04/12/2023 | Yazar: Kaos GL

Umut Güner: Ahmet ve Roşin gibi binlerce LGBTİ+’yı ailelerine karşı koruyacak herhangi bir mekanizma, politika, yasa, kurum olmadığı için bu kadar “kolay” öldürülebildiler.

“Ahmet’i ve Roşin’i tek başına aile meclisi kararları öldürmedi” Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Lambdaistanbul'un ev sahipliğinde toplumsal cinsiyet karşıtı hareketler ve aile politikalarının konuşulduğu etkinlik serisinin altıncısına Kaos GL'den Umut Güner katıldı.

30 Kasım’da çevrimiçi ortamda yapılan söyleşide Güner,  “Heteronormatif olmayan bir aile mümkün müdür?” yazısından hareketle ‘seçilmiş ailelerimiz’ üzerine konuştu. Atanmış ailelerle deneyimlerin seçilmiş ailelere yansımaları ve yaşanan sorunlardan bahseden Güner, atanmış ailelerin dönüşümü ve bu dönüşüm sürecinde neler yaşandığını aktardı.

“Cezasızlık kültürü LGBTİ+ların yaşamlarını “harcanabilir”, “yok edilebilir” kılıyor”

Ailelerinin öldürdüğü Ahmet Yıldız ve Roşin Çiçek’i hatırlatan Güner, “Ahmet’i ve Roşin’i tek başına aile meclisi kararları öldürmedi” diyerek şöyle devam etti:

“Ahmet ve Roşin gibi binlerce LGBTİ+’yı ailelerine karşı koruyacak herhangi bir mekanizma, politika, yasa, kurum olmadığı için bu kadar “kolay” öldürülebildiler. Mekanizmalar, politikalar, yasalar ve kurumlar Ahmet Yıldız’ı, Roşin Çiçek’i değil, onların katillerini koruyor ve kolluyor aynı kadın cinayetlerinde olduğu gibi. Cezasızlık kültürü LGBTİ+ların yaşamlarını “harcanabilir”, “yok edilebilir” kılıyor. Sonrasında da yası tutulamaz hale getiriyor.”

Güner, ailenin toplumun en küçük ögesi olarak hem toplumu kurduğu hem de kurulan toplumdan etkilendiğini söyledi. “Aile tek başına sadece aile değil” diyen Güner’e göre, “Bu kurma ve kurulma ilişkisi içinde de kadınların ve lubunyaların var olma mücadelesi en kötü ihtimalle hayatta kalma en iyi ihtimalle de eşitlik mücadelesi arasında gidip geliyor. Bu mücadeleleri lubunyalar ve kadınlar aile evinde, sokakta, işyerinde her yerde vermek zorunda kalıyorlar”.

Kadınlar ve lubunyaların “eşitlik mücadelesinde” ortaklaştığını, toplumsal cinsiyet eşitliği için mücadele ettiklerini vurgulayan Güner, “Aile ve aile üzerinden kendini şekillendiren ya da aileyi koruma iddiasında olanların da bu iki toplumsal kesime açtığı savaş da buradan besleniyor” dedi ve ekledi:

“Çocuğu lubunya olan ailelerin çocuğa verdikleri tepkiler de tam da feminist ve LGBTİ+ karşıtlarının verdiği tepkilerle örtüşen ve onun kadar tutarsız olan iddialara benziyor. Çocuğunun kandırıldığını düşünen aileler aslında gözleri önünde olanı görmezden gelirler, inkâr ederler aslında, kendilerini kandırırlar.

“İktidar da İstanbul sözleşmesi sürecinde aynısını yapmıyor mu? Opuz kararından bu yana gelinen süreç, TCK Kadın Platformu ve sonrasındaki süreç, İstanbul sözleşmesi süreci iktidarın sanki ilk defa bu meseleden yeni haberdar edilmiş gibi ve bütün bu süreçler hiç yaşanmamış gibi tepki vermesi de, tam da ailenin açılmaya verdiği tepki gibi artık görmezden gelemeyeceği bir durum olduğu için artık yüzleşmek zorundadır. Bu da o kadar kolay olmayacak çünkü iktidarın yıllardır devam ettirdiği inkâr politikasından öyle çabucak vazgeçmesini beklemek çok da gerçekçi değil. İstanbul sözleşmesine taraf olduktan sonra yıllarca uygulamaması ve feminist ve lubunyaların sürekli ‘İstanbul Sözleşmesini uygula’ ısrarı da tam da bunun kanıtı.

“Lubunyaların “yerli ve milli” olmadığını söyleyen “adamların” kendi teorileri “yerli ve milli” değil!”

“Lubunyaların ve feministlerin “yerli ve milli” olmadığını söyleyen “adamların” kendi teorileri “yerli ve milli” değil! Nafaka karşıtı hareket, istismara uğrayan kız çocuklarının tacizcilerle evlendirilmesine ilişkin tartışmalar, cinsel şiddet ve istismarın cezasız kalmasına yönelik talepler ve girişimlerin hepsi aile odaklı bir kurguyla hareket ediyor. Sağ iktidarların ya da sağ politikaların egemen olduğu bütün ülkelerde LGBTİ+ ve feminist karşıtlığı benzer iddialarla karşı çıkılıyor ve bütün bu iddialarını sadece “aileyi” korumak adına yaptıklarını söylüyorlar. Aile sadece anne, baba ve çocuktan oluşan çekirdek aile modernliğinde bir yapı değil. Kadınların, LGBTİ+ların özgürlük taleplerini, haklarını kısıtlamak için her daim ileri sürülen gerekçelerin zeminini de aile oluşturuyor. Genelde herhangi bir alanda LGBTİ+’ların sorunlarından bahsederken şöyle bir yanılsama karşımıza çıkıyor: Ailede o kadar çok sorun var ki LGBTİ+’lara sıra gelmez. Bunun bahane olarak sunulması, LGBTİ+ların sırasını beklemesinin tembihlenmesi yerine ailenin tanımını buradan yapmayı yeğliyorum. Sıra LGBTİ+lara gelmeyecek kadar sorun barındırıyor ise hep birlikte yeniden neden tartışmıyoruz?”

“Lubunyalar için aile nedir?”

Güner son olarak, “Lubunyalar için aile nedir” sorusunu cevapladı. “Aile ebeveynlerin, kardeşlerin, kuzenlerin ve diğer akrabaların hem dayanışmasına hem de failliklerine şahit olduğumuz bir yer” diyen Güner, aileyi şöyle tanımladı:

“Kendimizi güvende hissedebildiğimiz kadar kaçıp kurtulmak istediğimiz ya da korktuğumuz bir yere dönüşüveren bir yer. LGBTİ+’ların ev dışı iletişim halinde de karşılaşabileceği ayrımcı deneyimlere karşı ailesinden destek alamadığı tam tersine çocuğu aile içinde de ayrımcı deneyimlere çanak tutan bir yer oluyor aile ve ev. Lubunya çocuğundan utanan, o utancın yüzüne vurulmasını istemeyen aileler çocuklarına karşı daha acımasız olabiliyorlar. LGBTİ+ olmayı “tercih” olarak gördüğü için, tercih de değişebilir olma potansiyelini de barındırdığı için aileler çocuklarla kurduğu ilişkide belki de çocuğun ne olduğuna ilişkin bir farkındalık geliştirmeden ne olmadığını kanıtlamaya çalıştığı bir sürece giriyor. Bu arada bütün tercihlerimizin ailelerimiz tarafından değiştirebileceği, onlara tabii olmamız gerektiği üzerinden ilerleyen bir aile inşası; doğal olarak LGBTİ+ çocuğun da kendiliğinden “isyankâr”, uyumsuz, asi, ehlîleştirilmesi gereken çocuk statüsüne indirgenmesine neden oluyor. Doğal olarak bu da aile içinde kardeşler yani potansiyel eşit olması gereken insanlar arasında bir eşitliğin olmadığını idrak etmeniz ve kendinizi de daha değersiz hissetmenize sebep olacak bir süreci beraberinde getiriyor. Eşitsiz ve ayrımcı muamelelerle karşılaşmaya başlıyorsunuz.”


Etiketler: insan hakları, nefret suçları, aile
2024