25/07/2013 | Yazar: Kaos GL

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ni (DTCF), İngiliz Dili ve Edebiyatı öğrencisi Sedef Say’dan dinleyelim.

Yönelim Değil Tercih Rehberi – Sedef’in DTCF’si Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Cinsel yönelimimizi ve cinsiyet kimliğimizi kendimiz seçmesek de nasıl ve nerede eğitim alacağımızı bir yere kadar kendimiz seçebiliyoruz. ‘Hayatınızın seçimi’ midir bilinmez ama üniversiteli olmadan önce iki defa düşünmekte fayda var. Zira fizikçi Albert Einstein boşuna “öğrenmemi engelleyen tek şey eğitimim,” dememiş.
 
Üniversite tercih rehberlerinin tanıtım kataloğu sıkıcılığını bir kenara bırakıp mevzubahis okulları derslere girip çıkmış, kampüste birasını yudumlamış, sıkıntıdan “okulu bırakıp Tibet’e mi kaçsam?” diye hayallere dalmış kanlı canlı öğrencilerden, mezunlardan ve terklerden dinleyelim dedik.
 
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ni (DTCF), İngiliz Dili ve Edebiyatı öğrencisi Sedef Say’dan dinleyelim:
 
Okulunu/bölümünü nasıl seçtin? Başına geleceklerin farkında mıydın?
Anadolu Lisesi mezunuyum. Çocukluğumdan itibaren resimle ve tasarımla uğraşmak istedim; ama sonuç olarak yabancı dili seçtim ve 5 kişilik sınıfımda ben hariç herkes öğretmenliği seçti, ben hâlâ işin ‘tasarım’ kısmında olduğumdan İngiliz Dili ve Edebiyatı’nı seçtim. Lise öğrenimim boyunca kurs için yazları Ankara’ya geldiğimden neyle karşılaşacağımı biliyordum, şehre çoktan alışmıştım. Dil Tarih hakkında da az çok bilgi edinmiştim. Ama içine girmeden tam olarak bilemiyorsunuz, o da şans işi elbette.
 
Okulunda en sevdiğin ve sevmediğin şeyler neler oldu?
En sevdiğim şey ‘şu’ diyemem. Ortabahçede ya da çardakta çay/sigara eşliğinde (özellikle de kapalı ya da karlı havalarda) ayaküstü sohbet etmenin tadı ayrıdır. Öğrencilerin ne zaman neyi protesto edeceği belli olmaz, her an Meçhul Öğrenci gibi yaratıcı gösterilere ya da Arıza Keçi’ler eşliğinde bir takas pazarına, tek başına slogan atan birilerine rastlayabilirsiniz. Fazla hareketlidir, fazla politiktir, fazla organizedir, tepkilidir, seslidir DTCF. En sevmediğim… Sevmediğim fazlaca şey var. Dil Tarih’in ismine sığınıp kendini yenileyemediğini düşünmeme sebep olan bir kadroyla karşılaştım, çok donanımlı olduğunu düşündüğüm akademisyenler de var. Geçme notunun yüksek olması fazlasıyla etkiledi beni; ama bu sene geç de olsa düşürüldü. Tamamen heteronormatif düzene kapılmış gibi görünen bir fakülte olup adım başı LGBT’ye rastlama ironisi de umutsuzluğa kapılmama sebep olmuştu… Liste uzun.
 
Kampüs ortamı genel olarak nasıldı?
DTCF orta bahçe, arka bahçe ve çardak tarafı diye üçe ayrılır. Diğer kampüslerdeki gibi geniş ormanları ve yeşil alanları yoktur. Bu yüzden bahar şenlikleri çoğunlukla Tandoğan Kampüsü’nde yapılır. Büyük bir alana sahip olmadığı için metrekare başına düşen öğrenci sayısı fazladır, sınıf yerine amfiyi kullanmak için şartları zorlamanız gerekir :) Okuduğunuz bölüme ya da ilgi alanınıza göre belirli aralıklarla konferans ya da etkinlik bulmanız mümkün. Japon Kültür Günleri benim favorimdir. Fakültenin geçmişini göz önünde bulundurursak özellikle de iktidar süresince üniversite öğrencisi imajına paralel olarak fikir özgürlüğü kısıtlanmakta ve en basitinden bir Çeviri Gazetesi afişini asan öğrenci gibi bir sürü öğrenci uyarı ya da uzaklaştırma almakta… Kamera sayısını arttırmak için fakültede zaten sayılı olan ağaçlar kesildi, okula ilk geldiğimde gördüğüm kaloriferin üzerinde yatan, asansörün, hocaların kapısından çıkan kedilerin akıbetleri belli değil. Fakülte ortamı için Türkiye’nin daha küçük bir alana sığdırılmış hali diyebilirim; size umut veren, mutlu eden küçük bir şey de bulabilirsiniz, alakasız bulduğunuz, itiraz etmek istediğiniz insanlar ve davranışlar da çıkabilir karşınıza.
 
Okulun LGBT’ler için tercih edilesi bir yer mi sence? Öğrenci toplulukları, yönetimin tutumu, hocaların anlattıkları şeklinde düşünebilirsin bu soruyu.
Açıkça söylemem gerekirse okulu tercih ederken LGBT konusunu bir tek şehir bazında düşünmüştüm. Ankara’dan arkadaşlarım vardı ve dernek etkinliklerini lisedeyken de takip ediyordum. Fakülteye ilk geldiğimde LGBT’lerin bu kadar fazla olmalarına rağmen başka topluluklar arasında kaynayıp gitmiş ve sessizleşmiş olmaları dikkatimi çekmişti. Feministlere, öğrenci kolektiflerine, diğer topluluklara dâhildiler; ama fakültedeki heteroseksizme, homofobi ve transfobiye dikkat çekebileceğimiz, bu konuda yardımlaşabileceğimiz ve iletişim kurabileceğimiz bir topluluk yoktu.
 
Eski DTCF’li arkadaşlarımın bu amaçla bir topluluk kurma girişimleri olduğunu biliyordum. Geçen senelerde okula da fazla odaklanamamam sebebiyle bu durum hakkında fazla bir şey yapamadım. Ama 2013’ün bahar döneminde eski topluluğun tüzüğünü inceleyerek ve sosyal medya üzerinden bir topluluk sayfası kurarak ilk adımı attık, akabinde fakülteden tanıdığımız, ODTÜ LGBT’den yakın bir aktivist arkadaşım aracılığıyla da fakültede bize destek olan topluluklardan, iletişim ve diğer fakültelerden arkadaşlarımızın da katılımıyla küçük gruplar halinde toplantılar yapmaya, akademisyenlerle konuşmaya başladık ve Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Topluluğu’nun temellerini attık.
 
Bu süreçte fakültede ‘açık’ olmanın getirdiği zorluklara, özellikle de internet üzerinden homofobik ve transfobik söylemlere fazlasıyla maruz kaldık. Bu yeni bir şey değildi. Ayrıca fakültemizde seks işçiliği yapan trans bir birey de vardı ve onun görünürlüğü kendini göstermekten korkan, kendini bundan dolayı yalnız ve mutsuz hisseden birçok kişiye motivasyon kazandırmıştı.
 
Akademik kadroya göz atarsak eğer kendi bölümüm adına hocaların homofobik ve transfobik olmadıklarını söyleyebilirim, aralarında kadın hakları savunucuları da var. Ve diğer bölümlerden bizi destekleyen olumlu bakan asistan ve akademisyenler de var. Yine de toplulukların resmileşme aşamasında üzerlerine fazla yük binmekte ve etkinliklerin altına imza atma konusunda tereddüte düşmektedirler.%100 LBGT dostu bir fakültede değiliz elbette, fazlasıyla bilinçsiz, nefret dolu insanlar da var hem öğrencilerde, hem de akademik kadroda. Bu yüzden kendini baskı altında hisseden, sessiz kalmayı tercih eden arkadaşlar var. Bu rehber aracılığıyla DTCF’de okuyan ve okuyacak olan LGBT ve heteroseksizm karşıtı arkadaşlara söylemek istediğim bir şey var:
 
Okuldayız, kampüsteyiz, her yerdeyiz. Ve gitmiyoruz.
 
Okulunun eğitiminden memnun kaldın mı?
Okulun ilk dönemi sağlık sorunlarımdan dolayı sınavlara giremedim ve raporum kabul edilmediğinden dolayı mazeret sınavlarına alınmadım, kısacası çok talihsiz başladım okula ve derslere odaklanamadım. Bu durumdan ayrı düşünürsek akademik kadroların niteliği bölümden bölüme değişiyor. Bölümünüzü sevseniz de zaman zaman aksini hissettirecek hocalar ve uygulamalar çıkıyor karşınıza. Durumu kullanma şekliniz ve fakülteyi nasıl bitirmek isteyeceğiniz sizin gelecek hakkındaki beklentilerinize göre değişir. Kütüphane ve bilgi erişimi konusunda çok aksaklık var. Kütüphanenin içeriği zengin olsa da bazen istediğiniz kaynağa ulaşamıyor, beklemek zorunda kalabiliyorsunuz. Bilgisayarlar odasında da sandalye kapmaca deneyimi yaşayabilirsiniz. Yine de DTCF kapalı vizyonuna rağmen harika edebiyatçılar, tiyatrocular çıkartmış bir fakülte.
 
Yurt, yemekhane, burs, iş imkânı babında ne umdun, ne buldun?
Yurt deneyimi yaşamadım. Bu konuda şanslı olanlardanım sanırım. Ama devlet yurdu çıkma ihtimali çok düşüktü zaten. Arkadaşlarımdan bildiğim kadarıyla fakülteye çok yakın yarı özel yurtlar var Necatibey tarafında ve Ulus civarında. DTCF Kızılay’a 1 durak uzaklıkta. Bu da çoğu anlamda kolaylık demek. Arka bahçede fast food ürünlerinin olduğu bir kantin ve bir de okulun yemekhanesi bulunuyor, ortabahçedeki büfede de genelde tost, patates ekmek vb. Vejetaryen olduğum için yolum düşmüyor pek. Yemekhanede de menü genelde bellidir, yaklaşık 3 saat süresince yemek bulabilirsiniz; 1.5 TL’ye bulabileceğiniz yemek de az çok bellidir. Kariyer durumuna gelecek olursak. Yabancı dil okumanın avantajı herhangi bir iş koluna dâhil olmak için mezun olmanıza gerek kalmamasıdır. Zaman zaman okulda çeviri bürolarının tercüman ve stajer ilanlarının asılı olduğunu görebilirsiniz. Formasyon alanlar da çoğunlukta. Mezun olduktan sonra garsonluk yapan da var, şirketlerde çalışanlar da.
 
Okulun bulunduğu şehir, üniversiteli bir LGBT için neler sunuyor?
Herhangi bir karşılaştırma yapmazsam eğer durumun ortalamanın üzerinde olduğunu söyleyebilirim. Gökkuşaklı olmasa bile homofobik olmayan ve daha rahat hissedebileceğimiz mekanlar var, orada etkinlikler düzenleyebiliyor, film gösterimleri yapabiliyoruz. Ayrıca Ankara Üniversitesi’nde Kaos GL tarafından düzenlenen Feminist Forum benim Ankara’daki favori dönemlerimden. Yani LGBT derneklerinin bulunması da Ankara’nın nefes almasını sağlıyor. Gece dışarı çıkmak ve rahatça eğlenmek isterseniz Kızılay’da LGBT ve gey dostu* mekânlar kısıtlı sayıda. Hatta bir tanesi adı çıkmış homofobik ve transfobik mekânlardandır. Yine de gidenler var tabi… Her şeye rağmen Ankara’nın kenarından köşesinden tutuyorsunuz.
 
Son olarak, tercih rehberini yeniden alsan eline ne seçerdin?
Ben Tibet’e kaçmayı düşleyenlerdenim. Ya da Tayland. Ama diplomamı çerçeveletmek isteseydim bunun Mimar Sinan Moda Tasarımı diploması olması için zorlardım kesinlikle.
 
Eğer siz de okulunuzu kendi deneyimlerinizden yola çıkarak anlatmak isterseniz yazıda geçen soruları cevaplayıp 2 fotoğrafla birlikte web@kaosgl.org adresine gönderebilirsiniz.
 

Etiketler: insan hakları, eğitim
İstihdam