27/09/2024 | Yazar: Kaos GL
ILGA-Avrupa, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 2010 tarihli cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine dayalı ayrımcılıkla mücadeleye ilişkin tavsiye kararının kabul edilmesinden bu yana bölge ülkelerdeki gelişmeleri raporladı.
Avrupa Konseyi, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine dayalı ayrımcılıkla mücadele önlemlerini özetleyen Bakanlar Komitesi Tavsiye Kararı’nın uygulanmasına ilişkin üçüncü incelemesini yürütüyor. ILGA-Avrupa, bu sürece yanıt olarak 27 üye örgüt ve diğer bölgesel LGBTİ+ ağlarından gelen incelemelerle birlikte IGLYO ile iş birliği içinde, Tavsiye Kararı’nın 2010'da kabul edilmesinden bu yana kaydedilen ilerlemeye odaklanan bölgesel bir rapor hazırladı.
Sosyal Politika, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği (SPoD) ve ÜniKuir Derneği’nin de katkı sunduğu raporda Türkiye’ye ilişkin tespitler de yer alıyor.
Raporda, Avrupa Konseyi’ne üye Macaristan, Kuzey Makedonya, İtalya ve Türkiye gibi devletlerin LGBTİ+ hakları alanında çalışan sivil toplum örgütleriyle ilişki kurmasının siyasi atmosferdeki değişikliklere bağlı olduğu belirtildi.
Bununla beraber; Türkiye’nin cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine dayalı nefret suçları ve nefret söylemlerini engellemek için kapsayıcı yasalar ve politikalar benimsenmediği vurgulandı.
Ahmet Yıldız ve Hande Kader cinayetlerine dikkat çekildi
Raporda, Türkiye’de nefret suçlarına ilişkin soruşturma ve yargılama süreçlerinde cezasızlık politikasının yaygın olduğuna dikkat çekildi. 2015’te babası tarafından eşcinsel olduğu için öldürülen Ahmet Yıldız davasının ve Hande Kader cinayetinin söz konusu cezasızlık politikasının en önemli örneklerinden olduğu ifade edildi.
Raporda değinilen bir diğer başlık ise LGBTİ+ mahpuslar oldu. Türkiye’deki LGBTİ+ mahpusların hücrelerde tutulduğu vurgulandı:
“Yetkililer bu uygulamayı LGBTİ+ tutukluların güvenliğini sağlamaları gerektiğini savunarak gerekçelendiriyor. Ancak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Türkiye'yi bir LGBTİ mahpusun haklarını ihlal etmekten suçlu bulmuştur. Karar uygulanmamıştır ve AİHM önündeki icra süreci devam etmektedir.”
Örgütlenme özgürlüğü, kamu finansmanı sorunları…
Örgütlenme ve dernekleşme özgürlüğü de raporda vurgulanan bir diğer başlık oldu. Raporda; Türkiye’deki LGBTİ+ örgütlerine yönelik tutumun endişe verici olduğu kaydedildi. LGBTİ+ örgütlerinin sık sık denetlendiği belirtildi.
Tarlabaşı Toplumu Merkezi’ne yönelik “hukuka ve ahlaka aykırı faaliyetler” gerekçesiyle açılan davanın hatırlatıldığı raporda LGBTİ+ örgütlerine yönelik kamu finansmanının olmamasının kalıcı bir sorun olduğuna dikkat çekildi. Bununla beraber; Türkiye’de finansmanın LGBTİ+ karşıtı gruplara tahsis edildiği vurgulandı.
Onur Yürüyüşleri’ne yönelik baskı ve anayasa değişikliği tartışmaları
Raporda; Türkiye’deki LGBTİ+ aktivistlerinin risk altında olduğu ifade edilirken Türkiye’deki LGBTİ+ karşıtı anayasa değişikliği tartışmaları da hatırlatıldı:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan ve diğer siyasetçiler, kendilerini “aile değerlerinin” koruyucusu olarak göstermek için LGBTİ+ bireylere karşı bir söylemi siyasi bir araç olarak benimsediler. Bu söylem, aileyi “bir erkekle bir kadının birleşmesi” olarak yeniden tanımlamayı ve yetkililere “aile yapısını korumak” amacıyla LGBTİ+ derneklerini kapatma yetkisi vermeyi amaçlayan yakın tarihli anayasa değişikliği teklifinin önemli bir unsuruydu.”
Onur Yürüyüşleri’ne yönelik polis şiddeti ve baskı da raporda yer alan başlıklardan oldu:
“Geçtiğimiz dokuz yıl boyunca Türkiye, ülke genelindeki Onur Yürüyüşü etkinliklerine yönelik eşi benzeri görülmemiş bir baskı yaşadı. Özellikle 2023 yılında şiddet daha da artmıştır. LGBTİ+ karşıtı söylemlerin ağır bastığı cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından, yetkililer 11 LGBTİ etkinliğini ve Onur Yürüyüşünü şiddet kullanarak engellemiş ve aralarında çocukların, aktivistlerin, avukatların, yabancıların ve gazetecilerin de bulunduğu 530 kişinin gözaltına alınmasına yol açmıştır.”
Raporun tamamına ulaşmak için tıklayın.
ILGA-Avrupa’nın internet sitesinde yayınlanan raporun karmaşık bir gerçekliği ortaya koyduğu vurgulandı:
“Rapor karmaşık bir gerçeklik sunuyor. Bazı Avrupa Konseyi üye devletleri önemli adımlar atmış olsa da diğerleri LGBTİ+ bireylerin korunmasında durgunlaştı veya hatta geriledi. Endişe duyulan temel alanlar arasında yasal cinsiyet tanıma, şiddetten korunma ve eğitim, sağlık hizmeti ve istihdamda eşit muamele yer alıyor. Ancak olumlu gelişmeler de var. Tavsiyenin kabul edilmesinden bu yana geçen 14 yılda bölge genelinde ilerleme kaydedildi ve hükümetler sivil toplumla yakın bir şekilde çalıştığında eşitliğin elde edilebileceğini gösterdi."
Etiketler: insan hakları, siyaset, dünyadan, onur yürüyüşü