02/10/2014 | Yazar: Yıldız Tar

Kendi evini savunanlara, "Hayır savunmayın yoksa militarist olursun" diyecek kadar densiz olamayız.

Vicdanî retçinin ‘cephe izlenimleri’: Kobanê Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Mehmet Tarhan: “Barışın yolu her yerin silahlandırılmasından geçmiyor ama ortada IŞİD gibi silahlandırılmış vahşi bir çete varken, kendi evini savunanlara, ‘Hayır savunmayın yoksa militarist olursun’ deme gibi bir lüksümüz olduğunu, bu kadar densiz olamayacağımızı düşünüyorum.”
 
Siyasî parti temsilcilerinin yer aldığı bir heyetle Suruç ve Kobanê’ye giden Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Yürütme Kurulu, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Meclisi Üyesi, LGBTİ aktivisti ve vicdani retçi Mehmet Tarhan’ın izlenimlerini dinlemeye devam ediyoruz.
 
Söyleşinin ilk bölümünde LGBTİ’ler açısından Rojava’nın ayakta kalmasının bir zorunluluk olduğunu belirten Tarhan söyleşinin devamında, Kobanê’deki görüşmelerinde, siyasi tanınma talebinin öne çıktığını, siyasi tanınma olmadığı taktirde öz savunmanın da eksik kaldığını vurguluyor.
 
Vicdanî retçi ve antimilitarist bir aktivist olan Tarhan’a “cepheden izlenimlerini” sorduğumuzda ise, “Barışın yolu her yerin silahlandırılmasından geçmiyor ama ortada IŞİD gibi silahlandırılmış vahşi bir çete varken, kendi evini savunanlara, ‘Hayır savunmayın yoksa militarist olursun’ deme gibi bir lüksümüz olduğunu, bu kadar densiz olamayacağımızı düşünüyorum” diyor.
 
Tarhan, Rojava’nın bir ulus devlet yaratma düşü olmadığını vurgulayarak, herkesin kendi ihtiyacı ve kolektif ihtiyaçları doğrultusunda hayatı örgütlediğini, bir kimlik tanımı yapılıp o kimliğin çitlerle çevrilmediği bir yer olduğunu söylüyor.
 
Ezidi ve Rojavalı sığınmacılara dönük “Şengal’den Gazze’ye” yardım kampanyasını da hatırlatan Tarhan, “Kamplarda bir hafta patates soymak çok değerli. Çok fazla insana ihtiyaç var” diyor.
 
Mehmet Tarhan ile söyleşinin ikinci ve son bölümü şöyle:
 
Kobanê direnişine katkı sunmak için bulunduğumuz yerlerden ne yapılabilir? Görüşmelerinizde hangi talepler ön plana çıktı?
Siyasal düzlemde çok önemli birkaç talep var aslında. Bu talepler doğrultusunda bir mücadele hattı örülmeli. İlk olarak Rojava kantonlarının tanınması gerekiyor. Siyasal tanınırlık çok önemli. Uluslararası camia tarafından tanınmadığı için öz savunma haklarını kullanamıyorlar. Rojava’nın talepleri ABD bizi korusun, Türkiye müdahale etsin gibi talepler değil.
 
Ortada ciddi bir dengesizlik durumu var. Kimisi desteğini zayıflatsa da bir tarafta Kuveyt, Katar, Türkiye, Suudi Arabistan gibi ülkeler var; diğer tarafta Rojava. Bu ciddi bir silah eşitsizliğine tekabül ediyor. Evini savunan insanların üzerine tanklarla gelen bir IŞİD var. İnsanlar hafif silahlarla kendilerini savunuyor. Bir vicdanî retçinin bunlardan bahsetmesi ilginç oluyor ama ortada müthiş bir adaletsizlik var. Tabi ki barışın yolu her yerin silahlandırılmasından geçmiyor ama ortada IŞİD gibi silahlandırılmış vahşi bir çete varken, kendi evini savunanlara, “Hayır savunmayın yoksa militarist olursun” deme gibi bir lüksümüz olduğunu, bu kadar densiz olamayacağımızı düşünüyorum.
 
Bizden asıl istenen ve beklenen kamuoyuna orada gerçekten ne olduğunu anlatmamız. İkincisi ise öz savunma hakkına kavuşabilmeleri için mücadele etmemiz. Silah ihtiyaçları var evet ama kimse bizden silah isteyecek aymazlık içinde değil. Hukukî tanınırlığın oluşması noktasında bizlerden destek ve dayanışma bekleniyor.
 
Vicdanî retçi ve antimilitarist bir aktivist olarak “cephe izlenimlerini” merak ediyorum. Öz savunmaya yaklaşımını açabilir misin? Rojava’da IŞİD saldırırken “Eline silah alma” diyebileceğimiz bir durum var mı?
İtiraf etmeliyim ki orta sınıf hayata bu kadar alışmış olmasaydım, orada yaşıyor olsaydım ben de savunmaya katılabilirdim. Yaşadığınız yerde kendinizi örgütlüyorsunuz ve birileri size ağır silahlarla saldırıyor. Buna karşı elinize silah almadan başka bir yöntemle mücadele edebiliyorsanız, edersiniz. Veya kaçabilirsiniz, diplomatik işlerle uğraşabilirsiniz. Ama bir yandan başkaları da bununla doğrudan baş etme yöntemi olarak silahla karşılık veriyor olabilir. Amaçları onları tepeledikten sonra daha geniş bir alanın sahibi olmak, IŞİD İslamcı diye bütün İslamcıları katletmek değilse öz savunmadır bu. Rojava’ya gelen yumruğu tutma hamlesidir bu.
 
Etrafta böyle bir saldırı ortamı varken YPG ya da YPJ gider Haseke’yi de alır, Şam’a kadar yürürüz diye silahlanmış bir grup değil. Evet, bütün bu sorunların sebebi savaşlar, devletler ve onların emperyal hedefleri. Vicdanî ret ve anti-militarizm mücadelesi bana kalırsa bu emperyal hedefleri gerçekleştirmek üzere silahlanmış gruplara ortak olmamak olmalı. Yarın öbür gün barış gelir ve YPG zorunlu askerlik sistemini oluşturur, bunda ısrar ederse veya şu anda savaşa katılmayanları katlediyorsa buna karşı çıkabilirim. Ama şu anki koşullar bundan çok farklı.
 
Rojava devrimi ve demokratik özerklik denilen meselenin bildiğimiz anlamıyla ulus devletten farkı nedir? Üzerinde çok konuşuldu ama sen gidip, gördün. İzlenimlerin nedir?
Yerel yetkilerin olmasının filan çok ötesinde bir durum var. Rojava, birilerinin bir ulus ve kimlik tanımı yaptığı, sonra o kimliğin temsili üzerinden o kimliğin yararına olduğu iddiasıyla dünyadaki diğer ulusların karşısında kendi bahçesini çitleyen bir alan yaratması, kendi ulusunu metalaştırıp diğerlerinden koruyan ya da diğer uluslarla arasındaki ilişkiyi düzenleyen bir şey değil. Yaşayan herkesin doğrudan kendi yaşamsal ihtiyaçlarına sahip çıktığı, ona göre hayatını örgütlediği, yukarıdan bir iktidarın tanımlaması yerine kolektif ihtiyaçların kolektif şekilde örgütlendiği bir yer. Daha organik bir yönetim biçimi var. Tabi ki savaş koşulları bazı şeyleri zorlaştırıyor. Ama hedefin bu olduğunu biliyoruz.
 
IŞİD Kobanê’den önce Şengal’de Ezidilere saldırdı ve çok sayıda Ezidi Rojava ve Türkiye’ye geldi. Kamplarda, halkın yarattığı yaşam alanlarında yaşamaya çalışıyorlar. Türkiye’dekiler açısından devletin korkunç politikaları da ortadayken dayanışma amaçlı neler yapılabilir? Yardım kampanyaları sürüyor ancak bundan sonrası için plan, program nedir?
Çok kısıtlı sayıda insan bu işlerle uğraşıyor. Dolayısıyla Kobanê krizi ile birlikte çok az sayıda insan çok fazla işe koşmak durumunda kaldı. 20 bine yakın Ezidi şu anda Türkiye’de kamplarda. Ezidiler çok haklı olarak güvenlik gerekçesiyle bir arada kalmak istiyor. O yüzden kamplarda kalıyor. Şengal’deki YPG müdahalesi dolayısıyla sadece YPG’ye güveniyorlar. En önemli ihtiyaç kışlık çadırlar. Kadınların ve çocukların özel ihtiyaçları da oluyor. Bütün bu yardımlar Şengal’den Gazze’ye Koordinasyonu tarafından örgütleniyor. Ninova, Kobanê, Lazkiye gibi birçok alanda çalışıyor. Yine HDP ve HDK büroları, HDK bileşeni parti büroları, DİSK, KESK gibi sendikalar, Alevi dernekleri vasıtasıyla yardımlar ulaştırılabiliyor.
 
Bunların yanı sıra para desteği oldukça önemli. Para olduğu zaman oradaki ihtiyaçlar anında belirlenip giderilebilir. Yine satın alıp götürdüğümüzde perakendeciye harcadığımız ekstra parayı yollamak daha makul olabiliyor. Çadır altı ızgarası mesela çok önemli ancak hiçbirimiz yaptırıp yollamıyoruz. Para desteği Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin açtığı hesaplarla iletilebilir.
 
Kobanê ile birlikte Suruç’ta ve Ezidi kamplarında çalışacak insan sayısı yetmemeye başladı. Gitmek, görmek önemli ancak oraya gidip bir hafta patates soymaya da ihtiyaç var. Kadınların varlığı önemli çünkü kadınlar kendi ihtiyaçlarını kadınlara daha kolay anlatabiliyor.
 
Söyleşinin ilk bölümü:

Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam