12/10/2010 | Yazar: Kaos GL
Vicdani retçi Eray Güven, Mehmet Tarhan, Ercan Aktaş, Elif A

Vicdani retçi Eray Güven, Mehmet Tarhan, Ercan Aktaş, Elif Akgül, Yavuz Atan yeni anayasa tartışmaları ile yeniden gündeme gelen konuyu nasıl değerlendirdiklerini Kaos GL’ye anlattılar.
12 Eylül günü yeni anayasa paketiyle ilgili gidilen referandumda yüzde elli sekizlik bir oranla ‘evet’ cevabı çıkmıştı. Yeni anayasa çalışmaları 2011’deki genel seçim sonrasına ertelenmiş olsa bile Türkiye’nin gündeminden çıkması mümkün görünmüyor. Siyasî partiler, sivil toplum kuruluşları ve kişiler tarafından yapılan çalışmalara dair tartışma devam ediyor. Toplumun her kesimi tarafından kritik olan bu tartışma vicdani redciler için de önem arz ediyor.
145. maddedeki, “Savaş hali haricinde, asker olmayan kişiler askerî mahkemelerde yargılanamaz. Askerî mahkemelerin savaş halinde hangi suçlar ve hangi kişiler bakımından yetkili oldukları; kuruluşları ve gerektiğinde bu mahkemelerde adlî yargı hâkim ve savcılarının görevlendirilmeleri kanunla düzenlenir. Askerî yargı organlarının kuruluşu, işleyişi, askerî hâkimlerin özlük işleri, askerî savcılık görevlerini yapan askerî hâkimlerin görevli bulundukları komutanlıkla ilişkileri, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir” değişikliğiyle beraber vicdani retçilerin sivil mahkemelerde yargılanıp yargılanamayacağı uzun süre tartışıldı. Ama vicdani redciler bu maddeden yararlanamıyorlar.
Vicdani ret hareketinden Eray Güven, Mehmet Tarhan, Ercan Aktaş, Elif Akgül ve Yavuz Atan’a yeni anayasa tartışmalarının yaşandığı bugünlerde kendileri açısından durumu nasıl değerlendirdiklerini sorduk.
Eray Güven:
“Anayasa tartışmalarında vicdani redde ve özel olarak askerliğe dair değişiklikler yoktu. Değişiklikler daha çok devlet yapısıyla alakalı düzenlemelerdi. Fakat bu hali de statükonun tartışılabilmesi açısından olumlu gelişmelerdi. Bu açıdan bakıldığında gelişmeleri olumlu olarak nitelendiriyorum. Anayasada askerlikle ilgili bir tartışma olmasa da bugün askerlik süresiyle ilgili tartışmalar yaşanıyor. Genelkurmay tek tip askerlik uygulamasına geçmek isterken hükümet askerlik süresini daha da kısaltacak tasarı ortaya çıkardı.
Vicdani ret meselesinin de anayasada değişiklikleriyle tartışılan statüko ve halen tartışılmakta olan Kürt sorunuyla paralel olduğunu düşünüyorum. Hükümetin zorunlu askerlik süresini kısaltma hamlesinin de bu soruna dönük yaptığı çalışmalardan biri. Hükümet hem Kürt sorunuyla hem statükoyla hem de AB uyum yasalarıyla kuşatılmış durumda. AB uyum yasalarına göre vicdani reddi tanımak zorunda. Fakat henüz o tartışmalara gelebilmiş değiliz ama gidişat artık vicdani reddin de tartışılacak olacağını bize gösteriyor.”
Mehmet Tarhan:
“145. maddedeki değişiklik vicdani redcileri doğrudan ya da dolaylı olarak ilgilendirmiyor. Yasal ya da anayasal düzeyde herhangi bir "vicdani ret" tanımlaması olmadığından, vicdani redciler "asker" olarak tanımlanıp, askeri ceza kanunu kapsamında askeri mahkemelerde "emre itaatsizlikte ısrar" gibi isnatlarla yargılanıyorlar.
Anayasadaki son değişiklikler de bu konuda bir değişiklik öngörmüyor. Anayasal değil, yasal bir düzenleme ile "vicdani ret" kavramının tanınmasının yeterli olacağı yönünde çeşitli anayasa hukukçuları tarafından da görüşler kamuoyuyla paylaşıldı. Elbette temel insan haklarının anayasal koruma altında olması evladır ve bizler de yeni anayasa yazım sürecinde bunun için çaba göstereceğiz. En azından "vicdani ret" kavramı ve "vicdani redci" statüsünün tanındığı bir anlayış ile bu temel insan hakkına dair tartışmaların askeri mahkemelerden, yani kışladan sivil alana taşınması yönünde çalışmalar yapacağız."
Ercan Aktaş:
“Referandum sürecinde ve de sonrasında tartışılan konulardan birisi sivillerin artık askeri mahkemelerde yargılanmayacaklarına dairdi. Bu tartışmalar sürecinde askeri mahkemelerde yargılanan biz vicdani retçilerin sivil mahkemelerde yargılanıp yargılanamayacağıydı. Bu noktada ciddi bir sorun var, zira bizler kendimizi sivil olarak görüyor olsak da, devlet ise "hayır sizler askersiniz" diyor.
Durum böyle olunca değiştirilen 145. madde bizi kapsamayacak. Çünkü ifade ettiğim gibi devlet bizi sivil olarak görmüyor. Sülüsünü almış birisi asker sayılıyor. Vicdani reddin Türkiye'de siyasal bir karşılığı olmadığı için bizler sadece irademizi beyan etmiş oluyoruz. Ancak bizler gene de askeri mahkemelerde yargılanmaya karşıyız. Bizler siviliz, vicdani retçi olduğumuz için yargılanmayı da kabul etmiyoruz. Zira bizler vicdani reddin bir insan hakkı olduğunu düşünüyoruz. Bir yargılanma olacaksa bile bizler sivil olduğumuz için askeri mahkemede yargılanmamalıyız.
Bununla ilgili önümüzdeki günlerde içimizde bir grup arkadaş bir çalışma da başlatacak. Bizler hiç bir şekilde asker olarak görülmemeli ve askeri mahkemelerde yargılanmamalıyız. Bizler hayatımızın herhangi bir aşamasında askerlik/askerler ile bir şey sokmak istemiyoruz”.
Elif Akgül:
“İlk olarak cezai yaptırım söz konusu olduğunda kadın vicdani retçileri bağlayan tek yasa halkı askerlikten soğutma yasası ki bunun değişmesi gerekiyor. Fakat genel olarak vicdani retçiler olarak asıl talebimiz vicdani reddin anayasal bir hak sayılması. 145. madde değişikliği yapılırken aslında gözetilen vicdani retçiler, asker kaçakları ve şüpheli ölümlerden ziyade emekli paşaların yargılama yolunun açılmasıydı. Fakat bu vicdani ret gözünden bakıldığında bir "iyileşme" olarak görülebilir. Fakat bunun işlerliği gerçekte ne kadar olacak belirsiz. Çünkü vicdani retçi İnan'ın sürecinde gördük ki askeriyeyi zorlayanlar çürük raporu alınmaya zorlanıyor. Bu noktada asıl önemli kısım anayasa da vicdani ret hakkının geçmesi. Vicdani reddini açıklayan diğer kadınlar çoğunlukla bunu kirli savaşın parçası olmayacağım, oğlumu/eşimi askere göndermeyeceğim, askeriyenin ürettiği erkek egemenliğe boy eğmeyeceğim perspektifinde yapıldı. Bu noktada kadın vicdani retçiler açısından bahsettiğim haricinde anayasal bir talebin girmesi olanaksız görünüyor. Tabii diğer bir durum da Türkiye de kadın vicdani retçilere çok seyrek dava açılması. Ama demokratik bir anayasa ve özellikle askeri vesayetin egale edildiği bir anaysa için vicdani ret hakkının da anayasaya girmesi ve sivil ölümlerin ortadan kalkması gerekiyor.”
Yavuz Atan:
“Vicdani ret konusuyla ilgili tek bir fikir söylemek mümkün değil. Farklı farklı görüşlerdeyiz. Yasal ya da anayasal talepleri olanlarla da var, bizi rahat bıraksınlar diyenler de. Ben de devletten bir şey beklemeyen bir insanım. Her türlü devlete karşıyım. Devletin vicdani reddi tanıyıp tanımaması benim için önemli değil. Beni politik mücadelenin gereği olarak ve politik sonuçlarından dolayı ilgilendiriyor. Doğal hukuktan bahsediyorum. Kimse beni bir şey yapmaya zorlayamaz. Bireyin üzerinde herhangi bir kurum tanımıyorum. Bireylerin oluşturduğu, insanların varlığıyla bir araya gelmiş topluluklar beni ilgilendiriyor. Bir yasa koyucunun değil. Ama yasa koyucunun zulmünün sonuçları tabiî ki beni ilgilendiriyor. Mesela ortaya sunulmuş 318. madde var. 318’e hayır talebine desteğim var. Farklı düşünen ama ortak mücadele eden kimseleriz. Önümüzdeki süreçteki anayasa tartışmalarına dair öngörüm ise devlet önümüzdeki on yıl içinde vicdani ret meselesini bir hak olarak gündemine alıp çözmeye çalışacaktır. Şimdiden yurt dışına çıkışlarda askerliğin seyahatin önünde bir engel olarak kaldırılması bunun da bir göstergesi.”
Etiketler: insan hakları, askerlik