05/02/2016 | Yazar: Koray Doğan Urbarlı
Şimdi harekete geçmeyenler, sığınmacılar hükümetin tarafında olduklarında şaşırmamalıdır.
Aslında bu yazıya 2015’in son günlerinde ortaya çıkan sığınmacılara çalışma izni verilmesi ile başlayacak, oradan çalışma izni ile başlayan sürecin gidebileceği noktalara değinerek artık Türkiye’de yaşayan sığınmacıların kalıcı olduklarını kabul edip hareket etmenin doğru olduğunu bunun getirilerini de ortaya koyarak bitirecektim. Yazının ana fikri de, “Kimse ülkesini isteyerek bırakmıyor, kimse de ülkesi huzurlu bir ortama kavuştuğunda ne kadar iyi politikalarla karşılaşırsa karşılaşsın (Türkiye bu iyi statüsüne girmiyor benim görüşüme göre) başka bir ülkede kalmaya devam etmek istemiyor. Fakat Türkiye’de bulunan sığınmacıların ülkelerinin ne zaman huzura kavuşacağı, huzura kavuştuktan sonra da ne zaman yaşamaya değer bir ülke olacağı yani temel insani gereklilikleri karşılayabilecek bir ülke olacağı belli değil. Eğer durum buysa milyonlarca insanın kalıcı olduğunu kabul edip ya da en azından varsayarak hareket etmek ve yerel yönetimlerden, muhalefet partilerine kadar bu insanlara ihtiyaç sahibi, karar süreçlerine katılan insanlar gözüyle bakmak gerekir.” olacaktı. Tabi bir de Türkiye’nin 3 milyar Avro karşılığında AB ile imzaladığı Geri Kabul Anlaşması var.
Ne var ki iki gün önce yaşadığım bir örnekten yola çıkmak, teorik fikirler ortaya atmaktan daha gerçekçi olacak. Şöyle bir sahneyi gözünüzün önüne getirin. Bir metro girişi, yürüyen merdivenlerin başlangıcı… Hava çok soğuk değil ama üç Suriyeli çocuğun yelek ve terlikle dolaşabileceği kadar da sıcak değil. Bir yaşlı kadın çocuklara bağırıyor. Biraz iyiliklerini istiyor, biraz da rahatsızlık vermemelerini istiyor. Çocuklar gelenden geçenden para almak için ya da ellerinde ne varsa onu almak için dileniyorlar. Tabii ki pek kimse oralı olmuyor. İnsanlar yürüyen merdivene gidiyorlar. Bir anda merdiven duruyor. Çocuklar durduruyor. Merdivende olanlar sendeliyor. Belki bir dahaki sefere düşen de olur. Ona göre çocuklara gösterilen tepkiler de farklılık kazanabilir.
Şimdi bu çok basit bir olay ama bu basit olaylar birleştikçe bir olguyu ortaya çıkartıyor. Çocukların bir şakası olarak görebileceğimiz ve hatta içten içe “komik” de gelebilecek bu olayların halkın üzerinde bıraktıkları etkileri düşünmemiz gerek. Bu etkiyle birlikte sokaklarda gelecekten umudunu kesmiş bir şekilde büyüyen yüzbinlerce Suriyeli çocuğun ileride o kadar da komik gelmeyecek davranışlarını da hesaba katmamız gerek. Sarsıcı ve yeni bir rakam olduğu için tekrarlamakta fayda var. 2015 yılında annesi ve babası Suriye’de doğmuş olan 150 bin Türkiye doğumlu çocuk dünyaya geldi. 18 yaşının altında olanların toplam sayısı ise 1,2 milyon. Yaşamın adil davranmadığı ve adaleti kendilerince sağlamak için suça bulaşma ihtimalleri olan insanlar. Ve tabi ki istismar edilen, dünyaca ünlü markaların tezgâhlarında sömürülenler, şiddet görenler de doğrudan bu insanlar; bu çocuklar.
Başa dönersek Türkiye’de kalıcı olan, şu anda bütünleşme anlamında herhangi bir politikanın konusu olmayan, şimdiden ufak çaplı da olsa, ilerde büyümesi kesin olan bilinen konularda suça bulaşma ihtimali olan yüzbinlerce çocuk, insan var. Bu gerçeği göz ardı ederek bir politika yapmanın, toplumu daha iyiye götürmenin planlarını yapmanın imkânı yok. Hele ki 2015’in sonu ile başlayan süreci düşündüğümüzde bu insanların sadece ihtiyaç sahibi olarak kalmayacakları, karar alma süreçlerine de dâhil olacaklarını tahmin etmek o kadar zor değil. Bu çok basit bir hesapla nüfusun %4, seçmen sayısının ise %3 artması demektir. Hiçbir makul siyasi parti ve kamusal organizasyon buna sırtını çeviremez, çevirmemelidir. Hem toplumsal hayatın bugünü ve yarını için çeviremez ve çevirmemelidir; hem de siyasi hedefleri bakımından çeviremez ve çevirmemelidir. Çünkü bu aynı zamanda geleceğin seçmenlerine yönelik de yapılmış bir hizmettir. Şimdi harekete geçmeyenler, sığınmacılar hükümetin tarafında olduklarında şaşırmamalıdır. Çünkü “sadaka kültürü” içerisinde tutarak da olsa “en insani” şartları sunan onlar olacaktır.
Hükümetin Geri Kabul Anlaşması ile sığınmacılara bakış açısı ortadayken ve tercihini ülkeyi bir açık hava hapishanesine çevirmenin bütçesini AB’den alarak göstermişken; bütünleşme politikalarında, ülkeleri yaşanmaz olduğu için Türkiye’ye gelen insanlara Türkiye’de gösterilen tepkilerin giderilmesinde ve ilke elden eşit bir yurttaş gibi hizmet almalarını sağlamada muhalefete ve yerel yönetimlere düşen pay çok büyüktür. Türkiye’de yaşayan insanların “hepsinin” geleceği ve huzuru için bu gereklidir. Bugün yürüyen merdiveni durduran o çocuklara sosyal yönü diğer çocuklarla eşit bir gelecek kurulmadığı zaman o huzurun kaçacağından emin olabiliriz.
Etiketler: