11/04/2025 | Yazar: Kaos GL
“Bu memlekette gazeteci olmak zihninizin gerisinde sürekli tutuklanma ihtimalini tutmak anlamına geliyor. Ancak bu ihtimalin gerçeğe dönüşmesi, gündelik hayatımızda olağanlaşan birçok iletişim aracından mahrum kaldığınızda kapanan ve açılan kapılara sizleri hazırlamıyor.”

Apaçık Radyo’da yayınlanan ve Yıldız Tar’ın hazırlayıp sunduğu Merhaba Canım programının son bölümüne Kaos GL Derneği’nden Defne Güzel ve GALADER’den Nedime Erdoğan katıldı. LGBTİ+’ları hedef alan kanun teklif taslağının da konuşulduğu programda 21 Şubat’ta HDK soruşturması kapsamında tutuklanan KaosGL.org Genel Yayın Yönetmeni Yıldız Tar’ın Apaçık Radyo’ya gönderdiği mektup da okundu.
Tar’ın mektubunu sizlerle paylaşıyoruz:
Tüm Apaçık Radyo dinleyicilerine ve internet sitesi okuyucularına Marmara 5 no'lu L tipi Cezaevi’nden merhabalar.
Kamuoyuna “HDK operasyonu” olarak yansıyan soruşturma kapsamında tutukluluğumuzun 50. günü geride kaldı. Ben bu yazıyı kaleme alırken, dört kez sizlere Apaçık Radyo’dan “Merhaba Canım” diyememiş oldum. Bu sayı ne kadar artacak, meçhul. Ancak duyduğuma göre program sessiz kalmamış, gökkuşağının renkleri radyomuzda yankılanmaya devam etmiş.
Uzun yıllardır Açık Radyo’yu dinleyen, bir yıla yakın süredir de önce Açık Radyo ve karasal yayın lisansının iptalinin ardından Apaçık Radyo programcısı olan biri olarak, cezaevindeki pilli radyodaki frekanslarda radyomuzu bulamamak, iç burkan bir detay oldu benim için. Radyo üzerindeki baskının yoğunlaştığı dönemde sevgili Ömer Madra ile Ankara’da sohbet ederken karasal yayının neden önemli olduğu sorusuna verdiğimiz yanıtları düşünürken buldum kendimi. Cezaevlerindeki dinleyicilerin karasal yayın iptaliyle radyoya, kâinatın tüm seslerine erişemeyeceği konuşurken kendimin de onlardan biri olacağını hesaba katmamışım.
Hesaba katmamışım dememe bakmayın; maalesef bu memlekette gazeteci olmak zihninizin gerisinde sürekli tutuklanma ihtimalini tutmak anlamına geliyor. Ancak zihnininizin gerisindeki bu ihtimalin gerçeğe dönüşmesi, gündelik hayatımızda olağanlaşan birçok iletişim aracından mahrum kaldığınızda kapanan ve açılan kapılara sizleri hazırlamıyor.
Bana da öyle oldu. İlk bir hafta gayri-ihtiyari elimi cebime atarken buldum kendimi. Telefonum ve internetimin olmayışına alışmam zaman aldı. 11’i HDK dosyasından olmak üzere 40 kişi kaldığımız koğuşta bu durum hâlâ espri sebebi. Geçende Karslı bir arkadaşın Kars’ta 3 bin 500 tür bitki yetiştiğine dair iddiasını Google’dan doğrulayamadık ve bir süredir Kars’ın bitki örtüsü ve iklim krizinin Kars’ı nasıl etkilediği konusunda Karslıların beyanlarına inanmaktan başka çaremiz yok.
Arada televizyonda telefon sesi çıkınca elini cebine atanlar, yerinde kıpırdayan da mevcut ve her şaşalama anını kahkahalar ve şamata takip ediyor burada. Yeni gelenlere yapılan şakaları burada anlatıp 'spoiler' vermeyeceğim. Memlekette yaşadığı topluma ve dünyaya sorumluluk hisseden herkesin yolu cezaevlerinden geçtiği için, yaşayarak öğrenme deneyimini elinizden almak istemem. Sadece şunu söyleyebilirim: Siyasi sebeplerle cezaevine atılmak, trajik afişli bir sinema filmine gidip, bol bol gülerken kendinizi bulmak gibi bir şey.
Burada bol bol kitap okuyorum. Bol çay, bol tütün, bol sohbet, benden ve aylaklığımdan kaynaklı az sporla geçiyor günler. Haberleri televizyondan ve sınırlı sayıdaki gazeteden takip edebiliyoruz. Hayatımda hiç olmadığı kadar haber bülteni izlemiş olabilirim ve ana akım medyada da, muhalif medyada da televizyon haberciliğinin ne kadar dar olduğu gerçeğiyle bir kez daha yüzleşmiş oldum. LGBTİ+ gündeminin bu kadar az yer almasının bekliyordum ancak iklim krizi, toplumsal cinsiyet, yerel mücadeleler gibi konularda da benzer bir durumla karşılaşmak sürpriz oldu açıkçası. Ekonomi ve yoksullukla ilgili haberlerin de bu kadar yüzeysel olduğunu fark edememişim. Her bülten birbirinin tekrarından ibaret. Hükümet medyasında “her şey yolunda propagandası; muhalif TV kanallarında “vatandaş ekmek bulamıyor” cümlesi tekrarından ibaret, meselenin 5N1K’sını dahi çoğu zaman unutan anlık içerikler mevcut. Ana akım medyanın üçüncü sayfa haberciliğini, TikTok videolarının tarzı ile birleştiren kuşaklarına değinmiyorum bile.
Geçenlerde bütün bu tekrarı aşan bir haberle karşılaştım. Halk TV’de Macaristan’daki Onur Yürüyüşleri’nin yasaklanması, yasa değişikliği ve protestolardan bahseden bir haber çıktı. Birden nerede olduğumu unutup not alırken buldum kendimi. Cuma sabahı Merhaba Canım’da bunu konuşalım diye Özdeş Özbay’a mesaj atacakken, hayalet telefon sendromum nüksetti... ABD, Rusya, Macaristan, Polonya, Irak ve tabii ki Türkiye’deki LGBTİ+ gündemini 15 günde bir Apaçık Radyo’da Ömer Madra ve Özdeş Özbay’la konuşmaya o kadar alışmışım ki, haberi izledikten sonra burnumun direği hafif sızladı. Cezaevi romantizmine düştüm sandım başta. Ancak tam o sırada gelen yemekleri yenebilir yapmak için semaverde bol sarımsaklı domates sos pişirdiğimizi hatırladım da rahatladım. Yani anlayacağınız burada gözümüzü soğan yaşartıyor, burun direklerimizi sarımsak sızlatıyor.
Yıldız Tar
Programın tamamını dinlemek için tıklayın.
Etiketler: insan hakları, medya, yaşam