasıl söyleyebiliriz? Bunu öteki insanlara asla söyleyemeyiz.
 
Bizim sesimizi yadsımanın paternalist bir diğer yolu da bizim pezevenklerin oyununa getirildiğimizdir. Bu 1975'te bizim hareketimizin başlangıcından beri yaygın bir suçlama. Bu strateji birçok gruba karşı kullanıldı. Örneğin kadınlar kilise tarafından oy haklarından mahrum edilmek için, oyuna getirilmiş olmakla suçlandı.
 
Orta sınıf feministler "Orospu damgası" ile savaşmak yerine kendileriyle onun arasına mesafe koymayı tercih eder ve bu şekilde bu damgayı sağlamlaştırıp bu kimliği taşıyanları dışlarlar. Bu kadınlar arasında bölünmeye neden olur. Bu, kadın seks işçilerinin kendilerine kötü bir nam verdiğini düşünen diğer kadınlar tarafından içselleştirilmiş cinsiyetçiliğin bir şekli olabilir. Seks işçilerinin haklarının karşıtı bazı aktivistlere göre seks işçileri erkeklerin kadınların bedenine sahip olabileceği fikrinin devamlılığını sağlar. Seks işçilerinin tüm kadın sınıfı üzerinde bir baskı yarattığı söylenir.
 
Aksine, seks işçileri iki yetişkin özne arasında "cinsel hizmetin alışverişi" gibi bir kavramı kabul ettirmeye uğraşırken, "bedenini satmak" gibi ifadelerin seks işçilerinin sahip olunan ve nesne olmuş kadınlar olduğu fikrini tetikleyeceğini düşünüyorum.
 
Bedenime nüfuz edilmesi bedenimi verdiğim anlamına gelmiyor. Cinselliğin ücretlendirilmesi beni askeri ücretle çalışıyor olmaktan daha fazla nesne yapmıyor. Beni nesne yapan beni sessizleştiren politik söylemler, benim cinsel partnerleri irademe yönelik kriminalize eden, bana bir işçi ve vatandaş olarak eşit haklar vermeyi reddeden ve benim özgür irademi ve kendimi tanımladığım kelimeleri kabul etmeyi reddeden siyasi söylemlerdir.
 
Çeviren: Sema Semih
Kaynak: guardian.co.uk, 14 Nisan 2010


Etiketler: insan hakları, çalışma hayatı
İstihdam