13/02/2007 | Yazar: Kaos GL

‘Aşk öyle bir şey ki; herkesin dilinde ama kimin elinde? Canın isteyince âşık olamıyorsun ya da aşkına bir isim koyamıyorsun. Düşündükçe batıyorsun, düşünmeyince arıyorsun, bulamayınca ‘yok’ diyorsun; bazen buluyorsun göremiyorsun, görüyorsan tutamıyorsun, eğer tuttuysan bırakamıyorsun, bıraktın diyelim: Unutamıyorsun!’

‘Aşk öyle bir şey ki; herkesin dilinde ama kimin elinde? Canın isteyince âşık olamıyorsun ya da aşkına bir isim koyamıyorsun. Düşündükçe batıyorsun, düşünmeyince arıyorsun, bulamayınca ‘yok’ diyorsun; bazen buluyorsun göremiyorsun, görüyorsan tutamıyorsun, eğer tuttuysan bırakamıyorsun, bıraktın diyelim: Unutamıyorsun!’

KAOS GL

Oya Gizem

Birçok insanın yücelttiği, sözcüklerle anlatmakta zorlandığı bir duygu; yaşamın bir parçası bazıları için, kimilerininse yaşamaktan korktuğu, uzak durduğu... Birine hayatının acısını yaşatan, ötekine yaşamın anlamını veren... Onun için geçici mutlulukların adı, şunun içinse ömür boyu sürecek olan... Kimilerine göre acizlik, kimilerine göre ise duyguların gücünün simgesi.

O kadar çok konuşuluyor, tartışılıyor (!), uğruna şiirler, hikâyeler, romanlar yazılıyor da yine de hiç kimse o üç harfi yan yana getirip aynı sözcüğü sarf ettiğinde aynı ortak noktada buluşamıyor karşısındakilerle. Tamam, herkes aşk diyor, ama farklı sözcüklerle anlatıyorlar, farklı duygularla dile getiriyorlar, farklı yaşıyorlar... Yani bir tanımı yok, formülü ortada değil ve iksirini de bulan olmamış!... Hatta kimileri anlayamamış bile... Karmaşık bir şey değil mi? Öyle herkes anlayamaz, herkes yaşayamaz, herkes herkese anlatamaz, herkes gerçekten (!) aşkı yaşayamaz değil mi? Hatta herkesin o sözcüğü ağzına almaya da hakkı yoktur; Basit insanlar bilemez!

Aşk öyle bir şey ki; herkesin dilinde ama kimin elinde? Canın isteyince âşık olamıyorsun ya da aşkına bir isim koyamıyorsun. Düşündükçe batıyorsun, düşünmeyince arıyorsun, bulamayınca ‘yok’ diyorsun; bazen buluyorsun göremiyorsun, görüyorsan tutamıyorsun, eğer tuttuysan bırakamıyorsun, bıraktın diyelim: Unutamıyorsun! Hadi aşka bir ad bulalım; aşkın ne olduğunu sormayalım. ‘Aşk nedir?’ değil, ‘aşkın adı ne?’. Hayır hayır, senin aşkının ‘adı ne?’, onun aşkının ‘adı ne?’, onların, bunların. Şunların?

Bu da olmaz değil mi? Ne söylense, ne yazılsa, ne çizilse olmuyor aslında; anlatılamıyor, anlaşılamıyor... Yani ‘yaşamadan’ bilinemiyor değil mi? Bazen yaşadığımızı da bilemiyoruz ya! ‘Ne çok şey bilmiyoruz. Dolayısıyla da insan, düşünebilen, konuşabilen ama bilemeyen bir varlıktır. Bildiklerini de aklında tutamaz zaten. O halde konuşmasının ne yararı var?’* Bilmediğimiz bir şeyin varlığından nasıl söz edebiliriz ki?

Durum böyleyken bir de eşcinsel aşkla heteroseksüel aşkın ayrımını yapmaya kim kalkışır, kimin kalbi dayanır, hangimizin beyni alır? Her soru işaretinden sonra bir yanıt bulan varsa o söylesin!

Öyle çok düşünüyoruz ki yaşadıklarımızı ve de yaşamadıklarımızı... Kuruyoruz, parçaları yerli yerine koyuyor birleştiriyoruz; ama çözemiyoruz. Ve işte o anda her şey bir kandırmacaymış gibi geliyor insana. Çok şey var; ama aslında hiçbir şey yokmuş gibi. Hepimiz bir anlık ta olsa düşünmüşüzdür: ‘Acaba hayat bir kandırmacadan ibaret mi?’

Ve aşkını hayatının odağına yerleştirmiş biri soruyor korkarak, içi yanarak, kulaklarındaki çınlamayla başı zonklayarak: ‘Hayır’ demek bu kadar zor mu? Neden hiçbirinizin sesi çıkmıyor?

*Murathan Mungan, Kırk Oda-Yüzyıl Uyuyan Güzel


Kaynak: Kaos GL, Şubat-Mart 2000, Sayı 2


Etiketler:
İstihdam