22/08/2014 | Yazar: Neşe Yavuz

Yılmaz Özdil, demokrasi ve nefret söyleminin sınırlarını Neşe Yavuz yazdı.

Ama işin iç yüzünü iyice incelediğimiz zaman, kendi kimliğini başkalarının üstünde tutan, diğer kimlikleri hakarete varan söylemlerle ötekileştiren, kendi kimliğinden olan insanları kanaat önderi (!) sıfatıyla galeyana getiren, nefret suçlarına sürükleyebilen bir insanın da haklarını savunmak biraz düşündükten sonra pek doğru gelmemeye başladı.
 
Yılmaz Özdil’in yazısının sansüre uğramasının ardından Hürriyet’ten ayrılması, büyük tepkileri de beraberinde getirmişti. Yozdil’in uğradığı haksızlığa sesimizi çıkarmamız gerektiğini biliyoruz, neticede o kişinin görüşü ne olursa olsun eğer mağdursa, onun haklarını savunmalıyız. Aksi takdirde tüm inançlarımıza ve görüşlerimize karşı çıkmış oluruz. İşte bu noktada, ırkçı, faşist, insanları ötekileştiren ve yazma yeteneğinden bir gram nasip almamış bir adamı savunmak başta LGBTİ bir birey olarak bana olmak üzere birçok arkadaşıma, tanıdığıma ve gazeteciye eminim koyuyordur.
 
Ama işin iç yüzünü iyice incelediğimiz zaman, kendi kimliğini başkalarının üstünde tutan, diğer kimlikleri hakarete varan söylemlerle ötekileştiren, kendi kimliğinden olan insanları kanaat önderi (!) sıfatıyla galeyana getiren, nefret suçlarına sürükleyebilen bir insanın da haklarını savunmak biraz düşündükten sonra pek doğru gelmemeye başladı. Çünkü, sen bir ırka katır diyerek, onları aşağılayarak rahatça yazı yazıp kovulmuyorsan, ilahi adalet bunu başka bir yerden elbet çıkarır ki çıkardı da. Yaptığı şeyler bununla da sınırlı değil tabi ki. Soma kazası müstahaktır demesi, öldürülen Leeds United taraftarlarına olan tutumu, Dersim katliamı hakkındaki düşünceleri ve kendisini okuyan kesime karşı aşıladığı nefret duyguları kabul edilebilir bir durum değil. Netice bu ülkenin hatta bu dünyanın en büyük sorunu insanları ötekileştirmekken, bu durumdan en çok zarar gören LGBTİ’ye de dahil olduğumdan kendisini savunmak içimden gelmiyor.
 
Şimdi gelelim işin komik kısmına. Yozdil’in 2010 yılında Ayşe Arman’a verdiği bir röportajda söyledikleri şu anki tavrını yalanlar nitelikte.
 
Ayşe Arman’ın “Bu yazını basamayacağız Yılmazcım, dediklerinde ne dersiniz?” sorusu üzerine, “Siz bilirsiniz, derim. Ben yazarım, basar değilim. Basma kararı, yöneticime ait. Bak bu mevzu gelmişken anlatayım, gazete yöneticilerinin herhangi bir yazarı işe alma hakkı olduğu gibi, işten çıkarma hakkı da vardır, yazıyı basma hakkı olduğu gibi, basmama hakkı da vardır. Aksini iddia eden, gerizekalıdır. Ya da gitsin, kendisine matbaa kursun. Patronlar muhabire para vereceğine, yazarlara para vere vere, yazarların egosu patladı” yanıtını veren Yozdil, basın özgürlüğünü de kendince tanımlamış oldu.
 
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığında giden, yaptığı ırkçılıkların yanı sıra, bu işin böyle yürüdüğünü, böyle yürümesi gerektiğini düşünen bir adamın hakkını korumak için uğraşmamıza değmez sanırım.  

Etiketler:
nefret