25/02/2015 | Yazar: Ömer Akpınar

Trans geçiş sürecine ilişkin Türkiye’ye karşı açılmış Y.Y. – Türkiye davası avukatı, Mersin Barosu’ndan Ali Nezhet Bozlu kaosGL.org’a konuştu.

AİHM’de trans geçiş süreci davası: ‘Kabul edilirse 40. Maddede değişiklik gündeme gelebilir’ Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye’de cinsiyet geçiş ameliyatı olmak için mahkeme izni alamayan trans erkeğe ilişkin kararını 10 Mart’ta açıklayacak. Trans geçiş sürecine ilişkin Türkiye’ye karşı açılmış Y.Y. – Türkiye davası avukatı, Mersin Barosu’ndan Ali Nezhet Bozlu, kaosGL.org’a konuştu.
 
“AİHM davayı kabul ederse 40. Maddede değişiklik gündeme gelebilir”
 
Türkiye’deki cinsiyet geçiş sürecine ilişkin şikâyetler ilk kez bu davayla AİHM’e taşındı. Başvuru 2008’de yapılmıştı ancak iki sene sonra 2010 Mart ayında hükümete bildirildi ve böylece yargılama başladı. Bu davanın Türkiye’deki cinsiyet geçişine dair yasal süreç açısından önemi nedir?
 
Başvurucu tıbbî operasyon geçirmek için yerel mahkemeden izin istemişti. Ancak Türk Medenî Kanunu’nun 40. Maddesi uyarınca üreme yeteneğinden sürekli biçimde yoksun olmadığından davası reddedilmişti. AİHM’e yaptığımız başvuruda, kanun maddesinin doğru yorumlanmadığını, doğru yorumlandığı düşünülüyorsa dahi ihtiyaçlara cevap vermediğini belirttik. AİHM önündeki yargılama devam ederken, başvurucunun ikinci kez yerel mahkemede dava açtığını ve ikinci davasının çok hızlı ve kesin olarak kabul edildiğini belirteyim. Yasa üzerindeki etkisi AİHM’in davayı kabul etmesine ve gerekçelerine bağlı. Bu dava nihaî olarak kabul edildiği takdirde, kararın icrasını Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi denetleyecek ve belki de Türkiye ilerleme raporlarında bu davadan bahsedilecek, yasanın değiştirilmesi gerektiği gündeme gelebilecek. Ancak böylesi yasal değişiklikler kısa sürede gerçekleşmeyebilir.
 
“Yerel mahkemenin kararı başvurucuyu ruhu ile bedeni arasında çelişkiye terk etti”
 
Üreme yeteneğinden yoksun bırakma şartı, mahkeme tarafından kişiyi hukukî bir çıkmaza sürükleyecek şekilde yorumlanmış. Bu gibi durumlarda uluslararası hukuk standardı nedir?
         
Üreme yeteneğinden yoksun bırakma şartı, kişiyi esaslı bir şekilde yaşamsal çıkmaza sürüklüyor ve hukuk buna çözüm bulmak zorunda. Bu davada başvurucunun “cinsiyet değişikliğinin”, siz bunu cinsiyet kaydının düzeltilmesi olarak anlayın zira bence kanunun lafzı dahi doğru değil, ruhsal olarak önce uygun ve daha sonra gerekli olduğu iki ayrı psikiyatri raporuyla belgelenmişti. Yerel mahkemenin red kararıyla, başvurucunun, ruhu ile bedeni arasında sürekli bir çelişkiye terk edildiğini belirttik. Bu gibi durumlarda oluşmuş bir uluslararası standarttan bahsetmek için henüz erken olduğu düşüncesindeyim. Fakat AİHM’in Rees-Birleşik Krallık, Cossey -Birleşik Krallık, Goodwin-Birleşik Krallık davalarında, bu konudaki bilimsel gelişmelerin göz önünde tutulması gerektiğinin devletlerin pozitif yükümlülükleri arasında olduğuna dikkat çekmesi, içtihadın ve dolayısıyla mevzuatın geliştirileceğini gösteriyor.
 
“’Cinsiyet değişikliği’ kavramı terk edilmeli”
 
Cinsiyet kimliğinin yasal olarak tanınmasında ameliyat şartı giderek daha fazla ülkede aranmıyor. Kişinin beyanının cinsiyet hanesini değiştirmek için yeterli olduğu yasalar var. Böyle bir taleple 40. maddenin değiştirilmesine yönelik hukukî açıdan nasıl bir yol izlenebilir?
 
Türk Medeni Kanunu’nun 40. maddesi 18 yaşında olmak, evli olmamak, transseksüel yapıda olmak,  “cinsiyet değişikliği” ruhî açıdan zorunlu olmak ve üreme yeteneğinden sürekli bir biçimde yoksun olmak şartlarını arıyor. Öncelikle “cinsiyet değişikliği” kavramı terk edilmeli, “cinsiyet kaydının düzeltilmesi” olmalı. Öte yandan ameliyat şartının kaldırıldığı, beyanın esas alındığı tasarılar da yapılabilir.
 
Ancak hayatın kendisi, toplumsal alışkanlıklar, toplumun sosyal, ekonomik ve kültürel yapısı tasarılar üzerinden yürümüyor. Biraz daha dikkatli baktığımızda bu maddenin aileye, çocuklara, topluma ve toplumsal alışkanlıklara dair bir değerlendirmenin, korumacı bir dizi önlem alma mantığının ürünü olduğunu, güçlü kökleri olduğunu görebiliyoruz. O zaman nelerin kamu adına korunduğunun tartışılması, bireyin menfaatleriyle karşılaştırılması, hangisinin-nerede öncelikli olduğunun bulunması gerekiyor. Diğer yandan bu karşılaştırma örneğin psikiyatri ve sosyoloji de dâhil birçok farklı disiplini ilgilendiriyor ve hukukun tek başına konu hakkında çözüme varamayacağı ortada. Hukuksal alanda bu konuyla çok ilgili olarak ayrımcılıkla ilgili mevzuatta da köklü değişimler gerektiğini ve atılması gereken adımların atılmadığını vurgulamak isterim. 

Etiketler: insan hakları
nefret