24/11/2017 | Yazar: M A

LGBT+ haklarının savunulması Doğu/Batı, Emperyalist/Anti-Emperyalist veya Milli/Yabancı ikilemlerine indirgenemeyecek bir konudur.

LGBT+ haklarının savunulması Doğu/Batı, Emperyalist/Anti-Emperyalist veya Milli/Yabancı ikilemlerine indirgenemeyecek bir konudur.

Türkiye ve Dünya basının gündemine düştüğü üzere 22 Kasım tarihinde Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Soçi zirvesinde bir araya geldiler. Görüşmenin elbette esas konusu Suriye’nin akıbeti ve uluslararası aktörlerin nasıl kararlar alacağıydı.

Türkçe olarak çeşitli yayınlarda, PYD’nin görüşmelerdeki kritik pozisyonundan Afrin konusuna kadar birçok meselenin ayrıntılı analizi yapıldığı ve yapılacağı için ben bu yazıda görüşmenin daha çok Türkiye, Rusya ve İran’daki LGBT+’lar için ne ifade ettiğini ve uluslararası düzlemde homofobiye karşı nasıl tavır alabileceğimizden bahsetmek istiyorum.

Bilindiği üzere hem Putin’nin hem de Ruhani’nin homofobi açısından son derece sorunlu  politik geçmişi var. 2013 yılında hükümet Rusya’da “eşcinsellik propagandası’’nı yasaklayan bir yasa geçirerek LGBT+ örgütlenmesini fiili olarak sekteye uğratmıştı. Haziran 2017’deki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararı her ne kadar bu yasanın bir insan hakları ihlali olduğunu söylese ve Rusya’yı aktivistlere 8 bin ile 20 bin Euro tazminat ödemeye mahkûm etse de Rusya’da LGBT+’ların hükümet destekli yaşadığı bu şiddete dair somut bir adım atılmadı.

2017 Nisan-Mayıs tarihleri arasında tüm dünyanın dikkatini çeken “eşcinsel toplama kampları’’ Rusya’nın federal yapılanmalarından biri olan Çeçenistan’da kuruldu. Uluslararası çapta LGBT+ aktivistlerini kendi hükümetlerine baskı yapmaya yönelten bu insanlık suçuna karşı Putin, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in yoğun çabalarıyla bu konun araştırılmasını talep etti ancak somut bir kınama yapmaktan veya tavır almaktan kaçındı. Bugün gerek Çeçenistan’dan gerekse de Rusya’nın diğer bölgelerinden LGBT+’ların güvende hissetmedikleri için ayrıldıklarını ve başta Almanya olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerine sığındıklarını biliyoruz.

İranlı LGBT+ mülteciler, 17 Mayıs Homofobi, Bifobi ve Transfobi Karşıtı Yürüyüş, Ankara

İran’ın LGBT+’lar konusundaki pozisyonuna gelirsek çok daha köklü bir homofobik şiddet tarihi buluyoruz. 1979 İran devriminden sonra şeriat hükümlerine dayanan yasalara göre her türlü gelenek dışı birliktelik suç. Bazı insan hakları aktivistleri 1979’dan beri İran hükümetinin idam ettiği LGBT+ sayısının 4 bin ile 6 bin arasında olduğunu iddia ediyor. İran hükümetinin eşcinsellere açıkça uyguladığı şiddet bugün de benzer şekilde sürmektedir. Örneğin, 2017 yılının Nisan ayında İran’da 30 kişi eşcinsel olmak suçundan tutuklanmışlardı.
 
2005-2013 yılları arasında İran Cumhurbaşkanı olarak görev yapan Mahmud Ahmedinejad’ın 2007 yılında Amerika’daki Columbia Üniversitesi’nde yaptığı  “İran’da eşcinsel yok’’ açıklamasından bugüne İran’da LGBT+’lar açısından pek de olumlu gelişmeler olmadığını söyleyebiliriz.

Zirvenin üçüncü ismine yani Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’a gelirsek bu üç lider içerisinde LGBT+’lar açısından olumlu açıklaması olan tek liderin Erdoğan olduğunu söyleyebiliriz. 2002 Yılında Abbas Güçlü’nün Genç Bakış Programında LGBT+’ların durumuna dair gelen soruya Erdoğan, "Eşcinsellerin de kendi hak ve özgürlükleri çerçevesinde yasal güvence altına alınması şart. Zaman zaman bazı televizyon ekranlarında onların da muhatap oldukları muameleleri insani bulmuyoruz" sözleriyle cevap vermişti.

Elbette 2002 yılından 2017 yılına kadar Türkiye politikasından birçok şey değişti. Her şeyden önce LGBT+ hareketi açısından üç yıldır Onur yürüyüşünün yapılamadığı bir sürecin içerisindeyiz. Yakın zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CHP’li belediyelerin LGBT+ kotasına dair yaptığı “CHP İlçe Belediyesi Mahalle Komiteleri'nde yapılacak seçimde eşcinsel kotası koyuyor. Allah şaşırtmasın” açıklaması ve Ankara Valiliği’nin Ankara’daki LGBT+ etkinliklerini süresiz olarak yasaklaması düşünüldüğünde Türkiye’nin LGBT+ hakları açısından olumsuz bir yöne doğru gittiği kolaylıkla görülebilir.

Türkiye hükümeti LGBT+ haklarının görece bu üç ülkeye göre daha çok tanındığı ülkelerle daha güçlü politik ve ekonomik ilişkilere sahip olsa da, bu buluşma bahsi geçen ilişkilenmelerden yavaş yavaş vazgeçildiğinin de göstergesidir.

LGBT+ haklarının savunulması Doğu/Batı, Emperyalist/Anti-Emperyalist veya Milli/Yabancı ikilemlerine indirmemesi, daha doğru ifadeyle indirgenemeyecek bir konudur. LGBT+ haklarını savunmak bir ülkeyi veya bir toplumu ne daha az milli yapar ne de kendi kültürel değerlerinden uzaklaştırır çünkü LGBT+ hakları bir ülkenin kendine has kültürü olmak şöyle dursun tam tersine evrensel ve mutabık kalınmış değerlerin bir parçasıdır.

Bugün maalesef İran, Türkiye ve Rusya LGBT+ hakları konusunda evrensel değerlerle çelişen adımlar atmaktadır. Her ne kadar LGBT+ hakları Soçi görüşmelerinin bir gündemi olmasa da bu üç ülkenin ve liderlerinin birbirlerini LGBT+ hakları konusunda olumsuz etkileyecekleri ayrı bir gündem olarak düşünülmelidir. Rusya, Türkiye ve İran’da yaşayan veya ülkelerinden kaçmak zorunda kalmış LGBT+’ların uluslararası platformlar aracılığıyla diyalog geliştirmeleri ve kendi hükümetlerine LGBT+ hakları konusunda talepte bulunmaları hayati bir önem taşımaktadır.

Yıllardır yasaklı olan Moskova Pride’ın yeniden yapıldığı, İstanbul Pride’ın ona selam gönderebildiği ve iki ülkenin aktivistlerinin tarihsel olarak birinci olacak olan Tahran Pride’a katıldığı bir dünya görmek istemez miyiz?

Evrensel bir değer olan LGBT+ haklarında dünyanın bütün liderlerinin mutabık kalmasını ve LGBT+ karşıtı politikaların tüm dünyada son bulmasını talep etmeye ve umudumuzu diri tutmaya devam edelim.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler:
nefret