26/03/2018 | Yazar: M A

Dil ve sosyal medya ‘’devrimi’’ gördüğümüz ve göreceğimiz üzere edebiyatı ve bilhassa şiiri es geçmiyor.

Şubat 1898’de Oscar Wilde Reading Zindanı Baladı (The Ballad of Reading Gaol) isimli eserini yayınladı. Rainer Maria Rilke 1923 yılında Orpheus'a Soneler’i (Die Sonette an Orpheus) okuyucusunun beğenisine sundu. ‘’Akciğer kanseri’’ teşhisi konulan Franz Kafka 1924 yılında öldü. Virginia Woolf 8 Ekim 1931’de Dalgalar (The Waves) adlı döneminin ve dahi bugünün en deneysel romanlarından birini yayınladı. 1978 yılında Metafor olarak Hastalık (Illness as Metaphor) kitabını yazan Susan Sontag, 2004 yılında New York’ta ‘’kanserden’’ öldü.

2006 yılında Jack Dorsey, Noah Glass, Biz Stone, ve Evan Williams tarafından kurulan Twitter 140 olan karakter sınırlamasını 2017 yılı itibariyle 280’e çıkardığını açıkladı. Reading Zindanı Baladı 109 bentten, Orpheus’a Soneler ise 55 soneden oluşmaktaydı.

Tüm bunlar ahlakçı olmayan bir sosyal medya değerlendirilmesine tabii tutulduğunda fragmanlaşmış ve anın içine gömülmüş anlatıların şafağında olduğumuzu söyleyebiliriz.

Bugün Seren Serengil hakkında atılan bir tweetin yukarıda bahsi geçen yazarlardan yapılan bir alıntıdan edebi olarak daha az değerli olduğunu kim iddia edebilir? Arap şairlerin vakti zamanında meydanlarda şiir söylemesinden tutkuyla bahseden romantiklerin Twitter aracılığıyla 280 karaktere sığdırılmış bir fragmana burun kıvırma hakları var mıdır? Seren Serengil hakkında atılan bir tweetin edebi değerini söyleyebilecek bir merkezin olmaması süzülmüş, özütlenmiş ve öğütülmüş bir edebiyat zevki geliştiremeyeceğimiz anlamına da gelmemektedir. Aksine, bahsi geçen biçime sahip Twitter paylaşımlarının edebiyatın bir konusu olduğunu kabul etmek özgün bir edebiyat zevkinin oluşturulması için, özellikle yaşadığımız şu dönemde, elzemdir.

Ucuz ve hafif bulunan bir tweetin edebi muhafazakârlaşmaya müdahale edebilirliği bir yana, onun dilin ifade kalıplarını bozması- yıkması değil- estetize edilemeyecek düzeydeki dilsel beceriksizliklere edebiyat içerisinde geniş bir alan açmaktadır. Şayet yazarlar ve eleştirmenler bir tweetin edebi değerini queer provakasyon arzusu taşımadan sakince kabul edebilirlerse neredeyse evrensel bir estetik ile yaklaştığımız yazarların özgünlükleri daha iyi anlaşılacaktır. Bu büsbütün Twitter’ın yeni bir edebiyat biçimine zemin hazırladığı anlamına da gelmemektedir ancak potansiyelin reddi başlı başına sorunsallaştırılması geren bir konudur.

Şiir’in yazılmak için değil söylenmek için vücut bulduğu tezini bir an için kabul edersek Twitter’da yapılan “anlık” bir paylaşımın bugün böylesi bir şiir için en uygun aracı sunduğunu söyleyebiliriz. Elbette Twitter’ın bizlere bugünün dünyasında sunduğu “an” hakikatin derinlerine odaklanmamızı sağlayan ve zamansal uzayda bir perspektif kazanmamızı sağlayan “an” kavramı ile karıştırılmamalıdır. Tüketilebilir ve kişiyi düşünme denilen en temel “insan” kapasitesinden uzaklaştırabilir olması itibariyle böylesi bir “an” çağrısına karşı şiirin adı konulmamış ve örtülü doğası adına her zaman temkinli olmalıyız.

İllüstrasyon: Ilyse Kullman

Sanat ürünü olarak şiirin bir piyasa değerinin olması konun bir diğer meşruluk zeminidir. Nasıl ki herhangi bir yazılı ürünün pdf veya benzeri bir formatta satın alınabilirliği ona edebi anlamda, beğenelim beğenmeyelim, bir meşruluk kazandırıyorsa; Twitter’a yazılmış bir fragmanın satın alınabilirliği de ona bir meşruluk kazandırabilir. Basitçe şundan bahsediyorum: Bir şiir olduğunu varsaydığımız herhangi bir tweet şayet belli bir ücret karşılığında okunabilir olsaydı onun şiir olma iddiası piyasanın gücüyle desteklenmiş olacaktı.

Hâlihazırda çeşitli sanat dalları kendi meşruiyet zeminlerini yukarıda bahsettiğim yolla kurdular. Hatta roman ve öykü gibi alanların bunu çok daha fazla başardığını söyleyebiliriz ancak geniş bir iktisadi feda hissi veren kaliteli bir sayfaya kondurulmuş beş kelimelik bir dizenin yerini “uyduruk” bir tweetin henüz almadığını söyleyebiliriz. Bunun en önemli sebeplerinden birinin şiirin bir dil işçiliği olarak görülmesinde yattığını düşünüyorum. Çağımız dilin yapısının ve bağlamının tam anlamıyla çöktüğü, döküldüğü, paramparça olduğu, unutulduğu, yutkunulduğu bir çağdır; ancak dil için olmakta olan tüm bu süreçler ne edebiyat ahlakçılığıyla dışlanabilirler ne de radikal bir heyecanla kucaklanabilirler. Dil için çöküş bir yozlaşma olmadığı gibi parçalanma da bir yeniden doğuş değildir.

Twitter hesabı olmayan veya aktif olarak Twitter’da nelerin konuşulduğunu takip etmeyen biri olarak günün birinde fragmanlarını takip edeceğim bir şair Twitter’da paylaşımlar yapacak olursa kesinlikle bir Twitter hesabı edineceğimi söyleyebilirim. Kim bilir belki de gelecek çağın edebiyatçıları şu anda paylaşılmakta olan bazı tweetleri bizim gördüğümüzden çok farklı bir gözle görüp değerlendireceklerdir.

Yazıyı bitirirken tekrar şu soruyu sormak istiyorum: ‘’Usta’’ yazarların ‘’uzun’’ eserlerinden alıntılara yer veren ‘’kısa’’ kitapların kitapçıların rafını süslediği bir dönemde bu kısa Twitter paylaşımları gerçekten neden bir edebi ürün olarak ele alınmasın? Bu sözlerimden sonra iyi şiir sevdiğini söyleyen birçok insan dudağını bükerek belki de Hölderlin’in falanca eserine kafasını gömmek isteyecektir ancak dil ve sosyal medya ‘’devrimi’’ gördüğümüz ve göreceğimiz üzere edebiyatı ve bilhassa şiiri es geçmiyor. Nobel Edebiyat Ödülü’nün twitter fenomeni olan bir şaire verilebileceğini hayal etmek bugünden pek gerçekçi görünmese de bu veya buna benzer durumların yakın gelecekte olabileceği ihtimalini daha şimdiden kabul etmemiz gerekiyor ki Şiirin insanlık tarihindeki yolculuğunu daha şeffaf bir şekilde gözlemleyebilelim.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler:
İstihdam