29/05/2012 | Yazar: Kaos GL

Münferit olaylarmış gibi gösterilmek istenen ama her gün bir başka örneği oradan buradan boy gösteren muhafazakârlaşma tartışmalarının tamamı kadınların aleyhine gelişmeleri içeriyor.

Üç Çocuk Faşizmi! Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Münferit olaylarmış gibi gösterilmek istenen ama her gün bir başka örneği oradan buradan boy gösteren muhafazakârlaşma tartışmalarının tamamı kadınların aleyhine gelişmeleri içeriyor.
 
Tekirdağ 1 No’lu Cezaevi’nde tutsak Tuncay Yılmaz yazdı
 
“Çocuk yapınız, bir sürü çocuk… her ailenin en az dört çocuğu olmalıdır. İnsanın ne kadar fazla çocuğu olursa o kadar sağlıklı olur. Nicelik güçlüdür. “
 
“Çalışma bir kadını erkek gibi onurlandırır ama çocuk anneyi kutsallaştırır.”
 
“En az üç çocuk yapmak için özveriden kaçınmayınız.”
 
Hafızanızı biraz zorlasanız ya da küçük bir arşiv taraması yapsanız Recep Tayyip Erdoğan’ın bu cümleleri nerede kullandığını hatırlayacaksınız gibi geliyor size, değil mi?
 
Oysa yanılıyorsunuz. Yani yanılıyorsunuz da pek de yanılmıyorsunuz aslında. Birinci alıntı İtalya’nın faşist duçesi Mussolini’nin 30 Mayıs 1934 tarihli bülteninde yayınlanan bir yazısından.
İkinci alıntı Alman faşizminin kurucusu Hitler’in 1932 başkanlık seçimleri için hazırladığı parti programından.
Üçüncü alıntı ise Fransa’nın iki yıllık faşist ara rejiminin başkanı Mareşal Petain’e ait.
 
Yanılma-yanılmama konusunda yukarıda kurduğum karışık cümlenin gerekçesini biraz olsun ortaya koyabildim herhalde. Alıntıların kaynaklarını ortaya koyarak işin “yanılma”  kısmını çözdükten sonra, aslında yanılmadığınızı  ispatlayacak onlarca benzer Recep Tayyip Erdoğan cümlesini bulmayı sizlere bırakıyorum artık.
 
Siyasal yönetimlerin totaliterleşmesiyle –tiranlaşmasıyla muhafazakârlaş(tır)ma her zaman baş başa gitmiştir. Mutlu azınlık, mutsuz çoğunluğu sadece tepeden uygulanan bir devlet zoruyla değil, tabanda var edilmeye çalışılan rıza mekanizmalarıyla sisteme biat etmeye, dahil etmeye zorlamıştır.
 
Bu muhafazakârlaş(tır)ma sürecinden en büyük pay her daim kadınlara düştü. Farklı üretim ilişkileri içerisinde binlerce yıldır pekişerek gelişen erkek egemen akıl, iktidarını baki kılmak için ilk önce kadınlara yönelmiştir hep. Tarihin en eski sömürü ve tahakküm ilişkisini, patriarkayı en yeni olana temel etmek istemiştir. Bu saldırının “kutsal araçları” ise binyıllardır değişmedi: aile, namus, çocuk, evlilik. Kapitalizmin yapısal krizini aşamayan küresel sermaye de, içeride  mutlak iktidarlaşma ve bölgede emperyal güç olmak isteyen “yerli” sermaye de planlarını hayata geçirebilmek için ağırlıklı olarak kadınların hayatını etkileyen muhafazakârlaşma yönetime girdi bir süredir. Ezenler, ezilenlerin erkeklerini de yanlarına alarak önce kadınları kontrol altına almaya çabalıyor yani. Ezilenlerin egemenlerine yani erkeklere bazı avantajlar, sus payları sunarak zulümlerine sessiz kalmalarını sağlamaya çalışıyor.
 
Münferit olaylarmış gibi gösterilmek istenen ama her gün bir başka örneği oradan buradan boy gösteren muhafazakârlaşma tartışmalarının tamamı kadınların aleyhine gelişmeleri içeriyor. Büyük bedeller ödenerek kazanılmış haklar, üstelik de “ilerleme-demokratikleşme” demagojileriyle birlikte tek tek geri alınıyor. Ailenin kutsallaştırılması, erkeğin yüceltilmesi ve üç çocuk propagandasıyla kadın kamusal alandan kopartılıp özel alan yani ev/aile hapishanesine kilitlenmek isteniyor.
 
Bir gün bir belediyenin aile danışmanı erkekler için dört evliliği tartışmaya açarken, başka bir gün devletin bir imamı, kadınlara, erkeklerine saldırı için imkân tanımalarını salık veriyor. Başbakan ise kadınlara (aslında erkeklere sesleniyor elbette) üç çocuk için hiçbir fırsatı kaçırmıyor. Üstelik bu konuda sınır da tanımıyor. Kıbrıs, Hırvatistan, Makedonya hiç fark etmiyor.
 
Yargıyı bu kadar kontrol altına almış, kanun hükmünde kararnameler aracılığıyla yasamayı yürütmeye mahkûm etmişken bir bakmışsınız Mussolini’nin Rocco yasası bir yasayı yürürlüğe sokuvermiş AKP. Babaya, kocaya ya da erkek kardeşe onurlarını korumak gerektiğinde, bir öfke anında, kızı, karısı ya da kız kardeşini öldürme hakkı tanıyan bu yasa fiiliyattaki durumun yasal güvenceye kavuşması anlamına gelecektir sadece.
Olmaz demeyin. Yine böyle bir kanun hükmünde kararnameyle Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı, Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı haline gelmedi mi?
 
Tabi bu muhafazakârlaşma sadece iktidarın marifeti değil. CHP’nin Aile Kartı uygulaması da kadınları sadece “aile” olduğunda gören yaklaşımın bir başka güzide örneği. Yine tarihsel bir anıştırmaya başvuracak olursak: “Kadın cahil bir iki memeli hayvandan başka bir şey değildir.” sözüyle ünlü(!) İtalyan faşizminin baş ideologlarından Ferdinando Loffredo’nun “kadının erkek karşısında bağımlılığını” daha sıkı duruma getirmek için önerdiği uygulamanın ismi de “Aile Kartı”ydı.
 
Kadın cinayetlerinin, erkek şiddetinin, hak gasplarının artışından biraz da bu muhafazakârlaş(tır)mayı sorumlu tutmak gerekmez mi dersiniz?
 
Tuncay Yılmaz, TÖPG Sözcüsü / Tekirdağ 1 No’lu Cezaevi
 
*Alıntılar Maria-a.Macciocchi’nin Faşizmin Analizi kitabından

Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam