05/10/2021 | Yazar: Beren Azizi

Malum referandum sürecinde oylanan anayasanın eşitlik maddesindeki cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ibareleri; sözde “müzakere” özde çoktan seçmeli ve çoktan anlaşmalı malumun sadece ilamından ibaret dışlama süreçlerinde “yetmez ama”nın ilk yetmeyen ama yetmese de evet denilebilecek oranda feda edilebilen “detaylarından” biriydi.

“Yetmez ama evet”te ilk feda edilen LGBTİ+ insanların eşitliğiydi Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

İnsanlar arası eşitliğin feda edildiği hiçbir anayasaya, en azından faşizm karşıtı hiçbir entelektüel “yetmez ama gene de evet” diyemez. Konumuz totaliter rejimlere, faşizmlere karşı olan entelektüeller…

Peki bir grup insanın cinsel yönelimi ve cinsiyet kimliği sebebiyle feda edildiği anayasaya nasıl evet dediler ve herkese evet dedirtmek için nasıl “yetmez ama evet” diyebildiler? Cevap çok açık: “Hayır çünkü yetmez” ile “yetmez ama evet” arasında bir fark vardır. Bu fark da birilerinin insanlığının tavizsiz, birilerinin insanlığının da tavizlerle insandan sayılmasıdır. İşte bu gerçeği küçümseyen adına bugün öfori dedikleri toplum mühendisliği sevdasındaysanız “hayır çünkü asla yetmez”den sayılmayanları “yetmez ama evet” statüsünde sabit tutmakta beis görmezsiniz. Üstelik bunu, onlara rağmen ama onların iyiliği için de yaptığınızı söylersiniz. Hem tüm toplumun hem de dolasıyla onların da iyiliği için bir şeyler yaptığınıza kendinizi inandırırsanız sadece basit bir “evet” demekle kalmaz “yetmez ama evet” dedirtmeye de başlarsınız. Daha iyi bir toplum için, gelecek güzel yarınlar için, geçmişteki anayasadan daha iyisi ortaya konulduğu için, öyleyse bugün yetmezse de yarın yetebilecek anayasaya giden tedrici modernleşme yolunda tarihi akıtmak için yetmez ama evet dersiniz.

Ve aynen böyle oldu. Daha iyi bir gelecek için evet dediler. İronik ki - homojen bir grup olmamalarıyla beraber - içlerinde tarihin çizgisel olmadığını söyleme hususunda önde gelen birçok isim vardı. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, şahsın görünür rütbe-i aklı eserindedir.

Malum referandum sürecinde oylanan anayasanın eşitlik maddesindeki cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ibareleri; sözde “müzakere” özde çoktan seçmeli ve çoktan anlaşmalı malumun sadece ilamından ibaret dışlama süreçlerinde “yetmez ama”nın ilk yetmeyen ama yetmese de evet denilebilecek oranda feda edilebilen “detaylarından” biriydi. O detay, bugün AKP’nin ve onun zorbalarının kadın - erkek eşitliğini gayrimeşrulaştıran propagandalarının temelini oluşturur hale geldi. AKP sadece bir anayasayı referandumla oylamadı, anayasanın dışında kalanları da oylamış oldu. Tam da bu yüzden “yetmez ama evet” denmemeliydi zaten! Oylanacak anayasanın bir içi vardı ve bir de sonradan içinden dışına çıkarılan bir de dışı vardı. O dışarı çıkarma işleminin adına “yetmez ama…” demek ancak bunu onların da iyiliği için yaptığına kendini inandıran büyüklük sendromunun sonucudur…

Nihai hedefi totaliter faşist rejim olanlar, kimlerin ilk feda edilebilir olduğunu da bir kere daha tespit etmiş oldu. O halde, “herkes”, yani dışlayıcı yapılarla örgütlenip meclise vekil yollamış partilerden ibaret “herkes”, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ibarelerini özde değil sözde savunduğunu faş etti ve pazarlık masasında ilk bıraktıkları ibarelerden biri de bu ibareler oldu. İşte “yetmez ama”nın tarihlerinden biri de bu.

Bu ne demekti peki? Bu demokrasiye karşı saatli bomba gibi bir grubu hâlâ tam insandan saymadığınıza dair bir sistem açığı vermek demekti. Yani, hedefi mutlak totalitarizm olanlara, birilerinin hâlâ yarım insan sayıldığını gösterivermiş olmuş demekti. Bu fırsatı kaçırdılar mı? Hayır. Dozu arta arta her beğenmedikleri şeye “LGBTİ/sapıklık/ahlaksızlık” dediler; çünkü herkesin en hızlı gözden çıkardığı zaten LGBTİ olmuştu: Yetmez (bir yetmez olarak: eşitlik maddesinde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ibarelerinin TALEBE RAĞMEN çıkarılması) ama evet (bir evet olarak: eşitlik maddesinde olmaması istendiği için eklenmemiş cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ibareleri olmayan bir anayasa)

Bu, İstanbul Sözleşmesi dahil eşitlikçi bir toplum kurmak için her türlü şiddet karşıtı yasayı “bunlaaaaar aileyi yıkan sapkınlar” diyerek marjinalleştirme yoluna bir taş da sizin döşemeniz demekti. Her totaliter rejim özünde yanlışa yanlış demeyi yasaklatarak yalanlara inanan sürü toplumu kurmayı hedeflese de her totaliter rejimin kendini kuracağı söylem açıkları kendine hastır. Siyasal İslamcı totaliter rejimlerde de bu açık cinsellik, ahlak, homofobi, kadın düşmanlığı gibi alanlarda kristalizedir. Tam da bu sebepten yetmediği için hayır demeliydi entelektüeller.

Demediler. Eşitlik maddesi; güçsüzün, azınlığın veyahut marjinalin lehine kırpılmış bir anayasaya “yetmez ama evet” dediler; çünkü bu yetersiz anayasaya evet demek bir gün her anlamıyla yetecek olana doğru giden bir yoldu. Adeta geleceği gördüler. Toplum mühendisliği öznelerin “bu bizim için çok riskli” diye bağırtılarına medyum iyimserliğiyle “ama” demektir zaten: “Sabredin. Bir gün yetecek olana evet diyeceğiz, o halde şimdi yetersiz olana bir öncekinden iyi olduğu için evet demeliyiz.” Gene ironik ki homojen bir grup olmamalarıyla beraber bunu diyenlerden bazıları Sol ideolojileri her şeyi “devrimden sonraya” erteledikleri için yerden yere vuranlardı. Oysa şimdi kendileri, en temel hukuki ihtiyacı, eşitliği, “yetmez ama evet” devriminden sonrasına ertelemişlerdi. Neylerine güvenerek yaptılar bunu? Hakikaten neye güvenilerek eşitlik maddesine bizi ekleyin diyerek her türlü şiddetten hayatta kalmış bir insan grubunu eşitlik maddesine (şimdilik) eklememeyi ve o insan grubu yerine “v.b.” gibi korkunç bir ifade koymayı “yetmez ama evet” diyerek meşrulaştırabildiler? İnsanın böyle bir karar verdikten sonra taştan, kaleden, demirden demokrasisi olması lazım yıkılmaya başlamaması için!

Böyle düşündüler işte. Yeni anayasa eskisinden daha iyiydi onlara göre. Bu eskisinden daha iyi olan yeni anayasanın “yetersizlikleri” eskisinden daha iyi olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Mantıkları hep çok basitti. O halde “bir gün tamamen yeterli olacak olan anayasaya doğru giden” bu ilerleyerek akan tarih yolunda, yeni anayasa şayet eskisinden daha “ileriyse” o anayasaya “ideal” bir anayasa olmasa da yani yetmese de evet denilmeliydi; çünkü tarihin ileriye doğru akan seyrinde mantıklı olan yetmiyorsa hayır demek değildi, bu onlara göre mantıksız ve fazla “onurlu” apolitik, duygusal bir tutumdu. Geçmiş, bugün ve gelecek arasında göreli düşündüler. Tarihin tedricî olarak modernleşen ve günün sonunda ideale ulaşacak akışını adeta sekteye uğratmak şöyle dursun “hızlandırmak” istediler. Tarihi, eşitlik maddesinden ilk atılan öznelerin “bizi silemezsiniz” çırpınışlarına rağmen akıtmak istediler. Toplumun mühendisi oldukları kadar tarihin de motoru misyonu yüklemişlerdi kendilerine: “İşte gidiyoruz yeterli bir anayasaya doğru ve bu ara form ‘yetmez ama evet’lik anayasaya neden evet demeyelim, şayet eskisinden daha demokratik bir anayasa ise?”

ÇÜNKÜ DEMOKRASİ İSTEDİĞİNİZ DURAKTA İNEBİLECEĞİNİZ BİR TRAMVAYDIR. Gerçekten böyledir, teşbihte hata olmaz ve olmamış. Bir tarihyazımı değildir demokrasi, bir organik yapı hiç değildir, gerçekten bir tramvaydır. Bu yapay ve hassas medeni rejimde ona karşı yeterince güçlenirseniz istediğiniz zaman ondan inebilirsiniz. Demokrasiye insanın organik gelişiminin organik bir süreci olarak bakıp onu “yetmez ama evetlerle” “hızlandırmaya” çalışanlar; anayasanın en olmayacak maddesi, eşitlik maddesinden, en olmayacak şeyi, belirli grup insanları, kırparak hafiften örgütlenmeye başlayan tehlikeyi de göremezler. Oysa bu ayıklama işlemi, demokrasinin gerilediğinin bir emaresiydi, tarihin demokratik ve yeterli bir anayasaya akan ve olması gereken sıradan bir “yetersiz ama evet aşaması” değildi. “Yetmez ama evet” diyerek bunun korkulmaması gereken sıradan bir aşama olduğu hususunda direttiler, tersini olasılık dahilinde görmediler.

Bunu görmeyi reddedenlerin içinde; modernizm, pozitivizm, ilerlemecilik gibi insanın “gelişim” serüvenini çizgisel görmeye teşne “ideolojileri”, bakın aralarda soykırımlar da olabilir diyerek eleştiren en seçkin entelektüeller de var. Oysa eşitlik maddesinden LGBTİ+ vatandaşların kasten kırpıldığı bir anayasaya “yetmez ama evet” deme inancına onları sürüklemiş olan saplantının ta kendisi bu tedricî modernleşmeye inançtı. Kendilerini kaplumbağa terbiyecisi olarak gördüler. Hem eşitlik maddesinden taviz vermeyin diyerek barım barım bağıran “okumuş etmiş/toplumun gerçeklerinden biraz kopuk” LGBTİ+ sivil toplum mücadelesinin hem de ona karşı olup eşitlik maddesinden onu atan “okumamış cahil halk” kesiminin terbiyecisiydiler. LGBTİ+’yı insanlıktan ayıklamak isteyen isteğin özünde ideolojik akıllılık ve onun ahlaki/estetik yansıması olan faşist kötülüğü değil cahilliği gördüler. Normaldi halk kesiminin ve onu temsil eden partinin eşitlik maddesinden cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ibarelerini çıkarmak istemeleri. Onca yıl Kemalistlerin laik, bilimsel ve akademik aşağılamalarıyla küçük düşürülmüş ve cahil bırakılmış bu “çocuklar”, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğini ist(ey)emiyor diye homofobi gibi “yetişkinlere” özgü ve faşizm paketinin unsurlarından biri olan bir ideolojiyle alakalı bir durum olamazdı.  

Şimdi “yetmez ama evet” eleştirisini kendilerini rahatlatmak için sadece ama sadece ırkçıların, milliyetçilerin vs. hınçlı vurun abalıya kindarlığı ile laik sekter solcuların özünde gene milliyetçi saldırganlıkları olarak görmeyi seçebilirler.

Gördükleri şey de kısmen doğru. Kısmenden fazla da doğru olabilir. Kimsenin yetmez ama evetçileri iyi niyetlerle eleştirdiğini iddia etmiyoruz, çoğunluk hiç de iyi niyetli değil. E aydın sorumluluğunun temel ilkelerinden biri olan tavizsiz ayrımcılık karşıtlığını unutup tüm toplumun iyiliği için pragmatik olarak “yetmez ama evet” diyerek ayrımcı olmayı, eşitlik maddesine “v.b.” eklemeyi ekenler çoğunluk biçerler. Hani verdiğiniz sözler hani çoğulcu toplum nerede? Hani huzur bulacağımız İslami demokrasi nerde? Böyle ayrılık olmaz!!! diye diye başlarından saksı düşse sizden bilirler.

Ama bir azınlık eleştiri ihtimali daha var: O da insanlıktan insanları ayıklamaya “yetmez ama evet” demiş olmanın dayanılmaz anlamını düşünmeye herkesi çağırmaktır.    

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: insan hakları, kadın, yaşam, sivil anayasa, siyaset
nefret