13/02/2007 | Yazar: Kaos GL

‘Kim, ne, adı, işi bunları bilmeyi pek de istemiyor. Onun orada olduğunu bilmek, her hafta aynı sinemaya gelmek içini kıpırdatıyor. Bunları daha önce yaşamamış. Filmin, salonu aydınlatan karelerindeki değişen renk tonlarıyla her bir tonda yüzünün hatlarını incelemek… Her bir ayrıntıyı kafasına kazımalı; saçları, alnı, dudakları…’

‘Kim, ne, adı, işi bunları bilmeyi pek de istemiyor. Onun orada olduğunu bilmek, her hafta aynı sinemaya gelmek içini kıpırdatıyor. Bunları daha önce yaşamamış. Filmin, salonu aydınlatan karelerindeki değişen renk tonlarıyla her bir tonda yüzünün hatlarını incelemek… Her bir ayrıntıyı kafasına kazımalı; saçları, alnı, dudakları…’

KAOS GL

Salim

Eğilip boynunu öptü. Karşısındaki daha hızlı davranmıştı. O da öyle davranmalıydı. Kucakladı. Yukarı daha yukarı. Teni yumuşacıktı. Yatağa kadar taşıdı. Daha önce orda kimlerin yattığına aldırmadan yanına uzandı. Ya kapı çalmasını bekliyor ya da başka bir olay hani böyle zamanları hep berbat eder ya o tür bir şey.

Tuhaf, herhangi bir olağan dışılık olmadı. Yukarıdakilerin hiçbirinin gerçekleşmediği gibi. Ama nasıl da geçiriyordu aklından tutkuyla, istekle. Ve zamanı gelince onla yaşayacaklarını kuruyordu kafasında, bir daha, bir daha, hiç bitmeyecekmişçesine.

Bunları ne zaman yaşayacağını tam olarak bilemiyor. Onu ilk gördüğünde içindeki ses yaşama amacını belirledi sanki. Ama, boş bir koltuk için nasıl bir mesafe, uzaklık kullanmalı. Boş bir koltuk.

Kim, ne, adı, işi bunları bilmeyi pek de istemiyor. Onun orada olduğunu bilmek, her hafta aynı sinemaya gelmek içini kıpırdatıyor. Bunları daha önce yaşamamış. Filmin, salonu aydınlatan karelerindeki değişen renk tonlarıyla her bir tonda yüzünün hatlarını incelemek… Her bir ayrıntıyı kafasına kazımalı; saçları, alnı, dudakları…

Yaşanan neydi ki zaten geçmişinde. Her Pazar sırf onu görmek için gelinen bu sinema onu mutlu etmeye yetiyor. Bunları yaşayan bir tek kendisi mi?

Onu ilk gördüğü anı sonraki anları hatırlıyor, birbirlerine bakmalarını. O da bir şeyler hissediyor mu? 20'li yaşlarda. Arkasında FBI yazan sarı bir mont giyiyor. Hafta boyunca sırf dışarıda görmek için her gördüğü sarı montluyu o zannediyor. Etrafa bakışı, gözlerini kaçırışı kendinden bir şeyler bulma isteği…

Bir Eylül günü onu gördükten sonra bilincine bu kadar işleyeceğini, yalnız anlarını paylaşacağını nasıl bilebilirdi?

O küçük oda değişime uğramıştı, yalnızlığa da. O bir yerlerde işte, evde, dışarıda, yaşamda. Onu düşünen birinin varlığından habersiz. Varlığı bile sevinç veren O.

Zaman geçtikçe çocuğun yaşamındaki yeri de büyüyor. Artık düşlerinden de öte bir yerde. Bir tür ütopya veya erişilmesi güç bir doruk. Ne zor bunu açıklamak. Nasıl oluyor da birisi böyle ulaşılmaz, içerde taşınan, istenen biri haline geliyor.

Bunları düşünerek o dört duvar arasında saatler geçiriyor. Her hafta, Pazar sinemaya gelişini bekliyor. O da sanki onu ödüllendiriyor. Her hafta orda aynı sıra, aynı oturuş tarzı. Bir koltuk atla ve diğerine otur. Koltuğa lanetler yağdırıyor. Kırmak, parçalamak istiyor. Bir tür işkence ağır kokusuyla o sinemada. Onlarca insan arasında bir kendisi bir de o film aralarında dışarı çıkıp içeri girdikçe nasıl da ümitleniyor. Belki bu sefer, o nefret ettiği koltuğu sevecek.

Haftalarca o sinemada suskunluklarını paylaştılar. Onu ilk gördüğünden beri tam iki ay geçmiş ama hâlâ yolunu kesip gözlerinin içine bakmayı veya film aralarında dışarı çıkıp da bir şeyler konuşmayı becerememişti. Hatta, soğuk Kasım ayı boyunca sinema çıkışında belki cesaret edip konuşurum veya böyle bir şeyi o yapar deyip; yağan kar altında beklemeleri, üşüyen ayakları, ağrıyan karnı.

Niyetlendiği her an öylesine bir heyecana kapılıyor ki kafasının içinde uçuşup duran onlarca şey kayboluyor. Çok mu uzak? Umutları, umutsuzlukları, onlarca düşünce. Bazı geceler uyuyamıyor. Yaklaştıkça uzaklaşan. Yine de yaşamında yeni bir olay.

Neler kurmuyor ki? Ne diyecek? Devamı nasıl gelecek? Sonu nasıl bitecek konuşmanın? Yanına uzanmak, ona sarılmak. O zaman onu boynundan öpecek, belki de o onu boynundan öpecek, onun tam da yapmayı planladığı şeyi karşı taraf yapacaktı, sonra kucaklayıp yukarılara ta yukarılara… Düşler, düşler, sonu yok. Ne ki istediği?

Başını göğsüne koyup saatlerce uyumak, uyumak.

Nihayet sinemadan çıktı. Yine saatlerce onu seyretmişti, onu fark etmesini isteyerek. Bakıyor ama tereddütlü, yanına gelse mi yoksa çekip gitse mi? Yaklaşıp geri dönüyor.
Kasım ayı sonu. Bir kaç sokak lambası, tek tük insanlar, diğer zamanlar pek de bir anlam ifade etmeyen bu cadde. Karşılığı alınmış bakışlar. Onu düşündüğü anları hatırlıyor. Yağmurda yürürken yanında olup şemsiyesini tutmak gibi veya gece yalnızken, lambaları söndürüp, cama çıkıp, içilen sigara dumanlarında nerde, kiminle, ne yapmakta olduğunu düşünmez gibi.

Şimdi ne yapmalı, peşinden mi gitmeli? Veya kendini bu kadar basit göstermemeli mi? Nasıl istiyor konuşmayı. Başka nasıl tanışılır? Evet, evet izlemeli.

Bunları düşünerek kendini onun peşinde buldu. Korkuyla karışık istek, biraz da ümit belki de.

Kafasında hızlı bir senfoni; flütler, kemanlar, çellolar… Bir an hepsi sustu. Koro şefi kayboldu. Onu göremiyor. Nasıl bu kadar dalgın olur. Çevresine bakınıyor. Hayır, yok, nasıl da hayıflanıyor. Hep böyle yarım mı yaşanacak? Oturup düşünse belki de peşine düşmeyecek. Ne bu, içgüdü mü? Bir hafta daha bekleyecek, ona ne kadar yaklaştığını düşünerek. Sokak dipsiz bir kuyu gibi geldi gözüne. Başı önde, kuyunun derinliklerine dalarak yürüyor. O karanlıkta koluna arkadan yapışan bir el:

—Baksana.

Dönüyor. Çözülüyor. Baksana, sanki gözlerime, bana, içime bak der gibi. Düşü mü gerçekleşiyor, ne cevap vermeli? Bu kadar kolay olmamalı onca gün, gece, ütopya.

—Beni mi izliyorsun?

Ağzından yo ile y arası bir şeyler çıktı.

—İstersen bir otele gidelim. Paran var mı? Sana pahalıya patlarım.

Susuyor. Bağırmak istiyor "Yapma, düşlerimi yıkma, hayatıma bir tane daha ucuz, sıradan deneyim ekleme". Kafasında, günler, geceler, ütopya, yağmur, kar, üşüyen ayakları, suskunlukları, saatler, hepsi birbiriyle çarpışıyor.

Bu değil, BU DEĞİL!


Kaynak: Kaos GL, Mart 1998, Sayı 43



Etiketler:
İstihdam