05/10/2013 | Yazar: Koray Doğan Urbarlı
Her şeyi geçelim, Türkiye tabandan gelen demokrasi isteğiyle sarsıldı daha üç ay önce. O yönde herhangi bir düzenleme de söz konusu değil. Katılımcılık yok...
30 Eylül günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, demokratikleşme paketini açıkladı. Özünde 18 maddelik bir paket. Kimisi için parlamento onayı gerekiyor, kimisi için de hükümetin adım atması yeterli olacak.
Paketin içeriğinden önce biçimine bakmamız doğru olacaktır. Çünkü bazı durumlarda biçim, üslup, tarz içeriğin yaldızlı haliyle örtüşmeyebiliyor. Demokratikleşme ile, demokrasi ile uymayan bir görüntü vardı ortada. Dendi ki saat 11.00′de Başbakan çıkacak ve demokratikleşme paketini açıklayacak. Açıklayacak tamam da; ne açıklayacak? Saat 11.40′a kadar bilen yoktu. Kimsenin bilmediği bir paket açıklamanın demokrasilerdeki yeri nedir? Barajın dayatması sonucu Türkiye’de kullanılan oyların %90′dan fazlası parlamentoya yansımış durumda. Yani temsil kabiliyeti şu an için, zorla da olsa, yüksek bir parlamento ile karşı karşıyayız. Bu demokratikleşme paketi bu yüksek temsilli parlamentodan müzakereler sonucu mu oluşmuş? Başbakan halka son şeklini mi açıklıyor? Hayır! Ne açıklanacağını bir kaç kişi dışında bilen yok.
Başbakan çıktı çok uzun bir konuşma yaptı. Neredeyse konuşmasının kırkıncı dakikasında esas konuya gelebildi ve bir fermanı açıklar gibi açıkladı maddeleri. Şu neden var, bu neden yok kimse sorgulayamadı, sorgulatmadı. Arka planını açıklatıcı bir soru bile soramadı. Çünkü bunun için önceden bir önlem alınmış. Aslında bu önlem demokratikleşmeden, demokrasiden ne anlaşıldığını da net bir şekilde ortaya koyuyor. Dün Başbakan’ın toplantısında birçok gazete ve televizyon yoktu. Alınmamışlardı. Neden? Görünüşteki neden salondaki yer azlığıydı fakat bu yerlerin sadece hükümete muhalif basın kuruluşlarına denk gelmiş olması görünüşteki nedenin gerçek nedenden çok farklı olduğunu ortaya koyuyor. Demokratikleşme paketinden muhalif basına, basın toplantısı izleme özgürlüğü çıkmadı ne yazık ki. Belki bir sonraki pakete artık.
Paketin içeriğine geçersek;
* İlk madde seçim sistemi ile alakalı. Bu madde ile ilgili en başta şunu söylemek gerekli. Yoksa değerlendirmeler eksik olur. Bu paketi de, bu maddeyi de AKP tek başına yaptı. Tek bir partinin, oyları düşen bir partinin, yaptığı seçim düzenlemeleri mutlaka daha az oyla, daha çok söz sahibi olmak üzerine olacaktır. Ve “daha az oyla, daha çok söz sahibi olmanın” demokratikleşme ile bir alakası yok.
AKP bu tip paket önerilerini çok başarılı kurguluyor. Öyle bir yerden bölüyor ki muhalefeti, çoğu parti yıllardır karşı çıktığı konuları savunuyormuş gibi gösterebiliyor. Nasıl ki 12 Eylül Referandumu’nda otoriter eğilimlerini güçlendirmek için paketin içine bir 15. Madde şekeri attıysa, burada da ne olduğu muğlak bir “barajsız seçim” maddesi var. Bunu savunmazsanız argüman hazır: “Yıllardır baraj kalksın dediniz, kaldırmayı önerdik ama statükoculuğunuz buna destek vermenizi engelledi ve barajı savundunuz!”
Ortada üç seçenek var. A) Mevcut sistem. B) Barajın yüzde 5’e çekildiği 5’li gruplandırmayla daraltılmış bölge sistemi. C) Barajını tamamen kaldırarak yapılacak dar bölge sistemini. Mevcut sistemi günahlarıyla, sevaplarıyla biliyoruz. Fakat diğer iki sistem bize yeni. Özellikle daraltılmış bölge sistemini şu anda uygulayan bir ülke yok. Dar bölge sisteminin ise nasıl uygulanacağına dair bir ayrıntı yok ortada. Tek turla en çok oyu alanın kazanacağı bir sistem mi, yoksa iki turlu %50′yi geçenin kazanacağı bir sistem mi olacak henüz belli değil. Fakat bu sistemleri değerlendirirken düşülecek en büyük hata ne getirip, ne götürdüğüne bakmadan, biraz da AKP’nin mahalle baskısıyla sadece baraj rakamlarına bakarak hareket etmek olacaktır.
* Diğer bir madde hazine yardımı. Hazine yardımı %7′den, %3′e çekilmiş görünüyor. Son seçimlerde %3′ün üzerinde oy alıp da, %7′nin altında oy alan bir parti yok. Fakat burada etkilenebilecek olan partinin BDP olduğu açık. Teklif de sanırım: “Bağımsızlarla girme, seçim sistemine göre seni belli bir bölgeye sıkıştıralım fakat hazine yardımını al” olmuş. Peki ne olmalı? Çok net bir şekilde, alınan her oya yönelik olarak yardım verilmeli. Hazine partilere, ikna edebildikleri seçmen kadar yardım etmeli. Her oyun bir karşılığı olmalı. Kısaca bu madde de kağıt üzerinde iyileştirme getirse de, hem Türkiye’nin şimdiye kadar yaşadığı pratikte işlevsel değil hem de ideal olmaktan uzak.
* Eş Genel Başkanlık, siyasete katılım kısıtlarının kaldırılması yıllardır mücadelesi verilen konulardı ve kamuoyu önünde kendini göstermese de alttan alta süren bir hukuk mücadelesinin sonucu olarak ortaya çıktı. Aynı şekilde farklı dil ve lehçelerde siyasi propaganda yapma kısıtının kaldırılması da; Q, X, W harflerinin kullanılması da yıllardır süren bir mücadelenin sonucunda kazanılan haklar olarak görülebilir.
* Toplantı ve gösteri yürüyüşleri konusunda yapılan değişikliğin ne olduğu açıkçası pek belli değil. Anayasa’nın 34. Maddesi orada dururken, polis istediği gibi toplantıları ve yürüyüşleri engelleyebilirken bu madde çok daha net ve açık olmalıydı ve “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” cümlesi tekrarlanmalıydı.
* Nefret suçu ve yaşam tarzına saygı maddeleri bana kalırsa paketin en sıkıntılı maddeleri. Açıklanırken kullanılan kelimeler, seçilen örnekler ve AKP’nin geçmiş karnesi gösteriyor ki bu maddeler tamamen İslami bir kalkan olacak. Özellikle defalarca tekrarlanan “inancının gereğini yerine getirmek” cümlesi yavaş yavaş iş yaşamının namaz vakitlerine göre şekilleneceğini gösteriyor.
* Bu paketle parası olana farklı dil ve lehçelerde eğitim hakkı veriliyor. Ana dil ve kamu okullarının lafı geçmiyor.
* Bakanlık köy isimlerinde değişiklik konusunda yetkilendiriliyor, il ve ilçe konusunda ise talepler dikkate alınacak deniyor.
* Üçüncü Köprü’ye verilen isimden sonra ortaya çıkan tepkiler sonucunda Nevşehir Üniversitesi’nin ismi değiştiriliyor. Hacı Bektaş-ı Veli Üniversitesi oluyor. Koca pakette Aleviler ile ilgili tek madde bir tabela değişikliği. İnanılır gibi değil.
* Kişisel verilen güvence altına alınıyor. Fakat burada anlaşılması güç bir konu var. Şu anda mevcut olan yasalarda “Herkesi dinleyebilirsiniz, koca kulaklarla yaşayabilirsiniz” gibi bir madde mi var? Yok. Demek ki esas problem uygulamada. Şu anda Türkiye’de herkes dinlendiğini, izlendiğini düşünüyorsa sorunun bir maddeden çok daha fazlası olduğu açık.
* Kurban Bayramı sırasında tarikatların yardım toplaması yasa dışı olmaktan çıkartılarak, yasal hale getiriliyor. Yardım toplama serbestisi getiriliyor. Yardım paralarının hangi partinin kasasına ya da hangi küresel cihat çetesinin cephaneliğine gittiği konusunda da ek bir düzenleme yapılır herhalde.
* Pakette yılların sömürüsü başörtüsüne dair de bir madde var. Madde net olarak başörtüsünün bir siyasal simge olduğunu kabul ediyor ve bağımsızlık gerektiren noktalar dışında başörtüsüne serbestlik veriyor.
* Andımız kaldırılıyor. Bu paketin olumlu maddesi. Varlığın, bir başka varlığa armağan edilmesi gibi bir durum her sabah öğrencilere tekrarlatılmamalı. Tabii ki burada unutulmaması gereken bir nokta da dogmalar, “armağan etmeler”, “feda etmeler” sadece bir düşüncenin sonuçları değil. Bu yüzden de sadece bir düşüncenin andı değil, tüm düşüncelerin andı okullardan temizlenmeli.
* Mor Gabriel Manastırı’nın iadesi uzun süredir istenilen bir durumdu ve gerçekleşti. Çok olumlu. Peki ya diğer iadeler? Yandaş gazetelerin işgal ettiği binalar, İstanbul’da ve Türkiye’deki diğer iade edilmesi gereken mülkler? Ya da Ruhban Okulu?
* Roman Dil ve Kültür Enstitüsü kurulacak. Herhalde başına da geçen günlerde Romanlara ”hırsız, yankesici, kapkaççı, gaspcı” diyen Bursa Valisi’ni geçirirler. O vali orada dururken, bu maddenin samimi olduğuna kim inanabilir? Tabii bir de unutmadan Roman Enstitüsü’nün Aydın Adnan Menderes Üniversitesi’nde zaten var olduğunu da söylemek gerek.
Kısaca demokrasi paketinden toplumun geneline yönelik olarak bir demokratikleşme çıkmadı. Çıkması da zaten izlenen yöntem itibariyle pek mümkün değildi. Aleviler’in hassasiyetlerine, Kürtler’in hassasiyetlerine, LGBT’lerin hassasiyetlerine, etnik ya da dini görüşü ne olursa olsun toplumda kendini ifade etmek isteyen insanların karşılaştıkları zorluklara ve onların hassasiyetlerine yönelik olarak ortada bir iyileştirme yok. Her şeyi geçelim, Türkiye tabandan gelen demokrasi isteğiyle sarsıldı daha üç ay önce. O yönde herhangi bir düzenleme de söz konusu değil. Katılımcılık yok, yıllardır hak talep edenlere yönelik maddeler yok, sokaktaki insanın hayatını demokratikleştirecek herhangi bir şey yok. Muhalif basını susturma var. Yandaş basının “Devrim” manşetleri var. Seçim sisteminin eldeki oylara göre düzenlenmesi var. İşte 2013 model demokratikleşme paketimiz.
Etiketler: