11/06/2015 | Yazar: Kaos GL

Şakir Özüdoğru Kaos GL Dergisi’nin ‘Lezbiyenizm’ sayısına yazdı: yakın dönem amerikan edebiyatında lezbiyen şiiri - küçük bir seçki

yakın dönem amerikan edebiyatında lezbiyen şiiri Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Şakir Özüdoğru Kaos GL Dergisi’nin “Lezbiyenizm” sayısına yazdı: yakın dönem amerikan edebiyatında lezbiyen şiiri - küçük bir seçki
 
Bir lezbiyen şiiri var mıdır? Lezbiyen şiiri lezbiyenlerin yazdığı şiire mi denk düşmektedir yoksa kadın duyarlıklı erotik imgeleme sahip özel bir metin türünü mü imlemektedir? Emily Dickinson uzmanı Amerikalı profesör Martha Nell Smith, lezbiyen şiirini konu edindiği makalesine bu soruları sorarak başlar ve lezbiyen şiiri terimini Amerikan şiir geleneğinde özgün kılanın ne olduğunu inceler. Aslında bir azınlık olarak lezbiyenlerin edebiyatta, özelinde de şiirde varlığı uzun bir süre görmezden gelinmiş ya da doğrudan reddedilmiştir. SapphoElizabeth BishopEmily Dickinson gibi lezbiyen ilişkileri, kadınlar arasındaki duyarlıkları ve duygusal bağlanmaları sıkça konu edinen şairlerin bile lezbiyenliği uzun bir süre akademik araştırmanın dışında kalmıştır. Yine Martha Nell Smith’e göre, bir şiiri lezbiyen olarak tanımlamanın ilk prensibi bu yargılamayı olabildiğince esnek yapmak ve lezbiyenlerin yazdığı şiirlerin yanında lezbiyen erotizmini ve cinselliğini kutlayan ve yücelten metinlerini de lezbiyen şiiri kategorisinde değerlendirmektir. Yakın dönem Amerikan edebiyatında lezbiyen şiiri, kadın hareketinin, q/lgbti hareketin ve savaş karşıtı hareketlerin içinde ve onların bir parçası olarak gelişen kimlik hareketleri içinde kendini kanonlaştırma yoluna gitmiştir.
 
Amerikan edebiyatında 1960’lardan günümüze değin uzanan, beden/cinsellik/toplumsal cinsiyet/kimlik gibi kavramların aslında doğrudan politik olduğunu, heteronormativitenin bu kavramların politik olanın ete kemiğe bürünmesi olduğunu savunan ve ifşa eden güçlü bir lezbiyen şiirinden bahsedilebilir. Bu şiir büyük oranda politik katılımın içinden gelişirken, bir yandan da lezbiyenler arasında bir kızkardeşlik duygusu oluşturmuş, lezbiyenler tarafından yazılan bir çok metni, ana akım eleştirmenlerin koyduğu edebiyatın en alt kategorilerinden biri olarak tanımlanan değersiz erotik/pornografik yazın konumundan çıkararak, kendi kanonunun içine yerleştirmiştir. Elly Bulkin’in işaret ettiği gibi, lezbiyen şairlerin varlığı, çeşitli antolojilerde  1970’lerin başlarında görülmeye başlansa da bu erkek akademi dünyası içinde kalmış ve çoğunlukla şiirlerin tarzı, yapısı, özneleri ve hedef kitlesi beyaz-heteroseksüel-erkeğe ait estetik yargıların etrafında şekillenmiştir. İlerleyen yıllarda kadın hareketinin yükselmesi birçok süreli yayının, yayın kolektifinin oluşmasına ve şair-yazar kadınların bunlar etrafında örgütlenmesine vesile olmuştur. Böylesi bir örgütlenme, kadın hareketinin kazanımları dolayımında yeni bakış açıları ile oluşturulan antolojilerin derlenmeye başlamasına ve bu antolojilerde görünmeye başlayan kendini lezbiyen olarak tanımlayan, sözü edilen hakim estetik yargılara meydan okuyan metinler veren şairlerin ortaya çıkmasına ve görünür olmasını sağlamıştır.
 
Martha Nell Smith’in belirttiği gibi, kadın ve gay özgürlük hareketlerinin dinamizminden doğan kolektifler, yayınevleri, kitabevleri ve süreli yayınlar lezbiyen şiirinin görünürlüğünde ve dağıtımında hayati bir öneme sahip olmuştur. Bunlara birkaç örnek vermek gerekirse, Shameless Hussy, Poet’s Press, Out & Out Books, Women’s Press Collective, Firebrand Books bu yayınevlerinden birkaçı; Judy GrahnAudre LordeDiane di Prima gibi feminist ve lezbiyen şairler ve yazarlar tarafından yayımlanan The Ladder, Heresies, Vice Versa, off our backs bu süreli yayınların örneklerindendir. Bu alanda derlenen antolojilerin bazıları da şöyle örneklenebilir: Fran Winant’ın We Are All Lesbians (1973), Bulkin ve Larkin’in Lesbian Poetry(1981; ilk basımı: Amazon Poetry: An Anthology of Lesbian Poetry, 1975), Cherrie Moraga ve Gloria Anzaldua’nın This Bridge Called My Back (1981), Evelyn Torton Beck’in Nice Jewish Girls: A Lesbian Anthology (1982), Barbara Smith’in Home Girls (1983), Lilian Mohin’in Beautiful Barbarians: Lesbian Feminist Poetry (1986), Carl Morse ve Larkin’in Gay and Lesbian Poetry in Our Time (1988), Christian McEwen’ın Naming the Waves: Contemporary Lesbian Poetry (1988), ve Stephan Coote’nin The Penguin Book of Homosexual Verse. (1983).
 
Elbette 1950’lerden başlayıp 1960’lar ve sonrasında ivme kazanarak gelişen Amerikan lezbiyen şiirinin detaylı tarihini konu edinen bir çalışma epey olumlu olacaktır. Feminist-lezbiyen şair ve yazar Judy Grahn’ın da vurguladığı gibi, şiir lezbiyen hareketinin dinamiklerini oluşturan önemli unsurlardan biri olagelmiştir. Lezbiyen şairler, savaş karşıtı ve ırkçılık karşıtı mücadelelerle de etkin roller almışlardır. Aktivist kimlikleri ve yazdıklarının duyarlıkları ile Amerikan toplumunun sosyal, politik, estetik değerlerini sorgulamışlar; Bulkin’in öne çıkardığı gibi edebiyata, düşün dünyasına ve bunun içindeki güç ilişkilerine dair alternatifler geliştirmişlerdir. Şiirlerinde sadece bir cinsel yönelim olarak lezbiyenliğe değil, lezbiyenlik etrafında inşa edilen bir duyarlıkla hayatın her alanına, ergenliğe, kızkardeşliğe, aileye, anneliğe, üretim ilişkilerine, sosyal, ekonomik ve ırksal eşitsizliklere değinmişlerdir.
 
Bu küçük seçkide yakın dönem Amerikan edebiyatından hâlâ hayatta olan ve ürün vermeye devam eden beş şaire yer verilmiştir. Türkiye’de şiir tartışmaları kimlik/cinsiyet/toplumsal cinsiyet temelli yürütülmekten ziyade akademik bir tarihsel okuma ve bu tarihsel okuma içinde dönemlere göre yerleştirilen şairler ve onların metinleri ekseninde yürütüldüğünden, cinsel kimliklerin ve bu cinsel kimliklere özgün duyarlıklar, politik aktivizmin varlığı ve metinsel seyri tekten örnekler dışında görünür değildir. Burada yoğun bir heteronormatif baskıdan bahsedilebileceği gibi kadınların şiir alanına aktif katılımı özellikle 2000’ler ve sonrasında artmış ve Türkçe şiirde de bir kadın duyarlığından, kadınlara ait özgün bir dünyadan, güç eşitsizliklerinden söz açılabilir olmuştur. Temennimiz, bu dönüşümün toplumsal cinsiyet ve cinsiyet kimliklerini de kapsayarak tartışmaya açılabilmesi ve Türkçe şiirin heteronormatif yapı ve ortamını da dönüştürebilmesidir. Bu nedenle, güçlü bir lezbiyen şiiri kanonuna sahip Amerikan şiirinin lezbiyen şiirinin yakın dönem örneklerinin sunulması ve bu kısa tarihsel girizgahın ufuk açıcı olabileceğini düşündük.
 
Bu seçkide yer alan şairleri kısaca tanıtmak gerekirse, Judy Grahn uzun yıllardan beri feminist-lezbiyen hareket içinde gerek edebiyat eserleri gerek teorik metinleri gerekse de atölye çalışmaları ile yer alan bir aktivisttir. 1940 doğumlu olan şair, 1969 yılında kurulan ve Batı Yakası’nın ilk feminist-lezbiyen kolektifi olan Gay Women’s Liberation Group’un üyesi ve lezbiyen şair ve yazarlara görünürlük kazandıran önemli bir kolektif olan Women’s Press Collective’in kurucularındandır. Şair aynı zamanda 2007 yılına kadar New College of California’da Kadın Tinselliği ve Yaratıcı Araştırma programlarının yöneticiliğini yapmıştır. Kadın kültürü ve regl içerikli çevrimiçi Metaformia isimli derginin editörlüğünü yapmaktadır. Lezbiyen şiiri dalında verilen 2009 Lambda Edebiyat Ödülü’nün sahibidir.
 
Eileen Myles, edebiyatın her alanında eserler vermenin yanında tiyatro oyunları yazan ve performanslar organize eden çok yönlü bir şairdir. 1949 yılında Massachusetts’de doğan Myles, 1974 yılında şair olmak için New York’a taşınmış ve burada dönemin etkili topluluğu St. Mark’s Poetry Project’in bir üyesi olmuştur. Şair aynı zamanda California Üniversitesi’nde yaratıcı yazarlık alanında profesör unvanı ile dersler vermiş, lisansüstü programları yönetmiştir. Amerika’da çeşitli üniversitelerde misafir öğretim görevlisi olarak edebiyat ve yaratıcı yazarlık dersleri vermeye devam etmektedir. MylesBUST Magazine tarafından “modern şiirin rock yıldızı”; New York Times tarafından “post-punk kadın yazarlar ve performansçılar kuşağının kült figürü” olarak isimlendirilmiştir. Şair, aralarında Lambda Edebiyat ÖdülüShelley Ödülü gibi ödüllerin bulunduğu birçok ödüllün sahibidir.
 
Jan Steckel, San Francisco biseksüel topluluğunun önemli aktivist figürlerindendir. Şiirin yanında kısa öyküler ve anlatılar da kaleme alan şair, engelli ve sosyo-ekonomik durumu elverişsiz kişilerin hakları için de mücadele etmektedir. Akademik eğitimini pediatri üstüne alan şair, queer kadın yazarlar kolektifi Woman-Stirred’in kurucularındandır. Steckel, 2011 Lambda Edebiyat Ödülü yanı sıra birçok ödülün sahibidir. Şairin bu seçkide yer alan şiiri doğrudan lezbiyen şiir geleneği içinden gelmese de beden üstüne vurguladığı imkanlılıklarla bedenin yeni bir okumasını yapma fırsatı sunmaktadır.
 
Yerli bir aileden gelen şair Deborah A. Miranda, 1961 yılında California’da doğmuş ve Washington’da büyümüştür. Çoğunlukla geldiği Kızılderili kökenler, toplumsal cinsiyet ve annelik gibi konular üstüne yazan şair, Washington and Lee University’de İngilizce alanına öğretim üyesidir. 2005 yılında yayımlanan The Zen of La Llorona kitabı Lambda Edebiyat Ödülleri’ne aday gösterilmiştir. Şair, Connie Leach Ödülü ve Wordcraft Circle of Native Writers tarafından verilen yılın şiir kitabı ödülünün sahibidir.
 
1948 doğumlu Jewelle Gomez şair olmasının yanı sıra güçlü ve etkin bir aktivizmden beslenmektedir. Birçok hayırseverlik kurumunun yöneticiliğini yapmış ve kurucu üye olarak bu kurumlarda yer almıştır. Ayrıca siyahilere yönelik televizyon programlarında yer almış, birçok belgeselde q/lgbti hakları konusunda konuşmuştur. San Francisco Üniversitesi’nin Şiir Merkezi ve Amerikan Şiir Arşivleri’nin yürütücü yöneticiliğini yapmıştır. Aynı zamanda Amerika’nın en eski gay, biseksüel ve trans kurumu olan Horizons Foundation’ın yöneticiliğini yapmaktadır. Şairin eserleri iki kez Lambda Edebiyat Ödülü’nü almaya hak kazanmıştır.
 
Bu seçki de birçok seçki gibi kapsadıklarıyla büyük bir kesimi dışarda bırakmaktadır. Seçkiyi oluştururken yakın dönem Amerikan lezbiyen şiirini temsil etmekten ziyade; konu ile ilgili olabilecek kişileri heyecanlandırmak, ilerideki çalışmalara yönelik yüreklendirmek için böyle bir kesit sunmak istedik. Burada yer alan şiirler şairlerinin izniyle Türkçeleştirilmiş ve tekrar yayımlanmıştır. Bu vesileyle şiirlerini tekrar yayımlanmasına izin veren şairlere ve yayınevlerine teşekkür ederiz. Şairlerin yanında bu şiirleri çevirme çabasına, bir anlamda tekrar yazma çabasına, giren Miray ÇakıroğluOnur ÇalıA. Emre Cengizve Gizem Aktan’ın da isimlerini anmak gerekir. Ayrıca, çevirilerin son okumasını Gallerli şair ve çevirmen Caroline Stockfordyaptı, ona da emeği için teşekkür ederiz. Şiirin bir dilden başka bir dile çevrilemeyeceğine dair yaygın bir kanı vardır. Bu kanı bir noktaya kadar haklıdır da, zira lezbiyen şiiri gibi bir alanda yürüttüğümüz çeviri mücadelesi bu kanıyı daha da kuvvetlendirmektedir. Cinsiyet/toplumsal cinsiyet teorileri ve queer teori alanlarında henüz elimizde oturmuş bir terminoloji bulunmaması, birçok sözcüğün orijinal dilindeki tarihsel yükü ve metaforik gücü kaldıramaması çeviriyi daha da zor hâle getirmektedir. O nedenle, okurun, buradaki çevirilerin şiirlerin nihai hali olduklarını düşünmesini istemeyiz. Her şey yeniden düzenlenip tekrar yapılandırılabilir, bu buradaki çeviriler için de geçerlidir. Yine de şunu söylemekte fayda var ki bu şiirlerin çevirmenleri şiirlerin duyarlığını ne kadar güçlü aktardılarsa bu onların başarısıdır; gözden kaçan yerler, terminoloji karışıklıkları, hatalar ise bu küçük seçkiyi hazırlayan bana aittir.
 
Keyifli okumalar dileriz.
  
lezbiyenliğin tarihi*
judy grahn
Nasıl geldi onlar dünyaya
kadınları seven kadınlar,
üçer üçer geldiler
ve dörder
kadınları seven kadınlar
geldiler onar onar
ve onar onar tekrar
ta ki sayamayacağınız kadar
çoğalıncaya dek
 
birbirilerine özen gösterdiler
bildikleri en iyi şekilde
ve eğer çocukları varsa birinin
onlara da
 
Nasıl yaşadılar dünyada
kadınları seven kadınlar
izin verildiği kadar öğrendiler onlara
kıyafetlerle dolaştılar caddelerde
hoşlarına giden 
bunu yapabildikleri her anda. Her şeyi yaptılar
özgür ya da mutlu olmak için
ve çalıştılar ve çalıştılar ve çalıştılar.
Kadınları seven kadınlar
Lezbiyen** diye adlandırıldı Amerika’da
ve bazıları sevdi bunu
ve bazıları kabullenmedi.
 
seviştiler birbirileriyle
bildikleri en iyi biçimde ve
en iyi nedenler için
 
Nasıl çıkıp gittiler dünyadan
kadınları seven kadınlar
gittiler birer birer
daha büyük ama daha küçük zorluklardan
geçmiş olarak ve daha çok nefret
çekerek insanlardan, çıktılar dünyadan
birer birer, denedi her biri
kendi yöntemini, iktidarını yıkmak için erkeğin
kadın üzerindeki,
birer birer denediler
yüzlerce olup denediler
ve bittiğinde ömürleri
ölüp gittiler.
 
Lezbiyenliğin meselesi
çok açık, herkesi öfkelendiren erkeğin hükmü.
çev: gizem aktan
 
 (*) Şiirin orijinalinde bu sözcük “dyke” olarak geçmektedir. Burada okumayı kolaylaştırması için “lezbiyen” olarak kullanılmıştır. Okurun “dyke” sözcüğünü göz önüne alarak okuması tavsiye edilir. (ş.ö.)
 
bir amerikan şiiri*
eileen myles
Ben Boston’da doğdum
1949’da. Bu bilinsin
Hiç istemedim, aslında
yetişkin hayatımın dikkate
değer kısmını önceki
yıllarımı halının
altına süpürmekle
ve açıkça yalnızca
bana ait ve ailemin
tarihi kaderinden
bağımsız bir hayat
edinmeye çalışarak
geçirdim. Hayal
edebilir misin nasıl bir
şey onlardan
biri olmak, onlar
gibi yapılmış olmak,
onlar gibi konuşmak
böyle varsıl ve nüfuzlu
bir Amerikan ailesine doğmuş olmanın
getirdiği imtiyazlara sahip
olmak. En iyi
okullara gittim, her çeşit
öğretmenim ve antrenörüm
oldu, adamakıllı gezdim,
ünlülerle, şaibeli olanlarla
ve pek de hayran olunmayanlarla
tanıştım ve küçük yaştan
itibaren bu meşhur Boston
ailesinin ortak kaderinden
kaçmanın bir yolu varsa bu
yoldan ilerleyeceğimi anladım
ve öyle de yaptım. 70’lerin
başında New York’a giden bir
Amtrak’a atladım ve sanırım
böylece saklı yıllarım başladı
denebilir. Pekala, şair olacağım
diye düşündüm. Daha ahmakça
ve muğlak ne olabilir ki.
Lezbiyen oldum.
Bizim ailedeki bütün kadınlar lezoya
benzer ama lezbiyen olunca
gerçekten fazla ileri gittin demektir.
Bu yüz kızartıcı pozu
takınırken gördüm,
öğrendim ve düşünmeye
başlıyorum ki tarihten
kaçış yoktur. Şu anda
birlikte olduğum bir kadın
hani bir Kennedy’ye benziyorsun
dedi. Yanaklarımın
kızardığını hissettim. İnsanlar benim
“laik”i “layık”la ve
“parti”yi “pati”yle karıştıran
Boston aksanıma hep
gülmüştür. Ama bu
bir şeyden kuşkulanmayan
kadın ilk defa soyadımı
söylediğinde oyunun
bittiğini anladım. Evet, öyle,
Ben bir Kennedy’yim.
Saklı kalma çabalarım pek
bir işime yaramadı. Mütevazı
bir şair olarak başladığım kariyerimde,
liderlik ve onur vasıflarına haiz olarak,
çarçabuk doruk noktasına
yükseldim. Kadın şimdi beni elbette
ismimle çağıracak. Evet,
Ben bir Kennedy’yim.
Ve emirlerinizi
bekliyorum.
Siz Yeni Amerikalılarsınız.
Evsizler ulusumuzun en
büyük şehrinin sokaklarını
arşınlıyor. Aralarında AIDS’li
evsiz adamlar de var değil mi?
Evsizlere ev yok, bu adamlara ücretsiz
sağlık yardımı yok, değil mi? Ve kadınlar.
Mesajı alıyorlar değil mi
-ölürlerken -
Buranın evleri olmadığının?
Dişin bugün nasıl
oldu? Yaptıracak paran
var mı? Kiran ne kadar?
Sanat çağımızın en yüce ve
en dürüst iletişim
biçimiyse, genç sanatçı da
artık kendi zamanına
hitap etmek üzere buraya
taşınamıyorsa… Evet, yapabilirdim,
Ama bu 15 yıl önceydi
ve unutma – benim de unutmamam gerektiği gibi
Ben bir Kennedy’yim.
Hepimiz birer Kennedy olmamalı mıyız?
Ulusun en büyük şehri iş-
adamlarına ve zengin sanatçılara
ev sahipliği yapıyor. Güzel dişli,
sokaklarda olmayan insanlar. Bu ikilem
konusunda ne yapmalı?
Bak, ben tahsilliyim.
Batı Medeniyeti’ni öğrendim.
Batı Medeniyeti’nin mesajı
nedir bilir misin? Yalnızım.
Bu gece yalnız mıyım?
Sanmam. Bu gece diş etleri
kanayan bir tek ben miyim.  Bu
gece burada tek homoseksüel
ben miyim. Arkadaşları ölmüş, ölen
bir tek ben miyim. Sanatım devasa
olana dek desteklenemez, herkesinkinden
daha büyük olana dek, izleyicilerin
yalnız oldukları hissini doğrulayana dek.
Sırf onların iyi olduğunu, bu Sanat’ı görmek üzere
bilet almayı hak ettiklerini. Çalıştıklarını,
sağlıklı olduklarını, hayatta kalmaları gerektiğini
ve normal olduklarını. Sen
bu gece normal misin? Buradaki
herkes, biz normal miyiz.
Kennedy olmak benim için
normal bir durum değil.
Ama artık utanmıyorum, artık
yalnız değilim. Bu gece
yalnız değilim çünkü
hepimiz Kennedy’yiz.
Ve ben sizin başkanınızım.
çev.: miray çakıroğlu 
  
kesişme*
jan steckel
Yardım ettiğimde bir kadının ceketini giymesine
cinsiyetim ele geçirir cinsel kimliğimi
ve vals yapar onunla etrafında odanın
 
Ben bir kadınım, ama bir erkek var içimde
Züppenin biri, bir çeşit muhallebi çocuğu
Bir homoseksüel olabilir
 
Neden değişken olmamalı her şey hakkımdaki?
Ben bir süngerimsi deri çantayım sudan ve tuzdan
okyanustan içimdeki ve dışımdaki
 
Çocukken, emindim bir erkek olduğuma
Kahramanları tüm en iyi kitapların, erkekti
Oldukça fazla yaşardım kafamda, okuduklarımı

Şimdi bir kadın gibi hissediyorum
etraftaki sıradan kadınlardan hariç.
Zira hissediyorum bir butch** aptal gibi
 
Kocam bir femme olduğumu düşünüyor
çünkü eflatun giyiniyor, lavanta sürüyorum
ve istiyorum ondan açmasını kavanozları

Tüm yollar buluşur içimde:
butch, uyandığımda
femme, öğle yemeğinde
 
Çift cinsiyetli, akşam yemeğinde
tam bir trans gece boyunca
Kapıyı tutabilir miyim sizin için?
çev.: a. emre cengiz
 
bir butch kadın için aşk şiiri*
deborah a. miranda
Şöyle olur benimle:
çok güçlü, çekip almak isterim yumurtayı
senin rahmimden ve büyütmek kendi rahmimde.
Annelik etmek isterim senin çocuğuna, sadece
bizden yapılmış, sadece benden: ödünç alınmamış herhangi bir tohum
herhangi bir adaman. Yeniden düzenlemek isterim
yaratılışın kalıplarını, bir insan yapmak
insan sevgisinden, bedenlerimiz arasında
gidip gelen. Tatlım, şöyle aslında:
çıktığında yatak odasından
temiz pamuklu bir gömlekle, kolları kıvrılmış
dirseklerinin üstüne, bir kolonya kokusuna bulanmış
kehribar bir şişeden gelen – açmak isterim
kalbimi, en parlak ağrılı yarığı
ruhumun, almak için incini.
Ellerini izlerim, bekleyerek
bana dokunacağını gösteren işareti,
açacağını beni, dolduracağını; beklerim o anı
arzunun içime fırlayacağı.
çev.: şakir özüdoğru
 
femme-femme*
jewelle gomez
Karanlık ağızlar dolu
sözcükler ve ıslak dillerle.
Öpüşmeye çalışıyoruz
rujlarımız karışsın diye:
pembeden mora.
Birbirine denk bir arzuya.
çev.: onur çalı
 
femme-butch
jewelle gomez
Öne eğiliyorum,
susadım nefeslerimizin kokusuna.
Tutulan sözlerle kirletiyorum
gömleğini, kırmızı.
Ve içeride bir yer açıyorum
sana.
çev.: onur çalı
 

* Bu şiir, şairin 2008 yılında Red Hen Press tarafından yayımlanan love belogns to those who do the feeling isimli kitabından alınmıştır.
* Bu şiir şairin 1991 yılında Semiotext(e) tarafından yayımlanan Not Me isimli kitabından alınmıştır.
* Bu şiir, ilk defa BiWoman dergisinde yayımlanmıştır.
** “Butch” ve “femme” sözcüklerini karşılayacak Türkçe şiirsel bir ifade bulamadığımız için okurun affına sığınıyoruz. (ş.ö.)
* Bu şiir, şairin 2005 yılında Salt Publishing tarafından yayımlanan The Zen of La Llorona isimli kitabından alınmıştır.
* Şairin bu iki şiiri Lodestar Quarterly’nin 2002 yılında yayınlanan 4. sayısından alınmıştır. Dergiye ulaşmak için: http://lodestarquarterly.com  

Etiketler: kültür sanat
İstihdam