31/10/2018 | Yazar: Yıldız Tar

Sabrina’yı boşverin esas hikaye zalim ve geleneksel Zelda, kader kurbanı ama intikam peşinde Hilda, ev hapsinde bile sarkastik, seksilikte cehennem ateşi kıvamında Ambrose’ta...

Merhabalar sevgili okur,

Bugün itibariyle her Çarşamba sizlerle izlediğim dizi ve filmlere dair engin fikirlerimi paylaşıyor olacağım. İlk yazımız: Sabrina!

90’ların şapşal, komik, başında melek haresi eksik cadısı Sabrina, Netlix sayesinde ekranlara geri döndü. Minik bir farkla: Tatlı cadımız Sabrina; Karanlık Lord (Lucifer, Satan, Şeytan ya da hepsi birden) tarafından sıkıca kontrol edilen, erkek egemenliği ve Tek Tanrılı dinlerden ziyadesiyle nasibini almış bir cadı topluluğunda hayatta kalmaya çalışan, kara büyüde ustalaşma yolunda bir cadı artık.

Netflix uyarlaması Sabrina’da isimler ve bazı kalıplar dışında her şey 90’lar versiyonundan çok farklı. Benim gibi Sabrina fanları için başlarda ufak soğuk duşlar yaratsa da bu yeni hali tek kelimeyle: MUHTEŞEM.

Yazının buradan sonrası ziyadesiyle SPOILER içereceğinden henüz izlememiş olanlar okumaya devam etmeyebilir.

Yeni nesil Sabrinamız, warlock (Sabrina dünyasında ‘erkek’ cadılara warlock deniyor) bir baba ile ölümlü bir annenin biricik evlatları. Ebeveynleri trajik bir uçak kazasında ölmüş (Yersek). Sabrina’yı halaları Hilda ve Zelda büyütmüş. Evde bir de kuzen var ki kendisi bu yazının yazılma sebebi: Libidomu cehennemin en ateşli kuyuları kadar yükselten Ambrose. Bu dörtlümüz aile saadeti içerisinde yaşarken, Zelda hala canını sıktığında Hilda’yı öldürürken Sabrina’nın 16. yaş günü adeta bir kıyamet alameti gibi yaklaşmaktadır. Yarı cadı olan Sabrina’nın karanlık vaftizinin 16. yaş gününde gerçekleşmesi çok önceden planlanmıştır. Ancak Sabrina, Baxter Lisesi’ndeki ölümlü hayatını geride bırakmaya çok da istekli değildir. Olaylar Sabrina’nın vaftiz sunağında kaçması ile hızlanır ve artık Karanlık Lord’undan, okuldaki öğretmeni kılığına girmiş İblislerin Anası’na herkesin dahil olduğu entrikalar zinciri başlar.

Dizideki cadı topluluğu Satanik bir dine mensup, doğaüstü güçlerle ödüllendirilmiş insanlardan oluşuyor. Cadı meclislerinin başında ise Başrahip yer alıyor. Cemaat, tek tanrılı dinlerin Satanik versiyonu gibi işliyor. Başrahip’in yetkileri neredeyse sınırsız. Ölümlülerle evlenmek yasak. Kendini ve ruhunu şeytana adaman lazım ki güçlenesin. Ve tabi şeytan da bir erkek. Çok sevdiğim tuhaf kızkardeşlerden Prudence’ın dediği gibi: “Hem güç hem özgürlük kadınlara verilmiyor”. Neden mi? Cevabı için bkz: ataerki.

Karanlık Lord, çaresiz bir şekilde Sabrina’nın ruhunun peşindeyken davalar, iblis işgalleri, kara büyüler, akran zorbalığı, hem büyü okulunda hem ölümlü okulunda gelişen olaylar diziyi şekillendiriyor. Ama esas mesele karakterlerde. Sabrina’nın halaları ve kuzen Ambrose ikonik karakterler olarak diziyi izletiyor. Peki kim bunlar? Ne yaparlar? Boş zamanlarında insan eti yemek dışında hobileri neler? Başlayalım.

İyi ki doğdun Sabrina, şampanyan kanlı olsun değil mi?

Sabrina: Belki de dizinin en sıkıcı karakteri Sabrina. Klasik bir baş karakter. Hem güçlü olmak istiyor hem de özgürlüğünü Karanlık Efendi’ye adamak istemiyor. Bu yolda elinden geleni de ardına koymuyor. Ölümlü dünya ile cadılar dünyası arasında bocalıyor. Bir de babasının sırf annesi ile evlenebilme izni alabilmek için daha el kadar bebek iken Sabrina’nın ruhunu şeytana satmış olması da cabası. Anne ve babası ölmüş baş karakterin yaşayabileceği bütün dramı yaşıyor Sabrina. Lisedeki aşkı Harvey, arkadaşları Rose ve Susie ile kurdukları feminist topluluk W.I.C.C.A (kelime oyununu fark ettik değil mi), kendisine zorbaca davranan tuhaf kız kardeşlere verdiği “kız kardeşlik” mesajları, Susie’yi döven erkekleri cezalandırması ile Sabrina feminist bir ikon olmaya aday. Ancak tek başına Sabrina’nın didaktik üslubuyla bu dizi ilerler miydi? Sanmam. Nihayetinde uyku iblisi Batibat dörtlümüzü kabuslarına hapsettiğinde sevdiceği Harvey’nin cadı olduğu için kendisini öldürdüğünü gören bir karakter. 16 yaş dramını ve aslında cadılık/kadınlık, ilişkiler, cadı da olsan eril şiddetten azade olamama, bunun yarattığı korkular iyi yansıtılmış. Ama dediğim gibi, Buffy ile büyüyen nesilden biri olarak Sabrina beni çekemiyor bir türlü. Belki ileride severim. Bakalım.

Bir Jessica Lange değil ama sigara içişine kurban

Zelda Hala: Zelda’ya mantığın sesi diyenler çok. Ancak bana kalırsa Zelda, mantıkta fersah fersah ötede bir karakter. Kuralcı, geleneksel, cadı cemaatinde saygınlıklarını korumanın peşinde. Desperate Housewives’ın Bree’si gibi adeta. Her konuda maharetli. Ev yönetiminde diktatör. Anlayacağını sevmemiz için her özelliğe sahip. Kız kardeşi Hilda’yla ilişkileri esas kritik mesele. Zelda, kız kardeşi Hilda her sözünden çıktığında bir sinir harbi eşliğinde Hildacığımızı öldürüyor. Ardından bir güzel gömüyor. Hilda dirildiğinde ise soğukkanlılıkla onu karşılıyor. Ama eleştirisini de esirgemiyor: “Bu sefer dirilmen çok uzun sürdü.”

İlerleyen bölümlerde Zelda’nın çocukluklarından itibaren Hilda’ya zulmettiğini görüyoruz an be an. Ancak kritik bölüm uyku iblisi Batibat bölümü oluyor. Böylesi güçlü, otoriter, herkese söz geçiren, geleneksel bir cadının kabusu ne olabilir ki? Cevap: Kız kardeşi Hilda’nın dirilmemesi. Kabusunda Zelda, Karanlık Lord’un kendilerini ziyarete geleceğini öğreniyor. Hemen hazırlıklara başlıyor. Besili bir cadı çocuğu kesip pişiriyor. Tatlı Hilda ise sebze tartı yapıyor. Zelda, Karanlık Lord’a şehvet dolu hisler besliyor zaten. Ki bu haliyle “şeytana aşık cadı” klişesinin vücuda gelmiş hali gibi. Neyse, Karanlık Lord teşrif ettiğinde Zelda’yı bir cadı çocuk pişirdiği için paylıyor. Sonuçta cadıların soyları tükenmek üzere. Zelda bunu nasıl yapabilir? Karanlık Lord, Zelda’nın yemeğini yemediği gibi bir de Hilda ile flört ediyor. Kıskançlıktan çatlayan Zelda, Lord gidince Hilda’yı öldürüyor. Karanlık Lord geri dönüp Zelda’ya kötü haberi veriyor: Hilda bu sefer dirilmeyecek! Ve Zelda’nın çözülmesi başlar. Zelda’nın ağlaması, pişmanlığı, kız kardeşine yaptıklarının yarattığı vicdan azabı birden ortaya çıkıyor. En güçlü, zulmün muhteşem kraliçesi Zelda öyle bir çözülüyor ki; Sabrina kendisini kurtarmaya geldiğinde ve yardım istediğinde kabustan çıkamıyor. Kabusuna en fazla hapsolan Zelda oluyor.

Hilda Hala: Hilda, tatlı Hilda, evcimen Hilda, duyguların sesi Hilda… Acaba? Hilda sanırım dizide en sevdiğim ikinci karakter. Klasik bir ev cadısı gibi duran Hilda’yı, Harry Potter’da Molly Weasley’e benzetiyorum. Ciddiye alınmayan, aşağılanan, hor görülen Molly nasıl Bellatrix’i öldürdüyse Hilda da sürprizlerle dolu. Sabrina’yı destekliyor. Senelerdir ablasının zulmüyle başa çıkmak için ondan gizli yollar bulmakta usta. Bu deneyimini Sabrina ile paylaşıyor. Dinliyor. Sabrina’nın iradesine saygı duyuyor. Ve esas sürprizi Sabrina’nın davasında öğreniyoruz: Meğer Hilda seneler önce Sabrina’nın annesi Diana ile Katolik vaftiz törenine katılmış. Bu küçük sırları davada Sabrina’nın hayatını kurtarıyor. Sonuçta Sabrina Katolik törenle vaftiz edilmiş bir yarı-cadı yarı-ölümlü. Bu sebeple Hilda, Gece Kilisesi’nden aforoz ediliyor. Ancak pek de umrunda değil. Çünkü Hilda en baştan kader kurbanı. Kiliseye katılmak gibi bir niyeti yok. Ancak aile zorlaması ile kiliseye katılmış. Ve mecburen bir hayat sürdürmüş. Ölümsüz olduğu da düşünülürse iradesi elinden alınmış bir sonsuzluk Hilda’nınki. Ama Hilda bunu değiştiriyor. Nasıl olduğu da artık ekstra spoiler olur. Hilda’nın en büyük kabusu ise kızkardeşi Zelda ile yapışık olmak.

Kardeş rekabetine yeni bir soluk

Yine Sabrina okulda kızların zorbalığına maruz kaldığında Hilda ve Zelda kurtarmaya gidiyor. Harrowing denen bir tören söz konusu. Bildiğiniz akran zorbalığı. Bu törende ölen çok sayıda çocuk da var. Ruhları okula hapsolmuş. Zelda ve Hilda, Sabrina’yı bu törenden kurtarmak için okula geliyor. Zelda, çocukların ruhunu serbest bırakmayı öneriyor. Ancak çocukların gidecek başka bir yeri yok ki. Zorbalığa maruz kalmış ve ölmüş çocukları Hilda anlıyor. Onlar serbest kalmak istemiyor, intikam istiyor! Ve her uslu çocuk gibi izne ihtiyaçları var. Gereken izni Hilda veriyor. Ve yüzyılların zorbalığına karşı intikam başlıyor. Mazlumun dilinden mazlum anlar tabi. Nice intikamlara Hilda!

Robdöşambrın olayım yiğidim!

Ve Ambrose: Kuzen Ambrose’a gelene kadar homo-erotik ve romantik anlar olsa da dizi genel olarak hetero-romantizm üzerine kurulu. Ama Ambrose bizi alıp başka alemlere sürüklüyor. Cehennemin derinliklerinde, üzerimizde renkli robdöşambrlarla parti yapalım mı tatlı çocuk? Ambrose, Sabrina’nın kuzeni. Ev hapsinde. Çünkü kendisi vakti zamanında Vatikan’ı havaya uçurmaya kalkmış. Bu olaydan ev hapsinde olan tek kişi Ambrose çünkü suç ortaklarını satmamış. Ki kendisi nasıl esaslı bir suç ortağı olduğunu Sabrina ile olan ilişkilerinde de gösteriyor.

Ambrose’un yaşadığı derin bir yalnızlık. 75 yaşında ve çok uzun süredir evden dışarı çıkamıyor. Spellman’ların evi aynı zamanda bir cenaze evi ve gelen ölülerin otopsilerini yapıyor. Ambrose’un bu yalnızlığı onda kendisi gibi yalnızlara karşı bir şefkate dönüşüyor. Sarkastik, vurdumduymaz, şakacı ve seksi Ambrose; kendinden beklenmeyecek şekilde şefkatli bir yaratığa dönüşüveriyor. Ambrose’un bu halini ilk olarak cenaze evine gelen genç bir oğlanın otopsisinde görüyoruz.

Connor, ailesinin aktardığı kadarıyla yalnız bir çocuk. Kendi halinde. Mutsuz. Depresif. Bıçaklanarak öldürülmüş. O ana kadar çok az şeye ilgi gösteren Ambrose, Connor’ın ölümüne ani bir ilgi gösteriyor. Ve hatta Connor’ın vücudunda bir cadı izi buluyor ve onun meclisi olmayan yalnız bir warlock olduğunu açığa çıkarıyor. Connor’ın büyülü hayvanı olan iguanasını sahipleniyor. Ki ev hapsinde olduğundan kendisinin büyülü hayvanı da yok. Olayı çözmeye çalışıyor. Bu arada bir başka warlock olan Luke ile tanışıyor. Connor’ın cenazesinde gördüğü Luke ile aralarında flörtöz anlar yaşanıyor. Luke, vakti zamanında Connor ile birkaç kez date’leşmiş. O yüzden cenazesine gelmiş. Ambrose belki Luke, Connor’ın iguanasını görmek ister diye odasına davet ediyor.

Luke, Ambrose'un odasında

Ertesi gün Luke’u Ambrose’un odasında görüyoruz. Karşılıklı kurlaşmalar ve sonuç: Adına da derler seks! Ancak Ambrose Luke’a ev hapsinde olduğunu söylemiyor. Luke da sabah evden çıkarken telefon numarasını bırakıvermiş. İyi geçen bir kolinin ardından bir ilişki başlayabilir. Ama Ambrose evden çıkamıyor. Yardımına Hilda hala yetişiyor. Ambrose Luke ile kahve içmek için astral seyahat yapıyor. Ama vakti kısıtlı. Yoksa minik kuşlar Ambrose’un ruhunu çalabilir. Randevu kötü geçiyor. Ambrose’un yüz ifadesindeki değişiklikler, endişesi, her an kalkmak zorunda kalması, laf arasında Luke’a Vatikan’ı havaya uçurmaya kalktığını söylemesi…

Ölmüş gitmiş çocuğun kolisine alıkır, odana atarsan o iguana da ölüverir böyle... Ama yine de Ambrose bir tane!

Ambrose belki de ideal koca: Hem karanlık olaylara karışmış, punk rock asiliğinden geçmiş hem de dünyanın geri kalanına olan ilgisizliğinin aksine partnerlerine karşı ekstra merhametli. Ah Ambrose, ne çektin be? Ki kendisinin Batibat tarafından esir alındıkları bölümdeki kabusu dizi boyunca ağladığım yegane andı. Ambrose kabusunda bir döngüye hapsoluyor. Ev hapsinde hayatı tekdüze bir zamansızlıktan ibaret olan Ambrose’un kabusu da sonsuza kadar sürecek bir tekrardan ibaret. Sahne, Ambrose’un eve gelen bir cesedi otopsisi ile başlıyor. Hilda hala ile cesede bakıyorlar. O da ne, ölen de Ambrose. Ama bunu sadece kendisi fark ediyor. Hilda halada tık yok. Ve başlıyor Ambrose, Ambrose’u kesmeye. Tam bu anda Ambrose’a ev hapsinin bittiği haberi veriliyor. Heyecanlı yakışıklımız evden çıkacakken Batibat saldırıyor. Hop, Ambrose kendisini otopsi masasında buluyor. Sil baştan başlasın işkence… Bütün buna ve belki de dizide en ağır şeyleri yaşayanlardan biri olmasına rağmen Sabrina’ya kabusta yardım ediyor. Batibat’ı oyalıyor. Nasıl mı? Batibat’ı serbest bırakacak büyüyü söyleyeceği iddiasıyla. Bir güzel dalgasını geçiyor hem otopsi masasında yatan hem de otopsiyi yapan Ambrose. 

Ambrose’un ev hapsi ve yalnızlığı; panseksüel olduğunu da düşününce ister istemez kendi yaşantımdan bazı benzerlikler kurduruyor. Senaristler cinsel kimlik, dayatılan yalnızlık ve ev hapsi meselesi arasında bir ilişki kurmuş mudur bilemem ama heteroseksüel olmayan bir seyirci olan bende yarattığı duygular şelale. 

Ambrose ile ilgili bonus ise yine Batibat’lı bölümden gelsin. Uyku iblisi meselesinden önce Ambrose’u elinde çıplak erkeklerin olduğu bir dergi ile kendini tatmin etmeye hazırlanırken görüyoruz. Bir elinde dergi, diğer eliyle pantolonunun ipini sıyırırken Sabrina’nın çığlığı geliyor. Sahne yarım kalıyor. İtiraf ediyorum: Bu sebepten Sabrina’ya gıcığım yazının başından beri.

Haftaya başka bir dizi-film yazısında görüşmek üzere canlarım. Ben Ambrose’lu sahneleri tekrar tekrar izlemeye kaçayım!

Yazmamı istediğiniz bir dizi-film neyin varsa bana sihirli aynalarınızdan mesaj gönderin.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler:
İstihdam