28/10/2015 | Yazar: Yıldız Tar

Gökkuşağının kıyısında geçen bir yaşam gökkuşağı bayrağıyla uğurlandı.

Ölenlerin ardından yazmak zordur. Bildiğimiz, dokunduğumuz, eylediğimiz, sohbet ettiğimiz, güldüğümüz, ağladığımız, kavga ettiğimiz, bazen yalnız kaldığımız, bazen binler olup sokakları doldurduğumuz şu kavanoz dipli dünyadan ayrılan bir canın ardından yazmak sanki bütün ağırlığıyla çekip gidene, yaşamına son bir kez doyasıya bakmak gibi gelir. Dolu dolu bir yaşamı bir sayfaya sığdırmaya çalışmak ve bunu yaparken yaşamının bütün hallerine aynı özen ve şefkatle yaklaşmak…

Berna’yı kaybettiğimizde basın bu şefkati göstermedi. Berna, Ankara katliamında yitirdiğimiz canlardan biriydi. O eylem alanında bedenini diğer bedenlere katan, uzayın derinliklerinde tek bir parça olmak yerine barış isteyen diğerleriyle muazzam bir orkestranın sesi olmaya çalışan birisiydi. Ama biz onun “kimsesizliğini” öğrendik. Berna’ya yazıktı, kimsesizdi, ardından sadece romantize edilmiş Yeşilçam soslu bir acıyı hak ediyordu!

Hakikaten öyle miydi? Bir insanın hayatı bir kelimeye indirgenebilir mi ki? O eylem alanındaki binler Berna’nın kimseleri değil midir?

Berna’yı ölmeden önce tanımazdım. Öldükten sonra ise tanıyan arkadaşların anlatımlarıyla aşina oldum. Kaos GL’nin çok eski dostlarından, yoldaşlarından biri olduğunu öğrendim. Haberi Umut Güner verdi. “Bizim Berna’yı kaybetmişiz” dedi. Kaos’un whatsapp grubunda bir sessizlik oldu. Ardından Berna’yı anlatmaya başladılar. Bizim Berna Umut’a göre tamı tamına şöyleydi:

“Berna ile gey-lezbiyen işçi çalışmalarımız sırasında tanıştık. 1 Mayıs başta olmak üzere birçok eylemde yanı başımızda olan, bizimle birlikte yürüyen dostlarımızdan idi. Gezi öncesinde özellikle eylemlere katılırken zihnimizi hep ‘kaç kişi olacağız’ sorusu meşgul ederdi ve her zaman Berna gibi dostlarımızın bizi alanda yalnız bırakmayacağı fikriyle rahatlardık. Berna bizi alanlarda yalnız bırakmayan dostlarımızdan biri idi. Emekçi bir arkadaşımızdı. Temizlikçi olarak çalıştığı firmada taşeron işçilerle birlikte örgütlenmeye sendikal haklarını talep etmeye çalışıyordu.”

Tanıyan Kaoslular tanımayan benim gibilere Bizim Berna’yı anlatırken bir haber çıktı basında. “Kimsesiz” diyorlardı Berna’ya. İçim ürperdi. Kimsesiz kelimesinin sonuçlarından korktum. Kimsesiz bana ve birçok eşcinsel ve transa devletin ölü bedenini bizlere vermediği trans arkadaşlarımızı hatırlatır. Ailesinin zulmünü bir kenara atıp kendini tam da kendi istediği gibi inşa etmeye çalışan translara devletin son golüdür ölümün ardı. Aile aranır, eğer ölü bedenine aile sahip çıkmazsa Kimsesizler Mezarlığı’na gömülür. Ölüm bizler için bir mücadele alanına dönüşür. O bedeni o mezarlığa gömmemek için arkadaşımızın ölü bedeni üzerinde savaş vermek zorunda kalırız.

Trans arkadaşlarımız öldüğünde yaşadığımızı yine mi yaşayacağız, diye düşündüm. Olmadı. Halkevleri ve LGBTİ örgütleri gökkuşağına uğurladı Bizim Berna’yı. Gökkuşağının kıyısında geçen bir yaşam gökkuşağı bayrağıyla uğurlandı. Bize ise bu sefer kendi yalnızlığımızın sordurduğu ‘kaç kişi olacağız’ sorusunu bertaraf eden bir yoldaşımızın ardından kaç kişi olduğumuzu, onun kimsesiz olmadığını ispat etme zorunluluğu kaldı.

Devri daim olsun…

İlgili haber:

Berna Koç’u kaybettik

Berna Koç uğurlandı: Gökkuşağı yoldaşı olsun!

*Bu yazı ilk olarak Günebakan gazetesinde yayınlanmıştır.


Etiketler:
nefret