08/05/2006 | Yazar: Kaos GL

Ustaların 'ustasız ustası'ydı Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Atıf Yılmaz'ın ölümüyle Türk sinemasında bir dönem kapandı. 55 yıllık sinema serüvenine 115 film sığdıran ve 'ustaların ustası' olarak anılan Atıf Yılmaz, Türk sinemasının en önemli eşcinsel filmlerinden ''Düş Gezginleri'' ile ''Gece, Melek ve Bizim Çocuklar''’ın da yaratıcısıydı.

KAOS GL

70'ini devirmişti ve kendisini yorgun ve yaşlı hissetmiyordu. Yaşıyla ilgili sorulara, kendisini Türk sinemasının en genç yönetmeni olarak hissettiğini söyleyerek yanıtlıyordu. 1997'de kendisiyle yaptığımız söyleşide yönetmenliğe daha ne kadar devam edeceğini sormuştuk. Yanıtı netti: "İnsanı en çok dinlendiren şey sevdiği işi yapabilmesi. Sinema çok güzel bir sanat ve benim varlık nedenim. Sevdiğim işi yaptığım için kendimi hiç yorgun hissetmiyorum. Sonuna kadar devam edeceğim."

Evet, önceki gece son nefesini verene kadar dediği gibi de yaptı. Son yıllarda amansız hastalık vücudunu sarmıştı ama o son filmi 'Ada' üzerine çalışıyordu. Kültür Bakanlığı'ndan destek de almıştı ve bu yaz çekecekti.

Atıf Yılmaz, 92 yıllık sinema tarihine sahip Türkiye'de, aralıksız 56 yıldır ürettiği filmler ve yetiştirdiği sinemacılarla Türk sinemasının kilometre taşlarından biri oldu. Yılmaz Güney, Ertem Göreç, Nejat Saydam, Şerif Gören, Zeki Ökten, Ali Özgentürk, Ömer Kavur gibi yönetmenlerin ustası olan, kendisi de 'ustasız usta' olarak anılan Atıf Yılmaz, 'dünyanın en güzel mesleğini' yaptığını düşündüğü için, en zor koşullarda bile sinemadan hiçbir zaman kopmadı ve 80 yıllık yaşamına 115 film sığdırdı.



Okulda lakabı 'rejisör'dü

Atıf Yılmaz, 1926 yılında Mersin'de doğdu. Ortaokuldayken bir arkadaşı ona 'rejisör' lakabını takmıştı. Babasının memurluğu ve maddi durumları nedeniyle İstanbul'da başladığı liseyi Adana, yine İstanbul Kabataş ve Bursa'dan sonra Mersin Lisesi'nde ancak tamamlayabildi. Edebiyat hocasının verdiği kompozisyon ödevini senaryolaştırıp hem onu pazarlamak, hem de üniversiteye girmek için İstanbul'a geldi. Güzel Sanatlar Akademisi'nin Mimarlık Bölümü'ne giremeyince Hukuk Fakültesi'ne kaydoldu, ama bütün arkadaşları ve aklı akademide olduğu için öğrencisi olmadığı halde Resim Bölümü'ne devam etmeye başladı. Bir süre sonra öğrenci olmadığı anlaşılınca okula girmesi yasaklandı.

Nuri İyem'den resim dersleri alarak 'Tavanarası Ressamları' sergisine katıldı. Aynı dönemde Orhan Hançerlioğlu ve arkadaşlarının çıkardığı Beş Sanat dergisine sinema ve tiyatro yazıları yazdı, film afişleri yaptı. Senaryosunu pazarlayamamıştı ama ressam ve edebiyatçı dostların yanında sinemacı dostlar da edinmeye başladı. Bunlardan birinin önerisiyle iki filmde yönetmen yardımcılığı yaptıktan sonra, senaryo yazarlığı ve yönetmenlik teklifi aldı. Hukuk Fakültesi'ni bitirip yargıç, hâkim olmaya niyeti yoktu. İyi bir ressam olamayacağını da fark edince sinemaya yöneldi.

İlk yönetmenlik denemesi 'Kanlı Feryat'tan (1951) sonra, kısa sürede ticari başarı kazanan popüler romanların sinema uyarlamalarıyla piyasanın güvendiği bir yönetmen oldu. İlk önemli ve piyasa dışı filmi 'Gelinin Muradı'nın (1957) ticari başarısı ve eleştirmenlerce beğenilmesi ona çeşitli türleri deneme cesareti verdi.

Kasaba gerçeğini ve kadının dünyasını en iyi yansıtan yönetmen olarak anılmasının yanı sıra, fantastik sinemanın sınırlarını zorlamış, epik sinemanın ürünlerini vermiş, töre komedisinden durum komedisine kadar her çeşit güldürüyü denemişti. Belki onun kadar türler arasında bu kadar dolaşan bir yönetmen yoktu Türk sinemasında. Onun için Yılmaz'ın sinemasını belli bir kalıba sığdırmak zor. Ama illa bir kalıba, bir tanıma sokmak gerekirse, sinema yazarı Burçak Evren'in deyimiyle "En uygun yaklaşım, onun her devrin sinemacısı olarak benimsenip türlerin dışında, akımların, eğilimlerin, yeniliklerin, modaların, kısaca 'güncel'in sinemacısı olduğu gerçeğidir."

Özellikle 80 sonrasındaki filmlerinde kadın karakterler öne çıkmaya başladı. Öyle ki 'kadın filmlerinin yönetmeni' olarak anılır oldu. Fakat bunun asıl sebebi Atıf Yılmaz'ın kadınlar üzerinden Türkiye'yi anlatmayı daha uygun görmesiydi.

Türk sinemasının çeşitli kriz dönemlerinden çok fazla etkilenmeden geçmiş kesintisiz 55 yıllık bir sinema yaşamı. Evet, Atıf Yılmaz, 'her devrin sinemacısı'ydı ve sinemadaki sürekliliğini 'fazla taviz vermeyen ama uyumlu, terbiyeli, saygılı bir kişiliği' olmasına bağlıyordu.


Kaynak: Radikal, 7 Mayıs 2006


Etiketler: kültür sanat
nefret