02/08/2011 | Yazar: Bawer Çakır

İki olay… İkisi de birbirinden beter… İkisi de birbirinden can sıkıcı… İkisi de yine ya ağza sakız ya da Facebook’a statü/Twitter’a tweet olarak kalacak ya da ‘oh olmuşcular’ın orgazmik hazlarıyla halının altına süpürülecek. Tıpkı daha önceki benzerleri gibi…

Vatanın Bölünmez ‘Erkekliği’… Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

İki olay… İkisi de birbirinden beter… İkisi de birbirinden can sıkıcı… İkisi de yine ya ağza sakız ya da Facebook’a statü/Twitter’a tweet olarak kalacak ya da “oh olmuşcular”ın orgazmik hazlarıyla halının altına süpürülecek. Tıpkı daha önceki benzerleri gibi…

İlkinin olay mahalli İstanbul Fatih. 26 yaşındaki Ö.F.K. Facebook vasıtasıyla tanışıp para karşılığı cinsel ilişkiye girmek için anlaştığı 24 yaşındaki Didem Soral’ı öldürdü. Bir nefret cinayeti klasiği olan bıçakla. Kaç darbe olduğunu bilmiyoruz. Soral’ın vücudunun çeşitli yerlerinde çok sayıda bıçak darbesi saptanmış. Tıpkı daha önceki çok sayıda nefret cinayetinde olduğu gibi.

Katil zanlısı asker firarisiymiş. Cinayetin ardından kaçmaya çalışırken Soral’ın yaşadığı apartmandakilerin gürültü şikayetiyle polise yakalanmış. Ne demiş dersiniz ilk ifadesinde? Evet, doğru tahmin: “Ben onu kadın sanmıştım.”


Katilin ifadesine bakınca bu “bahanenin” arkasında neler olduğunu pek rahat görebiliyoruz. Zira Ö.F.K cinayeti işlemende önce Soral ile bir süre sohbet etmiş. Hangimiz bu sırada katilin Soral’ın cinsiyet kimliğine dair hiçbir bilgisi olmadığına inanıyoruz. İnananlar olacaktır. Çünkü, söz konusu translar ya da eşcinseller olduğunda bu toplumun büyük bir kesimi suçluyu anlamaya daha hevesli. Ve ona hak vermeye…

Ö.F.K. firari asker olduğu için inzibata teslim edilmiş. Peki, bundan sonra ne olacağını tahmin ediyoruz? Kuvvetle muhtemel çıkarıldığı mahkemede “kandırıldığını” söyleyecek, “bana ters ilişki teklif etti” diyerek kendini “savunacak”, hakim ve savcılar da “kandırılmış” Ö.F.K.’ye inanacak ve “haksız tahrik” indirimiyle kısa bir süre hapis yatıp çıkacak ve tekrar memleketine hayırlı bir asker olacak.

Diğer olayın mağduru ise modacı Cemil İpekçi. Daha adını yazar yazmaz bazılarının iyi olmuş diyeceği bir mevzu. Çünkü, yakın zamanda “muhafazakar bir eşcinsel” olduğunu açıklayıp AKP’ye övgüler düzen İpekçi yıllardır Türkiye’de özgürlük mücadelesi veren LGBT örgütlerini ve bireylerini de kıyasıya eleştirmekten geri durmamıştı. “Özgürlüğün ruj sürme hakkı” olmadığını söyleyerek kendisine hükümet katında altından yapılmış bir koltuk sahibi olduğunu sanarak en homofobikten daha homofobik en transfobikten daha transfobik açıklamalarıyla neredeyse her gün ya televizyonda ya da gazetelerdeydi. LGBT örgütlerine mikrofon tutmaktan imtina eden, haklarında olumsuz haberler dışında hiçbir şeyi sayfalarına ya da ekranlarına taşımayan necip Türk medyasının kadrolu eşcinseli olmuştu. E eşcinsellere hakaret eden bir eşcinsel köpeği ısıran insan gibiydi ne de olsa.

Sonra köprünün altından az sular aktı. Ve İpekçi Bodrum’da sevgilisi ile alışveriş yaparken bir kişinin önce sözlü sonra da fiziki saldırısına uğradı. Şikayeti üzerine saldırgan sorgulandı ve hemen arkasından İpekçi’nin serbest bırakıldı. İpekçi haklı olarak sinirlenmişti. Yaptığı açıklamada daha önce ABD’den ve Avrupa’dan daha özgür olduğunu söylediği Türkiye’de saldırganın neden serbest bırakıldığına feryat ediyordu. Ama bu kez 180 derece karşıdan.

İpekçi yakınlarda Habertürk’ten Fatih Altaylı’ya verdiği söyleşide “LGBT bireylere yönelik şiddetin söz konusu olmadığını, sokakta çalışan kadınlara da benzer şiddetin olduğunu” söylemiş, LGBT oldukları için değil, sokakta çalıştıkları için şiddete uğradıklarını ima etmişti.

İpekçi’nin refleksleri muhafazakar çalışıyor, bu çok açık. Ancak hayat da ne yazık ki bazı şeyleri insana pratik ettirerek öğretiyor. Hala yukarıda söyledikleri gibi düşünüyor mu bilemiyoruz, ancak açık olan şu ki kendisinin hakir gördüğü, aşağılamakta beis görmediği LGBT mücadelesine şimdi kendisinin de ihtiyacı olduğu. Bu mücadelenin öznelerine ise tüm bu açıklamalara rağmen yine de İpekçi’nin arkasında duracak. Tıpkı vaktiyle İpekçi gibi LGBT’leri aşağılamaktan geri durmayan Huysuz Virjin’e yaptıkları gibi.

Ezcümle, iki hadise birbirinden farklı görünüyor olabilir bazılarınıza. Ancak değil. Çünkü ikisinde de hedef LGBT varlığı. Bahanesi ise hep aynı: Vatanın bölünmez erkekliği, homofobisi, transfobisi…

Söz konusu olduğu her noktada sağcısından solcusuna, muhafazakarından liberaline herkesin “1… 2… 3… tıp!” deme yarışına girdiği, öncelikler sırasına asla almayı akıl etmediği, istemediği bu varoluş mücadelesi bütün yalnız bırakılmaya rağmen hem içeride hem dışarı da sürmeye devam ediyor.

Yazsak roman olacak ama kestirmeden gidelim:

Kaçıncı kez yineliyoruz hatırlamıyorum ancak LGBT yönelik bütün cinayetlerin ve şiddetin tek sorumlularının asıl suçlularının zanlıları/katilleri olmadığını tekrarlayalım. Eşcinselleri öldüren silahları aslın sıkanın, transları öldüren bıçakları tutanın, LGBT’lere sokakta, evde, iş yerinde, okulda saldıranın AKP özelinde Türkiye Devleti olduğunu bir kez daha duymazlıktan ve görmezden gelenler için bir kere daha belirtelim.

Sessiz kalmanın da suça/kana ortak olduğunu da yineleyerek…

Hiçbirimizin LGBT mücadelesine ihtiyacının kalmayacağı günlere…


Etiketler:
İstihdam