26/09/2017 | Yazar: Ali Özbaş

‘E yok, ben o kadar türü bir arada izleyemem, şöyle bir konuda, aklımı karıştırmadan beğenebileceğim bir film arıyorum, diyenlerin kesinlikle uzak durması gereken bir film.’

Türler arasında şaşırtıcı yolculuk için ‘Sinyal’in peşine takılın Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

“E yok, ben o kadar türü bir arada izleyemem, şöyle bir konuda, aklımı karıştırmadan beğenebileceğim bir film arıyorum, diyenlerin kesinlikle uzak durması gereken bir film.”

Burada da kullandığım afişin olduğu DVD’sini gördüğümde hoşuma gitti, uzay gemisinde ya da uzay istasyonunda geçen bir bilimkurgu olacağını düşünerek hevesle aldım filmi. Mağazaya gidip kendimden geçerek aldığım birkaç DVD’nin kaderi olan henüz izlenmemişler rafına yerleştirdikten sonra muhtemelen birkaç ay geçecekti yine. Fakat “Hayat-Life” filminin yarattığı hayal kırıklığı dolayısıyla bünyem bilim kurgu filme doymamıştı da ondan mıdır, peşinden izlediğim “Dune” filminin 3 saate yaklaşan süresine rağmen kendimi uzayda hissetmek yerine kurtarıcı-mesih dinsel hikâyesini izlemiş olmanın bünyemde yarattığı şok etkisinden midir, vampirlerin kana, zombilerin beyne olan açlığı gibi uzaya-bilim kurguya açlık hissettim. Bu filmi (The Signal/Sinyal) de, benden umulmayacak kadar hızlı sürede raftan indirip DVD oynatıcısına taktım.

Bir oyun kutusundan kıskaçla oyuncak yakalamaya çalışan çocuğa bunda başarılı olma tüyosu veren, koltuk değnekleri kullanmakta olan Nic isimli gencin peşinden bir araba yolculuğuna çıkıyoruz. Nic ve yakın arkadaşı Jonah, Nic’in kız arkadaşı Haley’i bir yıl süresince yeni bir hayata adım atacağı şehre götürmekteler. Yaşadıkları şehri terk etme gerekçesinin okul mu yeni bir iş mi olduğunu bilemediğimiz Haley ile Nic’in mecburi ayrılıklarının kalıcı ayrılığa dönüşecek olma riski, Nick’in ayaklarının tüm tedavi girişimlerine rağmen düzelmemesiyle ilişkiden ve sorumluluktan kaçış olduğu yönünde tartışmaları ile film bir çeşit “âşık gençlerin yol filmi” tadında ilerliyor. İyi oyunculuklar, akıcı diyaloglar dolayısıyla umduğum tür ile yakından uzaktan alakası olmasa da filme kaptırmış izlemekteydim haliyle.

Gece konakladıkları otelde gelen mesaj ile iki kankanın gizli işler çevirdiğini anlıyoruz ve gerilime doğru dümen kırıyor film. Yazıştıkları kişi bunlara meydan okuyan bir bilgisayar hackerı. Okullarının not veri tabanını hacklemiş, kendileri de bilgisayarda usta oldukları ve önceden de damgalanmış oldukları için bu saldırı iki kafadarın üstüne kalmıştır. Daha büyük bir hack olayını yapıp, bizim iki delikanlıyı iyice zor duruma sokacağını yazan gizli hackerın blöfünü görüp, onun yaşadığı yeri bulan ikili, Haley’i yeni yuvasına bırakıp, ona baskın yapmaya karar verirler. “Ben de merak ettim, ben de görücem, önce birlikte onun bulunduğu yere gidelim, beni sonra bırakın” deyince Haley, girdikleri yolun tenhalığı, bozukluğu ve karanlık atmosfer, buldukları harabe ve ürkütücü ev gerilimi korkuya doğru çeviriyor. Filmin bana batan tek yanı bu esnada gerçekleşiyor; “ben de sizinle gelip görecem” demesine rağmen kızcağızın “sen arabada bekle” denilerek arabada bırakılması. Evin tekin olmayan hali elbette film kahramanlarını korkuttuğundan kendilerince kızımızı güvende tutmak isteyerek arabada bırakıyorlar ama el insaf, hiç mi korku filmi izlemediniz, mademki ortada korkulacak bir şey olduğunu düşünüyorsunuz, birileri arkada tek başına bırakılmaz, bırakılırsa da saldırıya ilk uğrayan o olur. Arabada kalmayı kabul eden Haley, diğerlerinin evde yaptıkları inceleme esnasında birbirlerini korkutacak şakalar yapmalarının ardından çığlık atıyor. İkisi dışarı çıktığında gördükleri kapıları açılmış boş bir araba. Peşinden Haley’in çığlığını bir kez daha işitiyorlar ve gökyüzüne doğru çekilmesini ve tuhaf saçaklar-kablolar benzeri bir şeyleri görüyorlar karanlık içinden.

Tüyler ürperten bu sahnenin ardından ekran kararıyor ve tecrit edilmiş bir şekilde hastane benzeri bir mekânda gözünü açıyor Nick.

Damon adında, korunaklı astronotvari kıyafetler içinde biri Nicki sorguya alıyor. Sinyali ilk alanların onlar olduğunu, uzaylılarla temas etmiş olduklarını, şu an dışarısının tehlikeli ve virüs dolu olduğunu söyleyerek, onların etkilenip etkilenmediğini anlamak adına sürekli bir sorgulama haline giriyor. Bundan itibaren filmimiz bilim kurgu sularında dolanırken tam olarak vakıf olmadığımız sesler ve imalarla hissettiklerimiz dolayısıyla thriller tarzında bir gerilimin kucağında merakla olacakları bekliyoruz. Sonrası iyice heyecan dorukta ve hareketli dakikaların yaşandığı, olanları anlamaya yaklaştıkça anlayamadığımız olayların arttığı, içerisi ve dışarısının karıştığı, yolların kurtuluşa götürürken çıkmaza tosladığı, türler arasında gezinmekten zevk alan, bu türleri sevenlere de zevk veren bir film halinde ilerliyor. E yok, ben o kadar türü bir arada izleyemem, şöyle bir konuda, aklımı karıştırmadan beğenebileceğim bir film arıyorum diyenlerinse kesinlikle uzak durması gereken bu film, mutlaka tekrar izlemek isteğimle izlenmişler rafına doğru kaldırılır.

Ali Özbaş'ın sinema yazılarının tamamına ulaşmak için burayı ziyaret edebilirsiniz.


Etiketler: kültür sanat
nefret