29/08/2024 | Yazar: Kerem Selçuk
Hüseyin Özinal’ın sanatında da röportajımızdaki anlatısında da kayıp, ölüm, yas, melankoli gibi temalar sandığımızdan çok daha girift meseleler olarak karşımıza çıkıyor.
Kaos GL Dergisi’nin 2024 yılındaki ilk sayısı için Hüseyin Özinal ile ses getiren kişisel sergisi Nothing is Going to Hurt You (Hiçbir Şey Seni İncitmeyecek) üzerine konuştuk.
2023 Nisan ayında Girne Art Room’da açılışı yapılan sergi, ölüme karşı kimi zaman umarsız kimi zaman umutsuz bir direnişi ve ölüm gerçekliği üzerinden hayata bakışı ele alıyor. Kendi deyimiyle “ağır bir yolculuğun izleri” olarak tanımladığı sergisini Özinal, travmayla baş etmenin bir yolu olarak görüyor.
“Eğer benim resmim güçlü olmasaydı, üzerimden silindirle geçerlerdi”
Hayatta kalma stratejisini resim üzerinden bir direniş olduğunu paylaşan Özinal, sanatla kurduğu ilişkisi üzerinden “öteki” olanın meramını dillendiriyor. Hayat hikayesini kendini bulmanın, kendini görmenin ve kendi arayışlarının peşinde bir yolculuk olarak tarifleyen Özinal, kendini en çok besleyen kaynağın yolculuğundaki tanışma alanları olduğunu, belleğinin bu tanışmalarla dolu olduğunu söylüyor. Örgütlü ve aktivist bir geçmişten gelen sanatçı, hayatla olan dertlerini resim üzerinden anlatıyor ve savunuculuğunu sanat üzerinden inşa ediyor. “Eğer benim resmim güçlü olmasaydı, üzerimden silindirle geçerlerdi” diyen Özinal için sanat, kendini de güçlü kıldığı bir savunuculuk alanı.
Özinal’a bu serginin adandığı “yeryüzünün lanetlileri” kimler diye sorduğumda, kimilerinin tatil yaptığı deniz kıyılarına vuran mülteci bedenlerden, 80’lerdeki AIDS ölümlerine kadar varan çok katmanlı bir zaman içerisinde “arafta kalan” insanlardan bahsetti. “Onlar” diye nitelenen, hayatları ötekilik alanına sıkıştırılmışların meramını dert edinen Özinal için sergisi, “sanat aracılığıyla bir direniş”.
“Üç yılın ötesinde, çok katmanlı bir sergi”
Özinal’ın bu sergiye giden fikirleri pandeminin çıkışıyla şekillenmeye başlamış. Ancak serginin üretimi doğrusal bir zaman algısıyla kavrayabileceğimiz bir “üç yıldan” ibaret değil. Pandeminin ilk başladığı dönemlerde hepimizin yaşadığı o garip ruh halinden yola çıkarak ilk olarak yüzler ve maskeler olarak zihninde beliren fikirleri şekillendirirken Özinal, soyut ve figüratif eserlerden fotoğraflara geçiş yapmış. Sonrasında ise, pandeminin bizler için belki de en “tekinsiz” alanı olan morg fotoğraflarıyla devam etmiş. 2022 yılının 1 Aralık’ında, Dünya AIDS Günü’nde denk geldiği birkaç metnin zihnini tekrar kurcaladığını anlatan Özinal, ölüm korkusunun, ölümün, travmanın peşine düşmek için “benim 1980’lere dönmem gerekiyor” demiş kendine.
Nothing is Going to Hurt You sergisinin bir önceki sergisinden de izler taşıdığını, annesinin kaybına da dayandığını anlatan Özinal, sezgisel olarak peşine düştüğü meseleleri üç yıl gibi gözüken bir süreçte, aslında zaman içerisinde yolculuklar yaparak yaratmış.
Özinal’la gerçekleştirdiğimiz keyifli sohbetimizde kayıp, ölüm, yas, melankoli ve travma gibi kimi zaman duyduğumuzda dahi bizlere ağır gelebilecek kavramları konuşmak benim için güçlendirici bir deneyim oldu. Bunun sebebi de sanatçının bu kavramları devrimci hatlardan okuyor olmasıydı. Sergi için morga girme ve orada fotoğraflar çekme cüretinin, annesinin ölümüyle bir yüzleşme olduğundan bahseden Özinal, ölümle bu denli cüretkâr bir yüzleşmenin hem çok sert bir deneyim olduğunu hem de bir direniş olduğunu benimle paylaştı. Özinal, “bu hem toplumsal hem politik hem de kendi bedenim üzerinden bir direniştir” diyor.
“Hep tamamlanma üzerine giderken eksiklerle yüzleşiyoruz”
Gündelik hayatla mücadele ederken, onca hikâye içerisinde kabuk bağlayarak sertleştiğimizden bahseden Özinal, heteronormatif sistemin bizlere dayattığı “eksiklik” hissiyatlarından da bahsediyor. Bunlara ideal beden algısının dayattığı, bedenlerimize dair “eksikliklerin” eklemlendiğini de sözlerine ekliyor. Bu eksikliklerin hem ruhsal hem fiziksel anlamda cereyan ettiğini, zamanla yalnızlık duygusunun hayatlarımızda belirdiğini sanatıyla bizlere anlatıyor.
Özinal’ın sanatında da röportajımızdaki anlatısında da kayıp, ölüm, yas, melankoli gibi temalar sandığımızdan çok daha girift meseleler olarak karşımıza çıkıyor. Özinal, iyileşme sürecini sadece resim yapmak ve iyileşmek diye değil yaraya dokunmak, onun içinden geçmek olarak tarifliyor.
Queer bedenlerin kendilerine hissettirilen “eksiklerle” başa çıkmak için üretmek zorunda kaldığı maskelerinden de dem vuran Özinal, tüm bu meselelerle ancak “temas ederek, içinden geçerek” başa çıkabileceğimize inanıyor, sanatını da bu inancına dayandırıyor. Gündelik hayatta “görünmez kılınanlara” kendi zihninde açtığı alanı sanatı için de açıyor. Yaşadığı kayıpları yasını tutarak ve bu yas sürecini resmine yansıtarak yaşayan Özinal yastan bahsederken “kimi kaybettiğimizle birlikte, onlarla neyi kaybettiğimizi” düşünmek de önemlidir diyor.
Yazıyı noktalarken, zor bir yılı geride bıraktığımız ama her şeye rağmen umutlar beslediğimiz yeni yılda Hüseyin’e zorlayıcı onca deneyimle başa çıkmada bana açtığı devrimci perspektifinden dolayı teşekkür ediyor, siz okurlarımızı Özinal’ın eserlerindeki anlatısına kulak vermeye davet ediyorum.
Kaos GL dergisi bir tık uzağınızda
Bu yazı ilk olarak Kaos GL Dergisinin Performans dosya konulu 194. sayısında yayınlanmıştır. Dergiye kitapçılardan veya Notebene Yayınları’nın sitesinden ulaşabilirsiniz. Online aboneler dergi sitesinden dergiyi okuyabilir.
Etiketler: kültür sanat, özel haber