05/11/2012 | Yazar: Koray Doğan Urbarlı

Ortada bir şiddet var ve bu şiddet muhalif olan tüm yapılara yönelmiş olan devlet şiddeti. Kural, yasa hatta anayasa tanımayan bir devlet şiddeti.

Ortada bir şiddet var ve bu şiddet muhalif olan tüm yapılara yönelmiş olan devlet şiddeti. Kural, yasa hatta anayasa tanımayan bir devlet şiddeti.
 
Anayasasında, “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” yazarken; düzenlenen her yürüyüşe kimyasal gazlarla, TOMA denen zırhlı araçlarla, yani silahlarla ve saldırıyla, müdahale edilen ve meclisinde yeni “demokratik ve sivil” anayasa tartışmaları yapılan başka bir ülke tarihte görülmüş müdür araştırmak lazım. Olan bitene bakınca, insanın “Neden yeni bir anayasa yapmaya çalışılıyor? Eskisi üzerinden gerçekleşen pratikler, uygulanmayınca maddelerin hiçbir anlam ifade etmediğini göstermiyor mu?” diye sorası geliyor. Türkiye gitgide kâğıtta yazanın değil, ağızdan çıkanın uygulandığı bir ülke durumunu pekiştiriyor.
 
Tahmin etmek zor değil. Yeni anayasada da toplantı ve gösteri yürüyüşleri ile ilgili çok “güzel” ifadeler olacak. Ve yine tahmin edebiliriz ki, hemen bir satır altında olabildiğince muğlâk ifadelerle o hakkın nasıl engelleneceği gerekçelendirilecek (millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması gibi gerekçeler mevcut anayasanın kısıtlama nedenleri) ve sonuç olarak iktidar partisinin lideri ne olmasını isterse, o olacak. Bunun da adına demokrasi diyeceğiz.
Demokrasimizin geldiği noktada, Türkiye’de, devlet tüm güçleriyle, hükümet gibi düşünmeyenlere şiddet uyguluyor artık. 29 Ekim’de kendi idealleri için toplananlara da, 30 Ekim’de kendi idealleri için toplananlara da… Bugün ve diğer günlerde de kendi idealleri için toplanacak olanlara karşı ilk önce gaz daha etkili olsun diye su sıkılacak, daha sonra kimyasal gaz atılacak ve en sonunda da fiziki şiddet devreye girecek. Buna maruz kalan kişiler, bir de ertesi gün gazeteleri açtıklarında hükümetten bir kişinin onları hangi terör yapısına uygun gördüğünü ve hangi “gizli odaklar” için çalıştıklarını okuyacaklar. Şiddet sadece fiziki düzeyde kalmayacak yani.
 
Çünkü, 2012’de artık Türkiye’de bir terör örgütüne, bir illegal fikre gönül vermeden hükümete karşı çıkmak mümkün değil! Bunun yolları kapandı. Adalet ve Kalkınma Partisi’ni desteklemiyorsanız, ya kendinize örgütlerden örgüt beğenin ya da siz uğraşmayın zaten hükümet ya da özel yetkili gazeteciler sizin için uygun bir örgütü çoktan bulmuşlardır. O kadar ki, uluslararası tenis karşılaşmalarına holiganların ama saf holiganların da değil terörist holiganların gittiği tek ülke Türkiye. Neden? Çünkü orada bakanlar protesto edildi. Hemen analizler yapıldı, reçete yazıldı. Ulus’ta sokağa çıkanlar Suriye bağlantılı, İstanbul’da sokağa çıkanlar PKK üzerinden tüm dış odaklarla bağlantılı, tenis maçına gidenler ise hepsiyle bağlantılı.
 
Gelinen noktada paranoyaya düşmüş ve bu paranoya sebebiyle sokakları olabildiğince devlet şiddeti ile doldurmuş bir hükümet tarafından yönetiliyoruz. Bir şeylerin ters gittiğinin farkındalar. Yönetememe, başarısız olma hali daha çok şiddet olarak yansıyor. Düşünün bazı illerde atılan gazların yoğunlu sebebiyle sinek görülmüyor artık. Rusya ile Mısır arasına sıkışmış bir düzeyde demokrasiyi yaşama halinin sonuçları bunlar. Ortada bir şiddet var ve bu şiddet muhalif olan tüm yapılara yönelmiş olan devlet şiddeti. Kural, yasa hatta anayasa tanımayan bir devlet şiddeti. Fakat bunun sebebi artık başarısız olma ve kendi kendini yeme durumunun başlamış olmasından başka bir şey değil. Artık iş, despotluğun değil, özgürlüğün; kendine muhalif olanı ezmeye çalışmanın değil, onun da iktidar olma imkânı olduğunu bilmenin siyasetini yapmakta ve bunu insanlarla paylaşmakta. Yoksa tüm ülkede sinek kalmayacak.

Etiketler:
İstihdam