20/07/2020 | Yazar: Seyhan Arman

Benim yakışıklı varoş prensim hapsolduğum kalemden sarkıttığım lepiska saçlarımın kıymetini bilemedi bu gece ama olsun, bugünün yarını da var.

Kim bu Rapunzel, kim? Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Hani bayram gelince alınan yeni elbiseleri, yeni ayakkabıları başucumuza koyar yatardık ya arife geceleri, işte öyle bir heyecanla, elimdeki siyah poşette tutuyorum hayalimi. Sabah olsa da uyanıp giysek yeni cicileri ruh halindeydim perukçudan eve gidene kadar. Akşam olsa da kafama taksam, takıp da salınsam İstiklal Caddesi’nde. Elimde uyduruk siyah bir poşet, içinde çok pahalı olmayan naylon bir peruk. Bazılarını yatlar, katlar almak sevindirir bu kadar, beni de bu naylon peruk pek sevindirdi. 22 yaşındayım ve bugüne kadar saçlarımın uzunluğu kulak mememin altını geçmedi. Oysa ne çok severdim Rapunzel Masalını. Ne çok hayal ettim kendimi kalenin penceresinden saçlarımı salarken. Ne çok şarkı söylerdim elimde deodorant şişesiyle vantilatörün karşısında; sallayıverirdim Sibel Can edasıyla olmayan saçlarımı.

Ailede ilk en büyük kavga dayımın oğlunun: “Ne lan bu avrat gibi uzatmışsın, git alabulus kestir saçlarını.” dediği gün çıkmıştı. Hayret etmiştim annemin yengeme çıkışına: “Size mi soracak benim çocuğum neresini uzatacağını?” Galiba ilk ve son savunuşuydu annemin beni. Kaşlarımın ortasını aldığım anlaşıldığında hiç ses etmemişti babama. Ayakkabımın önündeki demir parçasının yarattığı krizde olduğu gibi. Çok mutlu olmuştum yengeme çemkirdiğinde.

Halbuki çok güzel de görünmüyordu saçlarım. Kıvırcık saçta ne uzun, ne kısa, ne orta saç pek güzel oluyor, aşırı kabarıyor bilirsiniz. Jöleyle de hem hacmi azalıyor hem de az önce banyodan çıkmış gibi sahte bir hal alıyor. Zaten uzun sürmedi o papaz halim, kardeşimin sünnet düğünü için sürpriz olarak kestirdim kökünden. Pek mutlu etti herkesi saçlarımın alabulus olması. Karşı komşu Emine Abla’nın adını dahi bilmediğim şalgamcı kocası bile tebrik etti. Enseme iki tane şaplattı babam, aferin dedi kendince. Sonrasında hiç enseme şaplatan olmadı zaten.

İşte bugün naylondan perukla da olsa Rapunzel olacağım, salacağım saçlarımı omuzlarımdan aşağı. Durup durup atacağım başımı bir sağa bir sola. Aslında hayatımdaki en uzun halinde şu anda saçlarım, kulak mememi geçeli epey oldu, neredeyse omuzlarıma değecek kıvır kıvır pas parlak. Her gören “Maşallah” diyor, bin bir iltifat her buklesine. Bilmiyorlar ki Rapunzel’ in bukleye değil uzunluğa ihtiyacı var. Neredeyse bütün paramı harcadım bu naylona. İş makinesi alıp dev yatırım yapmış Bülent Ersoy gibiyim. Eve geldim, aklandım paklandım, uzun uzun duş aldım, yeni bir elbise de giyip sokaklarda salınmaya hazırım. Nasıl bir heyecan, nasıl bir mutluluk anlatamam. Kaliteli olmanın işareti, her travestinin olmazsa olmazı sarı Megan Coupe alsam bu kadar mutlu olamazdım. Özenle kafama oturttum peruğu. Öncesinde kendi saçlarıma neredeyse 20 tane tel toka taktım kabarık durmasın, peruk olduğu belli olmasın diye. Peruğun üstünden de bir 10 tane daha takmışımdır, sağa sola savurunca kafamdan fırlamasın diye. Kalıp gibi kafama takıp şöyle bir aynaya baktım ki ne göreyim, resmen afeti devran. İlk defa kendimi bu kadar kadın hissediyorum, ilk defa özüme bu kadar yaklaşmışım gibi. Allah bozmasın, mutluluğum bey kızında yok.

Gece boyu bildiğim bütün gece kulüplerine girdim çıktım. Hepsinde dans ettim, delicesine savurdum saçlarımı en az 10 kere. Bütün gözler bende, kim diyorlar bu Rapunzel; kim? Benim ayol, her zamanki ben ama uzun bir farkla: “Hahhayyt kadınım ayol!”

İstiklal’in her sokağına girdim, kabul edildiğim bütün kulüpleri gezdim bu gece. Asırlık kankam Öznur’la buluştuk sonra. Ne kadar ucuz birahane varsa hepsine götürdü beni. İçinde ne olduğu belli olmayan en uyduruk votkaları içip içip bir posta daha salladım saçlarımı. E artık yeter, baya yorulduk eve gidelim diye düşünürken: "Islak hamburger yiyelim meydanda ay" dedi ölü saçlarından kaynak artırmış Öznur. Gecenin dört buçuğu ama olsun, biraz da meydandaki millet görsün efil efil saçlarımı.

İstiklal’de kapalı dükkanların önlerinde gençler, öğrenciler almışlar ellerine gitarı, bağlamayı bir yandan şarkı söyleyip bir yandan bira parası topluyorlar. Bildiğimiz şarkılara eşlik ediyoruz Öznur ile. Bazılarına 5 milyon veriyoruz en havalı şekilde. Abla sağol diyen de var, dalga geçen de; eve götür diyen de var, yüzünü ekşiten de. Aman kimin umurunda kız, hepsine saçımı sallayıp kahkahalar atıyorum. Ağa Camii’ ni geçerken varoşluğu uzaydan belli bir çelimsiz manti laf attı Öznur’a. Ne dedi duymadım, çokta umurumda değil zaten. Ay Öznur’un da kafası güzelken hiç çekilmiyor, illa cevap verecek. Bize laf atmayan mı var ayol. İstiklal’de laf atılmadan 10 metre yürüsek şükür namazı kılacağız neredeyse. Bırak atsınlar lafı kız. Sus yürü gidelim işte, ne güzel keyifli bir gece geçirmişiz, o pis ıslak hamburgerlerden de yiyip finalimizi yapıp evimize gidelim. Yok olur mu karı illa madileşecek, cevap verecek, yetmedi eteğini kaldıracak havaya. E tabii daha geçen hafta iki tüp sıktı kalçalarına silikoncu Jale. (Gerçi sadece Öznur’ a değil bütün Tan Apartmanı’ nda oturanlara sıktı. Kimisinin yanağını doldurdu, kimisinin alnını daralttı. Bir gecede bütün Tan apartmanı kızlarının elmacık kemikleri belirginleşti. Sorsan: "Yok anne kilo aldım biraz" derler, hepsinin yüzü müdahalesiz, doğal kendi yüzleri. Madem bütün lubunyalar bu kadar doğal silikoncu Jale nasıl aldı o yazlığı? Cevap yok tabii; yersen.)

Öznur Hanım kim bilir kaç Megane parası yatırdı o kalçalara, durur mu? Benim bu kadar saç şovumdan sonra azıcık göt şovu da onun hakkı. Aç kız aç, titretiver İstiklal’de. Ben böyle gayrı ciddi yaklaşıyorum meseleye, aman yarıştırsınlar sidiklerini yolumuza gidelim diye bekliyorum. Tek derdim kaç ıslak hamburger yiyebileceğim. Aslında çok yemek istemiyorum ama gözüm doymuyor fazla yiyorum sonra yatakta bütün gece uğraşıyorum o sarımsaklı tatla, midemle. Ha bitti ha bitecek derken bu varoş mantiler birken iki, ikiyken dört oldular. E mecbur ben de dahil oldum mevzuya. Konu ne bilmiyorum ama ayırmaya çalışıyorum. “Tamam canım boş verin, hepimizin kafası güzel bozulmasın havamız.” diyorum bütün prensesliğimle ama kime. Baktım biz iki, onlar dört olunca bir havaya girdiler bunlar. Biraz bağırış çağırış olunca millet de toplandı hafiften. Ne yapsın, hayatta hiçbir bok olamamış kenar mahallenin delikanlıları fırsat bu fırsat, iki dönmeye sataşarak caka satacaklar İstiklal Caddesi’ nde. Malum evlerine de gidemiyorlar bu saatte, ilk otobüs sabah 6'da. Zaman bol, caka fazla, bulmuşlar iki sarhoş travestiyi, erkekliklerini konuşturacaklar akıllarınca. E tabii bunlar cakayı fazla satmaya başlayınca bende prenseslik falan kalmadı. Az önce “Boş verin canım, keyfimiz kaçmasın.” diyen ben "Ne diyon lan göt lalesi." ne dönüverdim. Varoştu, ibneydi, yavşaktı derken başladı gecenin son İstiklal kavgası. "Ay tamam madilik ayol, madileş lubunya." dediğim anda sıkıverdim yüzlerine göz yaşartıcı spreyi. Dördüne birden bütün kutuyu boşalttım ama bana mısın demedi o mantiler. Yıllar sonra tecrübeyle sabitleyecektim ki sarhoşun mektubu okunsa bile sarhoşa göz yaşartıcı sprey o kadar da kâr etmiyordu.

İçlerinden en yakışıklısı aldı mı beni kolunun altına. Göz ucuyla baktım, Öznur o çelimsiz zarganayı bir yumrukla devirdi. Zargananın imdadına diğer ikisi yetişti hemen. Ay Allah günah yazmasın ikisi de birbirinden çirkin. Benim ki en azından yakışıklı. Benim yakışıklı, o devasa elleri ile tokadı basınca bir hoşuma gitti. Aklımdan "Kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin." diye geçti. Sıpa şimdilik mümkün değil ama vur sopayı desem yeriydi. Tokadı yiyince savurarak saçlarımı ay diye çığlık attım. Ben bu yakışıklıya bu kadar güzellik yapıp en kadın halimle dayağımı yerken, bir hamlede peruğumu kafamdan çıkarıverdi dümbük. 10 tane tel toka aynı anda fırlayıp gitti. Bütün gece sağa sola güvenle salladığım saçlarım yakışıklı varoş mantinin elinde anlık oldu.

İşte buna sinir olup, işin ciddiyetini kavradım ve aldım gardımı. Tabii bu seyirlik oyuna hemen katıldı İstiklal Caddesi’nin ahalisi, etrafımız dolup taştı bir heyecanla bizi izleyenlerle. Bir yandan kafam yakışıklı varoş mantinin kolunun arasında suratıma yumruklar yiyorum, bir yandan kafamı tutan elinin baş parmağını ısırıp, bir yandan da saçlarımdaki tel tokaları söküyorum. Bir iki üç beş…, bitmiyor toka sökme işlemi. Hem yumruk yiyorum, hem tokaları söküyorum kafamdan. Dünya yansa umurumda değil. Tek derdim var: “Tamam bakın kafamdan peruğum çıktı ama benim kendi saçlarım da var. Peruk takmış erkek değilim. Sadece kendi saçlarım kısa diye peruk taktım.” diyeceğim izleyicilere ve beni yumruklayan yakışıklı mantiyi göt edeceğim aklımca. “Bak hemen peruğumu söküp attın kafamdan, kendince peruk takmış erkek olduğumu görecek, millete gösterecektin ama sert kayaya çarptın; kendi saçlarım var en buklelisinden. Benim diyen kadından daha kadınım gör.”

Neyse ki üstün çabayla çıkardım tüm tokaları, yediğim yumruklara rağmen yan tarafa eğdim kafamı, boşta kalan elimle saçlarıma vurdum birkaç kere ki peruğun içinde yapışmış olanlar da özgürlüğüne kavuşsun, dalgaları hacimli görünsün.

Neden sonra birkaç lubunya yardımımıza gelip kurtardı bizi. Daha doğrusu beni. Maşallah ben yakışıklı varoş mantinin kucağında saçlarımla uğraşırken Öznur diğer üçünü neredeyse nakavt etmiş bir Muhammed Ali edası ile. Ben bütün kadınlığımla, en naif halimle yakışıklı mantinin baş parmağını ısırırken, Öznur 3 çirkin varoş mantiyi kelebek gibi uçup arı gibi sokmuştu bile. Gerçi iş benim kadınlık tribime kalsaydı soluğu Taksim İlk Yardım Hastanesinde alırdık. Neyse ki lubunyalar gelince biz bu erkeklik gösterisini bastırıp, seyircilere bok var izliyorsunuz diye çemkirip yolumuza devam ettik. Bir ara mağaza vitrinin camında peruğumu takayım diye uğraştım ama prensesten çok masal cadılarına benzeyince çıkartıp çantama attım.

Hiçbir şey olmamış gibi meydanda ıslak hamburgerlerimizi yedik. Öznur beş, diğer genç kızlar ikişer tane yediler. Tabii parayı en havalıları olduğum için ben ödedim. Yediğimiz dayağa kahkahalarla güle güle eve gelip zıbardık.

Benim yakışıklı varoş prensim hapsolduğum kalemden sarkıttığım lepiska saçlarımın kıymetini bilemedi bu gece ama olsun, bugünün yarını da var. Yarın gece saç kremine bastırılıp yumuşacık olmuş saçlarımla yeniden İstiklal’deyim, beklerim.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: kadın, yaşam
İstihdam