23/11/2011 | Yazar: Yıldız Tar

Bu yazıyı 21 Kasım gece 2 sularında Hisarüstü Mahallesi’nde yaşananları raporlamak ve yaşadığımız şiddeti kamusallaştırmak adına yazıyorum. Yazarak iyileşmeyi, derlenip toplanmayı ve ardından mücadeleye kaldığım yerden devam etmeyi umuyorum.

Bu yazıyı 21 Kasım gece 2 sularında Hisarüstü Mahallesi’nde yaşananları raporlamak ve yaşadığımız şiddeti kamusallaştırmak adına yazıyorum. Yazarak iyileşmeyi, derlenip toplanmayı ve ardından mücadeleye kaldığım yerden devam etmeyi umuyorum.
 
Gece, Hisarüstünde bir mekanda bir grup insan oturuyorduk. Arka masamızdaki güruh marşlar eşliğinde eğleniyor ve diğer masaları rahatsız ediyordu. Birkaç arkadaşla bakışıp, onların da rahatsızlığını fark ettikten sonra; bu ekibin yanında oturan ve tanıdığım bir arkadaşın yanına gittim. Eğlencelerinin içine ettiğim için hakikaten özür dilediğimi ama başımın ağrıdığını belirttim. Biraz daha az gürültü yapmalarını rica ettim ve masama döndüm. Bunun hemen ardından o masadakilerden birisi küfretmeye başladığım kişi, “Amına koduğu bir ibne” istedi diye sessiz olmayacağını ve “kafamı sikeceğini” çok net bir şekilde belirtti(!) Bunun üzerine, ben tanıdığım bir insandan bir şey rica ettim. Ricama uyarsınız, uymazsınız size kalmış ama küfretmeyin lütfen dedim. Bunun ardından ortalık karıştı. Bu delikanlımız masaya gelip beni tehdit etti, dışarıda 3 jiletçinin beni beklediğini söyledi. Biraz tartışmanın ardından ortalık biraz duruldu. Tadım iyice kaçtığından arkadaşlara kalkalım dedim ve mekandan ayrıldık.
 
Yolda yürürken birden bana küfreden şahıs peşimden koşup boynuma yapıştı. Arkadaşlarım onu çekip alırlarken kaç kişi olduklarını kestiremediğim bir grup insan bana saldırmaya başladı. Birkaç yumruk, tekme ve eser miktarda saç çekilmesine maruz bırakıldım. Bu sırada beni kurtarmaya çalışan arkadaşlarım ve mekan sahibi kadını da itelemişler bayağı. Neden bilmiyorum o anda da, olay sonrasında düşünürken de canımı en çok acıtanın bu saç çekilmesi olduğunu fark ettim. Ben o saçları birileri zorla çeksin diye uzatmamıştım. Benim için anlamı çok büyüktü. Özellikle kızıla boyattıktan sonra, çocukluk hayallerimi gerçekleştirmiş gibi hissediyordum kendimi. Neyse…
 
Bir şekilde arkadaşlarım beni o hengameden çekti çıkardı ve bir yere sığındık. Arkadaşlarım beni eve götürür götürmez saçlarımı kestim. Saçlarımı kesmemle rahatlamaya başladım. En değer verdiğim parçamdan ayrılma kararını da ben vermiştim. O anki ruh halimi anlatamıyorum ama saçlarımı bir daha çekemeyecek olmaları beni sakinleştirmişti.
 
Ertesi gün olayın geçtiği mekana giden arkadaşım, bu şahısların o gece genelde takıldığımız bir başka yere gidip, oradaki çalışanlara da saldırdığını öğrendi. “Olay büyümüş” ve polis gelmiş. Geceyi nezarette geçirmişler. Saldıran adamların ikisinin anne ve babasının iki mekandan ve rahatsız ettikleri herkesten özür dilediklerini öğrendim. Saldırganlar da özür dileyeceklermiş. Ayrıca o gece çok içkililermiş ve birisi “karısından” yeni ayrılmış. Özür için dahi olsa (ki ne özrü) yüz yüze gelmek istemediğime karar verdim.
 
Morali bozulan, içen, kafa dağıtmak isteyen insanların öfkelerini bir “ibneye” yöneltmeleri, daha doğrusu bir ibneyi kolaylıkla dövülebilir görmeleri nasıl bir yerde yaşamaya çalıştığımızı bir kez daha hatırlattı bana.
 
Olaya dair kafamızı kurcalayan nokta, n’oldu da mesele tatlıya bağlanmışken birden saldırdılar oldu. Bunu da mekanda çalışan garsonun söyledikleri açığa kavuşturdu. Biz mekandan ayrıldıktan sonra masadaki adamların teki ya bırak ya terörist bunlar zaten demiş. Ve onun hırsıyla saldırmış bana/bize. Hem Kürt hem ibne olmak saldırıya uğramak için bayağı yeterliydi anlaşılan.
 
Bütün bu olaylardan bana kalan birkaç morluk, kesilmiş saçlar, şiş bir surat ve kafa ve bir de allak bullak olan psikoloji oldu.
 
N’apacaksın, diyen dostlarıma dinleneceğimi söylüyorum. Bir süre kendimi güvenli hissettiğim bir yerde kafa dinleyeceğim. Ve Hisarüstü’ne geri döndüğümde en iyi bildiğim işi yapacağım. Her zaman dediğim gibi, ben genelde bildiğimi okurum ve bildiğim de örgütlenmektir.
Şiddete ve nefrete karşı örgütlenmek, işte bütün mesele bu!

Etiketler:
İstihdam