08/10/2012 | Yazar: Koray Doğan Urbarlı

Herhalde kimse, AKP’nin sonunda savaş çıkartabileceğini, bu kadar ileri gidebileceğini düşünmemişti. Sonunda bunu da yaptılar, savaş çıkartıyorlar.

İyimser ve kötümser iki kişi arasında geçen hayali bir konuşma vardır. Özetle şu şekildedir: 

"Kötümser dermiş ki: "Ah ah! İşler bundan daha kötü olamaz artık!"
 
İyimser cevaplarmış onu: "Olabilir! Olabilir! Her şey daha da kötü olabilir! Umudunu yitirme!""
 
Hikâyenin geçtiği yeri Türkiye yapalım. Açın TV’leri aynı bu konuşmadakine benzer bir iyimserlik göreceksiniz. Olabilecek her türlü olumsuzluğu sırayla yaşıyoruz. Biri bitmeden öteki başlıyor. Tüm olup bitenlere rağmen yine de birileri bize gayet mutlu bir yüzle "Her şey daha iyiye gidiyor, umudunuzu yitirmeyin!" diyebiliyor. Bizim olanları bu şekilde değerlendirmemizin nedeni kötümserliğimizmiş gibi, işin sonunda bir de bize fatura çıkartıyorlar. "Ah şu kötümserler olmasa! Şu iyi gidişi göremiyorlar!"
 
Son bir kaç ayı değerlendirmeye çalışalım. Eğitim sistemi, sağlık sistemi, hukuk, diğer canlılarla ilişkiler, diğer ülkelerle ilişkiler... Hepsinden bir örnek düşündüğümüzde "daha kötüsü olamaz" herhalde diye düşünürken, bir hükümet iyimseri çıkıyor ve söze şöyle başlıyor: "Dahası da olacak, umudunu yitirme!"
 
Eğitim sistemine yönelik yapılan reform mesela... Eğitim sistemi karmakarışık edildi. 66 aylık çocuklar okullara tıkıldı. Sokakta yürüyen çantalar var bu reform sayesinde. Dikkatli bakınca çantanın altında da bir çocuk. Başbakan çıktı 66 aylık çocuklara "gerizekalı" dedi. İnsanlar yazın başında bıraktıkları okullarının, sonbaharda imam-hatip okullarına çevrildiğini gördüler. 66 aylık çocuğunu okula göndermek istemeyenler de, üç ay önce bıraktığı okula devam etmek isteyenler de hakarete maruz kaldılar. Terörist olmakla, imam hatibe gitmemek neredeyse eşitlendi. Değişikliklerle bilimden uzaklaşıldı, dinsel öğeler eğitime artık resmi olarak sokuldu. Özel yetkili medya ve korkmuş medya işbirliğiyle yerel seslerin, genele ulaşmasının önü kesildi. Sanki reform tamamen ve sorunsuz şekilde uygulanmaya konuldu gibi yapıldı. Hâlâ da yapılıyor.
 
Daha kötüsü olamaz dedik. Umudunu yitirme dediler.
 
Yine o dönemlerde bir kürtaj, sezaryen tartışması yaşandı. Türkiye tüm kadınları doğrudan etkileyecek bir tartışma ile çalkalandı. Devletin kadın bedenine ve o bedene ait karara doğrudan müdahale yapabilmesinin önü açıldı. Doktorlar bu konuda zorlandı. Normal doğuma zorlanan kadınlar arasında hayatlarını kaybedenler oldu. Tecavüze uğrayan kadınlar, doğum yapmaya zorlandı. Tecavüz gibi bir insanlık suçu ile karşılaşan kadınların omuzlarına, bir de o bebeklerin sorumluluğu yüklendi.
 
Daha kötüsü olamaz dedik. Umudunu yitirme dediler.
 
Hukuk bir silaha dönüştü. İstenilen kişinin, istenilen suçla, istenildiği kadar hapiste tutulabileceği bir düzen yerleşti. Sonunda beraat ile de bitse davalar, uzun tutukluluk süreleriyle dava sürerken ceza kesilmeye başlandı. Bir virüsle, sahte bir CD ile ya da bir gizli tanıkla insanlar hapislere atıldı. İşkencelerde müzisyenler sağır edildi, kemanistlerin kolları kırıldı. Daha bugün, bir mahkeme "%99 tecavüz" raporunu görmezden gelip, sanıklara beraat verdi.
 
Daha kötüsü olamaz dedik. Umudunu yitirme dediler.
 
Yüz yıllardır sokaklarda yaşayan hayvanlar bir anda göze batmaya başladı. Uygulanamayacağını bile bile hayvanları sokaklardan barınaklara taşıma kararı verildi. Barınakların onlar için ölüm olduğunu bile bile bu yapıldı. Düşünün, Hayvanları Koruma Kanunu gibi bir isimle çıkan kanunun neredeyse tamamı hayvanların ne şekilde öldürüleceği üzerine yazılmış maddelerle dolu. Binlerce insan sokağa çıktı. Zam için değil, sağlıkları için değil, kendilerini doğrudan etkileyecek bir şey için değil. Diğer canlılar için binlerce insan sokağa çıktı. Özel yetkili medya ve korkmuş medya olayın üzerini kapamaya çalıştı. Ukrayna’da 5 kadın gösteri yapınca, gösteri yaptıkları konuyu bir kenara atıp, kadınları göstermek için haber yapanlar, Türkiye’de on binlerce kişinin benzer amaçlarla sokağa çıkmasına gözlerini kapadı.
 
Daha kötüsü olamaz dedik. Umudunu yitirme dediler. 
 
Dediler demesine de... Herhalde kimse, AKP’nin sonunda savaş çıkartabileceğini, bu kadar ileri gidebileceğini düşünmemişti. Sonunda bunu da yaptılar, savaş çıkartıyorlar. Halkın karşı çıktığını bile bile. İşin en kötüsü ne peki? Yüzsüzler hâlâ TV’lere çıkıp bu kararın ne kadar iyi olduğunu anlatmaya çalışıyorlar! 

Etiketler:
nefret