16/10/2010 | Yazar: Can Aras

Homofobiden, kadın düşmanlığından, ırkçılıktan ve sınıf ayrımcılığından bağımsız yeni bir cinsiyet demokrasisi istiyorduk.

 Eşcinsel Kurtuluş Cephesi’nin Sosyal Devrimi Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Homofobiden, kadın düşmanlığından, ırkçılıktan ve sınıf ayrımcılığından bağımsız yeni bir cinsiyet demokrasisi istiyorduk. Herkes için cinsel özgürlük ve insan hakkı! Mesajımız “Asimile etme, değişiklik yap!” idi. 

Peter Tatchell’ Guardian’da yayınlanan makalesini Can Arasa çevirdi.
 

Kırk yıl önce, Eşcinsel Kurtuluş Cephesi toplumun cinsiyet sistemine meydan okudu – neyse ki biraz başarabildik.
 
Eşcinsel Kurtuluş Cephesi (EKC / The Gay Liberation Front-GLF) 13 Ekim 1970 tarihinde Britanya’da kuruldu. 19 kişinin Londra Ekonomi Okulu’nun bir bodrumunda tanışmasıyla kendi halinde bir başlangıçtı; fakat hızla büyüdü ve İngiliz ‘queer’ tarihinde belirgin bir dönüm noktası olacağını kanıtladı. 1970’ten sonra EKC sayesinde lezbiyen, gey, biseksüel ve transseksüellere (LGBT) bakış açısı, mağdurken galip olma şeklinde, tamamıyla değişti.
 
19 yaşında, uzun kıvırcık saçlarımla EKC’de bir aktivisttim ve 16 yaşındaki erkek arkadaşım Peter Smith’le beraber Shepherd Bush’ta yaşıyordum. Ben öğrenciydim o ise bir caz gurubunda çömez bir gitaristti. EKC anarşistlerin, hippilerin, solcuların, feministlerin, liberallerin ve kültür karşıtlarının muhteşem, heyecan verici ve bir o kadar da karmakarışık bir birleşimiydi. Farklılıklarımıza rağmen, sadece homofobiden değil aynı zamanda LGBT’ler kadar heteroseksüelleri de baskı altında tutan bütün cinsiyetçi utanç kültüründen bağımsız bir radikal idealizmini (dünyanın nasıl olabileceği ya da olması gerektiği) paylaşıyorduk. Bizler cinsel kurtuluşcuyduk, sosyal devrimciydik ve dünyayı tersine çevirmeye çabalıyorduk.
 
EKC kültürel değerlerde ve davranışlarda bir devrimi destekliyordu. Bu devrim, evliliği, çekirdek aileyi, tekeşliliği ve erkek egemenliğini ve ayrıca Vietnam ve İrlanda’daki savaşları sorguluyordu. Homofobik ayrımcılığa karşı olmasına rağmen EKC’nin temel amacı asla eşitliğin statü değişimiyle gerçekleşmesi olmadı. Toplumu temelde adaletsiz olarak görüyorduk ve bunu LGBT’lerin ve diğerlerinin üzerlerindeki baskıya son vermesi için değiştirmeye çabalıyorduk.

EKC kendini kadın, siyahi, İrlandalı, işçi sınıfı ve koloni özgürlüğü hareketleriyle uyumlu hale getirdi. Askerlerin İrlanda’dan çıkması için ve sendikalaşmaya karşı olan Sanayi İlişkiler Kanunu’na karşı yürüdük. “Mutlak sol”un eleştirilerine ve çoğu zaman suçlamalarına rağmen birçoğumuz kendimizi anti-kapitalist, anti-emperyalist hareketin bir parçası ve bütün insanoğlunun kurtuluşu için çabalayan kişiler olarak görüyorduk..
 
Bizim idealist vizyonumuz homofobiden, kadınlara duyulan nefretten (misogyny), ırkçılıktan ve sınıf ayrımcılığından bağımsız yeni bir cinsiyet demokrasisini içeriyordu. Erotik utanç ve suç yasaklanacaktı. Herkes için (eşcinsel, biseksüel, heteroseksüel) cinsel özgürlük ve insan hakkı olacaktı. Mesajımız “Asimile etme, değişiklik yap!” idi.
 
EKC’nin heteroseksüel toplum eleştirisi, eşcinsellerin sivil haklarının ihlalinden ve eşitlik mücadelesinden daha fazlaydı. Reformcu değil devrimci olan amacımız “mutlak erkek egemenliğine” ve “cinsiyet sistemine” bir son vermekti.
 
 ‘Queer’lere yapılan baskının en azından bir kısmının LGBT bireylerin toplum tarafından öngörülen geleneksel maskülen ve feminen cinsiyet rollerinden “sapmış” olmalarının bir sonucu olarak görüyorduk. Bin yıllık Ortodoks döneme göre, erkeklerden maskülen hareket etmeleri ve kadınları arzulamaları beklenirdir. Kadınlar ise feminen olmak ve erkekleri etkilemeliydiler.
 
Biz ‘queer’ler bu geleneksel cinsiyet sistemini bozduk. Eşcinsel erkekler başka erkekleri seviyor ve birçoğumuz yetersiz maçolar sayılıyoruz. Lezbiyenler başka kadınları seviyor ve erkekler üzerinde heteroseksüel kız kardeşlerinden daha az pasif ve bağımlı olma eğilimindeler. Erkek ‘queer’ler cinsel olarak kadınların buyruğu altında olmak zorunda değiller ve kadın ‘queer’lerin erotik ve duygusal ihtiyaçlarını gidermek için erkeklere ihtiyaçları yok.
 
Bu, yüzyıllardır baskı altında tutulma sebebimizin bir kısmı. Bizim ‘uygunsuzluğumuz’, erkek heteroseksüelliğinin sosyal üstünlüğünü ve kadına duyulan nefreti (misogyny) tarihsel olarak sürdürüp desteklemiş cinsiyet sistemini tehdit etti.
 
EKC, ‘queer’ sapkınlığını elbette ilan etti. Eşcinsel olma hakkının heteroseksüel cinsiyet normlarına itaat etmemeyi de içerdiğini söyledik. Erkekliği ile gururlanan heteroseksüel maskülenliği, egemenlik ve saldırı geleneği ile, LGBT bireyler ve kadınlar üzerindeki temel baskı olarak belirledik. Bütün heteroseksüel erkekleri suçlamıyorduk; fakat cinsiyet ayrımcılığı yapan ve homofobik hetero erkeklerin, kadın ve gey özgürlüğündeki ana engel olduğunu gördük. EKC’nin kadın özgürlük hareketini desteklemesinin nedeni de budur.
 
EKC’nin “radical drag”(1) ve “gender-bender”(2) politikaları erkek güzelliğini ve cinsiyetçi rollerin yıkımını göklere çıkardı. Ortodoks maskülenliğinin baskısını ve ayrımcılığını reddetmek ve ayrıca eşcinsel erkeklerin ve kadınların boyun eğmesini destekleyen tavrını zayıflatmak için yapılan bilinçli (bazen abartılı) bir girişimdi.
 
Heteroseksüel erkek maçoluğunun sona ermesi LGBT bireylere ve kadınlara yapılan baskıya son verecek anahtardı ve bunu kanıtladık. Gerçek insan özgürlüğü ancak ve ancak cinsiyetçi sistemin katılığını parçalamak ve onun gaddarlığına son vermekle gerçekleştirilebilirdi. Bu değişim, farklı cinsel yönelimindeki insanlara – hem heteroseksüel hem eşcinsel – herhangi bir utanç ve ayıptan bağımsızca hayatlarını özgürce yaşamaya izin vermeliydi.
 
Eşcinsel kanunlarının reform hareketinin aksine, EKC’nin ‘queer’ kurtuluş stratejisi toplumun değer ve normlarını uyarlamak yerine onları değiştirmekti. Bizler yüzyıllık erkek heteroseksüel egemenliğini altüst edecek ve böylece hem ‘queer’lara hem de kadınlara özgürlük sağlayacak bir kültürel devrim için çabaladık.
 
Kırk yılın sonunda EKC’nin cinsiyet ajandası kısmen kazandı. Bugün erkek ve kadın rolleri 1970’ten daha az öngörülmüş ve sert bir halde. Daha büyük bir değişime açıklık var ve cinsel yönelimler daha çok kabul ediliyor. Eşcinsel ya da heteroseksüel bütün ‘erkek Fatma’lar ve ‘kırık oğlan’lar hâlâ seyrek de olsa toplumsal ikonlar; fakat aynı zamanda daha az şeytanlaştırılıyor ve toplumdan itiliyorlar.
 
Kız gibi erkekler ve erkek gibi kızlar eskisi kadar mağdur edilmiyor. Artık LGBT çocuklar genelde 12 ve 14 yaşları arasında açılıyor. Birçoğu tehdit edilse de birçoğu da edilmiyor. Cinsel ve cinsiyet çeşitliliğinin kabul edilmesi giderek artıyor. EKC’li kadın ve erkek sosyal bir devrimi ateşledi. Tebrikler!
 
guardian.co.uk – 12 Ekim 2010

İlgili Bağlantı:
http://libcom.org/library/brief-history-gay-liberation-front-1970-73
 
(1)Cinsiyetçi normlara karşı gelen ve iki cinsin de görünüşlerini taşımaya dayanan bir hareket. Örneğin; kadın kıyafetleri giymiş sakallı bir erkek.
(2)Karşı cinsin kıyafetlerini giyme.
 

Etiketler: yaşam
nefret